İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - aksaa

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 37
16
DİNİ BİLGİLER / Regaib kandili
« : Haziran 19, 2009, 11:17:01 ÖÖ »

Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir.
O size çok düşkün müminlere karşı çok şefkatlidir merhametlidir."
(Tevbe Suresi 128)

(c.c) katında zamanların değerleri birbirine eşittir. Ancak öyle zamanlar vardır ki o zamanlarda öyle hadiseler olur ki o vakte diğer zaman dilimlerinden daha üstün bir değer kazandırır. Receb-i şerîfin ilk Cuma gecesine isabet eden Regâib Gecesi'de bu müstesna zamanlardan biridir. Cuma geceleri böyle kıymetli vakitlerden biridir. Regaib Gecesi gibi iki kıymetli gecede biraraya gelince bu gece dahada bir kıymetli oluyor. Bu gece yalvarış ve yakarışların Yüce Mevla'ya sunulduğu ve O'nun rahmetinden af istenildiği umut huzur ve müjde gecesidir.

Teâla'nın kullarına lütfunun çokluğu kereminin bolluğu ve pek çok günahkarı bağışlaması sebebiyle bu geceye Regaib Gecesi" adı verilmiştir. Bu gecenin bu değeri nereden kazandığı hususunda değişik rivayetler bulunmaktadır. Bunlardan biri; Hz.Amine validemizin böyle bir gecede Resulullah (s.a.v)'e hamile olduğunu anladığıdır.


Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) Regaib gecesinin içinde bulunduğu Recep ayında çok dua ederr namaz kılar oruç tutar iyiliklerin her çeşidini yapar sadaka vermeye özen gösterirdi. Resulullah (s.a.v)'in Receb'in ilk perşembe gününü oruçla geçirdiği ve cuma gecesinde bu kandil gecesine mahsus olmak üzere on iki rekât namaz kıldığı kabul edilir. Regâib gecelerinde dua etmek tevbe ve istiğfarda bulunmak bu geceyi kutsal kabul etmek suretiyle çeşitli ibâdetlerle geçirmek genel olarak alimler arasında kabul görmüştür.

Bu aylara "Çok sevaplı ibadet ayları" diyen Bedüzzaman şöyle işaret ediyor :

"Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise Receb-i Şerifte yüzden geçer Şaban-ı Muazzamada üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarekte bine çıkar ve Cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadirde otuz bine çıkar." (Şualar 416)

İdrak ettiğimiz mübarek Regaib Kandili vesilesiyle ruhumuzu karartan kötü duygu ve düşünceleri kalplerimizden atalım. İbadetin zevkinden bizi mahrum eden nefsin kötü arzularını frenleyelim. Gönül dünyamızı bulandıran haset kin düşmanlık gibi kötü duygulardan temizleyelim.

Bu geceyi nasıl karşılmak nasıl ihya etmek gerekir?

Bu gece oruçlu olarak karşılanmalıdır.
Bu gece kazâsı olanın hiç değilse bir günlük kazâ namazı kılması çok iyi olur.
Bu gecenin ihyâsı yatsı namazıyla sabah namazını camide cemaatle kılmakla olur. Bu gecenin ihyâsıdır. Bütün günün ihyâsı bu... Yatsı namazı ile sabah namazını camide kılmak o günün o gecenin ihyâsı demektir. İnsan sabahlara kadar akşamlara kadar ibadet etmiş gibi sevab kazanır.
Bir başka ihyâ şekli zikir ..... "Lâ ilâe illallah" "ümme salli alâ seyyidinâ muhammedin ve alâ âli seyyidinâ muhammed" "Estağfirullah" "Sübhànallah" "Elhamdü lillâh" "u ekber" "Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm" "" gibi sözler mübarek kelimelerdir cümleciklerdir. Bunları zikretmek çok sevabdır..
Bazı namazlar vardır
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)kılmıştır. Bunlardan birisi de tesbih namazı'dır.
Regâib gecesi akşamla yatsı arasında: 12 rek'at "Hacet namazı" kılınır.
Hacet Namazı:

2 rek'atte bir selâm verilerek kılınır.
Fâtiha-i şerîfe'den sonra her rek'atte 3 Kadir Süresi 12 İhlâs-ı şerîf okunur.
Namazdan sonra 7 Salât-ı Ümmiye okunup secdeye varılır.
Salât-ı Ümmiye:
"Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedinin-nebiyyil-ümmiyyi ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim"
Secdede 70 defa: "Sübbûhun kuddûsün rabbünâ ve rabbül-melâiketi ver-rûh" okunur.
Secdeden kalkıp 1 defa: "Rabbiğfir verham ve tecâvez ammâ ta'lem. İnneke entel-eazzül-ekrem" okunur.
Tekrar secdeye varılıp yine 70 defa "Sübbûhun kuddûsün rabbünâ ve rabbül-melâiketi ver-rûh" okunur.
Secdeden kalkıp duâ yapılır.
Duâda Hz. Allâh'a c.c şu şekilde de ilticâ etmelidir: "Allâhümme bârik lenâ recebe ve şa'bân. Ve bellığnâ ramazân"
Unutmayalım! Regaib Gecesi üç aylar içinde kendisinden sonra gelecek olan Miraç Berat ve Kadir Gecesininde bir müjdecisidir. Onun için bu müjdeciye kulak verip bu geceyi ve üç ayları iyi değerlendirilmelidir...



