Gönderen Konu: Tarihin akışını değiştirdi: Roketler  (Okunma sayısı 956 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı 3ng1n

  • Deneyimli Üye
  • *
  • İleti: 265
  • Rep Gücü : 140
  • Cinsiyet: Bay
  • 3nq1n
    • Profili Görüntüle
Tarihin akışını değiştirdi: Roketler
« : Haziran 16, 2009, 10:51:44 ÖS »

Roketler ve tarihi gelişimi ile ilgili ayrıntılarıyla ilgilenenler için güzel bir kaynak olduğunu düşünüyorum.

--------------------------------------------------------------------------------


Roketler genellikle ucu hava sürtünmesini azaltacak şekilde yapılmış, yakıt, motor ve eksozdan oluşan silindir şeklinde kaplardır. Roketler çalışmaları sırasında havaya gereksinim duymayan, hareket yönünün ters yönünde sıcak gaz püskürterek hareket eden cihazlardır.

Roketlerin görevi, astronotik açıdan bir uyduyu atmosfer dışına çıkarmaktır. Yani roketlerin işlev gördüğü yer atmosferin içidir. Ancak bazı uydularda yörünge değişimini sağlayan kimyasal yakıt kullanan küçük roketlerde vardır. Ancak biz bunlara motor adını vereceğiz. Roket motorları ile jet motorları arasında büyük farklar vardır. Jet motorları yanıcı maddeyi beraberinde taşırken, yakıcı madde olan oksijen gazını atmosferden tedarik etmektedir. Halbuki roketler (özellikle astronotik amaçlı olanlar) hem yanıcı hem de yakıcı maddeyi beraberinde taşırlar. Bu nedenle bir jet motorunun uzayda çalışması mümkün değildir.

Yüksek hızlarından dolayı askeri amaçlarla da kullanılırlar. Örneğin karadan havaya, havadan havaya, denizden kara ve havaya atılan roketler yapılmıştır. Bir roket astronotik amaçla kullanılıyorsa taşıyıcı veya fırlatıcı adını alır. Askeri amaçla kullanılıyorsa yani taşıdığı yük tahrip amaçlı ise füze adını alır. Füzeler hem saldırı hem de savunma amacıyla kullanılabilirler. Örneğin alçak irtifa hava savunma gayesiyle geliştirilmiş sistemler mevcuttur. SPARROW, ASPIDE, STINGER, ADATS, ROLAND ve CHAPPARAL gibi. Ayrıca orta ve yüksek irtifalar için geliştirilmiş SCUD, FROG, PATRIOT ve ASRAAM gibi saldırı ve savunma amaçlı füze sistemleri geliştirilmiştir. Astronotik açıdan bakıldığında ise TITAN, ARIANE, SATURN gibi fırlatıcılar ile karşılaşmaktayız. Askeri ve astronotik roketler arasındaki en belirgin fark büyüklükleri ve kanat yapılarıdır.

Uzaya, bir zıpkın gibi fırlayıp giden insanlı ve insansız araçlar gönderme hayali ve uygulaması ilk uçakların yapılışından da eskiye dayanıyor. Roketlerde kullanılan ilk katı yakıt baruttur. Barutun ilk kullanımına ilişkin kayıtlar, İsa’dan önce 3. yüzyılın sonlarına, Çin’e işaret ediyor. İlk barut türüyle doldurulan bambu borucukları, kötü ruhları korkutup kaçırmak amacıyla dini törenlerde patlatılıyordu. Büyük olasılıkla, iyice kapatılmamış olan bazı borucuklar, oldukları yerde gürültüyle patlamak yerine ateş saçarak fırlayıp gidiyordu. Adını tarih sayfalarında kaybettiğimiz bir veya birkaç gözlemci mucidin ilk roketleri keşfetmesi güç olmamıştır. Bugün, Çinliler’in ilk roketleri 1045 yılından önce keşfettikleri kesin olarak biliniyor. Ne yazık ki bu tarihten önce 'ateş oku' adıyla kaydedilen roketlerin gerçek roketler mi yoksa yanıcı madde taşıyan oklar mı oldukları konusu belirsiz. 13. yüzyılın başında, Sung Hanedanı hüküm sürerken Moğol baskısını hissetmeye başlayan Çin, savaş teknolojisine ağırlık vermişti. Bu çalışmaların ilk meyveleri ise el bombası ve toplardı. İlk güçlü roketler, yine Moğol istilacılara karşı MS.1232 yılında, Kaifung-fu savaşında kullanılmıştı. Kayıtlara göre bu roketler kalkarken kopardıkları gürültü yaklaşık 25 kilometreden duyulabiliyordu. Bu dev roketler, şaşılacak büyüklükte bir alanı tahrip gücüne sahipti. Şarapnelle tahrip yönteminin kullanıldığı bu örnekler, roketlerde kullanılan ilk yanma odalarını da barındırıyorlardı.

