İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - OĞUZHAN

Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6 7 ... 37
61
Beşiktaş / İbrahim Üzülmez İkinci Kez Baba Oldu
« : Ağustos 20, 2009, 05:16:31 ÖS »
Başarılı futbolcumuz İbrahim Üzülmez'in eşi Neslihan Hanım, bugün bir erkek çocuk dünyaya getirdi.

Üzülmez çifti, bu sabah Acıbadem Hastanesi'nde 3 kilo 840 gram ağırlığında dünyaya gelen bebeğe Emir ismini verdi.

Ela isimli kızı bulunan İbrahim Üzülmez, ikinci kez babalık sevinci yaşadı. Doğum sırasında eşi Neslihan Hanım'ın yanında bulunan Üzülmez, Ankara'ya giden Takımımız'a akşam üstü katılacak.

Üzülmez çiftine çocukları ile birlikte sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir ömür dileriz.

62
Fenerbahçe / Hazırlıklar tamamlandı
« : Ağustos 20, 2009, 05:12:44 ÖS »



Profesyonel Futbol Takımımız, Perşembe günü FC Sion takımı ile yapacağı karşılaşmanın hazırlıklarını Cenevre Stadı'nda basına 15 dakikası açık olan idman ile tamamladı.

Roland Koch'un motivasyon dolu konuşmasının ardından "Maça hazır mıyız?" sorusuna "Hazırız" yanıtını veren oyuncularımız, ısınma ve koordinasyon çalışmasından sonra yardımcı antrenörümüz Ayhan Tumani'nin saha kenarından oyuna soktuğu topla kaleye şut çalışması yaptılar. Takımımız kanat, pas organizasyonları ve dar alanda yapılan taktik ağırlıklı maçla idmanı tamamladı. Kalecilerimiz idmanın ilk bölümünde takımdan ayrı bir çalışma yaptı.

Bir saat 20 dakika süren idmanı Başkanımız Aziz Yıldırım ve yönetim kurulu üyelerimiz de izledi.

63
Fenerbahçe / “Avantajlı bir skorla ayrılmak istiyoruz”
« : Ağustos 20, 2009, 05:10:30 ÖS »



Teknik Direktörümüz Christoph Daum, UEFA Avrupa Ligi play-off turunda İsviçre'nin FC Sion takımıyla deplasmanda yapacakları ilk maçtan avantajlı bir skorla ayrılmak istediğini söyledi. Christoph Daum, Cenevre Stadı'nda yaptıkları antrenman öncesi düzenlenen basın toplantısında, Fenerbahçe'nin Almanya, İsviçre ve Fransa'da çok taraftarı olduğunu belirterek, ''Hedefimiz yarınki maçtan sonra herkesin mutlu bir biçimde evine dönmesidir. Amacımız yalnızca başarılı bir kulüp değil, aynı zamanda sempatik bir kulüp olmak'' dedi.

Daum, UEFA Avrupa Ligi'ne katılmak için 2 zor maç yapacaklarını belirterek, ''Hedefimiz yarınki maçta, 2. maç için avantaj yakalamak. Sonuçta İstanbul'daki 2. maçta turu geçmek istiyoruz. Biz de yüksek bir motivasyonla bu maçlara geliyoruz ve mutlaka turu geçmek istiyoruz'' diye konuştu.

FC Sion'un, yaptığı iyi transferlerle güçlendiğini, iyi gününde olurlarsa Avrupa'da her takıma karşılık verebileceğini vurgulayan Alman teknik adam, şöyle devam etti:
''Rakibimizin iyi oyuncuları var. Mpenza en göze batan futbolcuları. Bizim sakat futbolcularımız bulunuyor. Özer ve Mehmet Topuz henüz hazır değil. Kaptanımız ve oyun kurucumuz Alex'in de sakatlığı nedeniyle olmaması bizim için büyük bir eksiklik. Deivid'in durumu da yarın netlik kazanacak. Ancak kim oynarsa oynasın, takımda yer alan kişi Fenerbahçe için yüreğini ortaya koymalı. Fenerbahçe formasını giymek her maçta her futbolcu için özel bir şey olmalı.''

