Bana YokluĞuNu ÖğReT !!!
Her düştüğümde tutup ellerimden kaldıran ayağa, ellerinle silen gözyaşlarımı..
Titriyor dizlerim, geçtim yürümekten adım atmaktan ayakta bile duramıyorum. Yıkılıyorum ufacık bir fiskeyle bile boylu boyunca yere.
Su gibi akıp gidiyorsun ellerimin arasından, tutamıyorum.
Ellerimde bıraktığın ıslaklığını da alıp gitsen ya..
Aksa ya gözlerimden gözlerin gözyaşlarım gibi..
Bana yokluğunu öğret..
"Hiç bir şey güzel olmayacak bundan sonra" de, "Sen yoksun" de, "Ben yokum" de.
"Denizin lekesi de çıkar elbet bir gün", "Bundan sonra hiç gelmeyecek baharların, hep zemherilerde üşüyeceksin" de..
Köhnemiş bir hayatın içinden aldığın beni, bırak aldığın yere.
Bana gitmeyi öğret..
Zannettim ki çok kolay olacaktı, dönüp sırtımı ağır adımlarla yürüyecektim sadece. Hiç bir şey eksilmemiş gibi tutup hayatın bir ucundan, avutacaktım kendimi, kendi süslediğim yalanlarla.
Bilemezdim ki, öğrenmediğimi gitmeleri. Takıldı ayaklarım yıllara, sendeledim, sarsılıp kaldım olduğum yerde.
Bir adım bile atamıyorum şimdi ne önüme ne de ardıma, bekliyorum öylece.
Bana ıssızlığı öğret..
Kalabalıkların arasında duymuyorum hiç bir sesi. Ne bir sevda, ne de bir dost eli çekip çıkaramıyor beni ıssızlığımdan.
Koskoca dünyada bir ben kalmışım sanki tek başıma.
Oysa ki devam etmekte hayat, akıp gidiyor zaman herkes için. Gün yine doğuyor bir yerlerde, akşamlar oluyor. Şehrin ışıkları aydınlatıyor bir bir sokakları.
Yağmurlar yağıyor..
Derin bir nefes alıp, içime çekmek isterken fark ediyorum toprağın kokusunu bile hissetmediğimi artık.
Bana sensiz ağlamayı öğret..
Hiç bilmedim ki ben yalnız ağlamayı. Küçük bir çocuk gibi sığındığım kollar, şimdi öylesine uzak, bir o kadar da yabancı..
Seninle olan çokluğumu bırakırken sende, benimle kalacak yalnızlığım yanıbaşımda bekliyor beni..
Bilirsin, hiç sevmedim elvedaları. Kaç kez hoşça kal dediğimi de saymadım sana..
Şimdi tek bir kelime bile etme, susalım sadece.
Son kez "Elveda" demeyi öğret, gitmeden önce...
“ -susmak aşkın dilidir- diyen sevgili
konuş şimdi, kelimelerine ihtiyacım var…”
Parça tesirli sancılar düşüyor kalbime…
düştükçe uçurum, sancıdıkça aşk…
ve aşklaştıkça kalp
daha çok parçalanıyor hayat
yaklaştıkça daha bir özlüyorum
kabul ediyorum,galibimsin
ve ben her şeyini savaş alanında bırakan
mağlup bir komutan gibiyim şimdilerde..
tüm zaferlerimi sende yitirmişim
kör bir şahinin gözleriyle yol arıyorum kendime
sana çıkmayacağını bildiğim yolları görmekten korkuyorum belki de kim bilir?..
çıkmaz sokaklarda kısır kalıyorum döngülere..
ve ben dönemezken kendime
labirentlerinde kaybolmuşken,
sağım sen, solum sen, yolum sen, yönüm sen olmuşken,
senden gayrısına yok,yokluğuna râm olmuşken,
susma ömrüm!...
yol kesil cehenneme...
keskin bir virajsın içimde bir türlü alamadığım..
ne zaman geçmeye kalksam senden,
ya bir uçurum boşluğu, ya bir şarampol oluyor sonum..
uzanan elleri tutmuyorum..
yüreğime taktığın alyans tutuyor içimi,
içini bırakmıyorum..
dul bir hasrete yâd/igar kalıyorum ötelerde
Yar dediğimi ağyar, yaban dediğimi yar sanıyorlar..
Sancılanıyorum sessizliğine
Tam vakti;
susturucu takılmışken yüreğime,
haykıramazken,
her kurşun içimi parçalarken,
infilak ederken isyanlarım sensizliğe,
ve akarken gözümden ırmak ırmak,
susma ömrüm!...
ateş kesil cehenneme...
tüm piyonlarım tükendi.
Elimde bir şah…
nereye koysam kendine mat çekiyor..
Cemreler ihanet ediyor adına,
Aslı hükümsüz..
kendini bile ısıtmıyor..
adım lâl kalıyor zemheri ayazlarına..
d-üşüyorum..
muhaciri değilim gayrı bu Arafın..
ne cennet kokabiliyorum, ne cehennem yanabiliyorum..
kendimsiz bir kent kuruyorum yokluğunun sokağına..
baykuşlara sakinlik yapıyor kentimin ıssızlığı…
sesine parazit yapan bir sesle yıkılıyorum
uğraşma aşk..!
kal(n)dıramazsın;
kumdan kaleler gibi bir rüzgarlık değil, bir cümlelik yıkımlarım..
bilmem ki hangi rihter ölçer sarsıntılarımı..
artçı sellere verirken sitemimi,
sana “sus”arken,
ölüme “su”sarken,
müptelâsıyken kahramanı bıçaklanmış masalların
aşk için aşıkları ezip geçmişken,
susma ömrüm!...
şehâdet getir cinnetime...
öznesi sen olan bir ömre verdim adını,
ki ölüm yar olana kadar tek yar dediğim ol diye..
sana geldim, ölüme yar etme diye.
Susma diye çırpınışlarımın tek müsebbibisin..
Biliyorum aldırmıyorsun
Dönmeyeyim istiyorsun sultanlığına
Ve aslında aşk’tan korkuyorsun
Zulmetin sırtımda yama olurken yar’alarıma
Hani olur da geldiğimde bir gün
kapanacaksa yüzüme şehrinin kapıları,
her lisanı lâl bırakan bakışlarım anlamını yitirecekse eğer
ve el elini tutacaksa ellerin,
Elimde değil yanacağım
O vakit gülüp geçeceksen yangınlarıma,
Sarmayacaksan,
Benimle kınanıp, benimle yanmayacaksan,
Cennetten kovulmayı göze almayacaksan,
Bir sözüne çölde vaha gibi susarken
öyle umarsız susacaksan…
sen de sus ömrüm!...
Sus!..
Sus ki, ölüm bana yar,
ben ölüme YAR olayım…
sen toprak kesil cesedime