Roket teknolojisi kısa süre sonra, M.S.1241 dolaylarında Avrupa'ya kadar ulaştı. Moğolların Buda kentini ele geçirdikleri 25 Aralık 1241 tarihli Sejo savaşında Moğollar'ın Macarlara karşı kullandıkları en önemli silah, Çinliler’den miras aldıkları roketti. Roketlerin Arap literatüründe ortaya çıktığı tarih M.S.1258 yılıdır. Arap metinlerinde 15 Şubat 1258 tarihinde Bağdat kentine saldıran Moğol istilacılarının kullandığı roketlerden söz edilir. Roketlerin sırrını ele geçirmekte gecikmeyen Araplar, roketi 1268 yılında 7. Haçlı Seferi sırasında Fransız Kralı 7.Lui’nin ordusuna karşı kullanırlar. 1300’leri geçmeden roketçilik Avrupa’da da yayılmaya başlar. 1500 yılında İtalya’ya ve kısa sürede Almanya ve İngiltere’ye ulaşır. 1647 yılında İngiltere’de yayınlanan 'Topçuluk Tarihi' kitabının 43 sayfası roketçiliğe ayrılmıştı. Bu yapıtta, İtalyanlar’ın, askeri amaçlı roketleri sivil kullanıma uyarlayarak havai fişeği keşfettiği yazar. Böylece ilk havai fişekleri bu tarihten 1700 yıl önce bulan Çin uygarlığının başlattığı döngü, bir anlamda Amerika’nın yeniden keşfiyle tamamlanır ve roketler bir kez daha kısa bir süre için sivil amaçlarla kullanılır.

Hollanda, ilk ciddi askeri roketi 1650’de kullanmaya başlar ve 1668’de Almanya da ilk askeri roket deneylerini başlatır. Hindistan’ın zenginliklerine göz koyan Fransa ve İngiltere, bir yandan birbirleriyle, bir yandan da Moğolların 1792 ile 1799 yılları arasında İngilizlere karşı kullandıkları roketlerden biri, bugün Londra yakınlarındaki Woolwich Silahhanesi Müzesi’nde bulunuyor. Bu çatışmalarda dersini alan İngiltere de roketlerin önemini kavramakta gecikmez.

Bu konuda hem insan gücü hem de mali kaynaklar açısından en ciddi ve en kapsamlı çalışmaları yürüten Almanya olmuştur. Almanya, İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden önce roketleri operasyonel olarak konuşlandırıp kullanabilecek bir seviyeye ulaşmıştır. Nazi Almanya’sının 1942’nin sonlarından itibaren hava hakimiyetini kaybetmeye başlamasıyla beraber, Alman toprakları Müttefik hava bombardımanlarının hedefi haline gelmiştir. Buna karşılık Alman Hava Kuvvetlerinin bu saldırılara misilleme yapabilecek imkanlardan yoksun oluşu, Adolf Hitler’in 'İntikam Silahı' adını verdiği V1 ve V2 roketlerini kullanıma sokulması sonucunu doğurmuştur.

Bir Alman olan Wernher von Braun, roketlerle uğraşmaya 17 yaşında başlamış kısa sürede yükselip Alman askeri roket geliştirme programının başına geçmiş ve ilk uzun menzilli balistik roketleri V1 ve V2 yi geliştirmiştir. 'Uçan Bomba' adı verilen V1, esasen pilotsuz bir jet uçağıdır ve günümüzdeki 'cruise' füzelerinin atası olarak değerlendirilebilir. Küçük bir jet motoruyla donatılan yaklaşık 8 metre uzunluğundaki V1, içine yerleştirilen ilkel bir otomatik pilot sistemi yardımıyla 800-1000 metre irtifada, 500 km/saat’lik bir hızla uçabilmekte ve 1 ton patlayıcı maddeyi içeren savaş başlığını 250 km uzaklığa ulaştırabilmekteydi. İlki 13 Haziran 1944’de olmak üzere Belçika, Kuzeybatı Fransa’dan İngiltere’deki yerleşim merkezlerine yaklaşık 9000 adet V1 ateşlenmiştir. Ancak V1’ler kendilerinden beklenileni verememişlerdir. Düz bir hat üzerinde uçtukları ve çok gürültü çıkardıkları için, V1’lerin önemli bir kısmı kolayca tespit edilebilmiş ve zaten çok hızlı yol alamadıkları için İngiliz avcı uçaklarınca hedeflerine varamadan düşürülmüştür.