UEFA Avrupa Ligi'nin bu sezon kurulduğuna dikkati çeken Daum, ''Sanırım Fenerbahçe gibi büyük bir kulübün de katılması, Avrupa Ligi için de güzel bir şeydir. UEFA, bu ligin güzel bir biçimde oynanması için elinden geleni yapıyor. Şampiyonlar Ligi kralların ligi ise bu da prenslerin ligi olsun'' dedi.
Daum, Fenerbahçe ile yeniden anlaşan Diego Lugano'yu yarınki maçta oynatacağını açıkladı.

Lugano'nun transferinin takımı güçlendirdiğini kaydeden Daum, ''Lugano, Uruguay Milli Takımı'nda antrenmanlarını sürdürdü ama Fenerbahçe'de yaptığımız antrenmanlar biraz farklıdır. Eksiklerini bir an önce giderecektir. Yarınki maçta Lugano'ya ilk 11'de yer vermek istiyorum. Ne kadar oynayabileceğine yarın göreceğiz'' dedi.

Alex'in alternatifinin Semih olabileceğini vurgulayan Daum, ''Semih yüzde yüz hazır değil, O olmazsa Uğur olabilir. Emre'yi biraz daha ileri alırsak Selçuk da alternatif olabilir. Belki Kazım'ı ikinci forvet olarak düşünebilirim. Alternatifleri artırabiliriz'' diye konuştu.

Sakatlığı bulunan Mehmet Topuz'un gelecek hafta ortasında takım idmanlarına katılabileceğini belirten Daum, ''Ancak Alex'deki yırtık çok daha büyük. Normalde bu tip sakatlıklarda 3 hafta sonra takımla idmanlara çıkabilir'' dedi.

Daum, transferle ilgili bir soru üzerine, takıma uygun bir oyuncu olursa her zaman harekete geçebileceklerini, Fenerbahçe'ye gelmek isteyen çok oyuncu olduğunu söyledi.

Daum, ''Tuncay ile görüşmeniz oldu mu?'' sorusu üzerine, ''Evet dersem her yerde yazılacak. Hayır dersem yalan söylemiş olurum, ama bana 'son günlerde Tuncay ile görüştünüz mü?' derseniz hayır derim'' diye konuştu.

Bir soru üzerine Daum, Avrupa Şampiyonlar Ligi'ne doğrudan katılma şansının apayrı olduğunu ifade ederek, ''Avrupa Ligi şansını yakalamışken bunu kullanmak istiyoruz. Ama ilk etapta bizim için her zaman Turkcell Süper Lig şampiyonluğu vardır. Her futbolcu her çıktığı maçı kazanmak istiyor. Yarın da maça çıktıklarında Türkiye Ligi'ni düşünmeyecekler. Bu maçları çok ciddiye alıyoruz. Sağlam oynayan oyuncuların hepsini oynatıyoruz'' dedi.

64
Fenerbahçe / Takımımız Cenevre’de
« : Ağustos 20, 2009, 05:09:10 ÖS »


UEFA Avrupa Ligi Play Off ilk maçında İsviçre'nin FC Sion takımı ile 20 Ağustos 2009 Perşembe günü deplasmanda karşılaşacak olan Fenerbahçemiz Cenevre'ye vardı.
Sabiha Gökçen Havalimanı'ndan bugün saat 13.40'da kalkan özel bir uçakla yola çıkan Fenerbahçemiz iki saat 45 dakikalık bir yolculuk sonrasında Cenevre Havaalanı'na indi. Kafilemizde Başkanımız Aziz Yıldırım, Yüksek Divan Kurulu Başkanımız Yüksel Günay, yönetim kurulu üyelerimiz, teknik ekibimiz ve futbolcularımız yer aldı. Fenerbahçemiz Intercontinental Oteli'nde konaklayacak.

İsviçre'ye götürülen 20 kişilik maç kadromuz ise şöyle: Volkan Demirel, Volkan Babacan, Fehmi Mert Günok, Diego Lugano, Önder, Bekir, Roberto Carlos, Vederson, Gökhan Gönül, Baroni, Emre, Selçuk, Deniz, Ali, Santos, Deivid, Kazım, Uğur, Güiza, Semih.

