Gönderen Konu: ESMAÜL HÜSNA  (Okunma sayısı 3152 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı velasr

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 8
  • Rep Gücü : 9
  • Cinsiyet: Bay
    • Profili Görüntüle
ESMAÜL HÜSNA
« : Mayıs 10, 2009, 11:16:56 ÖÖ »

Kur'ân-ı Kerim'de, Allahû Tealâ'nın 99 tane esması geçiyor. “İsm-i esma”, isim kelimesinin çoğuludur. “Hüsna” da “hüsün”den gelir. Güzel; güzellerin en güzeli; O, Allah'tır. Allah'ın isimleri de güzeller güzeli sıfatının yegâne sahibidir. Öyleyse Allahû Tealâ'nın Kur'ân-ı Kerim'de geçen 99 tane ismi var. Bu 99 tane isim acaba ne mana ifade ediyor? Şimdi sizinle beraber bir yolculuğa çıkıyoruz. Âdem (A.S)'ın yaratıldığı günlere geri dönüyoruz. İki melek Allahû Tealâ'ya geliyor ve diyor ki: “Yarabbi Sen yeryüzünde kan döksün diye mi Âdem (A.S)'ı yaratttın? Biz ki Seni isminle tesbih edip duruyoruz. Onun bizden ne üstünlüğü var?” Allahû Tealâ diyor ki: “Onun sizden, meleklerden farklılığı, onun nefsinin olmasıdır. Savaş yapacak, nefsiyle cihad yapacak.” Sevgili okuyucular, bildiğimiz gibi “cihad-ı ekber”, “büyük cihad”, insanın nefsiyle yapacağı büyük savaştır. Peygamber Efendimiz (S.A.V) bütün fiziksel savaşlar bittikten sonra: “Küçük cihadlar sona erdi. Şimdi büyük cihad devam edecek.”diyor. Asıl önemli olan bu büyük cihaddır, nefsimizle yapacağımız cihaddır. Allahû Tealâ, Ankebut Suresinin 5 ve 6. âyet-i kerimelerinde şöyle buyuruyor: 29/ANKEBUT-5: “Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(in), ve huves semîul alîm(u).” Kim Allah'a mülâki olmayı, (ruhunu ölmeden evvel Allah'a ulaştırmayı) dilerse Allah'ın tayin ettiği o gün mutlaka gelecektir. Allah işitir ve bilir. Daha sonra Allahû Tealâ şöyle devam ediyor: 29/ANKEBUT-6: “Ve men câhede fe innemâ yucâhidu li nefsih(i) innallâhe le ganiyyun anil âlemîn(e).” Kim cihad ederse mutlaka nefsiyle (nefsi için) cihad etsin. Muhakkak ki Allah âlemler üzerine Gani'dir. (âlemlerden müstağnidir, münezzehtir). Bir kişinin yapacağı en büyük savaş, kendi nefsine karşı vereceği savaştır. Bu savaşın muhtevasındaki panzehiri zikirdir, Allah'ın isminin tekrarıdır. Allah'ın 99 isminden bir tanesi “Allah” kelimesidir: “El İlâh”. Bu kelime ile zikir yaptığımız zaman, diğer esmalarından herhangibirisini değil de, bu ismi tekrar ettiğiniz zaman (zikir yaptığınız zaman), bu isim nefsinizdeki 19 afetin hepsine birden tesir etme yetkisine sahiptir. Hepsinde azaltmalar yapacaktır. Nefsinizin kalbine, ruhunuzun hasletlerine paralel olan faziletler gelip yerleşecektir. O afetlerdeki azalma, hepsinde aynı orandadır. %1 nur yerleşmişse kalbinize, nefsinizin afetlerinin hepsinde %1 azalma olmuştur. Hepsinde kendi oranlarına göre %1 azalma vardır. Diyelim ki bir afetinizin oranı %18'dir. Bunun karşılığı olan haslet %2'dir. Bir afetimiz vardır, sadece %3'tür. Karşılığında %17 ruhun hasletlerini ifade eder. Öyleyse böyle bir dizaynda birincideki azalma ile ikincideki azalma, rakam sayısı açısından değil ama oransal açıdan aynı olacaktır. Böylece, zikir yaptığımız zaman nefsimizin kalbindeki afetlerin devamlı azaldığını göreceksiniz. Şimdi tekrar dönüyoruz Âdem (A.S)'ın yaratıldığı günlere. Melekler: “Onun bizden ne üstünlüğü var?” deyince, Allahû Tealâ diyor ki: “Ben ona nefs verdim. Eğer o nefsini tezkiye ve tasfiye edebilirse sizden üstün olacaktır.” Kur'ân-ı Kerim'de, nefsin kalbinin temizliği için yolun yarısını ve bütününü işaret etmek üzere “tezkiye” kelimesi kullanılmıştır. 