İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - aksaa

Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6 7 ... 37
61
Şarkı Sözleri / Zafer Peker - Sensiz Sabah Olmuyor
« : Ocak 10, 2009, 02:25:02 ÖÖ »
Buralarda cok yalnızım
Ariyorum her an seni
acılarım son bulurdu
tutabilsem ellerini

Sensiz sabah olmuyor
uyaniyorum ansızın
sensiz gün dogmuyor
ah yalnızım çok yalnızım  x2
             
Aşılmaz yollardayım,
bir garip diyardayım
öyle çok özledim ahh
doluyor , gözlerim ahh
yanıyor , bedenim ahh
yalnızım çok yalnızım

Sensiz sabah olmuyor
uyanıyorum ansızın
sensiz gün dogmuyor
ah yalnızım çok yalnızım

karanlıkdan niye kaçıyorum ah
düsünceler alır beni
dalga dalga sana geliyorum ah
rüyalarda , geceleri

Sensiz sabah olmuyor
uyaniyorum ansizin
sensiz gün dogmuyor
ah yalnızım çok yalnızım  x2

Aşılmaz yollardayım,
bir garip diyardayım
öyle çok özledim ahh
doluyor , gözlerim ahh
yanıyor , bedenim ahh
yalnızım çok yalnızım

Sensiz sabah olmuyor
uyaniyorum ansizin
sensiz gün dogmuyor
ah yalnızım çok yalnızım  x2

62
Her Telden / YAHUDİLERİ KORKUTAN hadisi şerif
« : Ocak 10, 2009, 01:59:10 ÖÖ »
Ortadoğu’daki gelişmeleri yakından izleyen, başta İsrail olmak üzere bölge ülkelerine sık sık gelip giden ve bu coğrafyanın tarihsel sürecine ilişkin çok sayıda yayını bulunan tarih profesörü bir dostum bana önceki gün; “Yahudiler İsrail’de en çok hangi ağacı dikiyorlar ve bunun sebebi nedir biliyor musunuz?” diye sordu.

Kendisine, özellikle tarım konusunda İsraillilerin dünyanın en önemli araştırmalarına imza attıklarını biliyorum ama bir ağaca karşı özel ilgileri olup olmadığı konusunda bilgi sahibi değilim dedim. İsrail’e de şimdiye kadar hiç gitmediğimi söyledim. Kısacası sorunun cevabı bende yoktu.

Verdiği cevap çok ilginç oldu. Yahudilerin İsrail’de en çok diktikleri ağacın gargat ağacı olduğunu, bunun nedeninin ise bir hadis- i şeriften kaynaklandığını söyledi. “Yahudiler hadis-i şeriflere itibar ediyorlar mı ki” dedim. Etmiyorlar ama yine de içleri rahat değil. Tedbiren de olsa yine de bu ağacı dikmekten geri kalmıyorlar dedi. Sonra Peygamber Efendimizin konuyla ilgili bir hadis-i şerifini okudu.

Tarihçi dostumun yanından ayrıldıktan sonra bu hadis-i şerifi kaynaklarıyla birlikte sizlerle paylaşmak üzere kütüphanemdeki kitaplardan aradım buldum.

İlginçtir, hadis-i şerif daha çok kıyamet alametlerinin zikredildiği bölümlerde geçiyor. Kaynaklarda kıyamet alametleri sıralanırken, fitnenin artması, Yahudilerin Müslümanlara yönelik taşkınlık ve zulmü inanılmaz boyutlara varınca, sabır sınırı taşıp artık bu zulme bir dur demek isteyen Müslümanların kendilerini bulup cezalandırmasından çekinen Yahudilerin bulabildikleri her yere kaçıp saklanacağından söz ediliyor.

Hadis-i Şerif’te, Yahudilerin taşların ve ağaçların bile arkasına saklanacağı, buna karşın Gargat ağacından başka bütün taş ve ağaçların: "Ey Müslüman, Ey Allahın kulu, Yahudi arkamdadır, gel onu öldür" diyeceği ifade ediliyor. (Buhârî, Tecrid, IX, 73; Tirmizî, Birr, 25; Fiten, 2; et-Tâc, I, 25).

Bahsi geçen hadis-i şerif Sahih-i Müslim’de; “Öyle ki Yahudiler taşların ve ağaçların arkasına saklanacak ama ağaç ve taş dile gelerek 'Ya Müslim! Ey Allah (c.c.) kulu! Gel, bak benim arkamda Yahudi var, buraya gizlendi, benim arkamda, gel onu cezalandır. diyecek. Sadece 'gargat' ağacı bunu söylemeyecek çünkü o Yahudi ağacıdır” buyuruluyor. (Kitab-ul Fiten H. 2239).

Bu kadar yalın bir gerçeklikle ifade edilen hadis-i şerif üzerinde ayrıca bir yorumda bulunma ihtiyacı duymuyorum. Her şey gayet açık ortada…

Fakat izniniz olursa Gazze’de yaşanan son vahşet görüntülerinden de yola çıkarak hadis-i şerifin son cümlesinin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Ne buyuruyor Peygamber Efendimiz; “Ağaç ve taş dile gelerek, Ey Müslüman, gel, bak benim arkamda Yahudi var, buraya gizlendi, benim arkamda, gel onu cezalandır” diyecek.