65
Fenerbahçe / Sion maçını izleyecek taraftarlarımızın dikkatine
« : Ağustos 20, 2009, 05:06:20 ÖS »



UEFA Avrupa Ligi'nde FC Sion ile Cenevre Stadı'nda oynayacağımız karşılaşma ile ilgili olarak İsviçre polisi bir bildiri yayınladı. Karşılaşmayı statta izleyecek olan taraftarlarımız için maç öncesi, maç sırası ve sonrasında uymaları gereken kurallar listesi aşağıda yer almaktadır.


66
ByKuS Muhabbet / Haftanın Konuğu - Merve35
« : Ağustos 20, 2009, 01:13:25 ÖÖ »
Haftanın konuğu merve arkadaşımız :D

ilk soru benden

Kaç kere aşık oldun ?

67
Fenerbahçe / “Başbakanım yeni stat hayırlı olsun”
« : Ağustos 14, 2009, 11:26:20 ÖS »


Fenerbahçemizin Çaykur Rizespor ile Rize Şehir Stadı'nın açılışında yaptığı özel maç öncesinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan teknik direktörümüz Christoph Daum ile kısa bir süre görüştü. Teknik direktörümüz Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı sohbette Türkçe olarak "Başbakanım davet edildiğimiz için çok mutluyuz. Yeni stat hayırlı olsun" dedi.

Başbakan Erdoğan başlama vuruşunu oyuncularımızdan Uğur Boral ile birlikte yaptı.

Öte yandan maç sonrasında açıklamalarda bulunan teknik direktörümüz Christoph Daum, "Maçta Özer'i ve Mehmet Topuz'u izlemekten dolayı memnunum. Topuz'un attığı golden de oldukça memnunum" diye konuştu.


68
Fenerbahçe / Sürat, dayanıklılık, teknik
« : Ağustos 14, 2009, 11:24:46 ÖS »




Profesyonel Futbol Takımımız akşam saatlerinde yaptığı antrenmanla sahamızda oynayacağımız Sivasspor maçı hazırlıklarına devam etti. Fenerbahçe Samandıra Can Bartu Kamp Tesisleri'nde saat 18.00'de konferans salonunda yapılan ve 35 dakika süren toplantının ardından sahaya çıkan oyuncularımız Teknik direktörümüz Christoph Daum'un antrenman programı ile ilgili yaptığı açıklamayla günün çalışmasına başladı. Alt sahada çabukluk ve kademeli koşular yapan oyuncularımız daha sonra üst sahada kuvvete yönelik bir istasyon çalışması yaptı. Alt sahada iki takım halinde teknik bir çalışma gerçekleştiren oyuncularımız dar alanda yapılan çift kale maç ile antrenmanı tamamladı. Dar alanda yapılacak maç öncesi antrenmanı yarım bırakan oyuncumuz Mehmet Topuz ile ilgili olarak doktorumuz Ertuğrul Karanlık, Topuz'un yorgunluğa bağlı olarak tedbir amaçlı antrenmanı bıraktığını ifade etti. Antrenmanın son bölümünde yardımcı teknik direktörümüz Ayhan Tumani ile bazı oyuncularımız sahada kalarak özel bir çalışma gerçekleştirdi. Kalecilerimiz kaleci antrenörleri ile ayrı çalıştı. Semih ve Roberto Carlos takımla birlikte çalışırlarken, Brezilyalı oyuncumuz Edu takımdan ayrı olarak Dolu Arslan'la düz koşu yaptı. Takımımız Cumartesi günü saat 18.00'de yapılacak antrenmandan sonra tesislerde kampa girecek.

69
Testler - Anketler / Size en pozitif gelen üyeyi seçin
« : Ağustos 13, 2009, 11:56:08 ÖS »
Size en pozitif gelen üye hangisi ?