17
DİNİ RESİMLER / : İslami Masaüstü Resimleri
« : Haziran 16, 2009, 02:12:32 ÖÖ »




19
Her Telden / Peki gladyo ne demek?
« : Haziran 05, 2009, 02:06:21 ÖÖ »
Wikipedia'dan alınan bilgilere göre gladio II. Dünya Savaşı sonrasında Batı Avrupa’da gelecekte olması beklenen bir Varşova Paktı işgaline cephe gerisinde bir direniş başlatmak amacıyla İtalya’da NATO tarafından gizli olarak örgütlenen Kontr-gerilla (stay-behind) operasyonunun kod adı. Gladyo, özel olarak NATO cephe gerisi direniş organizasyonun İtalyan kolunu belirtse de bazen “Gladyo operasyonu” NATO’nun bütün cephe gerisi (stay-behind) operasyonlarının gayri resmi adı olarak kullanılır ve bazen “Süper NATO” adıyla da anılır.

Gayri nizami kuvvetlere karşı koyma operasyonları cephe elkitapçığı gerilla kuvvetlerin önerilen komuta yapısı. Sözkonusu ülke Türkiyedir.

Latince’de kılıç anlamına gelen Gladio sözcüğünü isim olarak kullanan örgüt, Amerikan ve İngiliz kontrgerilla örgütlenmesi olan Stay Behind tarafından 1952 yılında kuruldu. CIA tarafından yönetilen ve finanse edilen örgüt, 1956 yılında ABD ile işbirliği içinde, casusluk ve gerilla savaşı yapmak üzere örgütlendi. Sardunya’da örgütün ilk eğitim kampı kuruldu ve Kuzey İtalya’da 139 yerde silah ve mühimmat depoları oluşturuldu. Resmi adı Müttefik Koordinasyon Komitesi idi.

1956 sonrasında ikisi kadın 622 kişi ABD ve İngiliz gizli servisleri tarafından eğitildi. 1990 yılında Gladio’yu ortaya çıkaran soruşturmalar esnasında bu 622 kişinin grup liderleri oldukları, her bir grup liderinin belli sayıda kişiyi idare ettiği, böylece toplam sayının 15.000′e yaklaştığı ortaya çıktı.

İtalya’da 1969-80 arasında 4.298 terör olayı meydana gelmiştir. Yapılan soruşturmalar sonucu, bunların önemli bir bölümünden Gladio sorumlu gösterilmiştir. Bazı eylemleri bizzat yapmakla, bazısında patlayıcı ve silah sağlamakla, bazısında da tahrik ve yönlendirme yapmakla suçlanmıştır.

Avrupa Parlamentosu bile sorunla ilgili karar tasarısında şu sözlere yer vermek durumunda kalmıştır: “Avrupa Topluluğu’na üye pek çok ülkede gizli, paralel istihbarat ve silahlı operasyon örgütlerinin 40 yıldır var olduğu Avrupa hükümetleri tarafından ortaya çıkarılmıştır. Kırk yıldır bu örgütlerin demokratik kontrolden kurtulduğu ve NATO ile işbirliği halinde ABD gizli servislerince yönetildiği anlaşılmıştır.”

Örgütün İtalya’daki adı Gladio (Kılıç) idi. Yunanistan’da B-8 ya da SheepSkin (Koyun Postu), Belçika’da SDRA-8, Hollanda’da NATO Command, Batı Almanya’da Gehlen Harekatı, Stay Behind ya da Sword, Avusturya’da Schwert, Fransa’da Rüzgar Gülü, İspanya’da Anti-Terör Kurtarma Grubu (GAL), İngiltere’de ise Secret British Network olarak bilindiği bu ülkelerin yetkililerince açıklandı.

Gladyo ile en güçlü savaşı veren ülke İtalya oldu. İtalya, dünya tarihine gladyoyu ilk çözen ve çökerten ülke olarak geçti.

20
İnternet / İnternette en tehlikeli kelimeler
« : Mayıs 30, 2009, 03:00:23 ÖS »
İnternette en tehlikeli kelimeler, Bilişim Güvenliği'nde bir numara olan McAfee Inc tarafından

belirlendi. İşte yazdığınızda virüs saldırısına uğrayacağınız kelimeler.

