İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - aşkuzmanı

Sayfa: [1]
1
Aşk - Sevgi / Ynt: Son kez "Elveda" demeyi öğret, gitmeden önce...
« : Mayıs 03, 2008, 05:04:53 ÖS »



“ -susmak aşkın dilidir- diyen sevgili
konuş şimdi, kelimelerine ihtiyacım var…”




Parça tesirli sancılar düşüyor kalbime…
düştükçe uçurum, sancıdıkça aşk…
ve aşklaştıkça kalp
daha çok parçalanıyor hayat
yaklaştıkça daha bir özlüyorum
kabul ediyorum,galibimsin
ve ben her şeyini savaş alanında bırakan
mağlup bir komutan gibiyim şimdilerde..
tüm zaferlerimi sende yitirmişim
kör bir şahinin gözleriyle yol arıyorum kendime
sana çıkmayacağını bildiğim yolları görmekten korkuyorum belki de kim bilir?..

çıkmaz sokaklarda kısır kalıyorum döngülere..
ve ben dönemezken kendime
labirentlerinde kaybolmuşken,
sağım sen, solum sen, yolum sen, yönüm sen olmuşken,
senden gayrısına yok,yokluğuna râm olmuşken,
susma ömrüm!...


yol kesil cehenneme...


keskin bir virajsın içimde bir türlü alamadığım..
ne zaman geçmeye kalksam senden,
ya bir uçurum boşluğu, ya bir şarampol oluyor sonum..
uzanan elleri tutmuyorum..
yüreğime taktığın alyans tutuyor içimi,
içini bırakmıyorum..
dul bir hasrete yâd/igar kalıyorum ötelerde
Yar dediğimi ağyar, yaban dediğimi yar sanıyorlar..
Sancılanıyorum sessizliğine
Tam vakti;
susturucu takılmışken yüreğime,
haykıramazken,
her kurşun içimi parçalarken,
infilak ederken isyanlarım sensizliğe,
ve akarken gözümden ırmak ırmak,
susma ömrüm!...




ateş kesil cehenneme...




tüm piyonlarım tükendi.
Elimde bir şah…
nereye koysam kendine mat çekiyor..
Cemreler ihanet ediyor adına,
Aslı hükümsüz..
kendini bile ısıtmıyor..
adım lâl kalıyor zemheri ayazlarına..
d-üşüyorum..
muhaciri değilim gayrı bu Arafın..
ne cennet kokabiliyorum, ne cehennem yanabiliyorum..
kendimsiz bir kent kuruyorum yokluğunun sokağına..
baykuşlara sakinlik yapıyor kentimin ıssızlığı…
sesine parazit yapan bir sesle yıkılıyorum
uğraşma aşk..!
kal(n)dıramazsın;
kumdan kaleler gibi bir rüzgarlık değil, bir cümlelik yıkımlarım..
bilmem ki hangi rihter ölçer sarsıntılarımı..
artçı sellere verirken sitemimi,
sana “sus”arken,
ölüme “su”sarken,
müptelâsıyken kahramanı bıçaklanmış masalların
aşk için aşıkları ezip geçmişken,
susma ömrüm!...


şehâdet getir cinnetime...




öznesi sen olan bir ömre verdim adını,
ki ölüm yar olana kadar tek yar dediğim ol diye..
sana geldim, ölüme yar etme diye.
Susma diye çırpınışlarımın tek müsebbibisin..
Biliyorum aldırmıyorsun
Dönmeyeyim istiyorsun sultanlığına
Ve aslında aşk’tan korkuyorsun
Zulmetin sırtımda yama olurken yar’alarıma


Hani olur da geldiğimde bir gün
kapanacaksa yüzüme şehrinin kapıları,
her lisanı lâl bırakan bakışlarım anlamını yitirecekse eğer
ve el elini tutacaksa ellerin,
Elimde değil yanacağım



O vakit gülüp geçeceksen yangınlarıma,
Sarmayacaksan,
Benimle kınanıp, benimle yanmayacaksan,
Cennetten kovulmayı göze almayacaksan,
Bir sözüne çölde vaha gibi susarken
öyle umarsız susacaksan…
sen de sus ömrüm!...