70
ByKuS Muhabbet / Haftanın Konuğu - OĞUZHAN
« : Ağustos 12, 2009, 09:25:25 ÖS »
Kendimi seçtim =)=)

hehe sorun bakalım istediğinzi =)  fazla acımasız olmayın kolay olsn sorular =)

71
Genel Kültür / Sesle Bardak Kırma
« : Ağustos 12, 2009, 06:48:00 ÖS »
Sesle Bardak Kırma


Yapılabilir ve teorik olarak mümkündür. Hatta ünlü tenor Cruso'nun bunu başardığı rivayet edilir. Rezonansını tutturabilirseniz sadece bardak değil başka birçok şeyi kırabilirsiniz. Peki öyleyse, nedir bu rezonans?

Salıncakta bir çocuğu salladığınızı düşünün. Salıncak size gelirken, tam en üst noktaya ulaşmadan salıncağı itmeye kalkışırsanız, onu yavaşlatırsınız. Ancak salıncak size doğru gelirken, itmeyi hep en üst noktada yaparsanız, her seferinde aynı kuvvetle itseniz bile, salıncak gittikçe hızlanacaktır.

Salıncak kendi tabii frekansı ile, diyelim ki, dakikada 30 salınım yaparak sallanıyordu. Siz de dışardan bir kuvvet, fakat aynı frekansta bir kuvvet uyguladınız. Bu iki frekans çakıştı ve salıncak da bu nedenle gittikçe hızlandı.

Salıncak örneğinde olduğu gibi, her cismin bir kendi tabii frekansı vardır. Cisimlere kendi tabii frekansları ile çakışan bir frekansta her hangi bir kuvvet uygularsanız rezonans denilen kontrolsüz bir ortam oluşabilir.

Eğer önünüzde duran bir bardağa, onun tabii frekansına uyan bir frekansta bağırabilirseniz, daha doğrusu bir ses dalgası gönderebilirseniz, bardağın tabii frekansı ile sesin frekansı çakışarak, bardaktaki titreşimi kontrolsüz bir şekilde artırır, bardak rezonansa girer ve sonuçta çatlayabilir veya kırılabilir.

İnsanlar günlük yaşamlarında pek fark etmemelerine rağmen rezonans olayı, otomobilden, köprü dizaynına kadar mühendislerin en çok zorlandıkları konulardan biridir. Hala bu nedenle, askerler bir köprüden geçerlerken, yürüyüş adımlarının frekansları köprünün tabii frekansı ile çakışıp, köprü yıkılmasın diye, köprülerden uygun adım yürüyüşle geçmezler.

Otomobilde direksiyon mekanizması ile amortisörlerdeki titreşim aynı frekansa gelince, rezonans sonucunda direksiyon şiddetli sarsılmaya başlar. Mühendisler araba dizaynında parçaların biçimlerini, yaylanmalarını ve ağırlıklarını, devir sayıları ve benzeri faktörleri göze alıp rezonansı en aza indirmeye çalışırlar.

Peki bu rezonansın hiç iyi bir yönü yok mu? Var elbette. Örneğin radyo istasyon dalgalarını ararken bu dalgaları yakalarsanız, kendi alıcınızın frekansı ile birbirini tuttuğu an rezonansa girer, genliği artar ve bu istasyonu işitmeye başlarsınız.

72
Genel Kültür / Balıklar Ölünce
« : Ağustos 12, 2009, 06:47:05 ÖS »
Balıklar Ölünce


Bu durum en belirgin, çevre kirliliği ve patlayıcı ile avlanma nedenleri ile ölüp yüzeye gelen balıklarda gözlemlenebilir. Ölen balıklarda süratle bir iç bozunma yani bir çeşit çürüme oluşur. Bu iç çürümeden dolayı çıkan gazlar balığın alt tarafındaki bağırsak boşluğunda toplanırlar.

Balık ayıklayanlar bilirler, ayıklanacak balığın alt tarafındaki yumuşak karnı yarılır, buraya yapışık mide ve bağırsaklar kolayca çıkartılır. Balığın etli kısmı üst tarafındadır. Balık ölüp gazlar mide boşluğunda toplanınca bu kısım şişen bir balon gibi hafifler, ağırlık merkezi yukarı kayar ve balık, daha ağır kısmı aşağı gelecek şekilde ters döner.

