Gönderen Konu: Çerkez Kültürü  (Okunma sayısı 15743 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #15 : Haziran 05, 2009, 06:31:14 ÖS »

ÇERKES KÜLTÜRÜ

ÇERKES'LERDE MİTOLOJİ


Toplumlarin yasamlarinda anlami olan önemli olaylar, savas, isgal, afet, salgin hastalik vb. o toplumun insanlarinin dilinde hayal gücüyle süslenerek kusaktan kusaga aktarilarak tasinir. Bu sözlü söylenceler yazi diliyle de aktarilinca daha gerçekçilesir. Yazili ve sözlü bu söylenceler artik o toplumlarin kültürlerinin bir parçasidir. Ve bütün olarak ele alidiginda bir anlamda o toplumun kültürel birikimidir, zenginligidir.
Bir toplurnun geçirdigi sosyo-kültürel degisim evreleri halk destanlari içerisinde kendisini belli eder, ki bu destanlar o toplum yasaminin binlerce yillik birikimini anlatir. "Nart Destanlari ise Kuzey Kafkasya'nin otokhton halklarindan olan Çerkeslerin binlerce yildan bu yana ürettikleri ulusal destanlarin bütününün adidir". Nartlar, Adige, Abazin, Oset, Çeçen, Abhaz ve diger Kuzey Kafkas otokhton boylarinin ortak malidir.
Nartlarla ilgili metinlerde, anaerkil temelden basslayarak, feodalizmin ortaya çikmasina dek geçen dönemden kalma izleri ve akraba iliskilerinin açikca anlatilmasi gibi çesitli toplumsal bisimler betimlenmektedir. Özellikle ataerkil kabile organizasyonu, kendinden sonraki köleci toplum elementleri ile ve hatta feodalite ile katrnerlesmis olarak açikca canlandirilmistir. Kabile sisteminden feodalizmin ortaya çikmasina dek geçen dönem Nart destanlarinda açikca izlenebilmektedir. Destan kahramanlari kadin ya da erkek olabilmektedir, bu durum ataerkil ya da anaerkil toplumsal dönemin urünü oldugunun bir göstergesidir.
Destanlarda toplumsal yasam içindeki sorunlar ve çözümleri, toplumun zenginlikleri, kültürel özellikleri, maddi yasam ayrintilarina dek islenmektedir. Destanlarda; oragin bulunmasi, sobanin kullanilmasi, meyve ve üzüm yetistirmeleri, sarap mayalamalari, ari yetistirmeleri, atesi bulmalari, çelige su vermeleri, madeni silahlar yapmalari gibi toplumun maddi yasamina iliskin olaylar bunun göstergelerindendir.
Çerkes mitolojisi diye adlandirilan Nart destanlari isa'dan önceki çaglardan bu güne, Kuzey Kafkasya halklarinin dilinde, müziginde, sanatinda yer almistir. Destanlarda ana unsur insan yasamini daha mutlu, daha renkli kilacak olan insan sevgisidir. Kültiirel düzey anlaminda bu, ulasilan yer konusunda bir göstergedir.
Mitoloji ve Nartlar adli kitabinda Ö.Özbay, "Uzunyayla köylerin den derledigim kimi destanlari ani-destan karisimi biçiminde sunmaya çalistim" derken, Uzunyayla'da yasayan Çerkeslerin bu konuda halen zengin bir birikime sahip olduklarini göstermektedir.
Çerkeslerin kültür birikimlerinin ve zenginliklerinin önemli bir göstergesi olan destanlar, Çerkes topluluklari varoldugu günden bu yana kusaktan kusaga aktarilmaktadir. Kafkasya'da yasayan Çerkes topluluklarinin mitolojisinin bilimsel bir yaklasimla ele alinmis olmasina karsin, Turkiye'dekiler için bunu söylemek pek olasi degildir. Özbay'in çalismasibu konuda belki ilk adimdir.
Göç yolunda. gelip yerlesen Çerkes topluluklarinin destansal birikimleri ve sahip olduklari, göç tarihindeki düzeyde kalmistir, hatta eksilmis ve bilimsel bir yaklasimla ele alinmadigii için degisime ugramistir. Fakat Çerkes toplumunun kültüründe destanlarin derin , etkisi günümüze kadar devam etmistir denebilir. Arastirmaci Özbay'in Uzunyayla bölgesinde yaptigi derleme çalismalari bunun bir göstergesi olarak anlasilmalidir


Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #16 : Haziran 05, 2009, 06:32:30 ÖS »
ÇERKES İSİMLERİ VE ANLAMLARI

ERKEKLER

Abrek ............Savaşçi, direnişçi
Akanda......... Abazaca erkek ismi
Aşemez......... Nart ismi
Azemet.......... Usta, becerikli
Berkan.......... Mitolojik
Berkuk.......... Misir Çerkes Memlükleri’nde kral ismi
Bersis.............Misir Çerkes Memlükleri’nde kral ismi
Beslan........... Tarihi
Bislan............ Tarihi
Çelekan........ Xabze’ye göre eğitilmiş çocuk
Çelemet......: .Yüce çocuk
Çeleşav........ Erkek çocuk,iyi çocuk
Daryal...........Kafkasya’yı kuzeyden güneye bağlayan geçitin ismi
Elbruz........... Kafkasya’da dağ ismi
Emef............ Uğurlu, aydinlik
Guşan.......... Atak, çevik
Guşav.......... Kalbin oğlu
Jabaği.......... Mitolojik
Jan...............Atak, çevik, becerikli
Janberd........Tarihi
Janberk....... tarihi
Jankat......... Mitolojik
Kafkas
Kambot......Tarihi
Kanbolat..... Tarihi
Kanşav........Xabze’ye göre yetiştirilmiş çocuk
Kuban..........Kafkasya’daki bir nehrin, ovanin ve uygarliğin ismi
Metkan........Eğitilmiş, yüce kişi
Nart............Mitolojik
Nartan.........Mitolojik
Narter.........Mitolojik
Nartkan......Nartlar’in eğittiği
Nerit..........Gözde
Nesij..........Ulaş
Nesren.......Mitolojik
Perit...........Önder
Psefit..........Özgür
Savsur.......Mitolojik
Soslan........Mitolojik ( Asetince )
Timaf........ Aydinliğimiz, uğurumuz
Yelkan.......Mitolojik
Yelmis.......Mitolojik
Yenal...... ..Mitolojik
Yetal..........Mitolojik


KIZLAR

Adiyef..........Mitolojik
Albina..........Kafkasya’da bir ırmak ismi
Bilana..........Ceylan
Dane...........Ipek
Denef..........Ipek
Dijan...........Janimiz
Dinemis......Gözümüzde
Dişeps........Altin suyu
Goşemef... .Uğurlu kadin
Goşeney.....Tarihi
Gunef.........Aydinlik kalp
Gupse........Canan, akraba
Gupset........Kalbini veren, içten, candan
Guşef ........Kalp alan, kalp kazanan
Janserey.....Tarihi
Janseri....... Tarihi
Janset........Tarihi
Jineps........Çiğ damlasi
Laşin........Mitolojik
Mafe........Uğur, aydinlik
Maze........Ay
Mizağo.....Dolunay
Nefin........Aydinlik
Nejan.......Keskin gözlü
Nelit........Parlayan göz
Neris.......Gözde
Nesij........Ulaş
Raşa........Abazaca kiz ismi
Ridade.....Mitolojik
Seteney.....Mitolojik
Sine..........Gözüm
Sinef.........Aydinliğim
Siğnem.......Gözüm
Sinemis.....Gözümde
Sipse........Canim
Tameris.....Yüceltilmiş
Tijan..........Janimiz
Tijin..........Gümüş
Zişan........Bir tek Jan
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #17 : Haziran 05, 2009, 06:33:24 ÖS »
ÇERKES DÜĞÜNLERİ ÜZERİNE

Genelde kültürün ana temasını oluşturan üç husus vardır. 1- Doğum, 2- Evlilik, 3-Ölüm durumunda yapılan etkinlikler. Çocuk doğduğu zaman bir etkinlik yapılır, evlenirken yapılan etkinlik çok zengin ve ayrıntılıdır. Ölüye de çok değer verirler. Çünkü, Çerkesler'de insana çok değer verilir. Onun için ana başlıklarıyla düğünlerde bugünümüze faydalı olacak konuları dile getirelim, onlar üzerinde duralım...

Köy düğünleri ile bugün şehirlerde yapılan salon düğünleri arasındaki farklılıkları görebilmemiz açısından, önce köy düğünleri hakkında bize bilgi verebilir misiniz?

Kültürümüzde, gelin alma düğünü denilen “Nıseşecegu” ile “delikanlı düğünü” olmak üzere iki tür düğün vardır. “Delikanlı düğünü”, misafir gelen birini onore etmek ya da eğlence amacıyla daha çok gençler arasında yapılır. Gençler, bayanları toplar ve düğün yaparak kendi aralarında eğlenirler. Orada gençler bir araya gelirler. Bu düğünlerde katı kurallar mevcut değildir ve bunlar daha çok eğlenceye dönük düğünlerdir. Sanıyorum, bu geleneği başka hiçbir kültürde görmüyoruz. “Düğün yaptık” dediğimizde insanlar, “kim evlendi de düğün yaptınız?” diyorlar. Bizim kültürümüzde düğün yapmak için mutlaka birinin evlenmesi gerekmiyor, biz 3-5 kişi bir araya geldiğimizde de düğün yapabiliyoruz, veya bir misafirimiz geldiğinde onun için düğün yapabiliyoruz. Fakat, misafir Thamade pozisyonunda ise düğün yapılmaz.

Gelin alma düğününde yani “Nıseşecegu”de ise, gelinin bulunduğu yere gidilerek gelin getirilir. Bu olay 3 gün, 5 gün, bazen bir ay kadar sürer. Gelin alma olayı özellikle kış dönemlerine, işsiz zamanlara denk getirilir ki, uzun uzun eğlenilsin. Kadın, Çerkes toplumunda çok saygıdeğerdir. Dolayısıyla nazlandırılır. Hele genç kızlar daha çok nazlandırılır. Esasında çağrılmadan, buyur edilmeden genç kız düğüne katılmaz. Bu nedenle, düğünden önce, düğüncü aile, kızlarının (kızları yoksa yakın bir akrabalarının) yanına bir delikanlıyı katarak, ev ev dolaşırlar ve genç kızları düğüne çağırırlar. Düğün yapılır; düğün bozulduktan sonra evlerinden alınan genç kızlar, tekrar evlerine götürülürler.

Çerkes düğünlerinde oturmak yoktur. Yaşlı, genç düğüne katılan kim olursa olsun oturmaz. Sadece evli kadınlar gerilerde bir köşeden düğünü seyrederler. Bunun dışında herkesin ayakta durması, ayakta duramayacakların düğüne katılmaması gerekir. Fakat günümüzde düğün yapılırken kızlar oturuyorlar. Bunun organize edilmesi gerekir. Organize eden gençlerden biri, bir delikanlı veya bir kız oturuyorsa, onu düğüne davet etmeli, onun da düğüne katılmasını sağlamalıdır.

Düğünde erkekler bir tarafa, bayanlar bir tarafa dizilir. Düğün yapılan yerin en emin tarafı kızlara verilmelidir. En sağ başta, “baş koruyucu” denilen birisi durur, onun yanında “jan” tabir ettiğimiz “prenses” durur. Onun yanında da Xhıgebz-thamade durur. Yani herkesin duracağı oyun yeri bellidir. Onun yanında varsa misafir kız, daha sonra toplumdaki sosyal yerlerine göre diğer kişiler, en sonda da düğün sahibi aileden bir kız yer alırlar. Bu kızın yanında da koruma görevi yapan bir erkek bulunur.

Düğünlerde kızlar sırayla oyuna çıkar, erkeklerde ise sıra yoktur. Fakat onlarda gelişigüzel bir şekilde çıkamazlar. Bir delikanlı, bir kızı gözüne kestirmiş, onunla oynamak istiyorsa, o kızın sırasına denk getirir, öyle oyuna çıkar. Kendiliğinden de çıkamaz. “Hatiyako” (düğünde oyuna çıkma sırasını idare eden kimse) dediğimiz kişiyi tembihleyerek, hatiyakonun organizesiyle düğüne çıkar. Düğünün esası budur. Kızlar sıra olduklarında, ablası ya da kendi sülalesinden bir büyüğü olan kız arka sırada dikilir, düğüne katılır ama oynamaz.

Düğünler uzun sürdüğü ve sürekli ayakta durulduğu için grup grup, önce misafirler, sonra diğerleri dinlendirilir ve dinlenenlere ikramda bulunulur. Düğünden dinlenmek için çıkarken büyük olan kişiden izin istenir, geri gelindiğinde tekrar gelindiği bildirilir. Yani şimdi yapılan salon düğünlerinde olduğu gibi düğüne gelişigüzel girilip çıkılmaz.

Gelin alma düğününü kim organize eder?


Bir aile gelin alacaksa, kendisine yakın olan, o sorumluluğu yüklenebileceğine inandığı, güven duyduğu bir büyüğüne gider, durumu anlatır. “Hayırlı bir işimiz var, bize aracı olun” der. Ve o kişi bir ön toplantı yaptırır. Düğünün organizasyonunda “Ceug thamade”, düğün thamadesi dediğimiz bu kişi ailenin adına tüm sorumluluğu taşır. Toplantıyı o yapar, “wunafe” yi o yaptırır, gelincileri o gönderir, gelinciler geldiğinde o karşılar. Düğünü olan ailenin mensupları ona yardımcı durumdadır. Örneğin; delikanlının küçük kardeşi ve “şavo” (sağdıç) da ona yardımcı olur.