7/A'RAF-179: “Ve lekad zere'nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a'yunun lâ yubsirûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en'âmi belhum edall(edallu), ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).” Biz insanların ve cinlerin çoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh etmezler. Onların gözleri vardır onunla görmezler. Kulakları vardır onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta (hayvanlardan) daha çok dalâlettedirler. Onlar gâfillerdendir. Daha baştan söylediği gibi bunların gideceği yer cehennemdir. İşte insanların kör, sağır ve dilsiz olan kalpleri, nefs kalbidir. Bu kalbe hayat verecek olan şey, Allah'ın ismini zikretmektir. Harut'la Marut isimli iki melek, Allahû Tealâ'ya: “Bize de nefs ver, onlardan üstün olduğumuzu ispat edelim.” diyorlar. Allahû Tealâ: “Yapamazsınız; sizin yapınız buna müsait değil.” demesine rağmen melekler ısrar ediyorlar. Allahû Tealâ da onlara o yetkiyi veriyor. Babil şehrine iniyorlar. İki ay bile kalamıyorlar. Herşeyi berbat ediyorlar. Bir adamı öldürüyorlar. Allahû Tealâ onları derhal geriye alıyor. Ve melekler başarısızlıklarının arkasından Allahû Tealâ ile yaptıkları konuşmada diyorlar ki: “Yarabbi biz burada büyük hata ettik. Bizi bağışla. Gerçekten yapamazmışız. Ama Sen bu Âdem (A.S)'a ne verdin de bizden üstün oldu?” Allahû Tealâ: “Ben ona isimleri öğrettim.” diyor. Kur'ân-ı Kerim'in Türkçesine bakarsanız, Türkçesinde bu ifade, Allah'ın “Ben ona isimleri öğrettim” ifadesi, eşyanın isimleri olarak geçmektedir. Allahû Tealâ, Âdem (A.S)'a: “Bu duvardır.” demiş, Âdem (A.S) duvarı öğrenmiş; “Bu penceredir.” demiş, pencereyi öğrenmiş; “Bu kapıdır.” demiş, kapıyı öğrenmiş. İşte bu manada bir açıklama getirilmiş. Hayır öyle değil! Burada sır var. Allahû Tealâ meleklere; “Ben ona Esma-ül Hüsnayı öğrettim. Allah'ın 99 ismini öğrettim.” buyuruyor. Ve Âdem (A.S)'ı çağırıp isimleri açıklamasını istiyor. Âdem (A.S), 99 esmayı bir bir açıklıyor. Burada açıkladığı Allah'ın 99 esmasıdır. Meallerde açıklandığı gibi eşyaların isimleri değildir (yastık, yorgan gibi). Sevgili okuyucular, burada kısa bir açıklama yapma gereği duyuyoruz. Allahû Tealâ'nın Kur'ân-ı Kerim'indeki lâfz, 3 safhada teşekkül eder. Her safha 7 tane basamak içerir. Ama 7 tane de ruhu vardır. Her ruh, 7 tane kendi içeriğine sahiptir. Öyleyse bu dizayn içerisinde Kur'ân-ı Kerim'i incelemekle mükellefsiniz. Âdem (A.S) meleklere, Allahû Tealâ'nın 99 tane muhteşem esmalarını, birer birer açıklıyor. Acaba Allahû Tealâ'nın bugünkü konumuz olan bu Esma-ül Hüsnası ile Allah neyi vücuda getirmek istemiştir? Allah'ın isimlerine bakarsanız, Allah'ın herbir isminin birbirinden farklı vasıflarını açıkladığını göreceksiniz. “El Muktedir” esmasıyla Allahû Tealâ, iktidarın sahibi olduğunu ifade ediyor. “El Kaviyy” sıfatıyla, kuvvetin sahibi olduğunu ifade ediyor. “El Hafîz” sıfatı ile, muhafız hüviyetinde olduğunu söylüyor. İnsanın hafızası, gördüğümüz şeyleri hatırlayabilme yeteneği, muhafazadan kaynaklanan bir olgudur. Bir şeyin korunması istikametinde de gene muhafaza söz konusudur. Bu hatırlayabilme kaabiliyetinin korunması, belleğinize gözlüklerinizin yerleştirilmesidir. Allahû Tealâ “El Müntekîm” sıfatıyla intikam alma yetkisinin sahibi olduğunu ifade ediyor. Dikkat edin! Burada sadece Allahû Tealâ'nın bir ismi “El Adl”, adaletin sahibi; bir ismi “El Hakk”, hakkın sahibi olduğu cihetle Allah'ın cezalandırmak amacıyla aldığı bu intikam, insanların davranışlarıyla neyi haketmişlerse o istikamette cehennemin o kademesine ulaşmalarıyla gerçekleşir. Bunun için Allah'ın hakimlere ihtiyacı yoktur. Kişinin kendi davranışlarının hem hayat filmindeki aksiyon görünümü, yani kişinin davranış biçiminin görünümü, hem de aynı davranışı yaparken kişinin düşünce sisteminin görünümü, bir hakimin yapabilmesi mümkün olmayan ve %100 gerçeklikle oluşan bir yargıya götürür. Bu yargı birçok manayla ifade edilir. Yargının hükmü her olayda, her saniye tecelli eder. Düşüncemizle yaptığımız şeye göre ne kadar derecat kazandık, ne kadar derecat kaybettik; düşüncemizle davranışlarımız arasındaki samimiyete veya taammüde göre