Sus!..
Sus ki, ölüm bana yar,
ben ölüme YAR olayım…

sen toprak kesil cesedime

2
Aşk - Sevgi / Ynt: Son kez "Elveda" demeyi öğret, gitmeden önce...
« : Mayıs 03, 2008, 05:03:54 ÖS »




Gönlüm Çok Yorgun, Benim...”



Küçükken bir gün annem“kalbim çok yorgun benim”demişti o zamanlar annemin ne demek istediğini anlayamıştım.ama çok merak etmiştim annemin kalbının neden hergün yorulduğunu bilmek istedim...bıraz yürüyünce ayaklarımız yorulabılırdı,yada çok okuyunca kafamız yorulabılırdı ama insanın hergün gönlü nasıl yorulabilirdi?



annem bu lafı dedikçe bir köşeye çekilir annemin acısı ağrısı var sanıp ağlardım. .bişey yapadığım için de üzülürdüm. gönül neydi annemin neresındeydı neden acıyordu ve yorgundu?



Okulda birgün yine derse dalmıs, ögretmeninin anlattıklarını dinlerken, sanki koluma igne batırılmıs gibi, birden sıçradım, yerimde dogruldum ve gözlerimi de, kulaklarımı da dört açarak, ögretmenimin anlattıklarını gözlerimi kırpmadan dinlemeye basladım.



Ögretmen dolaptan, boynundan beline degin ön bölümü açık bir insan maketi çıkarmıs, masasının üstüne koymustu. Makete bakıldıgında, bir insanın boyun bölgesiyle bel bölgesi arasındaki tüm iç organları açık bir biçimde görülüyordu. Ögretmen, tüm organları tek tek tanıtıyor ve tanıttıgı organın insan bedenindeki islevini anlatıyordu.



Önce yemek ve soluk borusundan basladı, sonra akcigerlere, kalbe geçti. Onu anlattıktan sonra mideyi, bagırsakları, karacigeri, dalagı, en sonra da kaburgaları tanıttı ve anlattı.



merakla ve heyecanla, sıranın “gönül”e ne zaman gelecegini bekliyordum. Ögretmen “gönül”ün hangi organımız oldugunu da anlattıktan sonra o da annemi sürekli üzen bu organı hem görecek, hem de onun insan bedeninin neresinde oldugunu ögrenecektim.



Ögretmen tüm organları anlattı ama bıtürlü gönülden bahsetmiyordu merak ve heyecanımı daha fazla önleyemedim, parmagını kaldırıp ögretmenine sordu:



“Ögretmenim, gönül hangi organımızdır ve bedenimizin neresindedir?” dedim.



Tüm arkadaslarım bu soru karsısında sasırdılar ve kimileri “Gerçekten, gönlümüz nerededir?” diye, kimileri “Gönlümüz nasıl bir organdır?” diye birbirlerine sormaya basladılar.



Ögretmenimz, hem sınıftaki ögrencilerin hem de benim bu sorum karsısında dayanamadı, gülmeye basladı. Sonra bana döndü ve sorumu yanıtladı:



“Gönül diye bir organımız yoktur, evladım” dedi.



o gün derste, üç seyi anlayamamıstım. Önce, “Gönül organımız neremizdedir?” sorusuna ögretmeninin neden güldügünü anlayamamıstım. Sonra onun, “Gönül diye bir organımız yoktur” yanıtını anlayamamıstım. Son olarak da, “olmayan bir organının yoruldugunu” hemen her gün söyleyen annesimin, bunu neden söyledigini anlayamamıstım.