“Hatiyako” nasıl belirlenir?

“Hatiyako” dediğimiz düğünü idare eden kişidir. Hatiyako da esas “ceug thamade”sine bağlıdır. Düğünden önce yapılan toplantıda o da belirlenir. Zaten köy hayatında, bir küçük yörede, kimlerin ne olduğu bilinir. “Hatiyako”nun işini, sorumluluk, yetenek ve tecrübe isteyen bir görev olduğundan herkes beceremez. Dolayısıyla bu görevi kimin yapacağı hemen hemen bellidir.


Sayın Saim Tuç ile yapılan röportajın “düğün adetleri”ne ilişkin bölümü
Alıntıdır
Kaynak:NartAjans forum
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #18 : Haziran 05, 2009, 06:35:03 ÖS »
ÇERKES KÜLTÜRÜNDE DANS

Çerkes Danslarını , ‘‘Wuc’’ler ve ‘‘Khafe’’ler olmak üzere iki ana başlıkta incelenmek mümkündür.

УДЖХЭР ( Wucxer )

Wuc'ler toplu olarak yapılan danslardır. Bu danslar, daha çok ayinsel bir atmosferde ve Tanrılara yakarılırken, topluca eğlenmenin ve coşkunun bir ritüel olarak icra edilmesidir. Wuc, temelde kozmik bir olgudur. Topokozmik döngüye uygun bir oluşum içindedir. Bu oluştan kopmamışlığında wuc, bir ritüel uygulamadır. Genelde, topluca, katılımlı ve genelde Bay – Bayan birlikte icra edilir. Katılımcılığın genel bir niteliği olsa da, kozmik niteliği olması halinde bireysel (tek) uygulanışı örneklerine de rastlanmaktadır.

Kozmik –Topokozmik Nitelikli Wuc'ler

Aİle YaşamIyla İlgİlİ Wuc’ler

DEMİRCİLERİN WUCI

ДЖЭГУ –CEGU- DÜĞÜN

Kozmik –Topokozmik Nitelikli Wuc'ler

Тхьэшхуэ Удж (Theshxue Wuc): Sonbaharda hasattan sonra, alınan ürünler için Büyük Tanrıya bir şükran ifadesi olarak, yaşlı/genç, kadın/erkek herkesin katılımıyla yapılan bir danstır.

Удж хъурей (Wuc xhurey): Kozmik oluşun ve birlik ile yüceliğin ifadesi olan bir wucdır. Büyük törenlerin sonunda finalde yapılır.

Щыблэ Удж (Ssıble Wuc): Yıldırım düştüğü zaman yapılan bir danstır.

TXьэгьэлэдж Удж (Theghelec Wuc): Thağalec adına; verdiklerine şükran için yapılan danstır.

Созэрэщ Удж (Sozeresh Wuc): Sozeresh töreninde, Sozeresh simgesi etrafında yapılan wucdır.

Хъуромаша (Xhuromashe): Abhaz/Adige’lerin yılbaşı olan bahar gün dönümünde (22 Mart) yapılan kutlamalarda, kırda yakılan ateş çevresinde Xhurome Wered eşliğinde yapılan bir Wuc’dır.

Псыхъуэгуащэ Удж (Psıxhueguasse Wuc): Baharda ve akarsuların içinde yapılan danstır.

ПсэтыH Удж (Psetın Wuc): Genel olarak, bir insanın ölümünde yapılmakta olan wuc olarak değerlendirilmektedir.

Aİle Yaşamıyla İlgİlİ Wuc’ler:

Уэзджэн (Wezcen): Kelime anlamından da anlaşılacağı gibi, bir enerjinin/gücün ortaya çıkması ve var olmasının ritüelidir. Muhtemelen çocuk doğduğunda (ataerkillik surecinde yalnız erkek çocuk için uygulanmaya başlanmıştır) aile fertleri tarafından yapılan bir wucdır.

Нысэ Удж (Nıse Wuc): Gelin getirilirken yapılan bir danstır. İki insanın birleşmesi olan bir evlilik, kozmik nitelikli bir olgu olarak wuc ile ritüelleştirilmiştir.

Гуащэ Удж (Guasse Wuc): Son örneklerinde, genellikle aristokrat ailelere mensup genç kızların eğitimlerini tamamlayıp, bir yetişkin olarak sosyal yaşama katılmalarındaki törende yapılan bir Wucdır.

Нэхущ Удж (Nexuss Wuc): Gelin alındıktan sonra, gece boyu devam eden düğününün bitiminde, tan ağarırken yapılan final Wucıdır.

Удж пыху (Wuc pıxu): Günümüzde törensel niteliği bilinmemekle birlikte zamanla estetik değer kazanarak düğünlerde oynanmaya başlamış ve bu şekliyle günümüze ulaşmıştır.

Удж xэш (Wuc Xesh): Wuc Pıxu gibi, törensel niteliği bilinemeyen fakat günümüze düğünlerde oynanarak intikal eden bir Wuc’dır.

DEMİRCİLERİN WUCI:

ГъукIэ Удж (Ghuch’e Wuc): Demirci Wucıdır. Topokozmik niteliği yoktur; Topokozmik döngü ve tarımsal çalışma dışında bir olgu olan Demircilik, başlı başına ve kendine özgün bir olgudur.

КъафэXэP (Khafexer)

Bu danslar topluluk ya da geniş katılımlı olarak kadın-erkek çiftler, çift gruplar halinde ya da solo olarak icra edilir. Wucların varolan kozmik nitelikleri yanında Khafeler daha insani ve sosyal, o denli de pratik ve eğlenceli bir nitelik taşırlar. O ölçüde değişken tempolu ve ritmiktir.

Къафэ (Khafe): Klasikleşmiş ve orta/yavaş tempoda yapılan bir danstır.

ЗэхуэкIуэ (Zefak'ue): Bay-bayan karşılıklı orta-canlı tempoda bir danstır.

Къафэ къуаншэ (Khafe Khuanshe): Çiftlerin orta-canlı tempoda yarım daireler çizerek oynadıkları bir danstır.

Къафэ хъурей (Khafe Xhurey): Çiftlerin orta-canlı ve dairesel dönüşlerle oynadıkları bir danstır.

Къафэ кIыхъ (Khafe Ch’ıh): Klasik Khafe formunda, uzun bir melodi eşliğinde, çiftlerin karşılıklı uzun gidiş-gelişli olarak oynadığı bir danstır.

Уэркъ къафэ (Werkh Khafe): Worklere özgü orta/yavaş bir danstır.

Къажыхь (Khajıh): Çiftlerin koşarcasına oynadıkları, hızlı/canlı dansıdır.

ЕкIуэкI (Yk'uech'): Khajıh benzeri bir danstır.

ПIэтIэлэй (P'et'eley): Gelinin kaynana odasına girişinde Hatiyak’ue ile bir kızın oyunudur. (Khafe Xhurey’e benzer)

Зыгъэлъэт (Zıghelhet): Uçarcasına hızlı oynanan bir danstır.

Лъэпэрыфэ (Lheperıfe): Ayak ucunda ve ritmik tempolu bir danstır.

Ислъамэй (Yslhamey): Hızlı bir oyundur.

ПлIырыплI къафэ (Pl’ırıpl' Khafe): Dörtlü usta dansçıların klasik ve yaratıcı danslarıdır.

Пщащэзакъуэ Къафэ (Pssassezakhue Khafe): Düğün sona erdikten sonra themadeler tarafından düğünde bulunan kızlar içerisinde dans edişi, xabzeye uygun hareket edişi, tavırları ve duruşu göz önünde bulundurularak, bunları en iyi temsilcisi olabilecek genç kız seçilir ve düğün sonunda tek başına dans ettirilirdi.

Щауэзакъуэ Къафэ (Ssawezakhue Khafe): Aynı kurallar göz önünde tutularak bir genç erkek seçilerek ona da tek başına dans ettirilirdi.

Къэмэрыфэ (Khamerıfe): Kama dansıdır. Demircilik ve madencilikle ilgili bir dans olduğu değerlendirilebilir.

ДЖЭГУ –CEGU- DÜĞÜN

Çerkes’ler için düğün; günümüzde bile yaşlı-genç, kadın-erkek her kesimden insanın katıldığı topluca gerçekleştirilen bir törendir. Çerkes’ler, her etkinlikte olduğu gibi düğünlerini de belirli kurallar içinde büyük bir ciddiyet ve dikkatle gerçekleştirirler.

Düğün düzeninin alınması şu şekildedir:

- Hatiyak'ue ( düğün yapıp, dans edecek gençlerin lideri, dans-yönetmeni), Themadesinden düğün kurmak için izin ister.

Themade, düğünün başlaması için izin verince gençler geleneklere uygun olarak düğündeki yerlerini alırlar.

- Kızlara, eve daha yakın olan yönde yer gösterilir.

- Erkekler onların karşısında yer alır ve yaşlarına göre sıralanırlar,

- Düğün esnasında daha yaşlı birisi veya konuk gelirse, baş tarafta yer verilir.

- Müzisyenler, erkeklerin hemen önünde yer alırlar.

- Themade ve yaşlılar erkeklerin sağında, kızlar ile erkeklerin ortasında, düğünün biraz dışında otururlar.

-Kadınlar ise kızların sağında, kızlar ile erkeklerin ortasında; düğünün biraz dışında kalacak şekilde otururlar.

- Kızlar ve erkekler sıralanırken Themade ve yaşlılar ile kadınların önünü kapatmayacak şekilde iki kenarda boşluk bırakırlar.

Düğün düzeninin alınması esnasında Anavatanda şunlara da dikkat edilirdi:

Evin uzağında, açık alanda düğün kurulacağı zaman bayanlara Uasshemaxue (Elbruz) dağına dönük olan tarafta yer gösterilirdi. Herkes yerini ona göre alırdı. Sadece düğünlerde değil açık her alanda her ne sebeple oturulacak olursa olsun, Themadeler Uasshemaxue’ye yakın olan tarafa oturtulurdu.

Düğün düzeni tamamlanıp düğünün başlaması ve sürmesi şöyledir:

- Hatiyak'ue ilk dansı kızların Hatiyak'ue'si ile yaparak düğünü başlatır.

- Erkek ve kızların Hatiyak'ueleri, düğüne katılan bütün kız ve erkeklerin, büyüklerden ve misafir olanlardan başlamak suretiyle dans etmelerini sağlarlardı.

-Themade düğünden iyi dileklerini belirten güzel sözler söyleyerek ayrılır.

Bu biçimde kurulan düğün günlerce devam eder.

Kurulurken olduğu gibi, düğün sürerken de geleneklere uygun hareket edilir. Düğünler, genellikle güneşin doğma vakti, sabaha karşı yapılan Nexuşh Wuc ile sona erdirilir.


Alıntıdır
Kaynak:CERKES.ORG
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #19 : Haziran 05, 2009, 06:35:38 ÖS »
Çerkes Delikanlıları