değişen bir standartta rakamlar dizisi ile karşılaşırız. Bu kâinatın en adil mekanizmasıdır. Adaletin gerçek sahibi olan Allah, adaleti dağıtandır. “El Adl” esmasının sahibi. Kıyâmet günü hiçbir hakime ihtiyacınız olmadan hayat filminizi görüyorsunuz. Buna karşılık, o saniye hangi değeri almışsınız, hangi derecatı kazanmışsınız, hepsini teker teker görebiliyorsunuz. Sevgili okuyucular, Allah'ın 99 esmasının herbiri, Allah'ı başka bir açıdan tarif eder. Herbir esma, Allah'ın başka bir vasfını ve sahibi olduğu başka bir sistemi ortaya koyar. Allah, 99 ayrı açıdan bir bütün teşkil eder. Bu 99 ayrı açıyı birleştirdiğiniz zaman bir bütüne ulaşırsınız. İşte o, Allah'tır. O, hepsinin %100 üzerinden 100'ünün sahibidir. Öyleyse nefsimizdeki afetlere baktığımız zaman, bunların 19 ayrı gruptan oluştuğunu görürüz. Cehalet, cimrilik, dedikodu, fitne ve fesat, haset, hırs, isyan, iptilâlar, kin ve adavet, kibir, küfür, mürayilik, nankörlük, öfke ve gayz, vefasızlık, sabırsızlık, yalan, zan ve zulüm. Bu 19 tane afetin, herbiri bir eksikliği, olması lâzım gelenin tamamen tersini ifade ediyor. Esma-ül Hüsna ve nefsimizin afetleri arasında bir mukayese yaptığımız zaman, sizi düşünceye sevkedebilecek bazı noktalar olabilir. İntikam afeti nefsinizin bir afetidir. Ama Allah'ın “El Müntekîm” esması sıfatının aynı manaya gelmesi, aynı kategoriye girmez. Dikkat edin; sizin intikamınız haklı da olabilir, haksız da olabilir. Netice itibariyle, nefsinizin bir afetini kullanıyorsunuz. Sizin hakettiğiniz bir davranışı size yapan bir insandan, siz intikam aldığınız zaman bu yanlış bir davranış biçimidir. Siz evvelce ona bir şey yapmışsınız ve o sizden intikamını alıyor. Kendi cephesinden öyle yapıyor. Ama siz onun sizden intikam aldığını, sizin ona daha evvelce yaptığınız yanlışı aklınıza bile getirmiyorsunuz. Siz de ondan intikam alıyorsunuz. O nefsinizin bir afetine yenik düştüğünüzü gösterir. Oysa ki Allah'ın intikamı bir defadır. Kıyâmet günü, otomatik kanunları çalışır. Siz neler yaptıysanız, yaptığınız bütün günahların karşılığında hangi cehennemi Allah'ın kanunlarına göre hakettiyseniz, Allahû Tealâ sizi o cehenneme gönderir. Böylece Allah'ın “El Müntekîm” sıfatı tahakkuk eder ve siz kaybettiğiniz derecelerin karşılığını cehennemde ödemek üzere sıfırlanmış oldunuz. Allah intikam aldı. Bu intikam bir defaya hastır ve sadece %100 adaletin tecellisini tahakkuk ettirir. İnsanlar dünya hayatı ile ahiret hayatını birbirinden hep ayırmışlardır. “Dünyada adalet yoktur.” diye bir dizayn içerisinde, Allah'ı haksızlıkla itham eden pek çok insan dünyada yaşamıştır ve halen yaşamaktadır. Şeytanın bütün taraftarları da aynı şeyi söylerler. “Allah adaletsizdir.” derler. Neden öyle derler? Bazı insanlar dünyaya hasta gelirmiş, bazıları sakat gelirmiş, bazıları fakir olurmuş, bazıları zengin olurmuş. Aralarında büyük adaletsizlikler varmış. Onun için Allahû Tealâ insanları tekrar tekrar, binlerce defa dünyaya göndermeliymiş ki insanlar adım adım değişsinler. Fakir olanlar, zengin olarak da yaşasınlar. Zengin olanlar fakir olarak da yaşasınlar. Hasta olanlar sağlıklı olarak da yaşasınlar. Ve böylece adalet teessüs etsin. Sevgili okuyucular, adalet bir bütün oluşturur. Allah'ın adaleti, bu dünya hayatına cennet ve cehennem hayatını da ekleyerek gerçekleşir. O zaman ilâhi adaletin 100 üzerinden 100 ile, sonsuzda bir bile hata yapmadan gerçekleştiğini görürsünüz. İşte bu Allah'ın intikamıdır. İntikam alması gerekenlerden aldığı intikam. Bu intikam bir defa alınır. Böylece kişinin bütün hayatı boyunca işlediği bütün günahların sonucunda onun hangi cehenneme gideceği kesinlik kazanır. Ve Allah'ın sistemi otomatik olarak uygulanır. Allahû Tealâ'nın intikamı O'nun intikam afetinin bir gereği olarak değil, “El Müntekîm” sıfatının bir gereği olarak böylece