Demek ki Yahudilerin artık haddi iyice aşmış zulmüne tanıklık etmek ağaçların ve taşların bile deyim yerindeyse canına öyle bir tak edecek ki, sabırları taşacak ve ihbarda bulunmak üzere dile gelecekler.

Hadis-i Şerif temel kaynaklarda böyle geçiyor. Birileri rahatsız olacak diye lafı eğip bükecek değiliz. Peygamber Efendimiz söylüyorsa El Hak doğrudur.

Nitekim Yahudiler de yaptıkları işin sonunun nereye varacağını ve tarihteki örneklerinde de görüldüğü gibi hep böyle sürüp gitmesinin mümkün olmayacağının az da olsa farkında olmalılar ki, hadis-i şerifte “sadece o ağaç söylemeyecek” denilen gargat ağacını tarih profesörünün tespitiyle ülkenin her yanına dikmekten geri kalmıyorlar. İsrailliler her yana bu ağaçtan dikeceklerine zulme son verseler daha iyi olur. O zaman muhakkak ki daha güvende olacaklardır. Bu iş hep böyle gitmez. Tarih bunun örnekleriyle dolu.

Tüm dünya tepkili…

Siz bakmayın İsrail’in Gazze’de yaptığı katliamların sadece İslam dünyasında tepki oluşturmuş gibi bir görüntü ortaya koyduğuna… İsrail’in yıllar yılı bölgede uyguladığı ölçüsüz şiddet ve tarih boyu yapıp edegeldikleri fenalıklar tüm dünya ülkelerinde gizliden gizliye öylesine derin bir nefretin oluşmasına zemin hazırladı ki, yabancılarla konu üzerinde biraz konuşmaya başladığınızda hemen fark ediyorsunuz bunu. Kaldı ki dinsel öğretileri ve tarihsel tecrübeleri de buna uygun. Yahudilerin günümüzdeki tutum ve davranışları da bu acıları tazeleyecek türden. Burada ayıplanacak olan durum nefret duymak değil, nefrete neden olacak eylem ve davranışlara göstere göstere zemin hazırlamamaktır.

Dünyanın önde gelen medya kuruluşları ve ajansları büyük ölçüde Yahudi sermayesinin kontrolünde olduğu için, hükümetler aleyhlerine kampanya yürütülmesin, yıpratılmasınlar diye tepki göstermekte tutuk davranıyorlar. Kısacası, dünyanın gözleri önünde cereyan eden zulme karşı dünya kamuoyunda oluşan nefret henüz kitle iletişim araçları vasıtasıyla beklendiği ölçüde dillendirilmeye başlanmadı. Fanusun kapağı bir açılmaya görsün, dalga hızla büyüyecek ve zulme karşı kitlelerde oluşan nefret daha rahat gözlemlenebilecektir. Kaldı ki bu tür açık bir zulme karşı tepkili olmak için din olarak sadece İslam’a mensup olmak gerekmiyor. İnsanlık duygularını kaybetmemek yeterlidir.

Yazının başında yer verdiğimiz hadis-i şerifin vermek istediği mesajı, Gazze’de yaşanan vahşet karşısında ruhlarda oluşan kabarmayı hissedince daha rahat algılayabiliyoruz. Savaşın bile adabı vardır. Bu kadar mı gaddar olur bir insan?

Bu açıklamalar önemli…

Başbakan Erdoğan’ın dün Antalya’da yaptığı şu açıklama önemlidir: “Zulüm ile abat olunmaz. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste. Şu anda İsrail ne yazık ki orantısız güç kullanımıyla bir insanlık dramına imza atmıştır. Bu insanlık dramı inanıyorum ki İsrail'i kendi içinde birçok sıkıntılara mahkûm edecektir. Er veya geç hak egemen olur. Zira o bombaların altında ölen çocukların ahı yerde kalmayacaktır, o savunmasız kadınların, annelerin ahı yerde kalmayacaktır, o gözyaşları yerde kalmayacaktır. Bu gidiş gidiş değil. Er veya geç hak egemen olur.”

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, İsrail’in yaptığını anlatmak için katliam ve vahşet kelimeleri yeterli kalmaz sözleri ve “İsrail’in bu tahrikleri sürdükçe terörle mücadelede başarılı olmak mümkün değildir” tespiti de fevkalade önemlidir.

Bombalar altında bile tevekkül hissini kaybetmeyen ve yılgınlığa düşmediğini tüm dünyaya gösteren bir avuç Filistinlinin cesaretinin onda biri BM Güvenlik Konseyi üyelerinde olsa dünyadaki barış ortamı çok daha farklı olurdu. İsrail ürettiği korkularla dünyanın iradesini bloke ediyor. Sizden ve tehditlerinizden korkmuyoruz diyecek Selahattin Eyyubi yürekli 3-5 devlet adamına ihtiyaç var.