Bazı balıklarda, içinde hava bulunan yüzme keseleri vardır. Balık içi hava dolu bu keseyi daraltıp genişleterek kendisini elverişli derinlikte dengede tutabilecek yoğunluğu sağlar. Bu kese çoğu zaman basit bir boruyla sindirim organına bağlıdır.

Eğer deniz suyundaki tuzluluk oranı (yüzde 3,5) dörtle birine düşürülürse sonuç balığın kanındaki sodyum, klor, kalsiyum ve potasyum oranının aynısı olur. Deniz suyu ve tüm omurgalıların kanlarındaki tuz oranlarındaki bu benzerlik hayatın denizden başladığı teorisini destekliyor.

Hayat başladığı zaman denizlerdeki tuz oranının omurgalıların kanlarındaki oranla tamamen aynı olduğu, zamanla bu oranın artması sebebiyle omurgalıların denizleri terk edip karada yaşamaya başladıkları, balıkların ise denizde kalıp artan tuz oranından korunmak için bir mekanizma geliştirdikleri ileri sürülüyor.

Balıkların solungaçları civarındaki klor hücreleri salgıladıkları bir enzim sayesinde, deniz suyundan aldıkları fazla sodyumu tekrar dışarı verirler. Buna ilaveten böbrekleri de tuz iyonlarını filtre ederek idrarla dışarı atarlar. Bu nedenle idrarları az sulu, yoğun, tuz oranı yüksek ve az miktardadır.

Tatlı su balıklarında ise tam tersi bir fiziksel mekanizma vardır. Yaşadıkları ortamdan aldıkları suyun içindeki az miktardaki tuzu, atmak yerine vücut ihtiyaçları için konsantre halinde tutarlar. İçinden tuz alındığından idrarları da bol ve suludur. İdrar miktarı günde vücut ağırlığının üçle birini bulur.

Sonuç olarak, tatlı su balıkları denizde yaşayamazlar çünkü vücutları deniz suyundaki tüm tuzu alır, vücut susuz kalır, kurur ve balık ölür. Denizde yaşayan balıklar da tatlı suda yaşayamazlar çünkü zaten az miktarda olan tuzu ayırıp fazla su tuttuklarından şişerler ve onlar da ölürler.

Yani her iki balık türünün de kan ve tuz kompozisyonları aynıdır ama bir tür, kana tuz sağlamaya çalışırken diğeri azaltmaya uğraşır. Ortam değişikliğinde de aynı şekilde çalışmaya devam eden mekanizmalar balıkların ölümlerine neden olurlar.

Gerçi Somon gibi hem tatlı hem de tuzlu sularda yaşamayı başaran balıklar da vardır. Somonlar tatlı sularda doğuyorlar, gençliklerinde nehirler boyunca okyanusa yüzüyorlar ve hayatlarının geri kalan kısmını oralarda, tuzlu sularda geçiriyorlar.

Bu tip balıklarda iki tip mekanizma da vardır ama yolculukları sırasında, nehirlerin ağızlarında, tatlı ve tuzlu suların birleştikleri yerlerde, bir süre kalarak vücutlarını öbür ortama ayarlıyorlar. Her iki tür sularda da yaşayabilen deniz canlılarının ortak özellikleri, yumurta ve bebeklik evrelerini tatlı sularda, yaşlılıklarını ise tuzlu sularda geçirmeleridir

73
Genel Kültür / Çivi Üstünde Yatmak
« : Ağustos 12, 2009, 06:46:26 ÖS »
Çivi Üstünde Yatmak


Aslında hiçbir çivinin ucu tam olarak sivri değildir. İmal ediliş tekniği bakımından da bu mümkün değildir. Belki gözle pek fark edilemez ama büyüteçle bakıldığında sivri uçta imal sırasındaki kesilme yeri olan minik düzlük görülebilir. Tabii bu, çivinin tahtaya, tuğlaya girmesine mani teşkil etmez ama kafasına çekiçle kuvvetlice vurmak şartıyla. Yoksa elle iterek veya zayıf bir kuvvet uygulayarak bir çiviyi hiçbir yere sokamazsınız.