tecelli eder. Dikkat edin; siz başkalarından intikam aldığınız zaman adaleti temsil edemezsiniz. Hangi olayların tesiri altında ne yaptığınızı size ancak hayat filminizdeki mizanınız gösterecektir. kıyâmet günü. Düşünceniz ne idi, ne kadar nefsinizin afetlerine kapıldınız, ne yaptınız?... Bunların hepsi orada belli olacak. Ama Allah'ın adaleti söz konusuysa, “El Adl” esmasının gereği, burada intikam almaktır. Kişinin hakettiği cehennemle mutlaka cezalandırılması gerekir ve Allahû Tealâ onu cehenneme mutlaka gönderir. Allahû Tealâ kişinin kurtulması için o kadar çok imkân vermiştir ki ve kişi bunları öylesine reddetmiştir ki; sonuç olarak o cazayı haketmiştir. Ama Allahû Tealâ hiçbir zaman adaletsizlik yapmaz. Gerek “El Hakk” esmasının gereği, gerek “El Adl” esmasının gereği olarak birbiriyle mutlak olarak beraberlik noktasına gelir, çakışır. Ve bu üç tane kıstasın bir bileşke noktasında Allah'ın intikamı tecelli eder. Bu intikam, kişiyi, hayatı boyunca Allah'ın bütün ikazlarına rağmen yaptığı bütün fiillerin cezası olan noktaya mutlaka ulaştıracaktır. Sevgili okuyucular, Allahû Tealâ: “Bana ulaşmayı dileyin ve kurtulun.” diyor. Ama insanların birçoğu Allah'a ulaşmayı dilemiyorlar. Allahû Tealâ diyorsa ki: “Bir tek dileğiniz, ruhunuzu ölmeden evvel bana ulaştırma dileğiniz, sizi mutlaka Benim cennetime ulaştıracaktır. Bunu Ben yapacağım, söz veriyorum.”, kişi Allah'a ulaşmayı dilemezse o zaman sonuç ne olur? Sonuç, kurtuluşa erememektir. Bugün Allahû Tealâ, insanların umurlarında bile değil. Ellerinin tersiyle Allah'ın yardım elini itiyorlar. Allahû Tealâ hayatın sonuna kadar onları cezalandırmıyor; onların yaptıklarını kendi serbest iradelerine bırakmış ve onları şöyle ikaz ediyor; “Mürşidinize tâbî olamazsanız dalâlette kalırsınız, küfürde kalırsınız, gideceğiniz yer cehennemdir.” Meselâ bir kişi Allah'a ulaşmayı dilemiş ve yaşama yetkisi orada bitmiş. Eğer yaşayabilseydi, Allahû Tealâ onu mutlaka cennetine ulaştıracaktı. Yaşayamıyor; Allah ona yaşama yetkisi vermiyor. Vefat eden bu kişiyi Allah, adalet esmasının gereği olarak, mutlaka cennetine ulaştırıyor. Bu kişi yaşasaydı, mürşidine ulaşacaktı. Yaşasaydı, mutlaka ruhunu Allah'a ulaştıracaktı. “El Adl” esması ve “El Hakk” esması bir hüküm ifade ediyor. Kişi yaşıyor, Allahû Tealâ mürşidine ulaştırıyor. Kişi 3 sebepten daha cenneti hakediyor. Bundan sonra da yaşıyor. Allah, onun ruhunu kendisine ulaştırıyor. Kişi 3 ayrı açıdan daha, tam 7 açıdan Allah'ın cennetini hakediyor. 1. kat cennet, Allah'a ulaşmayı dileyenlerin cenneti. 2. kat cennet, bundan sonra mürşidine ulaşanların cenneti. 3. kat cennet, ruhunu Allah'a ulaştırabilenlerin cenneti. 4. kat, fizik vücutlarını Allah'a teslim edenlerin cenneti. 5. kat, nefsini Allah'a teslim edenlerin cenneti. 6. kat, irşada ulaşanların cenneti ve 7. kat, Allah'a köle olanların cenneti. Böylece kişinin hakettiği standartlara göre herşey dizayn ediliyor. Allah'ın esmaları öyle bir muhteşem dizayn içinde çalışır ki sonuçlara baktığımız zaman sadece hayranlık duyarsınız. Allah'ın esmaları insanlar için kâinattaki en büyük hediyelerden bir tanesidir. Bildiğiniz gibi nefsinizin afetleri sadece 19 tanedir. 19 ayrı açıdan, her geçen gün biraz daha düzelirsiniz; her geçen gün biraz daha mutluluğu yaşarsınız. Eğer zikrederseniz nefsinizin afetleri azaldıkça, yerlerini Allah'ın nurları alacaktır. Bildiğiniz gibi bu, 7 tane kalp şartına bağlıdır. Allah önce kalbinizdeki ekinneti alacaktır ve yerine ihbat koyacaktır. Bir başka deyişle, idraki önleyen ilâhi bilgisayar sizden alınacak, idraki sağlayan ilâhi bilgisayar onun yerini alacaktır. Allahû Tealâ nefsinizin kalbinin nur kapısını Allah'a çevirecektir. Göğsünüzden kalbinize bir nur yolu açılacaktır. Kalbin 4. şartı burada tamamlanır. Sonra mürşidinize ulaşacaksınız. Huşû sahibi