Askeri teknoloji alanında yeni bir çığır açan ve askeri stratejiyi geri dönülemeyecek şekilde değiştiren gelişme V2 roketlerinin kullanımı olmuştur. V2’lerle katı yakıt kullanımından sıvı yakıt kullanımına geçilmiştir. 15 metre boyunda olan V2’ler fırlatıldıktan sonra yere dikey olarak yükselip 100 km’lik bir irtifaya ulaşınca, bu kez neredeyse 90 derecelik bir açıyla hedefe doğru dalışa geçmekteydi. Başka bir deyişle, V1 gibi yatay olarak birkaç bin metre irtifada uçmak yerine, V2 parabol şeklinde uçuş yolu izleyerek hedefe ulaşmaktaydı. Bu parabole benzeyen uçuş yolu dolayısıyla V2’ler 'balistik füze' terimini askeri terminolojiye sokmuştur. Uçuşunun ikinci kısmında motorunun itme gücünün yanı sıra, yerçekimi etkisini de kullanarak 2500 km/saat’lik bir dalış hızına ulaşan V2; çok yüksek hız ve neredeyse 90 derecelik bir açıyla hedefine yaklaştığı için, o günün teknolojik imkanlarıyla durdurulması imkansız bir silahtı. Dahası 950 kg’lık savaş başlığını 330 km uzağa taşıyabiliyordu. Almanya 8 Eylül 1944’den başlayarak İngiltere üzerine 4000 ve Belçika’nın Antwerp şehrine karşı 1600 adet V2 roketi fırlatmıştır. Hem V1 hem de V2’ler askeri açıdan kendilerinden beklenilen verimi verememişlerdir. Her iki roketinde isabet oranları düşüktü. Bu roketlerin dairesel yanılgı payı 17.7 km idi. Bu nedenle vurulması zor askeri ve stratejik hedeflere karşı fazla başarılı olamamışlardır. Ancak Almanlar, bu roketleri 'terör silahları' olarak sivil hedeflere karşı kullanmayı tercih etmişlerdir. Böylece çıkardıkları yüksek ses ve tahrip gücü sayesinde halkın morali üzerinde olumsuz bir etki yaratmaya çalışmışlardır. Ancak 1945 Nisanında Alman orduları bütün cephelerde geri çekilmeye başlar, Hitler, roket bilgisinin Amerikalıların eline geçmesini önlemek üzere Von Braun ve ekibinin ortadan kaldırılmasını emreder. Ancak Von Braun ve 100 meslektaşı Amerikaya kaçmayı başarınca roket teknolojisinde liderlik Amerika’nın eline geçer. Bu liderlik fazla uzun sürmez çünkü Sovyet bilim adamı Korolev, 1961’den itibaren pek çok Sovyet kozmonotunu yörüngeye taşıyacak olan Vostok, Voskhod ve Soyuz uzay araçlarını geliştirecektir.

1957 yılına gelinilene kadar hem Amerika hem de Sovyetler Birliğinde çok ciddi roket projeleri geliştirildi. 4 Ekim 1957’de Sovyetler Birliği ilk uydu Sputnik-1 yörüngeye oturttular. Bu uydu 4 Ocak 1958’de düştü. Daha sonra 3 Kasım 1957’de Sputnik-2 ile ilk canlıyı (Leika adlı bir köpek) uzaya gönderenlerde Sovyetler Birliği oldu. Sputnik-2’de 14 Nisan 1958’de düştü. ABD ise ilk uydusunu 1 Şubat 1958’de fırlattı. Bu portakal büyüklüğünde bir uydu idi.

Astronotik tarihine baktığımızda ilk adım: İlk uydunun atılması (1957), ikinci adım: İlk insanın uzaya çıkışı ve ilk yürüyüş (1965), üçüncü adım: Ay’a gidiş (1969) dir. Bu tarihten sonra astronotik baş döndürücü bir hızla gelişmiş ve bugün astronotiğin nimetlerinden faydalanmayan hiçbir bilim dalı kalmamıştır.


Bitmeyen Sevdamsin Y@rim