Çerkes çocukları on yaşını geçince artık delikanlı sayılır. Kendilerinden mertlik özellikleri beklenir ve istenir. Bunu sağlama konusunda Çerkes görgü yöntemleri rekabet kabul etmez.
Ağıtları, şarkıları hala dillerde dolaşan Prens (Pşikoy) Rus ordusuna saldırarak ünlü Baş Komutan General Zass’ı atından aşağıya attığı, generalin bindiği atı alıp getirdiği, o kanlı savaşta üç kez at yararak değiştirdiği, ancak kendisi yorulmayarak: "Atımı sevgilime götürünüz. Başkaları tuzlu su akıtırken kendisi kanlı su akıtsın" diyerek şehit olduğu zaman henüz ergenlik çağına gelmemişti. Değişik savaşlarda sekiz yara almış olan Şeruluk, şehit olduğunda on dört yaşındaydı. Çocukların yükseklik derecesini gösteren bu gibi cesaret örnekleri pek çoktur. Onlardaki bu yeteneği doğanın onlara verdiği özel bir ayrıcalık olarak kabul etmek yerindedir. Çünkü yüksek bir ruh taşıyan Çerkes delikanlısının sağlam kişilikleri hiç bir konuda başkalarından geri kalmasına izin vermez. Kendisine onur ve makam oluşturacak tek aracın soyu ve serveti değil, çok başka özellikler olduğunu bilir. Bundan dolayı Çerkes delikanlılarının hepsinde üstünlük iddiası ve şöhret eğilimi fazladır. Savaş meydanında, toplantılarda, eğlencelerde yüksek görgüsüyle, yüksek kişiliğiyle yaşıtlarına yüksek olduğunu göstermeye çalışır.
Delikanlı arsız değildir. Ancak acizlik bilmez. Uyuşuk ve sessiz yaşamı sevmez. Sonsuz özgürlük diyarı olan bir yerde doğup büyüdüğünü çok iyi bilir. Hareketli ve atak bir ortam içinde canlı ve hareketli olmak gerektiğini bilir. Bundan dolayı ortama uymaya çaba gösterir. Söz kendisine düştüğü zaman oldukça rahat konuşur sorununu dile getirir. Özellikle toplantılarda güzel söz söylemek, Çerkeslerce çok onurlu bir özellik sayıldığı için, o gibi yerlerde sıkılmak, kekelemek, beceriksiz davranmak delikanlı için büyük bir özür ve ayıp sayılır. Bundan sözederken Mr.Bell aynen aşağıdaki açıklamaları yapıyor: "Meclislerde halk işlerini görme sırasında, büyük bir topluluğa karşı insanların hiç sıkılmayarak kolaylıkla anlatıcı ve güzel konuşmalarda bulunması beni hayran bırakmıştı. Bu güzel örnek özgürlüğe, toplulukların çokça olmasına, genel çıkar için herkesin büyük ilgi göstermesine yorumlanabilir. Serbest konuşanların içinde hepsinin üstünde iki kişi mertçe, hatip tavırlar ile benim şimdiye kadar Ayan ve millet meclislerinde avukatlar toplantılarında, tiyatro sahnelerinde seçkin olarak gördüklerimin hepsiyle rekabet ederler
Güzel söz söylemeye, serbest söyleve alışmak için delikanlılar, büyüklerin bulunmadığı ortamlarda alıştırma yaparlar. Aralarında yaptıkları muhabbet toplantılarında bu yeteneklerini geliştirirler. Ayrıca bu toplantılar bir görgü okuludur. Toplantılar açıktır. Gençler orada gördükleri kuralları, gerekli gördükçe göstermeye hazırlanmak zorundadırlar.
Mr.Bell diyor ki: Çerkesler düşüncelerini canlı, çoğunlukla açık ve hızlı bir biçimde ortaya koyma konusunda büyük bir üstünlük gösteriyorlar. Halk, doğaları gereği tartışma ve değerlendirmeye alışkın olduklarından çoğu kez küçük şeyler için tartışma olur.”
İşte bu eğitimin sonucu olarak delikanlıların davranışlarında doğal bir serbestlik, gerçek bir kibarlık görünür. Başka uluslarda hükümdar dairelerine ait sayılan yüksek nezaket ve inceliği Çerkes delikanlıları doğal bir yaşam biçimi olarak öğrenirler. Bu nedenle davranışlarında ikiyüzlülük görünmez, temiz bir doğallık gösterir.
Nefsini dizginlemek Adighe olmanın birinci koşulu olduğu için Adighe delikanlısı hiç bir hareketinde kötü alışkanlıklara düşmez. Her konuda “VERKİĞ” yani kibarlık onun rehberi olur. Çünkü kibarlığı ihmal etmeyi insanlığı bırakmakla bir tutar.
Adighe delikanlısı korku bilmez. Yürek, akıl, irade onun için esas olduğu gibi cesareti cahilce değil akıllıca yapmak ister. Bundan dolayı Çerkesler; “cesurdan korkma o, cesaretini haklı işlerde mücadelede gösterir” derler. Delikanlıların medeni cesaret konusundaki Mr. Bell’in önceden anlatılan sözleri de dikkate değer. “Onlarda korku büyük bir kusur sayılır.”
Çerkes delikanlılarının kahraman yetişmesindeki etkenlerden biri de şiirleridir. Onlarda cinsellik duygularına seslenen şiirler yoktur. Dans müzikleri dışında bütün şiirleri yiğitliğe, iyiliklere ilişkin taşlama ile ağıtlardır.
Her olay üzerine Çerkes ozanları olayda kendini gösterenlerin övgüsünü, becerisizlik gösterenlerin taşlamasını gösteren şiirler söylerler. Böyle şiirler erkek, kız herkesin dilinde dolaşır. Her toplulukta kahramanların adı saygıyla anılır, beceriksizlerin de adları alay ile yinelenir. Bu hareket delikanlıların erdem ve görgüsüne büyük etkiler yapar ve delikanlı bu övgülerde adı geçsin diye ün ve onur sahibi olmasını sağlamak için harikalar yaratmak aşkını taşır.
Mr.J.BELL diyor ki: “Her türlü örgütten ve araçtan yoksun olan Çerkeslerin Rusya'ya karşı bu denli uzun süre direnç göstermelerindeki gizem ve bilgeliği bilmek isteyenler için şu iki nedenden başka bir şey bulamadım. Birincisi, herkesi sosyal görevini yapmaya zorlayan sosyal duygu, ikincisi, bireyler arasında kahramanlık konusunda rekabet bulunmasıdır. "
Çerkes delikanlıları ile kızlarının toplantılarda serbest ve beraberce bulunmalarında erkeklerin mert ve nazik görgülü davranmaları da önemli bir etkendir. Çünkü kızların saygı ve arzusu, erkeğin varlık ve dış görünüşünden çok kibarlığında, mertlik özelliklerindeki ününedir.
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #20 : Haziran 05, 2009, 06:36:03 ÖS »
ÇERKESLERDE MÜZİK

Müzik bir milletin hissiyatının,ahlakının ve yaşamının göstergeleri,şarkılar da bu göstergelerin tümünün bir arada yansımasıdır. Bir milletin,bir kavmin milli bünyesinde,o milleti vücuda getiren bireylerin ahlak ve ruh terbiyesinde büyük bir önemi olan müzik,insan topluluklarının ortak duygu,ideal ve kavrayış tarzlarının oluşmasında,aynı zamanda yaşanılan zamanın geleceğe aktarılmasında da en etkili araçtır.
Çerkeslerin halk müziği ve geleneksel müziği, gerek müzik aletlerinin benzerliği bakımından, gerekse güfte ve bestelerdeki amaç ve tarz bakımından yakın benzerlik gösterirler. Çerkes müzik ve şarkıları bireylerin kahramanlığı,ahlak ve fazileti ile aşk ve muhabbet hisleri için birer edep örneğidir. Çerkes müziğinde ahlaka zıt,müstehcen hiç bir yön bulunmaz,bulunamaz.
Kahramanlık,vatana aşk,doğruluk,saygı,şefkat ve yaşamda birlik bizim müziğimizde asli unsurlardır. Çerkes müziklerinin bazıları insanı heyecanlandıran,coşturan,vatana millete bağlılığı ve saygıyı perçinleyen,insanlara dürüstlüğü,sevgiyi ve işbirliğini işaret eden tarzdadır.
Bazıları bireylerin kahramanlıklarını (lhıkhuj uered) veya toplum tarafından yadırganan hatalarını(auan uered) işleyen fakat her halükarda doğruyu ve iyiyi işaret eden bir tarzdadır. Bazıları ise yaşanmış acıklı hikayeleri , bazıları yaşanmış acı olayları anlatan (ğıbze) çerkes müzikleri,çerkes oyunları ile birbirini tamamlayan folklorun iki koludur.
Çerkes müziğinın ve oyunlarının temel şartı olan terbiye ve asalet her zaman ön planda olup tüm dünyanın hayranlığını kazanan bu değerlerimiz aynı zamanda milli kültürümüz için birer tanıtım aracıdır.

Müzik aletleri : Her millet duygularını ahlakını düşüncesini,içinden gelen ruh halini,aşk ve ızdırabını,heyecanını ve üzüntülerini ortaya koyabilmek için kendi sesinin yanısıra başkaca bir ifade vasıtası aramıştır. Çerkeslerde bu genel tavrın ve geleneğin dışına çıkmamış,duygularını anlatabilmek için ifadeye yardımcı bazı araçlara başvurmuşlardır. Eski dönemlerde çok çeşitli olan çerkes müzik aletlerinden günümüze ulaşabilen dört müzik aleti nisbeten bilinmekte ve kullanılmaktadır. Günümüzde çerkes müziğinin icrası için farklı müzik aletleri kullanılmaktaysada hiç birisi bu dört milli müzik aletinin verdiği zevki vermemektedir. Fakat artık bunların da bazılarını kullanan,kullanabilen insanlar anayurt dışında kalmamıştır.
1) Phapşıne.(şık|etspşıne)
Bu müzik aleti tamamiyle özel ve millidir. Bu aleti halk kendileri imal ederler, 3 telli bazıları 4 telli olup telleri at kılından (atın kuyruğundaki uzun kıllardan alınan tellerle) olan ve Lazların kullandıkları kemençe türünden bir sazdır. Abhazlar bu aleti (Apkhırtza) , Kaberdeyler ve Adigeler ise şık|etspşına veya phapşıne olarak adlandırırlar.
Bu saz ciddi ağırbaşlı toplantılarda,erkek meclislerinde çalınır.Çalınma esnasında güzel sesli birisi eski ve tarihi şarkıları(Uered) söyler, harp ve kahramanlık şarkılarını dillendirir,çekilen acıları yapılan savaşları ve ve şehit olan kahramanları anlatan şarkıları,ağıtları söyler. Mecliste (haceş) bulunanlar ise hep birlikte nakaratlara eşlik ederler (buna adige dilinde Deju denir). Bu alet ile havai,hissi,aşki şeyler çalınmaz. Yalnızca kahramanlıklara,yurt savunmasına,veya önemli toplumsal olaylara dair şarkılar ve müzikler dillendirilir. (Bu uered'ler bazen çalgısız olur ve sadece ses ile iştirak edilir) Bu müzik aleti hiç bir zaman umumi eğlence yerlerinde çalınmaz.Herkesin neşesi,zevki için yapılan toplantılarda bu alet yer bulmaz. Ancak Adigelerin kendi meraklarını ve duygularını teskin etmek,atalarını,milli olayları ve değerleri hatırlamak gereği olduğunda,milli meclislerde,tarihi ve milli kongrelerde bu alet ortaya çıkartılır ve çalınır.
Bu aletin kullanım amacı halkımızın milli duygularına hitabetmek,hissiyatını tatmin etmek,mersiyelerle geçmişi anmaktır. Düğün ve eğlencelerde kulanılamaz ve kullanılması da hoş karşılanmaz. Sadece savaşlarda yaralı düşenleri gece sabaha kadar uyutmamak adet olduğundan, bu gibi durumlarda yaralının uyanık bulunması için çalındığı bilinmektedir.
2)Kamıl veya Bjami
Bu alet ney şeklindedir.(Nısaşe)denilen büyük düğünlerde ve buna benzer eğlenceli toplantılarda çalınır.Düğün sahibi kimsenin ekonomik ve sosyal durumuna göre yapacağı için çevrenin bilinen müzisyenlerini (bu müzisyenlere kamılapşe denir) çağırarak bir orkestra oluşturur. Aguaue denilen bir grubun yine düğün sahibinin durumuna göre bu grup ikinci sınıf artistlerden oluşturulduğu gibi kimi zaman da katılımcı gençler tarafından bir koro oluşturularak küçük tahtalardan yapılmış birer aletle (aguts|ik veya phaciç) müziğe eşlik ederlerdi. Bu koro grubu oldukça heyecanlandırır çoşturur eğlenceye daha bir hareket katardı.
3)Pşıne veya armonik
Pşıne bütün özel eğlencelerde ve aile düğünlerinde çalınan tek perdeli körüklü bir müzik aletidir. Bu aleti erkeklerden daha çok kızlar çalarlar.Eskiden armonik çalmayan genç kız pek nadirdi. Hatta dikiş dikmek nasıl bir genç kız için en gerekli beceri ise armonik çalmak ta o kadar gerekli görülür mutlaka kız çocuklarına bu aletin çalınması öğretilirdi. Eski dönemlerde her evde bir armonik bulunur ve istisnasız her genç kız bu aleti çalardı.
4)Pşıne (Pşıne pxenc)
Pşıne pxenc çift sıra perdeli bir armoniktir. Pşıneye kıyasla daha büyük ve ağır olan bu alet daha çok oturarak çalınır. Sesi daha çok piyanoya benzeyen bu müzik aleti de pşıne gibi körüklüdür fakat daha mükemmel bir ses ve daha fazla ses tonu verebilen bu aletin çalınması pşıne'ye göre daha güçtür. Daha çok erkeklerin çaldıkları pşıne pxenc kafkas müziğinin en güzel aletidir. Bu alet Çerkeslerin urıs pşıne olarak ta adlandırdıkları günümüzde kullanılan akordeondur.
Çerkesler müzik sanatklarına ve üstadlarına (sirinapsha) derler. Bu kişiler halk tarafından çok sevilen ve itibar gören kimseler olup hafızaları müzik sanatındaki merak ve yeteneklerinin bir göstergesidir. Adige müziği son yüzyıl içerisinde kafkasyada bilimsel bir şekilde ele alınmış olup çeşitli akademik çalışmalara konu olmuştur. Günümüzde popüler müzik dışında kalan eski Adige halk şarkılarının çok büyük bir kısmı yeniden derlenmiş olup tasnif ve arşiv çalışmaları yapılarak kültürümüze yeniden kazandırılması konusunda önemli ilerlemeler sağlanmıştır.
Önemli tarihi olaylara dair bilgiler ve ipuçları da içeren halk şarkılarımız aynı zamanda sözlü tarihimizin de önemli bir kaynağıdır. Bu nedenle toplumun tüm kesimlerine ulaşacak şekilde yeniden basılarak halkımıza sunulması yanısıra, Kafkasyada yapılan bu çalışmalar ile sürgün edilen halkımızın yaşadıkları ülkelerde yarattıkları şarkılar,ağıtlar ve benzer çalışmaların da birleştirilerek zenginleştirilmesi gerekmektedir.
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #21 : Haziran 05, 2009, 06:36:30 ÖS »
MİSAFİR AĞIRLAMA
Misafir otururken ev sahiplerinin kendi iç meselelerinden bahsetmeleri ayıptır.
Bir şekilde misafir ile nizahlaşmak,onunla didişme derecesinde iddialaşmak ayıptır.
Misafirin giysilerinin kontrolü,yırtığı veya kirlisi varsa farkedilmesi yıkanıp dikilmesi ütülenmesi evin hanımının görevidir. Bu o kadını küçültmez,aksine güzelleştirir saygınlığını ve değerini artırır.
Yatak yorgan yastık gibi şeylerden ailede olan en iyisi misafire verilir.
Misafirin gidişine sevindiğinizi bir şekilde belli etmek çok büyük ayıptır.
Giyinirken misafire yardım etmek giysilerini tutup ayakkabılarını hazırlamak adettendir.
Misafirin gelişinden mutlu olduğunuzu belirten giderken selametle gitmesini ve bundan sonra da gelmesinden mutlu olacağınız belirten bir kısa konuşma yapmak adettendir.
Misafir giderken bir küçük hediye vermek adettendir.
Evden ayrılan misafir aynı köyde oturuyorsa yol başına kadar eşlik edilir, bir araca binip gidecekse aracına bininceye kadar aileden birisi ona eşlik eder.( Seni kapısına kadar uğurlamayanın evine gitme diyen Adige atasözü vardır)
Misafirin de dikkat etmesi gereken kurallar az değildir :
Gittiğiniz evde geçerli kurallara ve onların durumlarının getirdiği şartlara uymak gerekir.
Ev sahibine saygılı davranmak,söyleneni kabul ederek beğenmediklerinizi de fazla belli etmemek gerekir. (misafirlikte size önerilen wunafe(karar)dir ) anlamında Adige atasözümüz olduğunu hatırlamak gerek.
Misafiri olduğunuz ailenin işlerine karışmak ayıptır.
Nezaketen size fikrinizi sorarlarsa o zaman da onları incitmeyecek şekilde düşüncenizi açıklamaktır münasip olan.
Misafirlikte çok fazla yemek,içmek ve yemek seçmek çok büyük ayıptır.
Sağlığınız nedeni ile olsa bile bölye bir şey yakışıksız kaçar.
Sofraya konuşlan yemeği methetmek bir nezakettir.
Hiç bir zaman unutmamanız gereken bir şey ise; sofrada hiç bir şey
bırakmamacasına her şeyi silip süpürmenin Adigelerde ayıp sayıldığıdır.
Çok sık dışarı çıkıp içeri girmek de pek yakışık alan bir şey değildir Adigelerde. Diğer odaları gezip bakınmak,eşyaları inceleyerek sağına soluna bakıp methetmek imrendiğinizi beğendiğinizi gösteren davranışlar içerisine girmek ayıp sayılır.
Ev sahibi kendisi sizi çağırarak gösterirse bile hiç bir şeyi fazlaca methetmeyin “ güle güle kullanın, iyi günlerde kullanın,daha iyisi ile değişmeyi nasip etsin,uğurlu olsun,mutlulukla kullanmayı nasip etsin” gibi iyi dileklerden birisini söylemeniz yeterlidir.
Misafir ne zaman kalkmak gerektiğini ne zaman gitmek gerektiğini kendisi kavrayabilmelidir, misafirin gitmeyi bilmeyeni de makbul değildir.
Acele ile sofraya gelen yemeği bile bırakıp kaçarcasına gitmek de yakışıksız görülür.
Misafir olduğunuz yerde hoşlanmadığınız bir grubun içine düşseniz de oturup kalkmalarını sohbetlerini beğenmeseniz de ev sahibinin hatırına katlanmak zorundasınız.
Bu tür ortamlar Adige sabrının ve nezaketinin ölçüldüğü en önemli yerlerden birisidir.
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #22 : Haziran 05, 2009, 06:37:09 ÖS »
ADIĞE VE ABAZA DİLLERİ