olduktan sonra Allah size mürşidinizi gösterecek, ona tövbe ederek tâbî olduğunuz zaman, kalbinizde son 3 şart da gerçekleşecektir. Kalbinizin mührü açılacak, kalbinizin içerisindeki küfür kelimesi alınacak, kalbinizin içine îmân kelimesi yazılacak. Bu şartlardaysanız, Allah'ın “Allah” ismini kullanarak, 99 esmasından en önemli olanını kullanarak zikir yaptığınız zaman nefsinizin kalbine Allah'ın nurları dolmaya başlayacak. “Îmân” kelimesinin etrafında toplanan bu nurlar ne kadar toplanırsa, karanlık da nefsinizin afetlerinin herbirinin oranıyla aynı derecede yok olacaktır. O kadar oranda afet azalacak, o kadar oranda nur nefsinizin kalbine yerleşecek, nefsinizin kalbi böylece afetlerin yerine faziletlerle dolmaya başlayacaktır. Ne tarz bir zikir yaparsanız, bu zikir sizi, “Allah” ismini kullanarak bütün afetleri birden eksilten, bütün hasletleri birden aynı oranda yerleştiren bir özelliğin sahibi kılar. Herkese göre sonuç farklıdır. Kimin nefsinin kalbinde hangi afetler azsa, hangi afetler çoksa, o standartlara uygun bir oranda değişim otomatik olarak gerçekleşir. Bunun ötesinde, nefsinizin tezkiyesine dayalı olmayan, sizin kendinizde eksik gördüğünüz bir alanı veya bir konuyu Allah'ın tamamlaması istikametinde, Allah'ın esmalarından bir tanesini çektiğiniz zaman sadece o açıdan tamamlanırsınız. Sevgili okuyucular, diyelim ki, başkalarına karşı haksız davranışlarda bulunuyorsunuz, adalet hükümlerini her zaman ihlâl ediyorsunuz. O zaman sizde adalet açısından bir eksiklik var demektir. Bu durumda yapılması gereken, Allah'ın “El Adl” esmasını çekmektir. Hergün böylece nefsinizdeki bütün afetleri temizlemiş olacaksınız. Ama bunlar afetler. Allah'ın Esma-ül Hüsnası afetlerinizle değil, vasıflarınızla alâkalıdır. Allah'ın vasıflarının hepsi sizde de var ama Allah mükemmelin sahibidir. Sizse onların sıfıra çok yakın bir miktar sahibisiniz. İşte bu miktarı arttırmak sizin elinizde. Nerede eksiklik duyuyorsanız, başkalarına karşı haksız davranışlarda bulunuyorsanız, o zaman “El Adl” esmasını çekeceksiniz. Sizin için hak teşkil eden konularda size verilmeyen bir şeyler söz konusuysa, sizin hakkınızın oluşması, “El Hakk” esmasını çekmenizle gerçekleşir. Başka insanlarla aranızdaki adaletsizliklerin giderilmesinde “El Adl” esması gerekli iken, yalnız sizin hakkınız olan standartlarda “El Hakk” esmasını çekeceksiniz. “El Hakk” enfüsîdir. “El Adl” afâkidir. “El Hakk” herkesin Allah'la ilişkisindeki haklarını düzenlediği yerde, “El Adl” insanların birbirinin arsındaki objektif hukuk kaidelerine göre dizayn edilmiş bir statüyü ifade eder. Sevgili okuyucular, Allah'ın 99 esmasından herbiri sizi ayrı bir açıdan yeniden yapılandırma yetkisinin sahibidir. O esmaları, ihtiyaç duyduğunuz her alanda çekebilirsiniz. Sizin için nefsinizin afetleri doğrultusunda size negatif tesirler icra edecek olanlar hariç. Onlar sadece Allah'a aittir. Meselâ Allahû Tealâ hem “Kâbiz” esmasının sahibidir; kabzeden, daraltan, azaltan, hüviyetin sahibidir; hem de genişleten, “Bâsıt” esmasının sahibidir. O halde, Allah'ın “El Bâsıt” esmasının size ulaşmasını isterseniz, o zaman ufuklarınızın açıldığını, daha çok nafaka sahibi olduğunuzu, Allah'ın sizin maişetinizi genişlettiğini yaşayacaksınız. Fakirlikten yana probleminiz varsa, “El Ganî” esmasını çekeceksiniz. Ganî; zengin, ihtiyacı kalmayan anlamına gelir. Öyleyse nefsinizin afetleriyle savaşmak istiyorsanız, “Allah” kelimesi yeter. Ama kendinizi her açıdan tamamlamak istiyorsanız, o zaman Esma-ül Hüsnayı kullanacaksınız. Esma-ül Hüsna ile o tek kelime olan, en kuvvetli kelime olan “Allah” kelimesini kullanmak birbirinden ayrı standartlar sağlar. “Allah” kelimesi nefsinizin afetleriyle yapacağınız cihadın yegâne silâhıdır. Esma-ül Hüsna, cihadın silâhı değildir. Esma-ül Hüsna, sizi 99 ayrı cepheden