Şiddet ne olduğunun ötesinde, nasıl temsil edildiğinin sorgulanması gereken ve tam da bu temsil ediliş biçimleri nedeniyle hekimin ilgi alanına giren bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Şiddetin ne olduğu sorusuna verilecek yanıtlar tartışılabilir açıklamalar olabilirse de, temsil edilişinin insanda gözlenen boyutu sözcüğün kullanım alanları arasında yer alan “bedene zor uygulama”, “bedensel zedelenme”ye neden olma ve “rahatça gelişmesini ya da tamamlanmasını engellemek üzere bazı doğal süreçlere, alışkanlıklara, vb. yersiz kısıtlamalar getirme” tanımları, şiddetin tıp uygulaması içinde gözlenebilir ve ölçülebilir özellikleri olarak ortaya çıkmaktadır.
Kadına yönelik şiddetin, toplumsal şiddeti yeniden üreten boyutu, toplumsal yansımaları ve bireyin gördüğü zarar olarak iki yönlü etkisi bir halk sağlığı sorunu olarak bu sürecin değerlendirilmesi ve önlemlerinin tartışılmasını zorunlu kılmaktadır.
Birleşmiş Milletler’in “Kadına Yönelik Şiddetin Yok Edilmesi Bildirisi” kadına yönelik şiddeti “cinsiyete dayalı ve kadınlarda fiziksel, cinsel, psikolojik herhangi bir zarar ve üzüntü sonucunu doğuran veya bu sonucunu doğuran veya bu sonucu doğurmaya yönelik özel yaşamda veya kamu yaşamında gerçekleşebilen her türlü davranış, tehdit, baskı veya özgürlüğün keyfi biçimde engellenmesidir” diye tanımlanmaktadır.
Kadına yönelik şiddet için yasal önlemler alınması sürecinde tıbbi araştırma sonuçlarının nesnel kriterlere göre değerlendirilmiş olması, şiddetin türü, niteliği ve uygulayıcılarının yanılmaya yer bırakmaksızın saptanması için önem taşımaktadır. Bu sürete düzenlenecek olan adli raporlarda; travma niteliğini aydınlatmaya yönelik olarak tıbbi verilerin yorumlanması gerekmektedir. Yapılan yorumlar ölçülebilir ve sınanabilir olmalıdır. Böylece düzenlenen adli raporların bilimsel niteliği sorgulanabilir ve denetlenebilir.
Kadınların şiddeti kurumsal düzleme yansıtmadıkları ve belgelenen şiddetin yaşadıkları oranda olmadığı birçok çalışmada bildirilmektedir. Gözlenen bu eksikliğin, şiddetin türü ve toplumsal algılanışı ile ilişkisi önem taşımaktadır.
Belgelenen şiddet eylemlerinde tüm kadınların ¼’ünün şiddeti bir biçimi ile yaşadığı, bu şiddetin ¾’ünün kadına eşi tarafından yöneltildiği, buna karşın erkeğe yönelik şiddetin 4/5’inin eşi dışında kişilerce ve evin dışında gerçekleştirildiği belirtilmektedir.
Kadının yoğun olarak şiddetle karşılaşmasının toplumsal sonuçları ağır olmaktadır. Şiddeti yaşayan kadınların çocuklarında istismarın daha yüksek oranda gözlendiği, bu çocukların %85’inin şiddete çocukluk döneminde tanık olduğu ve potansiyel şiddet uygulayıcıları veya kurbanları olarak yetiştikleri bildirilmektedir. Fiziksel ve mental hastalıklarda artışa bağlı olarak kadınların hastane başvurularında artış olması, kendi ve yakın çevresinin yaşam kalitesinin bozulması, üretkenliğinin azalması yaşanan şiddetin toplumsal boyutunun ve toplum içinde sürekliliğinin göstergeleridir.
Çocukluk ve erişkinlik döneminde şiddete maruz kalma fizik bulguların ötesinde, depresyon, kaygı ve somatizasyon ölçeğinde yüksek değerler, özsaygı yitimi, yüksek intihar girişim oranları, artmış alkol ve madde kullanımı ile kendisini göstermektedir. Şiddete maruz kalan kadınlarda intihar oranının 4-8 kat fazla olduğu bildirilmektedir.