O gün eve gelince, okulda ögretmenime sordugum soruyu ve ögretmenimin bana verdigi yanıtı anlattıgımda annemin neden güldügünü de anlayamamıstım,



“gönül”ün ne oldugunu ve nerede oldugunu galiba ancak, büyüdüğüm de anlayabilecektim...



ve işte büyüdüm ve ne yazık ki gönlün çok yorgun benim.......

3
Aşk - Sevgi / Ynt: Son kez "Elveda" demeyi öğret, gitmeden önce...
« : Mayıs 03, 2008, 05:02:43 ÖS »
[bgcolor=#ff31ff][/bgcolor]

Ölüm dediğin nedir ki? Dört harften öte bile değil. Hiç beklemediğin anda karşına çıkar. Ki o seni her zaman bekler. Tek amacı; seni bu diyarlardan zamansızca alıp göç ettirmektir… Ve arkanda varsa sevenini ağlatmaktır…
Daha yaşamamışsındır hayatı, daha görülecek çok şey vardır. Üzülmek, ağlamak ve sızlanmak nafile... Bir kere çalmıştır kapını Azrail…
İsyan edersin Allah’a hiç yapmadığın bir şey olsa da. “Şimdi sırası mıydı?” diye sorarsın. Öyle ya! Sen on yedisinde genç biriydin. Yıllardır tadamadığın aşkı görünce kapını çaldı ölüm. Evet, isyan etmemek elde değil…
Oysa dönüp baktığında arkana, o kadar çok zaman geçmiştir ki! Hataların, kırgınlıkların, sevinçlerin, gözyaşların ve başarıların… Hepsi sana bakıyor. Hataların arkandan gülüyor. “Biz sana ceza değil, doğruyu bulma yoluyduk.” diyorlar. O an anlıyorsun hataların insana hayatı öğrettiğini, bir ayna gibi her şeyi açıkça gösterdiğini… Ama dedim ya ne işe yarar…
“Beni kıranları kırdım, mutluyum.” Deyip ilk hatanı yapıyorsun. “Onlarda beni kırmıştı.” Deyip kendini avutmaya çalışsan da, ilk yalanını söylemekten kaçamıyorsun. Bu yalanlar ve hatalar devamında da seni rahat bırakmıyor…
İntikam alma zamanı geldi. Ama kimden ve niye? Ailenden mi, dostundan mı, meçhul sevgilinden mi? Onların acı çekmesini istemek senin intikamınsa; boşa uğraşma sen intikamını çoktan almışsın onlara acı çektirerek…
Arkana dön ve bir bak! Başarı dediğin şey intikamdı! Pişman oldun. Ağlıyorsun şimdi. Utanıyorsun. Ama ne fayda… Kim duyar senin ağlamaklı feryatlarını. Kimler biliyor senin ağladığını senden başka. Belki sen bile duymuyorsundur hıçkırıklarını…
Öldükten sonra pişman olsan ne olmasan ne? Yaşarken kırdın onları bir kere. Gerçi yaşamak dediğin şey buysa… Böyle diyorsun ama onu bile hak etmiyorsun. Hep daha fazlasını daha iyisini istedin. Ama bir şeyi unutuyordun. Sen mutluluğu beceremiyordun. Yakışmıyordu sana mutluluk. Oysa en büyük hazlar en küçük zerrelerde saklıydı. Yanı başındaydı mutluluk.
Ama…
Göçüp gidiyorsun bu hayattan şimdi. Git! Ama arkana bakmadan git! Daha fazla üzülmeni istemem. Neden mi? Arkana baktığında senin için gözyaşı dökecek kimsen yok…
Oysa niceleri vardı seni seven. Ne oldu da bir anda değiştin. Sen ne kadar nefret etsen onlar seni o kadar sevdiler, ama… Bardağı taşırmıştın artık…
Şimdi bir zamanlar sana değer verenlerin omuzlarında son yolculuğuna uğurlanıyorsun. Her ne kadar zalim biri olsan da mutlaka seni sevenler olmasa; tabutunu kaldıran kimse olmazdı. Belki sahte gözyaşıdır onların ki. Ama yine de çok sevilmiştin zamanında…
Geri dönüşün yok artık. Bir selam yolla bakalım son kez hayata;
“ELVEDA HAYAT, MERHABA ÖLÜM…”

4
Aşk - Sevgi / Ynt: Son kez "Elveda" demeyi öğret, gitmeden önce...
« : Mayıs 03, 2008, 05:01:45 ÖS »
Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim

--------------------------------------------------------------------------------




Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim


Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını,kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığımda vazgeçtim...


Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim


Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin birşeyler olduğunu anladığımda vazgeçtim...


Her sabah benimle uyanmak istemediğini,geleceğimizin hiç bir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim...



Düşüncelerime ve değerlerime önem vermediğin için vazgeçtim


Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim


Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim...


Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden sen olduğun için vazgeçtim...


Bencil olduğun için vazgeçtim


Bunlardan sadece birtanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi,çünkü sevgim yüceydi.


Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım...


Bu yüzden bende senden vazgeçtim...

5
Aşk - Sevgi / Son kez "Elveda" demeyi öğret, gitmeden önce...
« : Mayıs 03, 2008, 04:59:21 ÖS »
Bana YokluĞuNu ÖğReT !!!



Her düştüğümde tutup ellerimden kaldıran ayağa, ellerinle silen gözyaşlarımı..
Titriyor dizlerim, geçtim yürümekten adım atmaktan ayakta bile duramıyorum. Yıkılıyorum ufacık bir fiskeyle bile boylu boyunca yere.

Su gibi akıp gidiyorsun ellerimin arasından, tutamıyorum.
Ellerimde bıraktığın ıslaklığını da alıp gitsen ya..
Aksa ya gözlerimden gözlerin gözyaşlarım gibi..

Bana yokluğunu öğret..
"Hiç bir şey güzel olmayacak bundan sonra" de, "Sen yoksun" de, "Ben yokum" de.
"Denizin lekesi de çıkar elbet bir gün", "Bundan sonra hiç gelmeyecek baharların, hep zemherilerde üşüyeceksin" de..
Köhnemiş bir hayatın içinden aldığın beni, bırak aldığın yere.

Bana gitmeyi öğret..



Zannettim ki çok kolay olacaktı, dönüp sırtımı ağır adımlarla yürüyecektim sadece. Hiç bir şey eksilmemiş gibi tutup hayatın bir ucundan, avutacaktım kendimi, kendi süslediğim yalanlarla.
Bilemezdim ki, öğrenmediğimi gitmeleri. Takıldı ayaklarım yıllara, sendeledim, sarsılıp kaldım olduğum yerde.
Bir adım bile atamıyorum şimdi ne önüme ne de ardıma, bekliyorum öylece.

Bana ıssızlığı öğret..

Kalabalıkların arasında duymuyorum hiç bir sesi. Ne bir sevda, ne de bir dost eli çekip çıkaramıyor beni ıssızlığımdan.
Koskoca dünyada bir ben kalmışım sanki tek başıma.
Oysa ki devam etmekte hayat, akıp gidiyor zaman herkes için. Gün yine doğuyor bir yerlerde, akşamlar oluyor. Şehrin ışıkları aydınlatıyor bir bir sokakları.
Yağmurlar yağıyor..
Derin bir nefes alıp, içime çekmek isterken fark ediyorum toprağın kokusunu bile hissetmediğimi artık.

Bana sensiz ağlamayı öğret..

Hiç bilmedim ki ben yalnız ağlamayı. Küçük bir çocuk gibi sığındığım kollar, şimdi öylesine uzak, bir o kadar da yabancı..
Seninle olan çokluğumu bırakırken sende, benimle kalacak yalnızlığım yanıbaşımda bekliyor beni..
Bilirsin, hiç sevmedim elvedaları. Kaç kez hoşça kal dediğimi de saymadım sana..


Şimdi tek bir kelime bile etme, susalım sadece.


Son kez "Elveda" demeyi öğret, gitmeden önce...

Sayfa: [1]