Yazımızı İsra süresinden konuyla ilgili bir ayetle sonlandıralım:

“Kitapta İsrailoğulları'na şu hükmü verdik: "Muhakkak siz yer(yüzün) de iki defa (iktidar olup) bozgunculuk çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir kibirleniş-yükselişle kibirlenecek-yükseleceksiniz. Ve nitekim o iki vaadden ilkinin zamanı geldiğinde, son derece zorlu ve güçlü kullarımızı üzerinize gönderdik de (sizi) evlerin aralarına kadar girip araştırdılar. Bu, yerine getirilmesi gereken bir sözdü ve gerçekleşti” (İsra, 4-5)



Prof. Dr. Osman ÖZSOY


63
Her Telden / lütfen turkche konuşmayın!
« : Ocak 10, 2009, 01:51:39 ÖÖ »






















Bu konu belki de ülkemizdeki en önemli sorun.Bir millet dilini kaybederse kültürünü kaybeder.Kültürü giden bir millette millet olmaktan çıkar.Geçmişte Keltlere yapılan soykırım bugün bize de oynanmaya çalışılıyor.Biz Türk Milleti olarak bu oyunlara gelmemeli,dilimize,kültürümüze sahip çıkmalıyız.Türkçenin çok zengin bir dil olduğunu bütün herkesin bilmesi gerekiyor



forumlardaki konulara katılırken  dikkat edelim TÜKÇE'yi katletmeyelim...

64
Forum Oyunları / Aşağıdaki Üye Hakkında Ne Merak Ediyorsun?
« : Ocak 09, 2009, 12:49:25 ÖÖ »
Evet arkadaşlar Biraz stres dağıtmak isteyenler ve merakını gidermek isteyen kardeşlerimiz  :) burdan istedikleri kadar faydalanabilirler..

herkes kendisinden sonra mesaj yazacak kişiye bir soru soracak..
en sevdiğin yemek? :yima
yaprak sarması. en son okuduğun kitap?
Hoşçakal Yarın. En sevdiğin tv programı.. :agla
.
.
v.b şeklinde yani  :ang
İlk ben sorayım  :ang

Kaç Numara ayakkabı giyiyorsunuz  :.8

65
Testler - Anketler / Kaç kardeşsiniz...???
« : Ocak 09, 2009, 12:36:52 ÖÖ »
kaç kardeş oldugumuzu yazıyoruz...


66
Testler - Anketler / Amerika İran Savaşı!! (Anket)
« : Ocak 09, 2009, 12:25:29 ÖÖ »
İleriye Yönelik Fikirlerinizi Öğrenmek İçin Bu Anketi yapmaya karar verdim...ilgi gösteren arkadaşlara teşekürederim...

67
İKİNCİ CİLD, 75. ci MEKTÛB

Bu mektûb, mirzâ Muzaffer hâna yazılmışdır. Dostlara verilen sıkıntıların ve belâların, günâhlara keffâret olduğu ve yalvararak afv ve âfiyet istemek lâzım olduğu bildirilmekdedir:

ALLAHü teâlâ, size lâyık olmıyan şeylerden selâmet versin! Dostlara dünyâ sıkıntılarının ve belâların gelmesi, bunların günâhlarının afv olması için keffâretdirler. Yalvararak, ağlıyarak ve sığınarak, kırık kalb ile ALLAHü teâlâdan afv ve âfiyet dilemelidir. Düânın kabûl olunduğu anlaşılıncaya ve fitneler kalmayıncaya kadar, böyle düâ etmelidir. Dostlarınız ve iyiliğinizi istiyen sevenleriniz de, sizin için düâ etmekde iseler de, derdlinin kendisinin yalvarması dahâ yerinde olur. İlâc almak ve perhiz yapmak, hastaya lâzımdır. Başkalarının yapacağı, olsa olsa, ona yardımcı olmakdır. Sözün doğrusu şudur ki, sevgiliden gelen herşeyi, gülerek, sevinerek karşılamak lâzımdır. Ondan gelenlerin hepsi tatlı gelmelidir. Sevgilinin sert davranması, aşağılaması, ikrâm, ihsân ve yükseltmek gibi olmalıdır. Hattâ, kendi nefsinin böyle isteklerinden dahâ tatlı olmalıdır. Seven böyle olmazsa, sevgisi tâm olmaz. Hattâ, seviyorum demesi, yalancılık olur. Dînin koruyucusu hazretiniz, hizmetden geri gelince, seferdeki hâlleri ve birlikde bulunanların çekdikleri sıkıntıları yazmışsınız. Selâmetiniz ve âfiyetiniz için fâtiha okundu. Yâ Rabbî! Unutduklarımız ve yanıldıklarımız için bizleri sorguya çekme! Geçmiş ümmetlere yapdığın gibi, güç işleri bizlere yükleme. Yapamıyacağımız şeyleri emr etme. Bizi afv ve magfiret eyle! Bize acı! Bizim sâhibimiz sensin! Düşmanlarımıza gâlib gelmemiz için bize yardım et! Sübhâne Rabbike Rabbil’-izzeti ammâ yasıfûn ve selâmün alelmürselîn velhamdü-lillâhi Rabbil’âlemîn. Vesselâm.