Murat Papşu

Adığece ve Abazaca, Vubıhça ile birlikte Kafkas Dilleri'nin Kuzeybatı Kafkas grubunu oluşturur. Dilbilim literatüründe "Abhaz-Adığe Dilleri" olarak da anılır. Batı literatüründe Adığece için sıklıkla "Çerkesçe" terimi kullanılır. Adığece, Abazaca ve Vubıhça'nın bugün artık var olmayan tek bir anadilden türediği kabul edilir. Adığe, Abaza ve Vubıh dillerinde dilbilimcilerin ilgisini çeken en belirgin özellik ünsüzlerin zenginliği ve ünlülerin çok az olmasıdır.
Kafkas-Rus Savaşı'ndan ve sürgünden önce, 19. yüzyıl ortalarında Kafkasya'da bu üç Kuzeybatı Kafkas dilini konuşanların sayısı, çoğu Adığe olmak üzere 1,5-2 milyon civarında tahmin ediliyor. Bugün Adığece Kafkasya'da yaklaşık 600 bin, Abazaca ise 130 bin kişi tarafından konuşuluyor. Kafkasya'dan 4-5 kat fazla nüfusun yaşadığı diyasporada ise (Türkiye, Ürdün, Suriye, İsrail, Avrupa ükeleri, ABD) dilin kaç kişi tarafından ve ne oranda konuşulduğu konusunda kesin bilgi yoktur. Vubıhça, konuşan son kişinin, Tevfik Esenç'in 1992'de ölümüyle artık ölü bir dil olmuştur. Vubıhların tamamı Türkiye'de yaşamaktadır ve uzun zamandan beri Adığece'yi ya da Abazaca'yı anadil olarak benimsemişlerdir.


Adığece
Adığece'nin Batı (Ç'ahe) ve Doğu (Şhağ) (veya Kabardey) olmak üzere iki lehçesi vardır. Batı lehçesi Abzah, Bjeduğ, Çemguy ve Şapsığ ağızlarından oluşur. Doğu (Kabardey) lehçesinin ise Büyük Kabardey, Besleney, Mozdok ve Kuban ağızları vardır. Bu iki lehçe Sovyet ve Rusya dilbiliminde akraba fakat ayrı iki dil kabul edilir ve Batı lehçesi "Adığey dili", Doğu lehçesi de "Kabardey-Çerkes dili" olarak adlandırılır. Batı lehçesi Adığey Cumhuriyeti'nde, Doğu (Kabardey) lehçesi de Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkes cumhuriyetlerinde resmi dildir. Yazı ve edebiyat dili Batı Adığe lehçesinde Çemguy ağzı, Doğu Adığe lehçesinde ise Büyük Kabardey ağzı üzerine kurulmuştur. Bu ayrımdan dolayı küçük farklılıkları olan iki ayrı alfabe vardır. Batı Adığe alfabesinde üçü işaret olmak üzere 64 harf, Doğu Adığe alfabesinde de üçü işaret olmak üzere 59 harf vardır. Batı Adığe alfabesi 1938'den beri, Doğu Adığe alfabesi de 1936'dan beri kullanılmaktadır ve Rus-Kiril harfleri esas alınarak hazırlanmıştır.

Abazaca
Abaza dili ve lehçeleri konusuna girmeden önce bu halkın adı konusundaki terminoloji karışıklığını açıklamak gerekir. Türkiye'de ve Ortadoğu ülkelerinde genel olarak Abaza adıyla bilinen halk esas olarak üç gruptan, buna bağlı olarak dil üç ana lehçeden oluşur:

1. Tarihi anavatanları Abhazya'da yaşayan Apsuvalar; 2. 13-14. yüzyıllarda Abhazya'dan Kafkas Sıradağları'nı geçerek kuzeye, Adığeler'in arasına yerleşen Aşuvalar; 3. Eskiden dağlık bölgelerde yaşayan, daha sonra (17-18.yy.) Kuzey Kafkasya'nın düzlüklerine inerek yerleşen Aşharuvalar.
Türkiye'de genel olarak Abaza adıyla bilinmelerine karşın, bu ad Kafkasya'da ve literatürde sadece Kuzey Kafkasya'da (Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti'nde) yaşayanlar, yani Aşuva ve Aşharuva grubu için kullanılmaktadır (Rusça'da Abazin). Ayrıca Aşuvalar için Osetler Tapanta, Adığeler (Kabardeyler) Bashağ, Nogaylar da Altıkesek Abaza adlarını kullanırlar. Abhaz ise Abhazya'da yaşayan ve kendilerini Apsuva olarak adlandıran gruba Gürcülerin verdiği ad olarak bilinir.
Sovyetler döneminde Abhazya'da Apsuva ve Kuzey Kafkasya'da Aşuva (Tapanta) lehçeleri ayrı ayrı yazı ve edebiyat dili haline getirilmişlerdir. Aşharuva ise yazı ve edebiyat dili olarak Aşuva (Tapanta) lehçesine dahil edilmiştir; Aşuva ve Aşharuva lehçeleri birlikte Abazaca olarak anılmaktadır. Bugünkü Rusya dilbiliminde Abhazca (abhazskiy yazık) ve Abazaca (abazinskiy yazık) iki ayrı dil kabul edilirler ve alfabeleri farklıdır. Dilbilimcilerin çoğu tarafından ise aynı dilin lehçeleri olarak görülürler.
1936-1938 yıllarında Latin temelli alfabeler yerlerini genellikle Kiril temelli alfabelere bırakırken Abhazya'da Abhazca (Apsuva lehçesi), Stalin ve Beria'nın Abhazya'yı Gürcüleştirme politikasının sonucu olarak Gürcü alfabesine uyarlandı. Bu alfabe 1953'te Beria ve Stalin'in ölümüne kadar kullanıldı. Fakat 1940'ların ortasından itibaren Abhaz okulları Gürcü okullarına dönüştürüldüğü ve Abhazca yayınlar engellendiği için bu alfabeyle çok az şey yayınlandı. 1954'den itibaren, bir komite tarafından hazırlanan Kiril temelli alfabe kabul edildi. Bugün hala kullanılan bu alfabede 62 harf vardır. Yazı ve edebiyat dilinin temeli nispeten basit fonetik sisteme sahip Abjua ağzıdır.
Rusya Federasyonu'na bağlı Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti'nin beş resmi dilinden biri olan Abazaca (Aşuva lehçesi) için genel olarak kabul edilen ilk alfabe 1933 yılında Kubina-Elburgan ağzı esas alınarak Latin temelli olarak hazırlandı. 1938'de bugün kullanılan Kiril temelli alfabeyle değiştirildi. Alfabede üçü işaret olmak üzere 68 harf vardır.


Kaynaklar:

Chirikba, Viacheslav; Distribution of Abkhaz Dialects in Turkey, Proceeding of the Conference on Northwest Caucasian Linguistics, 10-12 October 1995, İstanbul (edited by A.Sumru Özsoy), Novus forlag, Oslo.
Hewitt, George; Encyclopedia of the Languages of Europe (edited by Glanville Price).
Turçaninov G.-Tsagov M.; Grammatika Kabardinskogo Yazıka, SSCB Bilimler Akademisi, Moskova-Leningrad 1940.
Genko A.N.; Abazinskiy Yazık - Grammatiçeskiy Oçerk Nareçiya Tapanta, Moskova Nauk, 1955.
Yazıki Narodov SSSR, IV. Tom, Akademiya Nauk SSSR.
Adığebze Psalhalhe - Slovar Kabardino-Çerkesskogo Yazıka, Moskova 1999.

Kaynak:Kafkas Vakfı
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #23 : Haziran 05, 2009, 06:37:52 ÖS »
PSİHALİVE
ÇERKEZLERİN MEŞHUR YEMEĞİ


Ben Çerkez degilim ama her zmaan yiyebilecegim bi yemek. Her çerkez bu yemeği bilir ve sever... Hamurdan yapılır ve içine genellikle patates konur. Özel sos ve yagı hazırlanır. Üstüne dökülür. Bununla da yetinmeyen - resimde görüldüğü üzere- yogurtla da deneyebilir. Ayrıca istek halinde sarımsak sosu da kullanılabilir... Her şekli ayrı bi güzeldir.. Gençler arasında bir davet söz konusu olduğunda ev sahibi gencin bazi psıhalıvelerin içerisine muzip bir şeyler karaladıgı kagıtlar sıkıştırması da adettendir burada öle bişey gormedim ama zamanında yapılan bişeymiş Bu kagıtlardan nasibini alan herkesle metnin mahyetine uygun olarak dalga geçilir He bu arada Psı : Su - Halıve: Hamurla yapılan her yemegin genel adıdır. Sulu denmesinin nedeni suda kaynatılmasından ileri gelmektedir. Of suan olsada yesek hem de açken(
Kusura bakmayın Burası Site Mutfagı degil ama sizlerle Paylaşmak istedin.Saygılarımlaaa.
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #24 : Haziran 05, 2009, 06:38:47 ÖS »
PSİHALİVE
ÇERKEZLERİN MEŞHUR YEMEĞİ


(tarifinide ben vereyim bari,görenlerin canı istemiştir)

İÇ MALZEMESİ
5-6 patates büyük boy
2 soğan büyük boy
tuz kırmızı toz biber
Patatesleri haşlayın ve ezin, soğanları sıvı yağda kavurun. hepsini beraber karıştırın. İçine tuzunu kırmızı biberinide atın ve soğuması için bekleyin. (mutlaka soğuması gerekli)


MALZEMELER
4 yumurta
2 su bardağı su
tuz ve aldığı kadar un


YAPILIŞI
Beraber sert bir hamur yoğurulur. Hamurdan fındık büyüklüğünde parçalar kesilir ve merdane ile küçük yuvarlaklar açılır. içlerine patatesli harçtan koyulur ve kapatılır (çok güzel kapatılması gerekiyor yoksa pişerken patatesler içinden fırlar) kapatılan mantılar bir sofra bezinin üzerine dizilir biraz kurutulur. Büyük bir tencerede su kaynatılır içine tuz atılır, mantılar teker teker içine atılır çok fazla olmamak şartı ile haşlanır. Çok haşlanırsa parçalanıyor. Diğer ocakta 3 yemek kaşığı kadar tereyağını eritin içine kırmızı toz biber ekleyin pişen mantıları kevgirle ocaktan alıp tepsiye dökün üzerinede tereyağından gezdirin. bu işlemi mantılar bitene kadar tekrarlayın. En üstünede 4-5 diş sarımsağı dövün haşlama suyundan 3-4 kaşık üzerine ilave edin mantıların üzerinden dökün.
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #25 : Haziran 05, 2009, 06:41:24 ÖS »
Çerkeslerde toplantı geleneği