yapılanmaya götürür. Ama daha önce de belirtildiği gibi zararlı olanları kullanmamanız uygun olur. Allahû Tealâ'nın, nefsinizin afetlerine paralel olan vasıfları da vardır. Onlar “El Müntekîm” sıfatında olduğu gibi, “El Adl” ile “El Hakk” esmalarınınn tahakkuku içindir. Sevgili okuyucular, Esma-ül Hüsna nasıl kullanılır? Esma-ül Hüsnayı, hergün kendi sayıları kadar çekmenizde fayda vardır. Bu sebeple gruplara ayrılır. Hergün bir kısmı, ait olduğu sayıda çekilmelidir. Ama eksikliğini kesinlikle hissettiğiniz esmalar da olabilir. Kendinizde eksikliğini hissettiğiniz açılardan tamamlanmayı istiyorsanız, o konuyu sağlayacak olan esmayı çekmelisiniz. Kendinizi güçsüz, hasta mı hissediyorsunuz? “El Kaviyy” esmasını çekmelisiniz. Sizi kuvvetli kılacaktır. Kaç defa çekeceksiniz? İşte burada zikirden farklı bir muamele ile karşılaşıyorsunuz. Sevgili okuyucular, Allahû Tealâ'nın her ismi ayrı bir şifredir, ayrı bir koddur. O kodu sadece o sayıda tekrar etmek suretiyle yakalayabilirsiniz. Aksi taktirde yakalayamazsınız. Allahû Tealâ'nın her isminin bir kodu, bir sayısal değeri vardır. Bu sayısal değer, ebced hesabına göre tahakkuk eder. Ebced hesabı nedir? Arapçada 28 tane harf vardır. Bu harflerin herbiri alfabe sırasına tâbî olmayarak bir değer ifade eder. Bu değerler 1'den başlar. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10. 10 tane ayrı harf, 1'den 10'a kadar ayrı değer taşır. Ama 10'dan sonra 11 gelmez. 10'dan sonra 20 gelir. 30, 40, 50, 60, 70, 80, 90, 100. 100'den sonra 110 gelmez, 200 gelir. 200, 300, 400, 500, 600, 700, 800, 900. 900'den sonra 1000 gelir. Böylece 28 harf tamam olur. Arap alfabesindeki mevcut 28 harfin herbirinin ayrı bir kod numarası vardır. Bu numaraların neye tekabül ettiğini lügatlarda bulmak mümkündür. Lügatten ebced hesabını açtığımız zaman bir neticeye ulaşıyoruz. Allahû Tealâ, ebced hesabında kelime harflerin tertiplenmesindeki sırayı şöyle anlatıyor: Evvelâ, “ebced” kelimesinin başlangıcını teşkil eden e-b-c-e-d harflerinin muhtevası veriliyor. Sonra “hevvez” kelimesi geliyor. Sonra “hutti” kelimesi geliyor. Sonra “kelemen” geliyor. Sonra “sa'fes” geliyor. Sonra “karaşet” geliyor. Sonra “sehaz”, sonra “dazig”. Bunların herbiri bu sıraya göredir. Başlangıçta gerçekten elif-be-ce diye gidiyor, ama sonra harfler değişiyor. 10'dan sonra 10'ar 10'ar yükseliyorlar. 100'den sonra 100'er 100'er, 1000'e kadar yükseliyor. Ve 28 harf böylece tamamlanıyor. Şimdi sayısal değerleri size verelim. İstediğiniz harflerin açılımını yaptıktan sonra rakamların ne kadar güzel bir şekilde yerli yerine oturacağını görebilirsiniz. Elif 1, ba 2, cim 3, dal 4, he 5, vav 6, ze 7, ha 8, hı 9, ya 10, kef 20, lam 30, mim 40, nun 50, sin 60, ayn 70, fe 80, sad 90, kaf 100, rı 200, şın 300, te 400, se 500, hı 600, zel 700, dad 800, zı 900, gayn 1000. Böylece Allah'ın bir isminin açılım yapmadan evvelki harf dizisine göre değerlerini tesbit ediyorsunuz. Hangi harf geçmişse, o harfin kodunu yanına koyuyorsunuz. Bir harfin işaretini yazıyorsunuz, 2. harfin kodunu koyuyorsunuz, ekliyorsunuz. Ayrıca, bu kelimenin harflerinin açılımı da gerekli. Meselâ; “Allah” kelimesinde başlangıçta “Elif” var. Sonra, “Lam” var. Sonra da “Hı” var. Bu muhteva içerisindeki harflerin değerlerini koymak yetmez. Meselâ; “Elif” için 1 koymak yetmez. “Elif” harfini açmalısınız. “Elif” harfi “Elif, lam, fe”den teşekkül ediyor. “Elif” harfi için bu 4 harfin toplamını yazmak mecburiyetindeyiz. Bütün harflerin açılımını, “lam” harfinin açılımını “lam” ve “mim” olarak bu muhteva içerisinde yaptığımız zaman asıl neticeye ulaşabiliriz. İşte o asıl netice, o esmanın bir günlük çekim sayısıdır. Hastalığınızın durumuna göre verilecek sayı günde 7 defa zikretmek olabilir. Meselâ 1200 defa zikretmeniz gereken bir esma üzerine harekete geçeceksiniz. Bunun 