Eğer bir çiviyi elinize alır, sivri ucuna parmağınızla hafifçe bastırırsanız parmağınızı delmediğini göreceksiniz. Siz parmağınızla çiviye bir itme kuvveti uygularken aksini de parmağınıza çivi uygular ama bu derinizi delecek güçte bir kuvvet değildir.

Şimdi iki ayrı parmağınızla, iki ayrı çiviye öncekinin iki misli kuvvetle bastırın. Uyguladığınız kuvvet iki parmağınıza bölünecek, her bir çiviye olan itme gücü yine aynı olacak dolayısıyla çiviler parmak derinizi yine delemeyeceklerdir.

Eğer 100 adet çivi üzerine yatarsanız, vücudunuzun ağırlığı bu 100 çiviye bölüneceğinden, her bir çivi, vücudunuzun 100 farklı noktasına parmağınıza yaptığından daha fazla bir aksi kuvvet uygulayamayacak, sonuçta yine derimizi delemeyecektir.

Çivilerden yapılmış bir yatağın üstüne yatmanın teknik olarak izahı budur. Hatta çivi sayısı ne kadar çok olursa tehlike o kadar azalır. Yeter ki vücut ağırlığı ile çivi sayısını ayarlayın, vücut ağırlığınız çiviler üzerine olduğunca eşit gelecek şekilde yatın. Çiviler iz bırakabilirler ama delip geçemezler, çok acı da vermezler.

Aslında çok gizemli gibi görünen, seyredenleri şaşırtan ve heyecanlandıran, manevi duygularla ilişkili olduğu imajı verilen bu gibi birçok gösterinin arkasında küçük teknik hileler yatar. Ne var ki bu hileleri yapmada bile ön hazırlıklar, bilinçli ve dikkatli uygulamalar gerekir. Sakın bunu evde denemeyin!


74
Genel Kültür / Orkestra Şefleri Ne Yapar?
« : Ağustos 12, 2009, 06:45:53 ÖS »
Orkestra Şefleri Ne Yapar?


Günümüzde müzik icra eden her gruba, sayısına ve çalgılara bakılmaksızın orkestra deniliyor ancak her çalgı topluluğu bir orkestra oluşturmaz. Bir orkestrada belli sayıda yaylı, üflemeli ve vurmalı sazların belirli bir düzen oluşturacak şekilde bir araya gelmesi ve her çalgı türü için bir parti yazılmış olması gerekir.

Bir orkestrada bütün işleri müzisyenler yaparlar ama alkışları orkestra şefi toplar. Peki, nedir bu orkestra şeflerinin özellikleri? Kemanı birinci kemandan, piyanoyu bir virtüözden daha iyi çalabilirler mi? Onlar olmazsa orkestra elemanları notalara bakarak bir eseri çalamazlar mı?

Orkestra, on yedinci yüzyılda ortaya çıkmıştır ve zaman içinde yapısı pek çok değişiklik geçirmiştir. Orkestra şefleri orkestra ile birlikte ortaya çıkmamış, çok daha sonra sahnede yerlerini almışlardır. Ancak bu, orkestra şefinin olmadığı dönemlerde orkestranın yönetilmediği anlamına gelmez.

Orkestralar ilk zamanlarında sadece kraliyet ailesi ve asil sınıfın önünde konser veriyorlardı. Kimse krala ve yanındakilere arkasını dönemeyeceği için bir şefin bugünkü gibi orkestrayı idare etmesi zaten düşünülemezdi. Tempoyu önceleri klavsen, sonraları da en önde oturan baş kemancı ayaklarını yere vurarak, başını veya elindeki yayı sallayarak ayarlıyordu.

Saray orkestralarının gittikçe artan müzisyen sayısı elli-altmışa varınca, Fransız ihtilalinden sonra halk konserleri de başlayıp yaygınlaştıkça, orkestradan bir müzisyenin şefliği de üstlenmesi imkansız hale geldi. Bu işi sadece müziğin idaresine konsantre olacak, geniş müzik kültürü olan kişiler başarabilirdi. Böylece besteciler konserlere katılmaya, kendi eserlerini yönetmeye başladılar.