 

mektubat

68
DİNİ HİKAYELER VE YAZILAR / ŞEYTANIN EN TATLI 12 SÖZÜ
« : Ocak 09, 2009, 12:15:35 ÖÖ »
ŞEYTANIN EN TATLI 12 SÖZÜ

 1 - BİR DEFAYLA BİR ŞEY OLMAZ
 2 - DAHA GENCİZ.
 3 - ALLAH (C.C) KALP TEMİZLİĞİNE BAKAR.
 4 - ALLAH (C.C.) İLE KUL ARASINA GİRİLMEZ.
 5 - EMEKLİ OLDUKTAN SONRA.
 6 - ZAMAN SİZE DEĞİL SİZ ZAMANA UYUN.
 7 - BİR ŞEY OLMAZ ALLAH(C.C) AFFEDER.
 8 - BU KADAR GÜNAHTAN SONRA BİRAZ ZOR AFFEDİLİRSİN.
 9 - FAZLA DÜŞÜNME KAFAYI YERSİN.
 10 - CEHENDEMDE BİR SÜRE YANDIKTAN SONRA CENNNETE GİRMEYECEKMİYİZ. (Sanki kibrit çöpünün ateşine dayana biliyormuş gibi)
 11 - BİZ BÜYÜKLERİMİZDEN BÖYLE GÖRDÜK.
 12 - AMAN HA DİKKAT BEYNİNİZİ YIKAMASINLAR.

 ŞEYTAN VE DOSTLARI

Bir gün Şeytan, dünya çapında konvansiyonel bir toplantı için tüm dostlarını çağırmış.

Açılış konuşmasında demiş ki:

Müslümanların Camilere gitmesini engelleyemiyoruz. Kur'an okumalarını ve gerçekleri öğrenmelerini de engelleyemiyoruz. ALLAH ve elçisi  ile sağlam ilişkiler kurmalarını da engelleyemiyoruz.

ALLAH ile bir kere  bağlantı kurduklarında üzerlerindeki gücümüz kırılıyor. Dostları demiş ki: Gerçekten zor bir durum, peki ne yapalım? Şeytan demiş ki: Bırakın Camilere gitsinler. Fakat zamanlarını çalın, böylece ALLAH ve elçisi  ile bağlantı kuramasınlar..

Sizden isteğim budur. Şeytan devam etmiş: Dikkatlerini dağıtın, böylece gün boyunca ALLAH ile hayati öneme sahip bağlantıyı kuramasınlar. Dostları şaşırmış: Bunu nasıl başaracağız?

Şeytan:
Hayatın önemsiz ayrıntılarıyla zihinlerini sürekli meşgul et! Müslümanların kulaklarına şunu fısılda: Harca, harca, harca.. Borç al, borç al, borç al..'

Kadınlarını işe girip uzun saatler boyunca çalışmaları için ikna et ! Erkeklerin haftada 6-7 gün, günde 10-12 saat çalışmalarını ve böylece hayatlarında boşluk kalmaması için planlar yap! Çocukları ile zaman geçirmelerini engelle!

Evleri ferahladıkları bir yer olmaktan çıkacaktır! Zihinlerini o kadar meşgul et ki kendi iç seslerini (oto kritik, nefis muhasebesi) dinleyemesinler! Böylece kafaları karışacak, ALLAH ve elçisi ile zihinsel beraberlikleri kopacaktır. Bravooo, mükemmel fikir, diye alkışlamış dostları. Durun, daha bitmedi, diye devam etmiş Şeytan:

Kahvehanelerde, doktor muayenehanelerinde,  kafe'lerde masaları gazete ve dergilerle doldur! Zihinlerini 24 saat haber bombardımanına tut! Araba kullanma esnasında tefekkür etmelerini, İnternete girenlerinin mailboxlarını, junk maillerle, sipariş  katalogları ile, bahislerle, çekilişlerle, promosyon ürünleri ile ve  boş umutlarla doldur! Gazete ve TV'leri ince yapılı güzel modellerle doldur ki kocaları dış güzelliğin önemli olduğuna inansınlar ve hanımlarından hoşlanmasınlar! Kadınların, akşamları kocalarıyla ilgilenemeyecek kadar çok yorulmasını sağla! Eğer kadınlar, erkeklerin ihtiyacı olan sevgiyi veremezlerse, erkekler  bu sevgiyi başka yerlerde arayacaklardır!

Çocuklarına namazın önemini anlatmalarını engellemek için hikaye kitaplarını tavsiye et!