7 katını çekmek için 7 tane 1200 çekmelisiniz. Aynı esmanın 1200'den 7 tane çekilmesi gerekir. Daha fazla verilmişse daha fazla çekmelisiniz. Bu sistem bize eksik olan taraflarımızı kuvvetlendirme imkânını sağlar. Âdem (A.S), her esmayı evvelâ kullanıyor, sonra da o esma hakkında açıklama yapıyor, onun rakamsal değerini veriyor. O, kendisini her açıdan bu şekilde tamamlamıştır. Evlâtlarından da birçokları bu tamamlamaya ulaşmışlardır. Hem daimî zikrin sahibi olmuşlardır, hem de esmalardan hangisini kendilerinde eksik görmüşlerse o açıdan tamamlanmışlardır. Hz. Âdem'in oğlu Habil de böyleydi; kemâlâta ulaşmıştı. Nitekim kardeşi olan Kabil, onu öldürmeye teşebbüs ettiği zaman şöyle dedi: “Sen beni öldürebilirsin. Ama ben, seni öldürmek için kesinlikle elimi sana uzatmam. Unutma ki, Allah senin kurbanını, takva sahibi olmadığın için kabul etmedi. Sen babamın emrini dinlemedin. Allah'ın yoluna girmedin ve takva sahibi olmadın. Öyleyse senin Allah'a sunduğunu Allah'ın kabul etmesi hiçbir zaman söz konusu olmayacaktır.” Kabil, insanlık tarihinin ilk cinayetini işlemiş; kardeşini öldürmüştür. Burada, zikirle tamamlanmış bir insanla, nefsinin bütün afetlerine uygun bir hareket tarzı izleyen Kabil'in muhtevasının farklılığını görüyoruz. Öyleyse Esma-ül Hüsna dediğimiz zaman bir hazine ile karşı karşıyasınız. Neyiniz eksikse onu en iyi siz bilirsiniz. Hafıza kaybınız mı var? O zaman Allahû Tealâ'nın “El Hafîz” esmasını çekeceksiniz. Sayısı 1400. 1400 defa “El Hafîz” esmasını günde 7 kere tekrar edeceksiniz. Nasıl Allah kelimesini “El İlâh” şeklinde yapıyorsak, bunun muhtevası “Allah” kelimesidir, “El Hafîz”ı da aynı şekilde zikredeceksiniz. Adalet dağıtmak istiyorsanız, “El Adl” çekeceksiniz. Adaletin size tatbik edilmesini istiyorsanız, “El Hakk” çekeceksiniz. Allahû Tealâ, hangi açıdan nasıl bir eksiğiniz varsa, hepsini giderecek bütün imkânları ebced hesabı ile elinize teslim etmiş. Bu konudaki kodları kullanmanız yeterli. Bunlar, Allah'ın şifreleridir. Kur'ân-ı Kerim'deki bir diğer şifrenin de 19 şifresi olduğunu görüyoruz. Bu 19 şifresi, Kur'ân-ı Kerim'in birçok âyetinde mevcut. Bunlar, mukataat harfleridir ve “Elif, Lam, Mim” gibi birtakım ifadeler taşır. Bu mukattaat harflerinin gerçek anlamının mutlaka 19'un katı olması şeklinde tarifine çalışanlar olmuştur ve büyük ölçüde de isabetlilerdi. Ancak şunu gördük ki Kur'ân-ı Kerim'de henüz bilinmeyen sırlar var ve bütün şifreler tutmadı. Bazı surelerde mukattaat harflerinin toplamı 19'la bağdaşmıyor. Meselâ üç harften ikincisi tutuyor, üçüncüsü tutmuyor. Öyleyse insanlığın henüz ulaşmadığı ama Allah'ın bildiği başka sırlar da konunun içinde, fakat mukattaat harflerinin büyük kısmı 19 rakamı ile uyum sağlıyor. Sevgili okuyucular, Kur'ân-ı Kerim sırlar kitabıdır. Bu sırlara âşina olmak için Allahû Tealâ'nın esmalarını olabildiğince kullanabilirsiniz. Bunun size pozitif anlamda büyük yardımları olacaktır. O halde görüyorsunuz ki; Allah'ın bu büyük ihsanı, Esma-ül Hüsnadır. “Allah” ismi ile yaptığınız zikir, nefsinizdeki bütün afetleri temizleyerek sizi nefslerinizin negatifliklerinden tamamen kurtarır. Ama bütün vasıfları kazanamazsınız. Bütün vasıfların sahibi Allah'tır. Siz bütün hayatınızca bütün esmaları çekseniz gene O'nun vasıflarının hepsine sahip olamazsınız. Ama büyük ölçüde kendinizi tamamlarsınız. İnsan olmanın azamî standartlarına ulaşabilirsiniz. “Allah” ismi ile zikrinizi yaparak daimî zikre ulaştığınız zaman bütün afetlerden kurtulmuş olursunuz ama vasıf şartlarınız tamamlanmamıştır. Vasıflar afetlerin ötesindeki muhtevayı da ifade eder. Afetler, 19 açıdan sizi güzele götürürken, Esma-ül Hüsna, 99 açıdan hedefe götürür. Öyleyse afetlerin sağlayamadığı ve onların ötesindeki hep daha güzel seviyelere Esma-ül Hüsna ile ulaşacaksınız. Herbiri, bir muhteşem açıdan sizi daha güzele, mükemmele götürecektir. Allahû Tealâ'nın esmaları, Âdem (A.S)'ı hangi maksatla gönderdiğinin birer simgesi idi. Bildiğiniz gibi o, ilk insan ve ilk peygamberdi. Peygamber Efendimiz (S.A.V) de son insan değildi ama Son Peygamber'di; peygamberlerin hatemi idi; peygamberliğin hitam bulmasını temsil ediyordu. Ve Kur'ân-ı Kerim'de nebîlerin sonuncusu olarak isim konmuştur. Herbir isim, Allah'ın eksiksizliğinin, tamlığının 99 ayrı cepheden bir şahididir. 