Çerkeslerde toplantı yapmak için çok vesile ve neden vardır. Bir köyden diğer bir köye gidildiğinde ya da o köye dışarıdan bir misafir gelmişse gençler hemen bir araya gelirler.
Bir düğünün bitiminde gençler toplanarak böyle bir ortamın oluşmasına sebep olabilirler. Yine kendi aralarında böyle toplantıları önceden planlayabilirler. Muhabbet toplantıları fonksiyonel açıdan bir çok amacı gerçekleştirmektedir. Bu tür toplantılarda bir çok Çerkes genci birbirleri ile tanışma imkanı bulur. Aynı sülaleden olan kişilerde birbirini tanımış olur. Aynı yaş grubundan toplanıp tanışan bu kişiler böylece eğlenme şansını yakalar. Birbirlerini tanıyan genç kız ve erkekler aradıkları vasıflan taşıyan kişilerle kaşen olarak daha sonra evlenebilme imkanını bulurlar.
Toplantı düzeni
Toplantıda insanlar dağınık bir şekilde oturamazlar. Herkes konumuna göre oturması gereken yerde oturmak durumundadır. Oturma sisteminde kızlar ve erkekler ayrıdır. Karışık oturmazlar. Toplantıda hiyerarşik yapılanmanın getirdiği farklı statü ve rollerin olması fertleri istediği gibi davranmaktan alıkoyar. Herkes örf ve adetlere göre oturma düzeni alır. Thamatenin sağında ve solunda birer yardımcı bulunur. Bu kişiler ev sahibi olmaması kaydı ile gelen misafirlerden birisi olabilir. Bunlar en az thamate kadar topluma etki edecek konumdadırlar. Eğer bu cemiyet düğün, nişan türü bir cemiyetse thamatenin sol tarafına yaş sırasına göre erkekler, sağ tarafına yaş sırasına göre bayanlar oturur. Bayanların thamatesi de cemiyetin thamatesinin sağ yanında oturur. Yaş sırasına göre de diğer bayanlar da sağ tarafta yer alırlar. Diğer cemiyetlerde ise sağında ve solunda erkekler oturmaktadır.
Gösterilen her davranışın belirli kuralları vardır. Fakat buna rağmen bu tip toplantılar çok eğlenceli ve faydalı olur. Bu tür toplantılar yeni iştirak etmeye başlayan gençler açısından da eğitim merkezi sayılır. Burada habzenin yani örf ve adetlerin uygulamalı olarak öğretilmesi bağlanır. İnsanlar birbirine kaynaşır. Kızlar ve erkekler arasında arkadaşlık kurulur. Bu tip toplantılar belirli yaş gruplarına ayrılmıştır. Kızlar ve erkekler kendi yaş gruplarının toplantılarına katılırlar. Her yaş grubunun toplantısı ayrı olmaktadır.
Eğlenerek tanışma
Bütün toplantılar başlarken tanışma faslı vardır. Cemiyette kişileri tanıştırma görevini thamatenin isteği üzerine pşerah yerine getirir. Cemiyet kalabalık ise herkesi tek tek tanıştırmak yerine değişik bir ortam hazırlanarak herkesin birbiriyle tanışması sağlanır. Bu daha ziyade vakit geçirici oyunlarla olur. Bu oyunlar cemiyetteki insanların birbirleri ile tanışmasına ve etkileşim kurmasına vesile olur. Oyunu pşerah başlatır. Mesela çapşı denilen bir oyun vardır. Pşerah cemiyetteki kişilerin herhangi birisini kaldırır. Kaldırdı kişinin eline vurur. Eline vururken de kendi ismini, kabile ismini ve boy ismini söyler. Yine o kişi de aynı şekilde başkasını kaldırır. Bu şekilde oyun süresince bir tanışma olur. Fakat cemiyette Çerkez olmayan bir kişi varsa o kişi sadece bulunduğu konum itibariyle tanıştırılır.
Habzenin kesin kuralları
Muhabbet geceleri habzenin kesin kurallarına göre şekillenir. Bu kurallara uyulmadığı taktirde thamate araya girer ve kuralların uygulanmasını sağlar. Kurallara uygun hareket etmeyen kişiler ise diğer fertler tarafından uyarılır. Bu nedenle bu toplantıda serdedilen her davranış kurallara uygun olmak durumundadır. O gecede hiç kimse keyfi olarak odadan dışarı çıkamaz. Dışarı çıkmak istediği taktirde thamateden izin alır. Thamate izin vermişse dışarıya çıkabilir. Birisi herhangi bir durumda dışarı çıkıyorsa orada bulunan herkes çıkarken ayağa kalkar. Aynı şekilde dışarıdan içeriye gelindiğinde de aynı şey geçerlidir. Bu durum Çerkes kültüründeki saygı unsurunun etkinlik göstergesidir.
Bir kompliman geleneği Pseluh
Çerkeslerin her vesile ile yaptığı toplantılar, gençlerin kendilerini göstermesi ve kabiliyetlerini sergilemesi için birer fırsattır. Böyle eğlencelerde birbirinden hoşlanan genç kız ve erkekler sanki evleneceklermiş gibi birbirlerine iltifat ve ilanı aşk ederler. Çeşitli şakalar yaparlar. Bazen aynı kıza bir kaç genç birlikte iltifat ederek eğlenceyi artırır. Kızlar da gençlerin bu iltifatlarına uygun şakalar yaparlar. İltifatlarla birlikte yapılan tüm şakalaşmalara pseluh denmektedir. Pseluh işin gayri ciddi boyutudur. O cemiyetle sınırlıdır. Pseluk zahiren gayri ciddi gibi görünse de bu kanaat yanıltıcıdır. Bütün eğlence ve şakalar birtakım yaptırımlara haiz olan habzenin kesin kuralları ile sınırlıdır. Gelişigüzel bir biçimde pseluk yapılmaz. Saygısızlık yapmak karşısındaki kişiyi en ufak bir şekilde rencide etmek yasaktır. Pseluk ile başlayıp daha sonra da devam eden kaşenlik iki kısma ayrılmaktadır. Bunlardan birisi şaka diğeri ise ciddi kaşenliktir.
Şaka kaşenliğine semerko denmektedir. Bu durumda kişiler ciddi olmasalar dahi sırf o geceye ya da bir kaç geceye mahsus olarak kaşen olabilirler. Burada amaç eğlenmek, birbirlerini tanımak bunu yaparken de hoş vakit geçirmektir. Şaka kaşenliğinde kız ve erkek birbirlerine sanki evleneceklermiş gibi meth edici ve övücü sözler söyler.
Misafirlerin durumu
Bu cemiyetlerde misafir olan kişiler, çok önemli bir mazeretleri olmadıkça diğer kişiler topluluğu terk etmeden o ortamı terkedemezler. Toplantı bitene kadar o ortamda bulunmak durumundadırlar. Çünkü diğer kişiler daha ziyade o gece onlar için toplanmıştır. Bu nedenle onların toplantıyı terkedip gitmeleri saygısızlık sayılır. Aynı kural misafir ve ev sahibi dışında ev sahibinin arkadaşları için de geçerlidir. Bunların cemiyeti terkedip gitmesi de misafirlere karşı bir saygısızlık olarak nitelendirilir.
Oyunlar
Çerkes gençlerinin düğün gibi toplumsal aktiviteler vesilesiyle tertip ettiği toplantılarda çeşitli oyunlar oynanır. Oyunlar hem cemiyetteki insanların birbirleri ile tanışmasını sağar hem de toplantının eğlenceli geçmesine sebep olur. Bu oyunlar folklorik ve dans türü oyunlar değildir.
Eğlenceye yönelik olan ve herkesin iştirak ettiği oyunlardır. Oyunu pşerah başlatır. Oynanan oyunların bazılan şunlardır.
Çapşı: Bu oyun birbirinin eline vurarak tanışmayı sağlayan oyundur.
Aykan: Pişerah kalkar. Başka birini de kaldırır. İkisi de eliyle birbirinden habersiz olarak bir, üç ya da beşi göstermek durumundadır. Oyunun kurallarına göre üç biri, beş üçü, bir de beşi yenmektedir. Bu durumda yenen sayılan eliyle gösteren kişi diğer kişinin eline hızlı ya da yavaş olarak vurmaktadır.
Eş Seçme: Oyunun başında herkes ikişerli olarak eşleştirilir. Daha sonra pşerah kalkar, sırayla herkese eşinden memnun musun diyerek sorar. Eğer memnunsa, memnun olduğu için eline havluyla vurulur. Memnun değilse eline vurulmaz ve eş olarak kimi istediği sorulur. O da orada bulunan herhangi bir kişiyi eş olarak tercih eder. Bu durumda tercih ettiği kişinin eşine eşini veriyor musun diye sorulur. Eğer verirse eline vurulmaktan kurtulur. Eşini vermeyi kabul etmezse eşini isteyen kişinin taktir ettiği sayı kadar (daha önceden bir limit belirlenir) hızlı yada yavaş şekilde eline vurulur.
Yüzük Oyunu: Bu oyunda bir yüzük saklanır. Bir kişi kaldırılır ve kaldırılan kişiden yüzüğü bulması istenir. Bunu da diğer kişilerin tarifleri ile yapar. Yüzüğü arayan kişi diğer kişilerin verdiği ipuçlarına göre yüzüğün kimde olduğunu bulur.
Bu oyunların yanısıra daha farklı oyunlarda oynanmaktadır. Bu oyunlar kişilerin hem birbirleriyle tanışmasını hem de etkileşim ve iletişim kurmasını sağlar. Kişiler çapşı denilen oyunla çok kısa bir süre içinde birbirleri ile tanışma imkanı bulur. Aykan denilen oyunda bunun hemen akabinde gelir. Bu oyunda da en fazla bir dakika kadar süre içerisinde birbirleriyle konuşma imkanı sağlanmış olur. Onlar da eğer iletişim kurmak isterlerse bu fırsatı değerlendirmeye çalışırlar. Eş seçme oyununda ise eşini vermemenin cezası vardır. Kişiler eğer eşlerine bağlı iseler eşlerini vermezler. Bağlı değillerse eşlerini değiştirirler. Eşine ne kadar bağlı ise o kadar cezaya tahammül eder. Bu bağlılığı hem karşısındaki kişiye hem de topluma yansıtmış olur. Bunun gibi diğer oyunların oynanmasında da bir takım incelikler ve faydalar vardır. Bu tip oyunların yanı sıra toplantılarda maniler, güzel sözler, şarkılar vs. söylenir. Bir çok değişik konular konuşulur.


Not. Bu yazı Jabagi Baj'ın "Çerkesya'da Sosyal Yaşayış ve Adetler" adlı kitabı ile Zeynep Durgun'un "Çerkeslerde (Adıgeler) Kaşenlik Adeti ve Sosyal Değişme" adlı tez çalışmasından yararlanılarak derlenmiştir. (Fehim T.)

Kaynak:Kafkas Vakfı
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #26 : Haziran 05, 2009, 06:42:07 ÖS »
Adıgelerin eski dinleri ve İslam'ın Kafkasya'ya girişi