Doğaya çıkıp ALLAHın yaratma sıfatını görmelerini engellemek için onları çok meşgul et, eğlence parklarına, fuarlara, spor karşılaşmalarına, oyunlara, konserlere, sinemalara vs götür! Oralarda kavga çıkarıp birbirlerini vurmaları sağla! Bizim işimiz fitne çıkarmaktır, bunu unutma! İslami dostluklar ve sohbetler yerine, taraftar-parti dostluklarını ve  dedikoduları teşvik et! İşte plan bu! Futbol, hayatlarının odağı olsun. Futbolcuların isimlerini çocuklarına ezberletmeyi marifet saysınlar! Ancak İslamın şartlarını merak bile etmesinler! Kurnazca plan için dostları şeytanı çılgınca alkışlamışlar ve ülkelere dağılırken Müslümanları daha fazla meşgul edeceklerine, telaş içinde oraya buraya koşuşturacaklarına, ALLAH'a, Elçisine ve ailelerine daha az zaman ayırtacaklarına söz vermişler.   Sence bu plan başarılı mı?



ALINTI

69
DİNİ HİKAYELER VE YAZILAR / Sevap Kazanmanın Kolay Yolları
« : Ocak 09, 2009, 12:13:07 ÖÖ »
SEVAP KAZANMAK sanıldığı kadar zor ve çok şarta bağlı değildir. Hatta denebilir ki:


Niyetinizi düzeltin, işlerinizi düzgün niyetinize göre yapın. Rabbinizin rızasına erer, her şeyden sevap kazanabilirsiniz.


Meselâ:


1. Sadaka sevabı mı kazanmak istiyorsun ama imkânınız mı yok?

O halde karşılaştığın insanlara hep mütebessim dur. Sadaka sevabı aldın gitti, demektir.

Onun için Efendimiz (sav) buyurmuş:

“Mü’minin mü’mine karşı tebessümü sadakadır.”

2. Günahlarının sararmış yapraklar gibi dökülmesini mi istiyorsun? Hiç de zor değildir.

Yeter ki yeni karşılaştığın insanlara elini uzat. İyi niyetle tokalaş, musafaha et.

Bundan dolayıdır ki Efendimiz (sav) buyurmuş:

“İki mü’min karşılaşınca, biri elini uzatır da musafaha ederse, sararmış yaprakların dökülüşü gibi dökülür günahları.”

3. Sadakanın en çok sevaplısını vermiş olmak mı istiyorsun? Bu da zor değildir.

Küsleri barıştır, dargınların arasını bul. İşte sana en makbûl sadaka sevabı.

Bu konuda da Efendimizin (sav) ikazı vardır. Şöyle buyurmuştur:

“Sadakanın sevaplısı, dargın insanların arasını bulup barıştırmaktır.”

4. Rabbimizin yardımını mı istiyorsun? Sana hep ilâhî ikram ve yardımlar durmadan gelsin mi?

Öyle ise, sen de insanlara yardımcı ol, desteğini esirgeme.

Bu konuda da Efendimizin (sav) hatırlatması şöyledir:

“ALLAH (cc) kulunun yardımındadır. Kul, kardeşinin yardımında bulunduğu müddetçe.”

5. Kâmil Müslüman mı olmak istiyorsun? Bu da zor değildir.

Yeter ki kimseyle küs durma.

Bu konuda da şöyle buyuruyor Efendimiz (sav):

“Kâmil Müslüman'a din kardeşiyle üç günden fazla küs durması helal değildir.”

Demek ki kırılıp incindiğimiz kimselere en çok üç gün küs durabiliriz. Daha fazlası kâmil Müslüman'a yakışmaz. Biz de kâmil iman sahibi bir Müslüman olmak istediğimizden dolayı üç günü geçmez küslüğümüz.

6- Rabbinin merhametini mi elde etmek istiyorsun?

Öyle ise hem insanlara, hem de diğer canlılara merhamet edin.

Bu konuda şöyle buyurmuştur Efendimiz (sav):

“Merhamet etmeyene merhamet edilmez. Siz bu dünyada canlılara acıyıp merhamet ediniz ki, Rabbiniz de ahirette size acıyıp merhamet etsin...”

Ne dersiniz bu maddelere? Bunları yapmak çok mu zor, yoksa çok mu kolay?

kolay değil mi?..


alıntı

70
DİNİ BİLGİLER / Muharrem Ayı ve Aşure Günü
« : Ocak 06, 2009, 01:25:40 ÖS »
"Şehrullahi'l-Muharrem" olarak meşhur olan, yani "Allah'ın ayı Muharrem" olarak bilinen Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin, Rabbani ihsan ve keremin coştuğu ve bollaştığı bir aydır.

Allah'ın ayı, günü ve yılı olmaz, ancak Allah'ın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için Peygamberimiz tarafından bu şekilde ifade edilmiştir.
Âşura Günü ise Muharrem'in 10. günüdür. Âşura Gününün Allah katında ayrı bir yeri vardır. Bugünde Cenâb-ı Hak on peygamberine on çeşit ikramda bulunmuş ve kudsiyetini arttırmıştır. Bu günlerde oruç tutmak çok faziletlidir.
Hicrî Senenin ilk ayı olan Muharrem ayının 10. günü Âşura Günüdür. Muharrem ayının diğer aylar arasında ayrı bir yeri olduğu gibi, Âşura Gününün de diğer günler içinde daha mübarek ve bereketli bir konumu bulunmaktadır.
Âşura Gününün Allah katında da çok seçkin bir yerinin olduğunu Fecr Sûresinin ikinci âyeti olan "On geceye yemin olsun" ifâdelerinin tefsirinden öğrenmekteyiz.
Bazı tefsirlerimizde bu on gecenin Muharrem'in Âşurasine kadar geçen gece olduğu beyan edilmektedir.(1)

Cenâb-ı Hak bu gecelere yemin ederek onların kudsiyet ve bereketini bildirmektedir.