On dokuzuncu yüzyılda eserlerin bestecileri yavaş yavaş hayattan çekilmeye başlayınca, profesyonel orkestra şefleri ortaya çıktılar. Orkestra şefliği bir meslek haline geldi. Şeflerin ortak özellikleri, hemen hepsinin erkek olmaları, beyaz saçlı, asabi ve karizmatik olmaları, mükemmel bir kulağa ve hafızaya sahip olmalarıdır. Genellikle eserleri, hem de her bir çalgı için ayrı ayrı ezberden yönetebilirler.

Orkestra şeflerinin işlerinin yüzde 95'i provalardadır. Sesleri en çok 'yanlış çalıyorsunuz', 'çok hızlı', 'daha yavaş' şeklinde provalarda duyulur. İyi prova çalışmaları yapmış bir orkestra şefsiz çalabilir ama iyi bir provayı şefsiz yapamaz.

Orkestra şefleri bir spor takımının antrenörü gibidirler. Takımın nasıl oynayacağı, oyuncular arasında uyumun nasıl sağlanacağı antrenmanlarda tespit edilir. Maça çıkınca da asıl iş oyunculara düşer. Kuralları basit olan futbol oyununda bile on bir kişinin ahengi çok önemli iken son derecede karmaşık eserleri icra eden altmışı aşkın müzisyenin uyumu şüphesiz tartışılmaz. Monako'nun ulusal orkestra kadrosunun, ordu kadrosundan daha geniş olduğunu biliyor muydunuz?

Bir orkestrada çoğu zaman on veya on iki çalgı aynı anda farklı notalar çalarlar. Bu kaos içinde yönetimin bir an bile yitirilmemesi gerekir. Bir orkestra şefi aynı anda farklı yirmi sekiz çalgının seslerini ayırt edebilir, dilediği sese konsantre olarak onun hatasını görürken, orkestrayı idare etmeye devam edebilir.

Orkestra şefinin en önemli enstrümanı seyircinin göremediği bakışlarıdır. Bakışlar şefin bagetinden bile önemlidir. Şefin baget tutan eli müziği bölümleyip ölçüleri belirtir yani gerçek anlamda müziği yönetir. Sol el ise duygu elidir. Örneğin, şef sol elin işaret parmağını dudaklarına götürdüğünde sesin hafiflemesi gerektiğini belirtmiş olur.

Sesin artması gereken yerlerde elini kürek gibi hareket ettirir. Göğse bastırılan sol el, havada daireler çizen baget, öne uzanmış kollar, kapalı gözler ve şefe özel bir takım hareketler müzisyenlere mutlaka birer mesaj iletirler. Kısacası orkestra şefleri bir esere ruh ve kişilik kazandırırlar.


75
Genel Kültür / Yaşamış İnsanların Sayısı
« : Ağustos 12, 2009, 06:45:19 ÖS »
Yaşamış İnsanların Sayısı


Bunu kesin hatta yaklaşık olarak bilmek bile zor, çünkü evrim teorisi daha tam açıklığa kavuşmuş değil. İnsanı ne zamandan başlayarak insan nüfusuna dahil etmek gerekiyor hususu üzerinde bir fikir birliğine varılabilmiş değil.

Maymunlar gibi ellerini ayak gibi kullandığı zamanlardan mı, iki ayağı üzerine kalkmayı başardığı zamandan beri mi, yoksa toplumsal yapıda belli bir üretim yapabildiği, yani diğer canlılardan ayrı olarak içgüdüleri yerine aklını kullanmaya başladığı zamandan beri mi inşam "insan" saymak gerekiyor belli değil.

Tabii ilk insanlar da on binlerce yıl yiyecek bulma ve yaşama kaygılarından nüfus sayımına vakit ayıramadılar. Tahinini olarak bu sayının 60 milyar ile 110 milyar arasında olduğu sanılıyor. Resin sayı vermeyi seven araştırmacılar ise dünyada 200 bin yıldan bu yana 70 milyar insanın doğup öldüğünü söylüyorlar. Şu anda dünya nüfusunun 6 milyarı geçtiği hesaba katılırsa şu fani dünyadan gelip geçmiş insanların neredeyse yüzde 10'u hala aramızda.


Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6 7 ... 37