99 ayrı cepheden tam bir mükemmellik! O, Allah'tır. Hepimizin yaratıcısıdır. İnsanların anlayamadığı şey; Allahû Tealâ diyor ki: “ Allah bâtındır. El Bâtın. Ama Allahû Tealâ aynı zamanda “Zâhirdir” diyor. “Allah evveldir” de diyor, “Âhirdir” de diyor. Sevgili okuyucular, acaba Allahû Tealâ bu muhteva içerisinde neyi söylemek istiyor? Allah'ın vasıflarını kazandıkça bu sırlar ortaya çıkar. Allah bâtındır. Kalp gözleri çalışmayanlar için, Allah'ı görmeyenler için Allah bâtındır. Ama ne zaman salâh makamına ulaşırsanız, Allah'a köle olursanız, Allah Kendi Zat'ını gösterecektir. Bu esmanın sahibi olan insana göre, Allah zâhirdir. Öyleyse hem bâtındır, hem zâhirdir. Birtakım insanlara göre bâtındır (çok büyük bir kesim için) ama kim Allah'ı görmek şerefine Allahû Tealâ tarafından erdirilirse, onlar için Allahû Tealâ zâhirdir. Allah evveldir, âhirdir. Eğer, Allahû Tealâ size geçmişi gösterirse, Allah'ın evvel olduğunu göreceksiniz. Kâinat olmadan evvel de Allah vardı. Ama Allahû Tealâ, aynı zamanda âhirdir çünkü kıyâmetten sonra da var olacaktır? O halde, biz insanlara göre, biz insanlar yokken Allah vardı. Öyleyse Allah evveldir. Bütün insanlıktan evvel Allah vardı. Biz hepimiz cennet ve cehennemi yaşadıktan sonra tekrar bir enerjiye dönüştürüleceğiz; hepimiz yok olacağız; enerji tekrar sıfıra çevrilecek. Ama ondan sonra da Allahû Tealâ var olacak. Demek ki Allahû Tealâ aynı zamanda âhirdir ve sıfatlarının belki bütününü gösteren en güzel sıfatı “El Bâki”dir; Allah her zaman var olmakta devam edecektir. Zamandan evvel de, zaman var iken de, zamandan sonra da Allah hep bâki olacaktır. İnsanlar “El Bâki” sıfatının sahibi olamazlar. Bu, sadece Allah'a aittir. Nihayet bir yaratıksınız. Bütün yaratıklar gibi var oldunuz, yaşayacaksınız, öleceksiniz. Öldükten sonra tekrar dirilip var olmanız, öldüğünüz zaman da, tekrar dirildiğiniz zaman da bitmeyecek. Cennet ve cehennem hayatının sonuna kadar yaşayacaksınız. Bu bir sonsuzluktur. Düşünemeyeceğiniz kadar uzun bir süre geçecek. Bu sürenin sonunda enerjiye çevrileceksiniz. Sonra da yok olacaksınız. Ama o Allah, bâki olmakta devam edecektir. Allahû Tealâ: “Herşey fâni olacaktır. Ama senin zülcelâl-i vel ikram olan Rabbin bâki kalacaktır.” diyor. Sevgili okuyucular, gördünüz ki; Allah'ın Esma-ül Hüsnası sizi bütüne ulaştıracak olan bütün imkânları 99 açıdan önünüze sermiştir. Bir taraftan daimî zikirle nefsinizin afetlerini sıfırlayacaksınız, insan-ı kâmil olacaksınız; bir taraftan da Esma-ül Hüsna ile kendi açınızdan eksik gördüğünüz bu afetlerin dışındaki vasıf standartlarını düzeltme imkânına sahip olacaksınız. Allahû Tealâ'ya sonsuz hamd ve şükrederiz ki bu Esma-ül Hüsnayı insanların emrine koymuş. O'na benzemeye çalışmak, O'nun güzelliklerinin bir nebze sahibi olabilmek, hepimizin hem vazifesi hem de hakkıdır. O'nun gibi olmak mümkün değil; ama O'na benzeyebilirsiniz. Sevgili okuyucular, kapılar hepinize alabildiğine açık. Nerede bir zorlukla karşılaşırsanız, Allah'ın ondan haberi olur. Size mutlaka bir kapı açar. Bütün kapıların sahibi Allah'tır.





Çevrimdışı OLCAY

  • _ByKuS_
  • Admin
  • *
  • İleti: 8917
  • Rep Gücü : 674
  • Cinsiyet: Bay
  • O şimdi ****EVLİ****
    • Profili Görüntüle
    • boyacı
Ynt: ESMAÜL HÜSNA
« Yanıtla #1 : Mayıs 10, 2009, 11:51:03 ÖÖ »
Ne kadar uzunmuş  :huh