Bugüne "Âşura" denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk geldiği içindir. Hadis kitaplarında geçtiğine göre ise, bu güne bu ismin verilmesinin hikmeti, o günde Cenâb-ı Hak on peygamberine on değişik ikram ve ihsan ettiği içindir. Bu ikramlar şöyle belirtilmektedir:
1. Allah, Hz. Musa'ya (a.s.) Âşura Gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.
2. Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi Dağının üzerine Âşura Gününde demirlemiştir.
3. Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından Âşura Günü kurtulmuştur.
4. Hz. Âdem'in (a.s.) tevbesi Âşura Günü kabul edilmiştir.
5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Âşura Günü çıkarılmıştır.
6. Hz. İsa (a-s.) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.
7. Hz. Davud'un (a.s.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.
8. Hz. İbrahim'in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.
9. Hz. Yakub'un (a.s.), oğlu Hz.Yusuf'un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.
10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.(2)
Hz. Âişe'nın belirttiğine göre, Kabe'nin örtüsü daha önceleri Âşura gününde değiştirilirdi.
İşte böylesine mânalı ve kudsî hâdiselerin yıldönümü olan bu mübarek gün ve gece, Saadet Asrından beri Müslümanlarca hep kutlana gelmiştir. Bugünlerde ibadet için daha çok zaman ayırmışlar, başka günlere nisbetle daha fazla hayır hasenatta bulunmuşlardır. Çünkü, Cenab-ı Hakkın bugünlerde yapılan ibadetleri, edilen tevbeleri kabul edeceğine dair hadisler mevcuttur.
Âşura Gününde ilk akla gelen ibadet ise, oruç tutmaktır. Muharrem ayı ve Âşura Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes sayılırdı. Nitekim, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Medine'ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.
"Bu ne orucudur?" diye sordu.
Yahudiler, "Bugün Allah'ın Musa'yı düşmanlarından kurtardığı Firavun'u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.) şükür olarak bugün oruç tutmuştur" dediler.
Bunun üzerine Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam da, "Biz, Musa'nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz" buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti.(3)
Aşûra günü yalnız ehl-i kitap arasında değil, Nuh Aleyhisselâmdan itibaren mukaddes olarak biliniyor, İslam öncesi Cahiliye dönemi Arapları arasında İbrahim Aleyhisselâmdan beri mukaddes bir gün olarak biliniyor ve oruç tutuluyordu.
Bu hususta Hazret-i Âişe validemiz şöyle demektedir:
"Âşûrâ, Kureyş kabilesinin Cahiliye döneminde oruç tuttuğu bir gündü. Resulullah da buna uygun hareket ediyordu. Medine'ye hicret edince bu orucu devam ettirmiş ve başkalarına da emretti. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca kendisi Âşûrâ gününde oruç tutmayı bıraktı. Bundan sonra Müslümanlardan isteyen bugünde oruç tuttu, isteyen tutmadı." 'Buhari, Savm: 69.
O zamanlar henüz Ramazan orucu farz kılınmadığı için Peygamberimiz ve Sahabileri vacip olarak o günde oruç tutuyorlardı. Ne zaman ki, Ramazan orucu farz kılındı, bundan sonra Peygamberimiz herkesi serbest bıraktı. "İsteyen tutar, isteyen terk edebilir" buyurdu.(4) Böylece Âşura orucu sünnet bir oruç olarak kalmış oldu.
Âşura orucunun fazileti hakkında da şu mealde hadisler zikredilmektedir.
Bir zat Peygamberimize geldi ve sordu:

"Ramazan'dan sonra ne zaman oruç tutmamı tavsiye edersiniz?"
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, "Muharrem ayında oruç tut. Çünkü o, Allah'ın ayıdır. Onda öyle bir gün vardır ki, Allah o günde bir kavmin tevbesini kabul etmiş ve o günde başka bir kavmi de affedebilir" buyurdu.(5)
Yine Tirmizi�de de geçen bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Âşura Gününde tutulan orucun Allah katında, o günden önce bir senenin günahlarına keffaret olacağını kuvvetle ümit ediyorum."(6)
"Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur�(7) hadis-i şerifi ise, bu günlerde tutulan orucun faziletini ifade etmektedir.
Bu hadisin açılamasında İmam-ı Gazali, "Muharrem ayı Hicrî senenin başlangıcıdır. Böyle bir yılı oruç gibi hayırlı bir temele dayamak daha güzel olur. Bereketinin devamı da daha fazla ümit edilir" demektedir.
Gerek Yahudilere benzememek, gerekse orucu tam Âşura Gününe denk getirmemek için, Muharrem'in dokuzuncu, onuncu ve on birinci günlerinde oruç tutulması tavsiye edilmiştir.
Bu mânâdaki bir hadisi İbni Abbas rivayet etmektedir. Bunun için, müstehap olan, aşure Gününü ortalayarak, bir gün önce veya bir gün sonra oruç tutmaktır.
Bu günde oruçtan başka hayır, hasenat ve sadaka gibi güzel âdetlerin de yaşatılması isabetli ve yerinde olacaktır. Herkes imkânı nisbetinde ailesine, akraba ve komşularına ikramda bulunur; bugünlerin faziletini bildiren hâdiseleri hatırlayarak ihsanda bulunursa şüphesiz sevabını kat kat alacaktır. Bilhassa, Peygamberimiz, mü'minin aile efradına Âşura Gününde her zamankinden daha çok ikramda bulunmasını tavsiye etmiştir.
Bîr hadiste şöyle buyurular: "Her kim Aşura Gününde ailesine ve ev halkına ikramda bulunursa, Cenab-ı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve genişlik ihsan eder."(9) Bu aile mefhumunun içine akrabalar, yetimler, kimsesizler, konu komşular da girmektedir. Fakat, bunun İçin fazla külfete girmeye, aile bütçesini zorlamaya lüzum yoktur. Herkes imkânı ölçüsünde ikram eder.
Âşura gününün manevi ve berraklığı üzerinde Kerbela karanlığının kesafeti de görülmektedir. 61. hicret yılının Muharrem'ine ait 10. gününde Hazret-i İmam Hüseyin (r.a.) 55 yaşında iken Sinan bin Enes isimli bir hain tarafından Kerbelâ'da hunharca şehit edilmiştir. Bu gadr ve zulmün arkasında Emevi Halifesi Yezid, onun Küfe valisi İbni Ziyad vardır. Yarım asır öncesinden Peygamberimizin bizzat haber verildiği bu ciğerleri yakan olay Hazret-i Hüseyin'i Cennet gençlerinin efendisi olma şanına yüceltmiştir.

Şehitler mükâfatını almış en yüce mertebelere ulaşmıştır. Yüce Allah'ın da zalimlere hak ettikleri cezayı en âdil bir şekilde vereceğinden şüphemiz yoktur. Kader hükme boyun eğen her mü'min bu olaya üzülür, ancak itidalini ve soğukkanlılığını kaybetmez. Duyguları yanlışlara ve taşkınlıklara götürmez. Çünkü meydana gelen bütün olaylar ezelî takdirin bir hükmüdür. Bu açıdan bunu bir "yas merasimi" haline dönüştürmek ehli-i sünnetin itikat ve inancına aykırıdır.


1) Hak Dini Kur ân Dili. 8 5793.
2) Sahih-i Müslim Şerhi, 6:140.
3) Ibtıı Mâce, Siyam: 31.
4) Müslim. Siyam: 117.
5) Tîrmizî. Savm: 40.
6) A.g.e., Savın: 47.
7) İbni Mâce. Siyam: 43.
8) İhyâ, 1:238
9) et-Tergîb ve'l-Terhİb, 2:116.

71
Tatlılar / Aşure Tarifi
« : Ocak 06, 2009, 01:21:29 ÖS »
2 su bardağı Buğday
1/2 su bardağı pirinç
1 su bardağı Nohut
1 su bardağı Kurufasulye
1 su bardağı kuru Üzüm
1 su bardağı İncir
1 su bardağı kuru Kayısı
1/2 su bardağı fıstık
4 su bardağı Şeker
1 yemek kaşığı karanfil
10 - 15 su bardağı Su


Süsleme için:

1 su bardağı kuş üzümü
Çekilmiş ceviz içi, antep fıstığı, kavrulmuş fındık
Tarçın, nar taneleri


Hazırlanışı:
Buğday, pirinç, fasulye, nohut ve üzümü yıkayıp ayrı kaplarda bir gece önceden ıslatın. Ertesi gün buğdayı süzüp büyük bir çelik tencereye alın. 15 su bardağı su ekleyip kaynatın. Üzerinde biriken köpüğü bir kevgirle alıp tencerenin kapağını kapatın ve 30 dakika kaynatın. Fasulye ve nohutu süzüp ayrı kaplarda haşlayın.

Buğday ve pirinç taneleri iyice yumuşayıncaya kadar yaklaşık 4.5 saat kısık ateşte ara sıra karıştırarak pişirin. Buğdayın suyu un çorbası kıvamına gelmek üzereyken nohut ve kuru fasulyeyi ekleyin. İyice kaynatın. Ardından sırasıyla fıstık, kuru üzüm, karanfil ve dörde bölünmüş kuru kayısıyı ilave edip karıştırın. Birkaç taşım kaynatın. Son olarak şekeri ekleyip 5-10 dakika kaynattıktan sonra incirleri katın ve bir taşım kaynatıp, ateşten alın. Dilerseniz elma dilimleri ve rendelenmiş portakal kabuğu da katabilirsiniz. Elma ve portakal kabuğu, aşurenize hoş bir tat ve güzel bir koku verecektir.