Adıgeler Kuzey Kafkasya halklarından olup, tarihin bilinen en eski devirlerinden günümüze kadar Kuzey Kafkasya'nm orta ve batı kesimlerinde yaşayan ve Adıge dilini konuşan otohkton halklardan birisidir. Batılılar onların ülkelerine Circassia, kendilerine de Circassien derler. Osmanlı kaynaklarında diğer Kafkas halkları ile birlikte Çerkes-Çerakis tabiri kullanılmaktadır. Araplar ise bunlara Şerkes-Şerakis adını verirler.
Adıgeler bilinen en eski tarihleri içinde hiç bir zaman dinsiz bir dönem geçirmemişlerdir. Tarih boyunca üç önemli dine mensup olmuşlardır. Bunlar eski dinleri, Hıristiyanlık ve Müslümanlıktır. Eski Adıge dini, üç ana grupta incelenebilir. Birincisi inançlar, ikincisi ibadetler, üçüncüsü de ahlaktır. Bunların dışında büyü, sihir, tılsım, fal vb. batıl itikatlar ve kutsal tasavvuru içinde ele alınabilecek tabiattaki çeşitli varlıklarla ilgili kültleri (dağ, ağaç vs.) sayabiliriz.
Tanrı Tha
Eski Adıge inançlarından en önemlisi hiç şüphesiz bütün dinlerde görülen Yüce Tanrı inancıdır. Adıgeler Tanrı'ya "Tha" ismini verirler. O kainatın yaratıcısıdır, bütün mukadderat elindedir, kullarına acıyan, bağışlayan, merhamet eden, sağlık veren ve aynı zamanda cezalandırandır. Tha'ya yüklenen bu sıfatlar, tevhid inancının izlerini taşır. Adıge inançlarında Tha'nın dışında başka tanrılar da mevcuttur. İkinci derecedeki tanrı, Tha'nın insanları terbiye vasıtası olan Yıldırım ilahı Şıble'dir. Bu ikisi dışında başka tanrılar da görülür.
Ahiret, cennet, cehennem, ceza, mükafat, ruhun ölümsüzlüğü, yeniden dirilme, melek, şeytan, cin eski Adıge inançları içinde yerini alır.
İbadet figürleri
Eski Adıge dininde ibadet de önemli bir yer tutar. Adıge ibadetleri dans ve müzik eşliğinde bir takım figürler icra edilerek mabet olarak kullandıkları "kutsal koru"larda yapılırdı. İbadeti Thamade yönetirdi. Diğer dinlerde görülen oruç, kurban, dua vb. ibadetler eski Adıgelerde de mevcuttu. Doğum ve ölüme çok önem verilir, bu iki olayla ilgili yapılan törenler en önemli dini görevlerden sayılırdı.
Bütün bunlar dünyadaki diğer benzer ilkel dinlerde olduğu gıbi dinin ilk kaynağının ilahi olduğu ve tek tanrı inancından, çok tanrı inancına geçildigi şeklindeki tezi desteklemektedir. Çünkü eski Adıge inançların da Tha merkezi bir konumdadır ve herşeyin yaratıcısıdır.
Vı Abıgeba?
Adıgeler üstün ahlaka önem verirler. Adıgeliği insanlıkla bir tutarlardı. Birisi yanlış ve hatalı bir iş yaptığında "Vı Adıgeba?" (Adıge değil misin?) derlerdi. Ahlaki umdeler ferdi ve sosyal hayatın tamamını düzenleyen şifahi kanunlar bütünü Khabze'nin içinde yer alırdı. Khabze kutsal sayılır ve ona uymayanlar Thamadeler kurultayı tarafından cezalandırılır.
Eski Adıge dinini bu şekilde özetledikten sonra Kuzey Kafkasya'nın İslamiyet'le tanışmasına geçebiliriz. İslamlık döneminden önce Kuzey Kafkasya'da Hıristiyanlık görülse de hiç bir zaman başarılı olamamıştır.
Bugün Abhaz ve Osetler'in bir kısmı ile Mezdok bölgesi Kabardeyleri hariç Kuzey Kafkasya'nın tamamı Müslümandır. Diaspora'daki Kuzey Kafkas kökenlilerden ise sadece Basklar Hıristiyan olup diğerleri Müslümandır. Çünkü Hıristiyanlık Kuzey Kafkas halklarının ruhuyla bağdaşmamıştır.
İslam'ın gelişi
İslamiyet Kuzey Kafkasya'ya Hz. Ömer dönemi fetihleri sırasında, İran'ın fethinden sonra Dağıstan bölgesinden girmiştir. Hicri 7. asırda Kuzey Kafkasya'ya giren İslam orduları Hazarlarla uzun süren savaşlar yapmak zorunda kalmışlardır. Bu dönem içinde Dağıstan ve Çeçenistan bölgeleri ve Orta Kafkaslar'ın bir kısmı İslamiyet'i kabul etmeye başlamışlardır. Sonraki yıllarda toplu olarak müslümanlaşma hız kazanmıştır. Hanefi ve Şafii mezhebi yaygındır. Ayrıca Müridizm hareketi olarak bilinen Nakşibendilik halk tabakalarının İslamlaşmasında ve Ruslara karşı yapılan savaşlarda büyük roller üstlenmiştir.
İslamiyet Kuzeybatı Kafkasya (Çerkes-ya)'ya doğuya göre biraz daha geç tarihlerde girebilmiştir. Bu bölgede 13.yüzyıllarda başlayan İslamlaşma Osmanlı ve Kırımlıların çalışmaları ile ancak 18.yüzyılda tamamlanabilmiştir. Kuzeybatı Kafkasya'nın İslamlaşmasında en önemli görevlerden birisini de İmam Şamil'in naibi Muhammed Emin yerine getirmiştir.
İslamiyet'in dünyanın en çok etnik unsurunun bir arada yaşadığı Kuzey Kafkasya'da yerleşmesi bazı önemli sonuçları doğurmuştur. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
1- Halk Hıristiyanlık'la karışmış çok tanrılı eski dinlerinden ayrılıp fıtrat dini olan İslam'la şereflenmiştir.
2- Kuzey Kafkas halklarının etnik mozayiği, İslam kardeşliği çatısı altında pekişmıştir.
3- İslamiyet'in bölgeye girmesiyle İslam coğrafyası son derece jeopolitik ve stratejik önemi olan bir ülke kazanmıştır.
4- Yüzyıllar boyunca Ruslar'a karşı verdikleri bağımsızlık savaşlarına İslamiyet güç kazandırmış, dirençlerini artırmış ve sıcak denizlere inme politikasını uygulamada Rusları yorgun düşürmüş, böylece İslam dünyasının Kuzey cephesinden parçalanıp dağılmasına engel olmuşlardır.


Kaynak:Kafkas Vakfı
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #27 : Haziran 05, 2009, 06:42:37 ÖS »
Thamateler
Çerkes toplumsal yapısında Thamate önemli bir yere sahiptir. Thamateler toplumsal düzenin doğal temsilcileridir. Thamate eğlenceyi, düğünü, toplantıyı, herhangi bir elçi grubunu temsil eden ve yöneten kişidir. İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya adlı kitabında Rus şairi Puşkin'in thamateler için "Davranış olarak demokrat kalben aristokrat" dediğini kaydediyor. Thamate seçimi
Thamateyi cemiyetteki fertler seçer. Thamatenin toplantıyı yönetebilecek kabiliyete ve bilgiye sahip olması, çerkes adetini çok iyi bilmesi gerekir. Thamate seçiminde yaş çok önemli olmakla beraber yöneticilik kabiliyeti yüksek, toplum içinde belli bir ağırlığı olan ya da savaşlarda kahramanlık göstererek öne çıkmış, doğal bir saygınlık kazanmış hatta asalet sahibi soylu gençler tercih edilebilir. Bütün toplantılarda cemiyetin thamatesi erkekler arasından seçilir. Bayanlardan thamate seçilmez. Fakat bayanların da kendi aralarında seçtikleri thamateleri olabilir. Bu kişi bayanların davranış ve hareketlerinden sorumludur. Ancak bütün toplantıyı organize eden sorumlu kişi erkek olmak durumundadır.
Yetki ve sorumlulukları
Toplantıda olan ve olacak olan tüm hadiselerin sorumlusu ve hakimidir. Cemiyet içerisinde hiçbir şekilde düzensizlik ya da kargaşa çıkmasına müsaade etmez. Kurallara aykırı hareket eden kişileri uyarır.

Toplum ve thamatenin elçisi
Pşerah

Thamate ile topluluk arasında iletişimi sağlayan pşerahlar vardır. Sayıları cemiyetin büyüklüğü ile orantılıdır. Pşerah denilen kişiler daha çok cemiyetteki meselelere hakim olan yetenekli küçük yaşta olanlar arasından seçilir. Eğer cemiyet az sayıda kişiden oluşuyorsa bu iş için bir kişi yeterlidir. Fakat cemiyetin sayısı kalabalıksa sayısı ikiye üçe çıkabilmektedir. Pşerahın görevi thamate tarafından alınan bütün kararları topluluğa, topluluğun isteklerini de thamateye bildirmektir. Yani bir nevi thamatenin yardımcısı konumundadır.


Derleyen: Fehim Taştekin

Kaynak:Kafkas Vakfı
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #28 : Haziran 05, 2009, 06:43:53 ÖS »
Çerkeslerde Giyim Kusam

Kafkaslilarin giysilerinin her birinin gerek islemecilik gerekse görsel zenginlik açisi ndan sanat eseri oldugunu söylemek abartili olmaz. Hazar Denizi'nden Karadeniz'e kadar uzanan Kuzey Kafkasya, dünyada dillerin ve lehçelerin en yogun oldugu bir yöredir. Burada yasayan halklar ortak bir kültürü paylasir. Erkeklerin eskiden günlük, simdilerde ise sahne ve tören giysisi olan çerkeska bu ortakligin simgesidir. Kadin elbiseleri kapalidir ama dekoratiftir. 1925-1926 yillarinda etnograf B.A. Kuftin Kuzey Kafkas giysilerinden olusan zengin bir koleksiyonu Sovyetler Birligi Halklari Müzesi'ne teslim etmistir. Bu giysiler 1948'de Devlet Etnografya Müzesi'ne nakledilerek korumaya alinmis tir.

ERKEKLER ZARIF VE CIDDI GIYINIRDI

Erkekler ev yasaminda iç gömlek, pantalon ve besmetten (gömlek) ibaret olan sade giysileri, disarida ise üzerine 'çerkeska', kalpak ve yumusak çizme giyerlerdi. Bas giysileri üç türlü idi; ipek takke, yün külah ve kalpak. Deriden yapilmis ‘suruk’ dedikleri güzel çizmeler ve ayakkabilar giyerlerdi. Kemer, deri veya ipekten yapilirdi. Erkekler kemerlerine silahlarini ve edevatlarini asardi. Altin ve gümüsten halka halinde kemerler de yapilirdi. Süs ve taki cinsinden bayanlar, altin ve gümüs küpe, yüzük, bilezik, bronz taç, gerdanlik; erkekler de yüzük takardi.

KADINLARIN ZERAFET TERCIHI

Kafkas kadin giysileri dis görünüsleri ile tam bir zerafet ve asalet ömegidir. Biçimi y üzyillarca bozulmadan korunabilmistir. Dagli kadinlar giyimlerine özen gösterir ve vü cutlarini korurlar. Küçük yaslardan baslayarak ince belli ve dik orantili vücutlarini korumaya çalisirlar.Bayan kiyafetleri daha çok farklilik arzederdi. Yapilis tarzi erkek kiyafetlerine benzer, gömlek ile fase denen gögüs kismi islemeli miflonlu pardesüden olusurdu. Ayakkabi az farkla erkek ayakkabisina benzerdi. Elbise için fabrika mamülü farkli kumas ve bezler ile ipek kumaslar kullanilirdi. Ayakkabilarini sahtiyan, yünlü kumas ve deriden bizzat kendileri yaparlardi.

Kuzeybati Adigeleri biyik, bazilari da sakal birakirlardi. Saçlarini kaziyip tepede ve sol kulaga yakin bir tutam saç birakirlardi. Tras biçagini hep yanlarinda tasirlardi. Bayanlar saçlarini yapardi. Bir mezarda taç seklinde örülmüs bayan saçi bulunmustur.

Topragin bereketi ve havanin güzelligi sebebiyle Çerkeslerin ve Kafkas kabilelerinin bedenleri son derece gelismis olup bünyeleri sikintiya çok dayaniklidir. Sportif uzuvlari güzel bir görünüm arzetmektedir.

Kabileden kabileye modelde farklilik göstermesine ragmen genellikle tüm Kuzey Kafkas halklarinin giysileri ayni model idi. Giysiler çogunlukla yünden örülürdü.

17. Asirda Adigeler kirmizi elbise giyerlerdi. 2. Yarida ise siyah yayginlasti. Ipek, yün ve benzerinden mamul tsey (kaftan) giyerlerdi. Ayakkabiyi deriden, kumastan, örme ipten, islenmis deriden yaparlardi. Suruk dedikleri bir nevi çizme giyer, içine ot koyarlardi. Erkek kiyafeti kesinlikle silahli olurdu. Sadece psi ve workler degil biraz varlikli insanlar da zirh ve migfer giyerlerdi. Kafanin iki yaninda saç birakilir, örülürdü. Abazalar saçlarini uzatir, Kabardeyler saç ve sakali tras ederlerdi. Dagistanda sakali olmayana itibar edilmezdi.

Bayan kiyafeti genellikle ayri olmakla beraber erkek giysisine benzedigi noktalar da bulunurdu. Bas giysileri çok farkli idi. Inguslarda kuryari yünden örülür, külahin ucu sivriltilip öne dogru bükülürdü. Asetin kizlar esarptan baska yuvarlak küçük sapkalar da giyerdi. Adigeler ipek veya kumastan mamul altin ve gümüs süslemeli küçük sapkalar giyerdi. Gerdanlik, yüzük ve bilezikler, altin, bronz, bakir, gümüs gibi farkli madenlerden yapilirdi. Saçlar Adigelerde en iyi süslenirdi. 1634te Adigey;de bayanlar saçi açik gezerdi. Terkede yasayan Adige kizlar 1638;de ikili örgü yaparlardi. 1669da 7-8 örgü yapildigi görülmüstür. Kadinlar ellerine kina yakardi. 17-18. Asir bayan mezarlarinda ahsap veya kemik tarak, ayna, yüksük, igne vs. özel esyalar bulunmustur.

1861 öncesinde giyim kusam dag bölgelerinde ayni kaldi ama vadilerde biraz degisiklik göstermeye basladi. Fabrika dokumasi kumaslar kullanilmaya baslanmakla beraber dag bölgelerinde elde yapilan iç ve üst giysilik kumaslar da kaliteliydi. Koyun derisinden sapka, kürk, pantalon vs. yapilirdi. Keçe yamçi ihtiyaçtsan fazla üretilip satilirdi. Kabardey, Dagistan ve Çeçen yamçilari daha çok tutulurdu. kullanilirdi. Daglarda keçi kilindan, ovalarda ise deve yününden yapilmakta olan sharhon (baslik) ile az islenmis kaba deriden yapilan suruk (çizme) çok yaygin kullanilmaktaydi. Fantazileri de yapilan bu çizmeleri zenginler iyi sahtiyandan yaptirirlardi. Bunlarin fabrikasyon üretimini yapan atelyeler de kurulmuttu.

Mezdog Adigelerinde de kiyafet genelde muhafaza edilmistir. Ancak, degisik halklardan olusan bu yerlesim biriminin etkileri olmus ve metal para süsü, kisa kol, Rus etegi, pek siki takip edilmeyen esarp kullanimi vb. degismeler vuku bulmustur. Kabardey;de büluga ermis kizlar için fes zaruri idi. Atalik adeti tamamen, misafirperverlik ve hoh kismen kayboldu. Kan davalari siddetini kaybedip, düsman taraflar daha kisa zamanda baristirilir oldu.