  Bilişim güvenlik şirketi McAfee Inc., internette hangi kelimeleri aramanın virüs riskini

arttırdığına dair bir rapor hazırladı.

Rapora göre, “screensaver” yani “ekran koruyucu” kelimesini aradığınızda çıkan sitelerin çoğunda virüs var.

Diğer riskli kelimeler ise sırasıyla şöyle: “Free Games”, “Work Home”, “Rihanna”, “iPhone”, “Twilight” ve “Viagra.”

 

           Tevhid Haber

21
Aşk - Sevgi / - AŞK ATEŞTİR, ÖĞÜT YELDİR
« : Mayıs 27, 2009, 02:11:27 ÖÖ »


Bir gün pervane böceği muma aşık olur...

Biri pervaneye şu sözleri söyledi:

Ey ufacık böcek, minicik kanatlı hayvan! Sen kendine lâyık bir dost tut. Öyle bir yola git, öyle bir yol tut ki, biraz olsun başarı umabilesin. Sen kim, mum kim? Sen neredesin, mum sevmek nerede? Semender değilsin. Ateşin etrafında dolaşma. İnsan önce kendini bilmeli, yiğitliğini denemeli, ondan sonra savaşa atılmalı.

Yarasaya baksana! Güneşten saklanıp gizlendiği için gündüzleri ortalarda görünmüyor, geceleri meydana çıkıyor. Demir pençeli kimse ile savaşmak, câhillik, kendini bilmezliktir.

Düşman olduğunu bildiğin birisini dost edinmek akıllıca bir hareket değildir.

Ey pervane! Kimse sana mumun uğrunda nâhak yere ve boşu boşuna öldüğün için iyi ediyorsun demez.

Bir dilenci padişahın kızını isterse, bu saçma bir fikir beslemek, mânasız bir harekette bulunmak demektir. Ensesine tokadı yer.

Bir mecliste mum yandığı vakit, padişahlar bile yüzlerini ona çevirirler. Hâl böyle iken mum hiç sana, senin gibi âşıka yüz verir mi?

Karşısında o kadar padişahlar varken, büyükler dururken senin gibi bir müflise iltifat eder mi hiç ? Ben zannetmem.

Mum herkese nezaket, yumuşaklık, fakat sana kızgınlık gösterir. Çünkü sen zavallısın, biçâresin.

Yüreği yanık pervane ona şu cevabı verdi:

Ey tuhaf adam! Sen bu sözlerinle tuhaf  oluyorsun ama iş tuhaf  değil. Mum beni yakarmış, yanarmışım. Bunun ne önemi var. Yansam ne olur, kavrulsam ne çıkar. Gönlümde  İbrahim'in ateşi var. Nemrud'un ateşi İbrahim'e nasıl bir gülizâr oldu ise, mumun ateşi de benim için bir gülistandır.

Gönül, canânın eteğine çekmez, canânın aşkı canın yakasına yapışır.

Ben kendi isteğimle kendimi ateşe atmıyorum ki! Boynumdaki aşk zinciri beni ateşe sürüklüyor. Mumun ateşine kavuştuğum zaman yanmıyorum ki, o beni uzakta iken yakmıştı.

Yâr, güzellik ve sevilmek icabı istediğini yapar.

Ona: Yapma, etme, günahtır denilmez ki!

Ben, yârimi sevdiğim için onun ayakları altında can vermeye hazırım. Emelim budur, zevkim de bundan ibarettir. Can benim değil mi? Kim buna engel olabilir?

Dost var iken bana varlık yakışmaz. İşte bunun için can veriyorum. İstiyorum ki, yalnız o var olsun.

Yârim güzeldir, beğenilmiştir. İstiyorum ki, ben yanarken çıkardığım alev ona sirayet ederek onun ışığına katılsın, onun ziyasını arttırsın.

Ey bana öğüt veren! Diyorsun ki: Git, kendine göre birisini bul, onu dost edin!

Bu öğüdün bana hiçbir faydası yok. Bana kâr etmez, te�sir etmez. Bilir misin ki, aşığa nasihat etmek akrebin soktuğu kimseye sızlanma, inleme demeye benzer. Sindbad kitabında çok güzel bir nükte vardır. O da şudur:

Aşk ateştir, öğüt yeldir.Yel, ateşi alevlendirir. Bir kaplanı ne kadar dövsen, o nisbette hırçınlaşır, öfkesi şiddetlenir.

Ey nasihatçı! Sen bana fenalık yapıyorsun. İstiyorsun ki, yüzümü ateşli yerden ateşsiz, soğuk yere çevireyim.

Şimdi sıra benim. Ben sana nasihat vereyim de dinle.

Daima kendinden iyisini ara. Kendin gibilerle vakit geçirmek, vaktini zâyi etmektir. Kendi emsalinin peşinden ancak kendini beğenmişler gider. Tehlikeli yerlere ise ancak sarhoşlar gider.