Aşure piştikten sonra sıcakken kaselere boşaltın. Soğuyunca üzerini ceviz içi, Antep fıstığı, kavrulmuş fındık, kuş üzümü, tarçın ve nar taneleri ile dilediğiniz gibi süsleyerek servis yapın. İsteğe bağlı olarak gülsuyu da serpebilirsiniz



72
Tatlılar / Asûre tatlisi
« : Ocak 06, 2009, 01:19:18 ÖS »
Hz. Nuh'un gemisinin Cudi Dagi'na (ya da Agri Dagi'na) oturduktan sonra gemide bulunan yiyecekleri bir araya getirip bir çesit yemek ortaya çikarmasini yasatmak amaciyla bu günde Müslüman Türkler arasinda “asûre” adi verilen bir çesit tatli pisirip dagitmak gelenek haline gelmistir. Esasen bu âdet, hayir islemek ve gönül almak için güzel bir vesiledir. Çok eskiden beri devam eden asûre tatlisi, Osmanlilar döneminde sarayda da pisirilirdi. Dinde oruç tutulmasi tavsiye edilen bu gün, Islam'in daima tesvik ettigi hayir ve hasenat islemek için bir vesile sayilmali ve bu samimi niyetin disina çikilmamalidir.

Asûre tatlisi nasil yapilir?

Bugdayi, fasulyeyi, nohutu ve üzümü yikayip ayri kaplarda aksamdan islanmaya birakin. Asûreyi pisireceginiz zaman bugdayi 15 bardak suyla büyükçe bir tencerede atese koyun. Kaynamaya baslarken, üzerinde biriken köpügü bir kevgirle alip kapagini örtün. Bir yandan da, fasulyeyi, nohutu ayri kaplarda pisirinceye kadar haslayin. Bugday kivamina gelince pisirdiginiz nohut, fasulyeyi ekleyin. Bunlara isteginize göre yikanmis kuru üzüm, dogranmis incir, portakal kabuklari, ceviz, findik, fistik, gül suyunu ekleyin. En son arzu ettiginiz miktarda sekerini katin ve 15 dakika daha kaynatin. Ocaktan alindiktan sonra, servis kaplarina bosaltin. Üzerine, tarçin ve ceviz serperek servis yapabilirsiniz.




73
Sehitlerimizi Anma Bölümü / Şehit Şeyh Ahmet Yasin'in duası!
« : Ocak 04, 2009, 08:59:12 ÖS »
ALLAH’ım! Ümmetin suskunluğunu Sana şikayet ediyorum!

Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!..
Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!..
Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belalarının estiği biriyim!..
Tek isteğim benim gibi, Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!..

Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helak olmuş ölüler!..

Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felaketler karşısında?..
Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok,ALLAH için ve ümmetin namusu için kızacak?..
Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak!..
Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken? ..

Siyonist katilleri ve uluslararası işbirlikçilerini görmezden gelirken!..
Omuzlarımıza el verecek ve göz yaşlarımızı silecek bir bakış!..
Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilatları ve bariz şahsiyetleri,ALLAH için kızmaz mı!? Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye;
Ey RABBimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mümin kullarına yardım et! diye çağıramaz mı!?..
Buna da mı gücünüz yetmiyor!?..
Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak:
Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!..
Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek!..
Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!..
Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin!..
Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!..
Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın!..
Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! ..

Temennimiz, ALLAH’ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır!..
Umarız bizim aleyhimize olmazsınız! ALLAH aşkına, bari aleyhimize olmayın!..
Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları!..
ALLAH’ım! Sana şikayette bulunuyorum Sana şikayette bulunuyorum..
Sana şikayette bulunuyorum..
Gücümün azlığını, imkanımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı sana şikayet ediyorum..

Sen mustazafların RABBisin Sen bizim RABBimizsin Bizi kime bırakıyorsun?..
Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?..
ALLAHım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına sana şikayette bulunuyorum…
Sana şikayette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı ve Birliğimiz bozuldu Yollarımız ayrıldı Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini Sana şikayet ediyoruz…



74
Her Telden / ABD VE İSRAİLİ BOYKOT
« : Ocak 03, 2009, 02:33:34 ÖS »















75
Şarkı Sözleri / Murat Kekilli - Sam Amcalar
« : Aralık 30, 2008, 12:33:15 ÖÖ »
Geceler soyulup çöllere düşmüş
Kim demiş kızılcıklar üşümez diye
Karnı ağrıyan çocuğa ateş diyen deccal
Ölüm seni de bulur bekle

Dar geliyor dar geliyor dünya bana
Hayat böyledir işte yavrum diyemem sana

Çok uzakta değil pasifikte
Canı her sıkıldığında sam amcaların
Canı çıkar ortadoğuda çocukların
Çocuk olmak tehlikelidir yasaktır yavrum

Dar geliyor dar geliyor dünya bana
Hayat böyledir işte yavrum diyemem sana

Çok uzakta değil pasifikte
Canı her sıkıldığında sam amcaların
Canı çıkar ortadoğuda çocukların
Çocuk olmak tehlikelidir yasaktır yavrum

Dar geliyor dar geliyor dünya bana
Hayat böyledir işte yavrum diyemem sana





Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6 7 ... 37