Ölü içn kadeh kaldirarak hoh söyleme adeti gelisti. Adigeler Mezdog Kabardey den küçük aileler halinde göçtüler. Mezdoga gelen akraba gruplar bulusup büyük kabileler olusturdular (winagoe zekhes). Ticaret ve para gelistikçe aile yeniden küçülmeye basladi.

Çoçuklarina müslüman adlari vermelerine ragmen vaftiz esnasinda degistiriliyordu. Çok önem verilen vaftiz için Mezdoga giderlerdi.

13-15. Asirlarda bölgeyi dolasmis olan yabanci gezginlerin anlattigina göre; psiler ve werkler disindaki erkekler altin ve gümüs süsleme kullanmazdi. Belereçinska yakin bir yerde bulunan beylere ait bir mezarda ince ipek bulunmustur. çamasirin üstüne besmet dedikleri kisa pantolon giyerlerdi. Üst kisma halat denen bir çesit hirka giyilirdi. Anilan mezarda keçi derisinden mamul kürk parçasi da bulunmustur. Bas giysileri üç türlü idi; ipek takke, yün külah ve kalpak. Deriden yapilmis suruk dedikleri güzel çizmeler ve ayakkabilar giyerlerdi. Kemer, deri veya ipekten yapilirdi. Erkekler kemerlerine silahlarini ve edevatlarini asardi. Altin ve gümüsten halka halinde kemerler de yapilirdi. Süs ve taki cinsinden bayanlar, altin ve gümüs küpe, yüzük, bilezik, bronz taç, gerdanlik; erkekler de yüzük takardi.

Bayan kiyafetleri daha çok farklilik arzederdi. Yapilis tarzi erkek kiyafetlerine benzer, gömlek ile fase denen gögüs kismi islemeli miflonlu pardesüden olusurdu. Ayakkabi az farkla erkek ayakkabisina benzerdi. Elbise için fabrika mamülü farkli kumas ve bezler ile ipek kumaslar kullanilirdi. Ayakkabilarini sahtiyan, yünlü kumas ve deriden bizzat kendileri yaparlardi.

1961 öncesinde erkek kiyafetleri asagi yukari ayni idi, hep ayni cinsten giyiniyorlardi. Erkek kostümü pisnet (gömlek), çerkeska, yamçi, baslik ve Ruslar papaha dedigi kalpaktan olusmaktaydi. Çerkezkanin haziritl diye isimlendirilen kursunluklari vardi. Barut kullanimindan önce yaldizlanmis kemikten veya gümüs süsleme malzemelerinden süs olarak yaparlardi. Süslü Çerkeskalar merasimlerde giyilirdi. Tüccarlar çogalmaya baslayinca demir atelyeleri de gelisti ve silahlari (kiliç, kama, rovelver vb.) kalite kazandi.

Erkeler yamçinin altina zirh gömlek giyer, baslarina üstü sivri veya kubbe seklinde migfer takarlardi. Egri uçlu kiliç ve düz kama kullanirlardi. Bunlarin kabzasi haç seklinde olurdu. Migfer ve kiliçlarda Arapça veya farsça yazilara rastlanirdi. Ok ve ok ucu yapimi, koruma gereçlerinin tasidigi önem sebebiyle oldukça gelismisti. Yayin tutacak yeri kemikten yapilirdi. Zirhi delen çelik uçlu oklar yapilirdi. Mizrak ve topuz pek az kullanilirdi.