Nitekim ben aşka düştüğüm zaman onun bütün belâlarını da düşündüm. Kelleyi koltuğa aldım da bu yola girdim.

Sadık bir aşık isen elini canımdan çek. Canını vermeye kıymayanlar kendini beğenen korkaklardır ve sevgiliye değil de kendi şahıslarına âşıktırlar.

Bir gün gelecek, nasıl olsa ecel pusu kuracak beni alıp götürecek. Onun için nazlı sevgilim beni öldürsün daha iyi. Onun uğrunda, onun elinde güle oynaya can veririm.   Madem ki, ölüm haktır ve alına yazılmıştır, cânan uğrunda, onun elinde ve yanında ölmek daha iyi değil mi?

Bir gün ister istemez öleceksin. Yârin ayağı dibinde can vermek daha iyi değil mi?

Pervâne sâdık bir âşıktır. Tek bir ışık etrafında döner durur ve kendini yok eder. Onun yok oluşu, Vahdet yolundaki dervişin hâline benzer. Işık ilâhî aşk, pervâne ise bu aşk ile yanıp tutuşan ve hatta yokluğa erişen derviş demektir

22
DİNİ HİKAYELER VE YAZILAR / AŞK
« : Mayıs 27, 2009, 01:56:41 ÖÖ »

Aşk, Rahmeti Sonsuz’un, insanoğluna gelip ulaşan en gizli lütuflarından biridir. Aşk, bir nüve, bir çekirdek olarak hemen her fertte bulunur. Şartların elverdiği ölçüde de o çekirdek ve tohum, ağaçlar gibi dal-budak salar; çiçekler gibi uyanır ve meyveler gibi, başlangıç ve sonu bir araya getirerek, tekâmül halkasını tamamlar.
Aşk, bir duygu olarak göz, gönül ve kulak menfezlerinden insanın iç âlemlerine akar; vuslata dek de, bir baraj gibi şişer, bir çığ gibi büyür ve bir alev gibi insanın her yanını sarar. Aşk vuslatla noktalanınca, her şey durgunlaşmaya yüz tutar; ateş söner, baraj boşalır, çığ da dağılır gider...

Doğuştan bir mânâ ve nüve olarak hemen her ruhun önemli bir yanını teşkil eden aşk, gerçek ton ve rengini hakikî aşka inkılâp etmekte bulur; bulunca da ebedîlik kazanır ve gider vuslat eşiğinde mücerret bir lezzete inkılâp eder.

İnsanoğlunda Hak tecellilerine açık olan zirve, gönüldür. Gönüllerin bu tecellilere, dolayısıyla da Allah (cc) sevgisine mazhar olmalarının en açık emaresi ise, o sînelerde Yüce Yaratıcı’ya duyulan aşk ve iştiyaktır.

İnsan-ı kâmil ufkuna ulaşma yollarının en keskin, en kestirme ve en sıhhatli olanı aşk yoludur. Aşka, iştiyaka açık olmayan yollarla, o ufka ulaşmak oldukça zordur. Denebilir ki, hakikata ulaşmada, “acz u fakr, şevk ü şükür” yolundan başka aşka denk ikinci bir yol yoktur.

Aşk, yitirdiğimiz Cennet’i bulabilme yolunda Cenab-ı Hakk’ın bizlere ihsan ettiği bir buraktır. Ve bu buraka binenlerden, şimdiye kadar takılıp yolda kalan hiç olmamıştır. Vâkıa bu semâvî burakın sırtında dahi, şatahat ve neş’e sarhoşluğuyla “yol kenarı” yürüyenlere rastlamak mümkündür. Ama bu, tamamen, onların Hak’la aralarındaki münasebetin ayarıyla alâkalıdır.

Aşk, insanı bütün bütün yakıp kül ettiği için, bundan böyle onu ne dünya ne de ukbâ ateşleri yakmaz ve yakamaz. Zira, iki emniyet ve iki korku, iki iştiyak ve iki ızdırabın bir insanda aynı anda bir arada bulunamayacağı esasına binaen, bütün bir hayat boyu sînesini aşkın alevlerine açan ve iç dünyasında cehennemî ateşlerle pençeleşen kimselerin, ikinci bir defa aynı ızdırap ve aynı elemleri yaşamaları düşünülemez...

İnsana kendi varlığını unutturup, onu sevdiğinin varlığıyla bütünleştiren aşk, kalbin, garazsız-ivazsız sadece mâşuku dileyip, onun arzu ve isteklerinde eriyip gitmesinin unvanıdır ve zannımca, insan olmadan murat da işte budur.

Aşk mesleğine göre âşıkın gözlerine başka hayallerin girmesi haramdır ve bu haramın işlenmesi aşkın ölümüdür. Aşkın hayatı, çevresinde duyulan şeylerin, sevgilinin ad ve unvanları, onun cemâlinin vasıfları ve kemâlinin destanları olması ölçüsünde devam eder; yoksa, söner ve ölür...

Âşık, hiçbir meselede mâşukuna muhalefeti düşünmez ve düşünemez. Hele, başka şeylerin ona gölge etmesini, önüne geçip onu unutturmasını kat’iyen istemez. Hatta ondan bahsetmeyen her sözü abes ve faydasız sayar; onunla alâkalı olmayan her işi de, ona karşı nankörlük ve vefâsızlık bilir.

Aşk, kalbin alâkası, iradenin meyli, duyguların ağyârdan arınması ve insan lâtifelerinin, mâşukun rüya ve hülyalarından gayrı hiçbir şey hissetmemesi hâletidir ki; âşıkın her davranışında sevgiliye ait bir mânâ parıldar: Kalbi, ona olan iştiyakla atar, dili hep onu mırıldanır, gözleri onun hayaliyle açılır-kapanır...

Âşık, esen yelde, yağan yağmurda, çağlayan ırmakta, uğuldayan ormanda, ağaran sabah ve kararan gecede hep dostunun kokusunu duyup canlanır; onun, çevreye akseden güzelliklerini görüp coşar; her esintide ona ait solukları hissedip neş’elenir ve yer yer de onun sitemlerini sezip inler...

Mâşuka ait emârelerin şafağına uyanan âşıklar, dudaklarında kıpkızıl kan, sînelerinde alev alev bir tûfan, kendilerini bir ateş çemberi içinde bulurlar. Bir daha da bu zevkli cehennemden dışarı çıkmak istemezler.

Aşkı, fasıkların şehevânî sevgilerinden ibaret saymak bir yanlışlık ve hakikî aşkı bilememenin ifadesidir. Vâkıa, bazen mecâzî aşkların dahi hakikî aşka ınkılâp ettiği olmuştur; ama bu, kat’iyen mecâzî aşkın zâtî bir değer ve kıymet ifade etttiği mânâsına gelmez; aksine onun eksik, kusurlu ve ebediyet ifade etmediğine delâlet eder.
Gerçek âşıkların, tutuldukları aşk hummasıyla, iç dünyaları daima bir yanardağ gibi dumanlı ve inim inimdir. Duyup sezebilenlerce, onların her iniltileri sînelerinden kopup gelen öyle “lavlar”dır ki; düştüğü her yeri yakar-yıkar ve yangınlar çıkarır.

Aşkın sözlerle anlatılması oldukça zor, hatta imkânsızdır. Bu itibarladır ki, aşk adına anlatılan şeylerin büyük bir kısmı, onun dışa aksetmiş eserleri olmadan öteye gitmez. Zira o, bir hâldir ve onu beyan edecek dil de, sadece âşıkın kendisidir.

Âşık, Hak sevgisini mezhep edinip ömrünü hayret, hayranlık ve sevdiğine karşı takdir hisleriyle donatmış öyle bir sermesttir ki, ihtimal ancak Kıyamet Sûru’yla kendine gelebilir.

Âşık, fevvâre gibidir, dâima içinden kaynar.

Fânilik elemini dindirecek, hazanla oturup kalkan ruhların ızdırap ateşini söndürecek tek bir şey vardır, o da hakikî aşktır. Evet, yıllardan beri bütün dertlerimize, onulmaz zannettiğimiz hastalıklarımıza, korku ve endişelerimize, kargaşa ve buhranlarımıza yegâne çare ve biricik devâ ancak aşktır.
Nesiller, ilim-irfan ve günümüzün kültürüyle ihyâ edilmeye çalışılırken, onların gönüllerine, az dahi olsa, aşk kıvılcımlarını saçmadığımız takdirde, hep eksik ve kusurlu kalacak ve kat’iyen cismanîliklerini aşamayacaklardır.



Sızıntı, Ocak-Şubat 1988, Cilt 9, Sayı 108-109

23
Komik Resimler / ünlülerin resimleri!
« : Mayıs 27, 2009, 01:24:51 ÖÖ »

24
Komik Fıkralar / komik bir fıkra!
« : Mayıs 27, 2009, 12:55:14 ÖÖ »
Başkan Bush talimat vermiş:
 -Üzerinde resmim bulunan pul imal edilsin,her zarfa bunlar yapıştırılsın artık,diye.
Pullar hemen basılmış.Bir süre sonra Bush zarflara bir bakmış pullar üstünde durmuyor.
Hemen yetkililere haber vermiş,
bu ne böyle demiş.Pullar zarfa yapışmıyor.
Zamk sürmedinizmi bunların arkasına? -Sürdük efendim,demişler.Ama genelde pulu eline alan arkasına değil önüne tükürüyor......
   :kk

25
DİNİ HİKAYELER VE YAZILAR / Gözlerden YAŞ Boşandıgı AN
« : Mayıs 27, 2009, 12:52:08 ÖÖ »
Üsâme ibni Zeyd radıyuallahu anhümâ anlatıyor:

Hz. Peygamberin yanındaydık.
Kızı Zeyneb ona,"Oğlum ölmek üzeredir, lütfen bize kadar geliniz" diye haber gönderdi.
Resûl-i Ekrem de kızına selâm ile birlikte şu cevabı yolladı:

"Kızım!
Alan da, veren de Allah´tır.
Onun yanında herşeyin belli bir ömrü vardır.
Sabret ve ödülünü Allah´tan bekle."

Bu defa Zeyneb, "Ne olur, mutlaka geliniz" diye haber gönderdi.
Peygamber sallu aleyhi ve sellem, Sa´d ibni Ubâde gibi Sahâbîlerle birlikte kızının evine gitti.
Nefes almakta zorluk çeken çocuğu Hz. Peygamberin kucağına verdiler. İşte o zaman Allah´ın Elçisinin gözlerinden yaşlar boşandı. Bu durumu gören Sa´d ibni Ubâde hayretle,
"Ey Allah´ın Resûlü, bu ne haldir?" deyince,
Hz. Peygamber şunları söyledi:

"Bu, Allah´ın, kullarının kalbine koyduğu
merhamet duygusudur. Allah bu duyguyu şefkatli kullarına verir."


Buhârî, Cenâiz 32, Merdâ 9, Eymân 9, Tevhîd 2, 25; Müslim, Cenâiz 11; Ebû Dâvûd, Cenâiz 23, 24; Nesâî, Cenâiz 22; İbni Mâce, Cenâiz 53.

26
İlginç Resimler / İBRETLİK resimler...
« : Mayıs 27, 2009, 12:48:08 ÖÖ »
Çek cumhuriyetinin sedelik şehrindeki çok enteresan bir kilise..
Kilise ne tahtadan ne betondan ne de demirden...


MÜSLÜMAN kemiklerinden...

 1218'de dönemin papası haçlı savaşlarında öldürülen müslümanları gurur ve övünme aracı olarak getirtmiş ve bunların kemiklerinden kilise yaptırılmasını emretmiş.

40.000 müslümanın kemikleri toplanarak da emir yerine getirilmiş








27
Her dakka her saniye akıp gider hayatım
Sırt dönerim faniye elli dörte dayatım
Ebedi pişmaniye, bitti taze bayatım
Geçti ömrün baharı, geldim kara kışına
Huvel baki yazılır bir gün mezar taşına!

Bu gün yarın diyerek yanlış oldu kararım
Kendi nefsime bile olmadı bir yararım
Telafi olmaz artık, ebedidir zararım
Uyanmaz insanoğlu neler gelir başına
Huvel baki yazılır bir gün mezar taşına!

Aracılar kullanıp hükmederdim burada
Ne ettiysem olmadı eremedim murada
Artık yolculuk vakti, varacağım sırat?a
Ammellerim gider mi acep Hak?kın hoşuna
Huvel baki yazılır bir gün mezar taşına!

Geçici bir zamanda rahatlık sürebildim
Torpilim vardı benim işe de girebildim
Dünyada rüşvet ile işimi görebildim
Mahşerde zebaniler bakmaz gözü yaşına
Huvel baki yazılır bir gün mezar taşına!

Gençlik sıhhat var iken dolaşırdım çalımla
Gururlandım fuzuli, evladımla malımla
Şimdi ellerim bağlı gidiyorum salımla
Nasıl da harcamışım koca ömrü boşuna
Huvel baki yazılır bir gün mezar taşına!

Ah Mikdatî gör şimdi, bir zaman ağa beydim
Yükseklerde gezerken şimdi yerlere değdim
Elimden ne gelir ki ecele boyun eğdim
Kafes bile dar geldi azgın ömür kuşuna
Huvel baki yazılır bir gün mezar taşına!

Mikdat Bal

28
Edebiyat ve Şiir / Elinde Bir Taş Olsam..
« : Mayıs 21, 2009, 12:37:55 ÖÖ »


Filistin elinde bir taş olsam; metâl yığınlara çarpan. Sonra bir rüzgâr sektirse bedenimi Gazze sahillerine doğru.

Oradan okyanuslara adım atsam ve balıklara fısıldasam sevdâlarımı. Enkaz altında kalan yüreğime bir duvar diksem.

Tecrit etsem nedâmetli yaralarımı gönlümden. Kapansa solungaçlarım ve ölümün soğuk yüzünü hissetsem Kudüs sokaklarındaki gibi.

 

Elimi kolumu gersem dürreleşen hezeyânlarıma. Korusam onu serseri kurşunların çığlıklarından.

Sağa sola savrulan öldürücülerin ortasında, toz duman içinde kalsa her yanım.

Bir kameranın camekanında unutulmaz, vazgeçilmez bir poz olarak, ölümü kutsayan dünyalılar tarafından çekilmiş kalmasam.

 

Sultânı olmasam bir kerecikte dünyanın. Bir kerecikte isyan etsem altından ördüğüm kafesime.

Bülbülü kıskandırsam güller ötesinden. Kömürleşmiş gözlerimi yakan, acı sulara bir alev çaksam ve mumum döküldüğünde, oracıkta duygularımla donmasam.

 

Semâyı kıskanıyor ve orada durmadan adımlamak istiyorum daraldığım vâkitlerde.

Gökyüzü neden mavidir diye kendime sorsam; cevabını vahalardan doldurduğum kandan alsam ansızın:

Gökyüzü hırsızların, arsızların, kansızların basamadıkları için mavidir!..

 

Filistin elinde bir taş olsam; yeşilimsi bir inşaâta tuğla olarak eklenen.

Yükselsem kat kat, tümseksiz duygularımın üzerine inşâ etsem sadrımı ve sabrıma bir asrı sığdırsam o yapıda.

Sıvamı umuttan yoğursalar ve kirpiklerimden yapılmış bir kürekle atsalar üzerime varlığımı.

çiseleyen ilk cemrenin asırlara haykıran dokunuşuyla yıkasalar bedenimi. Ellerimi örümcek ağlarında değil, beyazları görülecek dağlarda ovalasam.

 

Serap siluetleriyle doldurulmuş bir vadide, son rol oyuncusu olmak zor. Başrolünü üstlenememişken hecelerimin, milyonlarca kelime sarf etmesem.

Kelimelerimi anlamasalar da, anlamlandırsalar zulümden nâsibini almışlar.

 

Yaşamı anlamlandırsa milyonlar neler değişmez ki! Süpürülen kapı önlerine bırakılan gümrah karartılarda gölge olmasam.

Eğer, illahaki gölge olacaksam, güneşin doğmaya en yakın zamanındaki gölgesi olsam mor bir kalemle çizilen.

 

Dört bir yanımdan esen kuru ayazlara atmosferde bir siper kazsam. çağın her saldırısında oraya sığınsam.

Sâğânâğın biteceği güne dek eğsem başımı ve yüreğimden geçen kurşunlara bir bir çentik atsam.

Sonra tükense zulmün kurşunları, attığım çentikleri saysam, ibret alsam. O günden sonra, hâyâtın ibresini günahlara değil, varlıklara doğru çevirsem.

 

Filistin elinde bir taş olsam; toprağın bağrına saplanan. Devşirme insancıklar takılsa vücuduma, düşürsem kalelerini teker teker.

özgür Kudüs düşleri kursam ay ışığının tenime baktığı gecelerde. Kapasam gözlerimi ve retinama samimiyet dolu bir medeniyet tâhâyyülü yaşatsam.

Gurbetlere bir kez daha taş olup yağsam. çiseleyen cemreyi kıskandırsam, yağdığım kâplarda tatlı sulardan göletler açsam.

 

Elbet cennete çeviremeyeceğim dünyamı, cehenneme çevirmek isteyenlere izin vermesem. Gül eksem yol kenarlarına, şebnemi olmasa da

ırmaklara girintiler kazsam. Kâlbimi tırnaklasam, kanını akıtsam. Hâyâtta olduğunu anlayabilsem, hâyâtta değilse eğer,

sıksam damarlarını da suizan anjuyolar yaptırsam.

 

Gırnata’nın perdelerini çeksem, Kurtuba’ya selam versem. Kilometrelerce uzunluktaki kandillerle aydınlatılmış caddelerinde yol alsam Endülüs’ün.

Bir tutam gaz yağı da ben damlatsam lambalarına. Yakılan gemilerin enkazını değil, ruhunu söküp çıkarsam denizin dibinden.

Bir ibrik neşe akıtsam ektiğim güllere, bir ibrik dolusu şefkâtle sulasam mevsimlerimin tütsülü güzlerini.

 

Filistin elinde bir taş olsam; dokuz taş oyununda üstüste dizilen. Diriliş için konulsam, beni yıkmaya gelenlere karşı sapasağlam dursam.

Kendimi pamuk gibi hissetmesem de, taşlığımı, duruşumu idrâk etsem.

 

Filistin ellerinde taş olamadım; bari insan olmasam da, amazon ormanında bir taş olsam.

Nehir üzerimden aksa ve ben öylece dursam...

29
Edebiyat ve Şiir / Uyan Artık Yiğidim!
« : Mayıs 21, 2009, 12:35:28 ÖÖ »
Uyan Artık Yiğidim!

Istırâbdır yiğidim azığımız, hicrandır
Mirasımız mahkûmdur, mahzundur, perişandır
Gene de ye'se düşme yiğidim; imtihandır
Filizlenen her ölüm, mazlumlara nişandır

Ne gönüllerde sevinç, ruhlarda beyaz kaldı
Ufka bir bak, ilerle; inkılâba az kaldı.

Ülkemden hatırıma hep sefiller geliyor
Bin yüzlü Ebrehe' ler, kara filler geliyor
Şimdi devran değişti; ebâbiller geliyor
İbrahim bahçesinden taze güller geliyor

Âlemde, duyulacak kutlu bir âvaz kaldı
Ufka bir bak yiğidim; inkılâba az kaldı.

Çöküyor sırtımızda yükselen vahşi duvar
Heykeller kırılıyor; dökülüyor mumyalar
Toprağın sinesinde umut var, heyecan var
Okşadığın her kökten fışkırıyor bir bahar.

Buzlar çözüldü; kıştan kuru bir ayaz kaldı
Ufka bir bak yiğidim; inkılâba az kaldı.

Gözlerin âyet âyet büyüyen bir bebektir
Ellerin sokaklarda uçuşan kelebektir
Sana rehberlik eden ne cindir, ne melektir
O bir İnsan-ı Kâmil, mücella bir dilektir

O' ndan bize ebedi sürecek bir haz kaldı
Ufka bir bak yiğidim; inkılaba az kaldı.

Bulanık akan sular durulacak yeniden
Gökyüzüne direkler vurulacak yeniden
Saâdet menziline varılacak yeniden
Çağlar üstü bir nizam kurulacak yeniden

Cehaletin elinde lanetli bir saz kaldı
Ufka bir bak yiğidim; inkılâba az kaldı.

Bu kan kokan coğrafya, bu çığlıklar senindir
Bu gözü yaşlı târih, hıçkırıklar senindir
Yeryüzünde çiğnenen bütün haklar senindir
Prangalı hükümler, aydınlıklar senindir.

Yıllardır, uygarlıktan sana hep enkaz kaldı
Ufka bir bak yiğidin, inkılâba az kaldı.

Tasalanma yiğidim; zaman bizden yanadır
Külümüzden yükselen duman bizden yanadır
Son durak, son ilahi ferman bizden yanadır
Dünya düşman olsa da, iman bizden yanadır

Kapıları açacak çoşkun bin niyaz kaldı
Ufka bir bak yiğidim, inkılâba az kaldı

Mahzenlerde beklemek ziyan artık, yiğidim
Fecr-i sâdık vaktidir; uyan artık yiğidim
Ateşlere girsen de, dayan artık yiğidim
Hakikate dönüyor rüyan artık, yiğidim

Zalimler için karar verildi; infaz kaldı
Ufka bir bak yiğidim, inkılâba az kaldı.

30
Komik Yazılar / kendini banlayan admin
« : Mayıs 20, 2009, 02:35:30 ÖÖ »
Abi seni kim banladı ya?
+Ben kendimi banladım
-Delimisin abi sen?
+Banlanmamış olsam şu anda senide banlardım
-----------------------------------------
-Abi hayırdır nasıl oldu bu?
+Ben kendimi banladım dost
-Niye nolduki abi?
+Sanal dünya beni sıktı dost, gerçek dünyanın admini olacağım
------------------------------------------
-Ban yemişsin abi nasıl oldu bu?
+Banladım kendimi
-Nedenki?
+Banlanmanın nasıl bir duygu olduğunu yaşamak istedim
------------------------------------------
-Abi seni kim banladı?
+Ben
-Nasıl yani?
+Kendime saygısızlık yaptım
------------------------------------------
-Ne oldu abi?
+Banlandım
-Kim yaptı?
+Yalnıslıkla kendimi banladım
------------------------------------------
-Abi ne oldu?
+Kendimi banladım ismail
-Şimdi bizi kim banlayacak?
+Herkes kendini banlayacak artık
------------------------------------------
-Ne yaptın abi?
+Banladım kendimi
-Nasıl yaparsın abi bunu, nasıl kıyarsın kendine?
+Forum ağır geldi
------------------------------------------
-Abi banlanmışsın?
+Evet
-Kim yaptı?
+Ben
-Niye
+Hatalıydım, banlamasaydım vicdanım beni rahat bırakmazdı
-Nolacak şimdi?
+Dağılın artık herşey bitti
------------------------------------------
-Abi ne yaptın sen?
+Kendimi banladım
-Neden?
+İçim rahat etmedi, bu adminlik bana babamdan miras kaldı, hatta tagım bile babam sağolsun dikkat edersen. Elalem arkamdan konusuyodu. Şimdi tekrar üye olup kendi alın terimle admin olacağım.

aLıntıdır

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 37