Şiddete uğrayan kadınların sağlık kuruluşlarına başvurularında şiddeti dile getirmemeleri, başvuru yakınmalarının yorgunluk, baş ağrıları, göğüs ağrıları, sindirim sistemi bozuklukları, nefes darlığı ve pelvik ağrılar gibi somatizasyon belirtileri olması ve şiddetle ilişkilendirmeyi düşünmediğimiz bu yakınmalar ile sağlık kurumlarına başvurmaları şiddetin sessiz kalmasına yol açmaktadır.
Fizik bulgular ile sağlık kuruluşuna başvuran kadınlarda yaralanmalar en sık baş, yüz, boyun, göğüs ve karın bölgesinde olmaktadır. Eklem yaralanmaları, görme ve işitme bozuklukları, yanıklar, ısırıklar, hematom, kırıklar, kesik ve sıyrıklar, enflamasyonlar, delici alet yaralanmaları, çıkıklar, incinmeler görülebilmekte, şiddet ölümle de sonuçlanabilmektedir. Fizik bulguların varlığında, düzenlenen adli raporda bu bulguların yer alması ve şiddetin belgelenmesi mümkün olabilmektedir.
Türk Ceza Yasasının 456. Maddesinde yer alan “akli melekelerinde teşevvüş”, psikolojik durumun bozulması sonucu çok sık olarak gözardı edilmektedir.
Şiddetin iktidar ilişkisinin parçası olduğu koşullarda en ağır hasarın kişinin varoluşuna yönelik olacağı ve psikolojik durumun değerlendirilmesinin önemi unutulmamalıdır.
Kadına yönelik şiddetin büyük oranda aile içinde gerçekleşmesi ve iktidar ilişkisinin bir parçası olması nedeniyle psikolojik durum ile ilgili klinik tablo belirgin bazı özellikler göstermektedir. Travma sonrası stres bozukluğunun bir alt grubu olarak tanımlanan HIRPALANMIŞ KADIN SENDROMU; erken dönemde şok, reddetme, içe kapanma, konfüzyon, küntleşme, korku ve depresyon bulguları, geç dönemde ise korku, kaygı, yorgunluk, uykusuzluk, yeme bozuklukları, kayıp, ihanet ve umutsuzluk duygusu ile ortaya çıkmaktadır.
Aile içi şiddet tanısı için uluslar arası standartlarda birçok travma ve istismar ölçekleri hazırlanarak uygulamaya sokulmuştur. Bunlardan en sık kullanılan bazıları, The Conflict Tactics Scale.
- Çatışma Yöntemleri Ölçeği (CTS) – 1979 Straus, The Psychological Violence Towards Women Inventory – Kadınlara Yönelik Psikolojik Şiddet Envanteri, HITS – (Hurt, Insult, Threaten, Scream) ölçeği, The Abusive Behavior Inventory – İstismar Davranışı Envanteri, Duluth modeli, Domestic Violence Inventory” – Aile içi Şiddet Envanteri, Abuse Assesment Screen (AAS)” – İstismar Belirleme Taraması, Index of Spouse Abuse (ISA) – Eş istismar indeksi, Domestic Violence Scene Assesment Screen (DVSAS)” – Aile içi Şiddet Olay Yeri Belirleme Taraması. Women Abuse Screening Tool (WAST)” – Kadın İstismarı Tarama Aracı olarak sıralanabilir.
Psikolojik tanı kriterleri olarak; travma yanıtı oluşturabilecek bir stresör varlığı, bir aydan uzun süren psikolojik belirtiler, belirgin algı ve bellek değişiklikleri, en az 3 kaçınma davranışı (Ö. hafıza kaybı, iki farklı kişiliğin oluşumu ve depresyon), En az 2 belirgin aşırı uyarılmışlık davranışı (Ö. Uyku veya yeme bozukluğu, tedirginlik ve artmış irkilme) kullanılmaktadır.
Başvuru yakınmalarında şiddet tanımlanmasa ve şiddetin fiziksel bulguları saptanamasa bile, somatizasyon (ruhsal bir sıkıntının fiziksel bir yakınma halinde ortaya çıkması) belirtileri olarak değerlendirilebilecek yakınmaların hekimlerce değerlendirilmesi ve psikiyatri konsültasyonunun istenmesi önem taşımaktadır. Şiddetin belgelenmesi ve kadına destek verilebilmesi hem şiddete uğrayan kadın, hem de yansımalarını sıraladığımız toplum için koruyucu ve tedavi edici hekimlik uygulamalarının gerçekleştirilmesini sağlayacaktır.