Savasirken zirh ve migfer giyerlerdi. 17. Asirda Adige ve Dagistanlilar metal kalkan, Inguslar da ahsap üstüne deri geçirilmis yuvarlak kalkan kullanmislardir. 17. Asirda haziritl dedikleri fiseklikler ok yerine fisekle doldu. Yaylar çok özenerek yapilirdi. Oklarin boyunun bir metreyi geçtigi olurdu. Bu çagda erkeklerin çogunun tüfegi ve tabancasi olmustu. Ama ok ile yay da kullaniyorlardi. Derbent, Terek, Temruk, Sucukkale vs. yerlerde toplari vardi. Kilici ustaca kullaniyorlardi. 18. Asirda ucu egri kamalar yayginlasmaya basladi. Her erkekte deri kin içinde biçak, çakmak tasi, kapanan tras biçagi ve ahsap veya kemik barutluk bulunurdu.
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #29 : Haziran 05, 2009, 06:44:42 ÖS »
Çerkes Sürgünü: 21 Mayıs 1864
Kafkasya, kuzeyiyle ve güneyiyle tarih boyunca stratejik önemi olan bir coğrafyadır. Bu nedenle de sürekli saldırılara ve işgallere sahne olmuştur. Esas itibariyle dağlık bir ülke olan Kafkasya’da yerleşim yerleri genellikle yüksek yaylalar ve derin vadilere yayılmıştır. Yüksekliği fazla olan bu dağ silsilesi, bölgedeki insanların tarihlerini, kültür ve karakterlerini başkalarından farklı kılmıştır.
Askeri açıdan büyük ölçüde savunma imkanı sağlayan dağlar, kültür ve etnik bakımından bölünmüş bir coğrafyanın doğmasına sebep olduğu gibi Kafkasyalıların birleşmesini de önleyen bir faktör olmuştur.
Esas konumuza geçmeden önce üç kavramın anlamını bir daha hatırlayalım.
GÖÇ: İşgal ya da başkaca bir zorlayıcı nedenlerle topraklarında eskisi gibi rahat yaşama olanağı kalmayan bir halkın veya halkların başka yörelere veya ülkelere kendi kararlarıyla gitmeleridir.
SÜRGÜN: İşgal edilen ülkedeki insanların tümüyle ve zorla topraklarından çıkartılması ve başka yerlere gönderilmesi ve yerlerine başka halkların ikamesidir.
SOYKIRIM (Jenosit): İşgal edilen topraklardaki halkları planlı bir şekilde ve bir daha toparlanamayacak şekilde toptan yok etmek, imha etmek ve yerlerine işgalcileri veya yandaşlarını yerleştirmektir.
İlk çağlardan başlamak üzere medeni alemin ağırlık merkezlerinden biri olan Akdeniz havzasının siyasi ve ekonomik hayatında Kırım ile Kafkasya’nın müstesna bir yeri bulunmaktaydı. İpek yolu, doğuya uzanan transit ticaret güzergahının kritik geçitleri ve kavşağı olan Kırım ve Kafkasya, aynı zamanda tarım, hayvancılık ve yer altı kaynaklarıyla ihmali mümkün olmayan bir konumdaydı.
Rusların güneye inmesine set görevi yapan ve aynı zamanda Kırım ve Kafkasya’yı doğrudan yöneten Altınordu Devleti ile Ruslara karşı sağlıklı bir Devlet Politikası oluşturup uygulayamayan Kırım’ın, Slavları birleştirip önemli bir güç haline gelen Ruslar tarafından yıkılmasıyla beraber tehlike çanları Çerkesler için çalmaya başlamıştır. 1556’da tahta geçen Çar 4. İvan’dan başlayan ve I.Petro’yla giderek güçlenen ve batıdan aldığı silahlarla ordusunu geliştiren Rusya’nın Karadeniz sahiline sıcak sulara inme emelinin gerçekleşebilmesi için ortadan kaldırılması gereken en önemli engel Kuzey Kafkasya’dır ve neye mal olursa olsun be mesele halledilmek zorundadır.
İşte bu nedenle Kafkas-Rus Çarlığı arasındaki savaşlar ta 1556’larda başlamıştır. Çar 4.İvan (Korkunç İVAN) önce Kabardey topraklarına saldırır. Prens TEMİROKA, kızı MARİA’yı Çar İVAN’a eş olarak verir. Bu vesileyle bir süre barış dönemi yaşanır. Ancak 4.İvan öldükten sonra savaşlar yeniden başlar ve zaman zaman ara verilerek tam 306 yıl sürer. 1556-1762=206 yıl hazırlık dönemi, 1763-1845 =82 yıl sürekli savaşlar ve 1846-1864=18 yıl sonuç savaşları olarak cereyan eder.
Ruslar, çok arzuladıkları Hazar Denizi, Karadeniz sahili ve Kafkasya’yı ele geçirebilmek için 306 yıl, bıkmadan usanmadan ve 1.500.000 asker kaybına rağmen saldırdılar. Her yıl Kafkasya’nın etrafındaki çemberi biraz daha daralttılar. Modern cihazlarla donatılmış ve devre dışı kalan her askerin yerine daha fazlasının konulabildiği böylesi bir güce karşı koyan Çerkeslerin artık bu topraklarda tutunması söz konusu değildi. Daha önceleri Kazan ve Kırım’da en acımasız şekliyle uyguladıkları ve artık klasik bir yöntem haline gelen, “kaçırmak veya göçürmek istiyorsan, evleri, tarlaları yak-yık,kaçmaktan ya da aç kalıp ölmekten başka bir seçenek bırakma...” metodu 1857’den itibaren Kafkasya’da en acımasız şekliyle sahnelenecektir. Çok sayıda Rus, İngiliz, Amerikalı, İtalyan, Polonyalı ve Türk kökenli yazar, araştırmacı, Komutan, tarihçi ve diplomatın ağzından Çerkeslerin sürgünü ve sürgün sırasında yaşananlarla ilgili bazı söylemleri birer cümle veya paragraf halinde sunduğumuzda sorunu daha iyi kavramak mümkün olacaktır.
ÇAR I.PETRO-1722 : “Rusya’nın çıkarları için mümkün olabildiği kadar İstanbul’a ve Hindistan’a yaklaşmak lazımdır. Buraları elinde tutan Dünya’ya hükmeder. Bunun için de ne gerekiyorsa onu yapmalıyız...”
PRENS BARYATİNSKİ (Çar Naibi): “Karadenizin kıyılarını bir Rus denizi ve toprağı haline getirmek için dağlıları kıyıdan temizlemek zorundaydık. Dağlı Çerkeslere ulaşabilmemize engel olan Kuban ötesi halkların da tümüyle yerlerinden kaldırılması gerekiyordu.”
GRAND DÜK MİCHAEL: “ Dağlılar teslim olmuyor diye biz görevimizi yarıda bırakamazdık. Yarısının temizlenebilmesi için öbür yarısının yok edilmesi gerekiyordu.”
KAFKASYA ORDULARI KURMAY BAŞKANI MİLYUTİN: “..Dağlıları, zorla ve bizim istediğimiz yerlere göndermeliyiz. Gerekiyorsa Don yöresine sürmeliyiz. Bizim esas gayemiz Kafkas dağlarının eteklerindeki bölgelere Rusları yerleştirmektir. Ancak bunu şimdiden dağlılara hissettirmeyelim...”
M.İ. BENYUKOV: (Dağlılara karşı savaşan ve anısını yazan): “Batı Kafkasya’nın iskanı ile ilgili resmi projenin uygulanmasından sorumlu Kont Yevdokümov, Kuban bölgesiyle pek ilgilenmiyordu. Çok pahalıya mal olan savaşı bitirebilmek için bütün dağlıların denizin karşı tarafına kovulması O’nun hedefiydi. Kuban ötesinde kalanların da tehlikeli olma ihtimaline karşın, sayılarının azaltılması ve yaşam şartlarından yoksun kılınmaları için her çareye başvurmaktı.”
KONT YERDOKÜMOV’un Savaş Bakanlığı’na 1863 Kasım ayında gönderdiği yazıda “Batı Kafkasların fethi ile ilgili plan açısından şimdi de kıyı şeridini temizlemeliyiz...” (Devlet Tarih Arşivinden)
Rus Tarihçi SULUJİYEN: “Dağlılar teslim olmuyor diye biz davamızdan vazgeçemezdik. Silahlarını alabilmek için yarısının kırılması gerekti. Kanlı savaşta bir çok kabile tümüyle yok oldu. Ayrıca,çoğu anneler bize vermemek için kendi çocuklarını öldürüyorlardı...”
Rus Tarihçi ZAHARYAN: “Çerkesler bizi sevmezler. Biz onları, özgür çayırlarından çıkardık. Avullarını yıktık. Bir çok kabile tümüyle yok edildi...”
Rus Tarihçi Y.D. FELİSİN: “Bu, gerçek ve acımasız bir savaştı. Yüzlerce Çerkes köyü ateşe verildi. Ekin ve bahçelerini imha için atlara çiğnettik, sonuçta bir harabeye dönüştü."
KONT LEV TOLSTOY: “Köylere gece karanlığında dalıvermek adet haline gelmişti. Gece karanlığının örtüsü altında Rus askerlerinin,ikişer üçer evlere girmesini izleyen dehşet sahneleri öylesineydi ki, bunları hiçbir rapor görevlisi aktarmaya cesaret edemezdi...”
Muhaliflerden N.N. RAYEVSKİ:” Bizim Kafkasya’da yaptıklarımız, İspanyolların Amerika topraklarında yürüttükleri savaşların olumsuzluklarının aynısıydı. Dilerim ki, Yüce Tanrı Rus tarihinde kan izlerini bırakmasın...”
Çar II. ALEXANDRE’nin Kont Yerdokümov’a kutlama mesajında : “Üç yıl içerisinde Batı Kafkasya’ya boyun eğdirilerek uyuşmaz yerli halkları temizleyip çıkardınız. Uzun yıllar süren kanlı savaşın zararlarını kısa sürede bu verimli topraklardan çıkartabiliriz...”
JAN KAROL: “Rusya’nın Kafkasya’yı fethi, çağımızın barbarlık tarihinin en feci tablosunu oluşturur. Kafkas dağlılarının direnişini kırabilmek için 60 yıllık askeri terör ve kıyım gerekti...”
HAKHURAT Ş.Y.- LİÇKOV L.S. “Adegeya isimli kitaplarında: “Çarlık yönetimi, yüz binlerce Çerkesi Kafkasya’dan sürgün etti. Kanlı savaşla dağlı halkları vatanlarından kovarak yok ettiler...”
Rus Çarları tarafından çok önceleri planlanan ve adım adım gerçekleştirilen Çerkeslerin tarihi topraklarından sürülüşü olayı tarihin ender kaydettiği acılar ve ızdıraplarla doludur. Olayı yaşayan komutan, konsolos, gazeteci ve seyyahlara ilaveten konuyu araştıran tarihçilerin sürgün olayıyla ilgili görüşler de özetle şöyledir:
GRAND DÜK MİCHAEL: Savaşın sonlarında Kafkasya’ya geldiğinde, Çerkes beylerinin ziyaret edip, mağlup olduklarını, Rus yönetimini kabul ederek kendi topraklarında yaşamalarına izin verilmesini istediklerinde verdiği cevap: “Size bir ay süre veriyorum. Bir ay içerisinde ya Kuban ötesinde gösterilecek yere gidersiniz ya da Osmanlı topraklarına gidersiniz. Bir ay içerisinde sahile inmeyen köylüleri ve dağlıları savaş esiri sayıp ona göre işlem yapacağız.”
Y. ABRAMOV - Kafkas Dağlıları kitabında: “O zamanlar dağlıların başına gelenleri anlatmaya sözcüklerin gücü yetmez. Binlercesi yollarda, binlercesi açlık ve sefaletten öldüler. Kıyılar ölü ve ölmek üzere olan insan doluydu. Annesinin soğumuş cesedinde süt arayan yavrular, donup öldüğü halde çocuğunu kucağından bırakmayan analar ve sırf ısınmak için sıkışarak yattıkları yerde birlikte donarak ölen gruplar, Karadeniz sahilinde olağan manzaralardı...”
Rus İ. DZAROV : “ Osmanlı’ya göç etmek üzere yola çıkanların yarısı bile oraya ulaşamadı. Bu denli bir perişanlık insanlık tarihinde çok azdır.”
Rus St.PETERSBURG GAZETESİ : “Savunmaları ile ölümsüzleştirdikleri sahillerden kaçış başladı. Çerkesya artık yok. Dağlardaki artıkları da askerlerimiz yakında temizleyecek ve savaş kısa zamanda sona erecek...”
Fransız Gazeteci A. FONVİLL: “Gemicilerin gözü doymuyordu. 50-60 kişilik gemiye 200-300 kişi alıyorlardı. Biraz su ve ekmekle yola çıkmışlardı. 5-6 günü aşınca bunlar tükeniyor ve açlıktan salgın hastalıklara yakalanıyorlar, yolda ölüyorlar ve onlar da denize atılıyorlardı. 600 kişiyle çıkan gemiden ancak 370 kişi sağ çıkabilmişti.”
Polonyalı Albay TEOFİL LAPİNSKİ: “Göçmenlerin sorunu felakete dönüşüyor. Açlık ve hastalık had safhada. Trabzon’ gelen 100.000 kişi 70.000 kişiye indi. Samsun’a 70.000 kişi indi. Günlük ölü sayısı 500 kişidir. Trabzon’da bu sayı 400 kişidir. Gerede Kampı’nda 300 kişi, Akçakale ve Sarıdere’de günlük ölüm 120-150 kişi arasındadır. İtalyan Dr. BARAZZİ’nin raporlarında şu ibareler dikkat çekicidir (İnsanlar,uzun süre bitkiler,bitki kökleri ve ekmek kırıntılarıyla hayatta kalmaya çalışıyorlar.”
Rus Araştırmacı A.P.BERGE: “ Novorovski koyunda 17.000 kadar dağlının toplandığı kıyıda gördüklerimi unutamam. Onların bu durumunu görenler Hıristiyan da olsa, Müslüman da olsa, Ateist de olsa dayanamaz, çökerdi. Kışın soğuğunda, karda evsiz, yiyeceksiz ve doğru dürüst giyeceksiz bu insanlar tifo, tifüs ve çiçek hastalığının pençesindeydiler. Anasız kalmış çocuklar ölmüş annelerinin göğsünde süt arıyorlardı... Rus tarihinin yüz karası olan bu acılı sayfa Adige tarihi açısından büyük zararlara yol açtı. Sürgün, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmelerinin tarihini ve politik bir birlik olma sürecini uzun yıllar kesintiye uğrattı.”
Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkar GAZETELERİ: “Ruslar, Kafkasya’nın tamamını yerle bir ettiler. Köyleri ateşe verdiler. Savaştan sonra da yerli halkları vatanlarından sürüyorlar, onlar da terkediyorlar...”
İng.Elçi LORD NAPİYER: “Çerkeslerden boşaltılan yerlere derhal Slavlar veya başka Hıristiyanlar yerleştiriliyorlar.”
İng. Konsolos GİFFORD PALGRAVE: “17 Nisan 1867 günü tüm Abhazya’yı dolaştım. Rus olmamaktan başka bir suçu olmayan Abhaz halkının böylesine yok edildiğine ve ülkenin tahrip edildiğine tanık olmak çok acı verici...”
İng. Konsolos R.H.LANG: “Samsun’dan çıkan 2718 yolcu Kıbrıs’a geldiğinde 853 kişi ölmüş ve diğerleri de ölüden farksızdı. Günlük ölüm sayısı 30-50 arasındadır” İngiliz Parlamenter M. ANSTEY’in Parlamentoda ki konuşması : “İngiltere’yle ticari ilişkiye girmeye inandırılmış,İngiliz yandaşı yapılmış olan Çerkesya’ya ihanetle suçluyorum sayın Lord Palmerston’u. Hindistan’daki çıkarlarımızla beraber Bağımsız Kuzey Kafkasya’yı bilerek ve iterek Ruslara teslim ettiğiniz için aynı zamanda İngiltere’ye de ihanet ettiniz...”
Lord PALMERSTON 8 yıl sonra aynı parlamentoda konuşurken şunları der: ”Sayın Lordlarım, Çerkesleri kendi başlarına büyük felaketlerle baş başa bıraktığımız doğrudur. Oysa, biz onlardan yardım istedik ve onları büyük fedakarlık ölçüsünde de kullandık...”
Çerkes sürgünü olayını, nedenlerini, Osmanlı İmparatorluğu’nun politikalarını iskan şekillerini ve sayısını inceleyen araştırmacıların görüşleri de özetle şöyledir :
PINSON: “Karadeniz sahilinde Çerkeslerin ölüm oranı % 50’ye yakındır. Sırf Trabzon’da 53.000 kişi öldü. Savaş artığı “yüzen mezarlar” olan gemilerden kaç tanesinin battığı bilinmiyor. Kafkasya’dan Balkanlara sürülen aile sayısı 70.000 ailedir. Edirne: 6.000, Silistre-Vidin: 13.000, Niş-Sofya: 12.000, Dobruca-Kosova-Priştina-Svista: 42.000 ailedir. Yaklaşık 350.000 kişi. Ölüm oranı daha az ve % 15-20 dolaylarındadır...”
Prof. Kemal KARPAT: “Ruslar, Çerkesleri tamamen imha ederek dağların iç kesimlerine, Çerkes mevzilerine doğru adım adım ilerlediler. Teslim olanlara 3 seçenek sundular: a)Kuban vadisine gitmek, b) Çar ordusuna katılmak, c) Hıristiyan olmak. Kabul etmeyenler Osmanlı ile Ruslar arasındaki bir anlaşma uyarınca göç ettiler. 1862-1870 arasında gelenlerin sayısı 1.200.000-2.000.000 arasındadır.
Sahilde ölenlerin sayısı 500.000 den az değildir. Ayrıca Balkanlara giden Çerkes sayısı da 400.000 civarındadır. Halifelik yükümlülüğü, nüfus kazanma ve iyi asker sağlama gibi hesapların olduğu biliniyor...”
NEDİM İPEK: 1829’da başlayan savaş 1863’e kadar sürdü. 1864’te Çarlık hükümeti Batı Kafkasya’daki halkları bir ay zarfında Kafkasya’yı terke zorladı, Rumeli’ye 175.000 Çerkes, Anadolu’ya 600.000 kişi göçürüldü. 1867’den sonra gelenler de Tatarlar dahil 500.000 kişi kadardır.
Gelenler stratejik yerlere yerleştirildi. Çanakkale ve Marmara’da Müslüman erkek azalmıştı. Oraya yerleştirildi. İstanbul’da yakın yerlerde, Suriye ve Filistin’de reisleri şehir merkezine alınıp diğerleri dağınık yerleştirildi. Geleneksel şeflerin otoriteleri kırıldı. Zamanla yerli ahaliye karışıp gittiler.
ABDULLAH SAYDAM: Osmanlı’ya göçlerde çekici etkenlerden çok itici etmenler ön plandadır. Rusların ele geçirdikleri yerlerdeki Tehcir politikası, hiç değişmeden devam edip gitmiştir. Yapılan baskı ve zorlamalar beraberinde tepki olarak göçü getirmiştir. Dolayısıyla göçler Rusya’nın zulmünden kurtuluş olarak görülmüştür. Osmanlıda sırf insani açıdan kapılarını açmıştır. 1.000.000-1.200.000 Kırım ve Kafkaslı geldi.
SÜLEYMAN ERKAN: Rusya, Çerkeslere tümüyle sürgün gözüyle baktığından insanları bir ay içerisinde terke zorladı. Ve dramatik sahneler limanlarda ve deniz yolunda yaşandı. Mallarını yok fiyatına elden çıkartıp günlerce vapur beklediler. Fazla yolcu ve azgın dalgalarda perişan oldular. Binlercesi yolda öldüler. Açık denizdeki deniz kazaları bilinmiyor.
Rusya’nın sürgün politikası 1863’den sonra adeta SOYKIRIM’a döndü. 40-50.000 göçte mutabık iken sadece 1864 baharında 400.000 kişi geldi.
Ermeniler aynı ülke içerisinde bir yerden bir başka yere tehcir edildi. Ruslar ise Çerkesleri bir daha dönmemecesine başka ülkelere sürdü. Batılıların ilgisizliği çifte standarttır.
Ermeni, Pontus soykırımlarını parlamentolarına taşırken bilimsel olarak apaçık olan ÇERKES SÜRGÜNÜ’nün aynı ilgiyi görmemesi üzücüdür.
Her ulusun kendi toprağında kendi kültürünü yaşayarak yaşaması esastır. Bu konuda Çerkesler herkesten çok hak sahibidirler. Ama dağınıklık herkesten çok hak sahibidirler. Ama dağınıklık aksiyon birliğini zorlaştırır. Şimdilik Çifte VATANDAŞLIK çıkar yol gibi görünüyor.
1856-1876 arası göç-sürgün rakamları farklıdır. 1.000000-1.200.000 arası gibi 1878-1914 arasında da 500.000 Çerkes geldi. Krasnodar-Lapinsk yöresine yerleştirilenlerden 1889 7a 24.000 kişinin sürülmesi PAN-SLAVİST politikaların etkisiyledir. Kuban’da 106.795 iken sayı 61.231’e düşmüştür.
FAHİR ARMAOĞLU: II. Aleksandre sadece Kafkasya’daki özgürlük hareketini söndürmekle kalmadı. Çerkesleri kendi topraklarından sürmesinin nedeni onların yenilmesi olduğu kadar Rus olmayanları planlı bir şekilde Ruslaştırmadır. Nikolay İLMİNSKİ’nin fikir babası olduğu PAN-SLAVİZM’in devreye konduğu tarihlerle Çerkeslerin sürülüşü aynı tarihtir. Bu politika üç aşamalıdır.
Rusya’ya karşı savaşan ve destekleyenleri savaş suçlusu sayıp sürmek,
Kovulanların topraklarını Ruslara ve Rus Kazaklarına vermek,
Rus olmayanları da Ruslaştırma politikası izlemek. (20.yy. Siyasi Tarihi-Süleyman)
OSMANLI GÖÇ POLİTİKASI: Halife Abdülhamit annesi de Çerkes olduğu için tüm gelen Çerkesleri kabul etti. Oysa anlaşma 40-50.000 içindi.
Stratejik yerlerde denge sağlama (Marmara ve İstanbul’da azalan Türk nüfusu için yerleştirmeler)
Savaşlarda Müslüman erkekler yer alıyordu. Bu nedenle Müslüman erkek azalmıştı. Denge sağladı. Nüfusunu tamamladı.
Balkanlarda, Suriye-Filistin’de-TAMPON- olarak kullanıldı.
Güçlü asker ve özellikle gerilla eksiğini gidermede çok sayıda kullandı.
Tarım alanlarını ıslah edip ekonomisini düzeltme kullandı. Zira Çerkesler hayvancılık ve tarıma yatkındı.
Politik bir örgütlenmeye meydan bırakmamak için Çerkesleri bilinçli olarak dağıtarak yerleştirdi. Geleneksel olarak şeflerine bağlı ve silahlı oldukları bilindiğinden şefleri kent merkezlerine alınırken diğerleri gruplara bölünerek yerleştirildi. Başkalarına Orduda rütbe verdi. Potansiyel tehlike olmalarını baştan önledi. Böylelikle asimile edilmeleri biraz daha kolaylaştı.
Kaynak: Nart Dergisi Mayıs - Haziran 2001

Çerkes Sürgünü
Prof. Dr. Kemal Karpat
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )