İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - morfeine

Sayfa: 1 2 3 [4] 5
46
Magazin / 2007 Yılı ‘Medya Oskarları’ sahiplerini buldu
« : Şubat 27, 2008, 01:51:34 ÖS »
Önder Yılmaz (Milliyet Gazetesi), Mehmet Ali Birand (Kanal D), Mehmet Acet (Kanal 7), Hakan Aslan (TRT), Mithat Bereket (CNN Türk), Doğan Şentürk (Fox TV), Metin Özkan (Tercüman Gazetesi), Mustafa İstemi (Milliyet Gazetesi), Can Dündar (NTV), Serdar Akinan (SKY Türk), Mehmet Soysal (TGRT), Erkan Tan (TV 8), Ferhan Saylıman (Flash TV), İlkin Ündeş (SKY Türk), Taki Doğan (Haber Türk), Latif Şimşek (Ses TV), Alper Tan (Kanal A), Saygı Öztürk (Ata TV), Taşkın Koç (kanal 24), Erhan Karadağ (Kanal D), Orhan Kılıç (Show TV), Yılmaz Tunca (Flash TV), Muzaffer Gençdoğan (Anses Haber Ajansı), Remzi Dilan (Kanal B), Emre Aygen (serbest gazeteci), Mihriban Başlı (Anayurt Gazetesi), Avni Kavlak (Belya Genel Müdürü) Beyazıt Öztürk (Kanal D).”

47
Cep Telefonları / nokia 6300 özellikleri
« : Şubat 27, 2008, 01:44:26 ÖS »



Genel Network GSM 900 / GSM 1800 / GSM 1900
Duyurulma 2006, Kasım
 

Ölçüler Boyutlari 106.4 x 43.6 x 11.7 mm, 56 cc
Agirlik 91 g

Ekran Tip TFT, 16M Renk
Ölçüler 240 x 320 piksel, 2 inches
   

Zil Tipi Tip 
Adet 
Uyarlama Yüklenebilir
Titreşim Evet
   

Hafıza Telefon defterı 1000 giriş, Photocall
Arama kaydı 20 aranan, 20 alınan çağrı, 20 başarısız arama
Kart slotu microSD (TransFlash)

Data(Veri) GPRS Sınıf 10 (4+1/3+2 yuva), 32 - 48 kbps
HSCSD Evet
EDGE Sınıf 10, 236.8 kbps
3G Hayır
WLAN Hayır
Bluetooth Evet, v2.0
Kızılötesi portu Hayır
USB Evet, Pop-Port

Özellikler Mesajlasma SMS, MMS, Email, Anında Mesajlaşma
Tarayıcı WAP 2.0/xHTML
Saat 
Alarm 
Oyunlar Evet + yüklenebilir
Renk Gümüş, Siyah
Diller 
Kamera 2 MP, 1600x1200 piksel, video(QCIF)


Batarya   Standart Batarya, Li-Ion 860 mAh (BL-4C)
Bekleme süresi en fazla 348 saat
Konuşma süresi en fazla 3 h 30 dakika

alıntıdır...

48
MÜZİK / Gülben Ergen, “popçu” mu oldu?
« : Şubat 27, 2008, 01:32:54 ÖS »


 

Yeni albümü “Aşk Hiç Bitmez”in basın bülteninde kendisini Popüler Müziğin en sevilen ismi olarak tanımlayan Gülben imajıyla da popçuları kıskandıracağa benziyor…

 

Sanatçı, mart ayının ilk haftası yeni albümünün müzik marketlerde yerini almasının hemen ardından 14 Mart’ta TİM Maslak Show Center’da ilk konserini verecek… Konserde ‘Aşk Hiç Bitmez’ adlı yeni albümünden parçalarının yanı sıra önceki albümlerinden hit parçalarını da söyleyecek olan sanatçının tüm misafirlerine birbirinden güzel sürprizleri de olacak… Nihat Odabaşı’nın yönetmenliğinde hazırlanan konsept gereği, sahne dekorundan ışık düzenine kadar her şey bir görsel şölene dönüşecek…





49
Magazin / Oscar cazibesini neden kabetti?
« : Şubat 27, 2008, 01:29:38 ÖS »


 

ABD'de en çok izlenen eğlence programları listesinde yıllarca ilk sırada kalan ama bu sezon Popstar benzeri bir yarışma olan American Idol'ın ardından ikinci sıraya yerleşen Oscar törenini eski cazibesini yitiriyor mu? Bu yıl John Stewart'ın sunduğu tören, 1974'te bugünkü reyting sisteminin uygulamaya sokulmasından bu yana en düşük reytingini aldı. Tören geçen yıl 41 milyon kişi tarafından izlenmişti.




Bu yıl Hollywood'daki senaryo yazarlarının grevi yüzünden iptalin eşiğinden dönen Oscar törenini canlı olarak yayınlandığı ABC kanalından 32 milyon kişinin izlediği açıklandı. Bu rakam bir önceki yıldan yüzde 21 daha düşük ve Oscar ödülleri tarihindeki en düşük izlenme oranı.

 

Oscar töreninin izlenme oranının zirve yaptığı 1998'deki rakamın da yüzde 42 gerisinde.

Bu sene törenin bu kadar az seyredilmesinin sebebi aday olan filmlerin eleştirmenler tarafından çok beğenilmesine rağmen, gişede fazla ilgi görmemiş olmasına bağlanıyor. En iyi film dahil dört Oscar kazanan 'İhtiyarlara Yer Yok' ABD'de sadece 64 milyon dolar hasılat yaptı. Aday filmler arasında mütevazı bütçesine rağmen, 100 milyon dolar bariyerini geçmiş tek film 'Juno'ydu.

Bundan önceki en düşük izlenme oradı 2003 yılına ait. Chicago'nun en iyi film ödülünü kazandığı bu töreni 33 milyon kişi izlemişti.

50
Magazin / SEYİRCİDEN ELEKTRİK ALAMADIM
« : Şubat 27, 2008, 01:28:49 ÖS »
Avrupa Yakası’ndaki Burhan karakteriyle şöhreti yakalayan Engin Günaydın, İzmir’de çıktığı bir gösterisini kısa kesip sahneden inmişti…

 

Urla Hakan Çeken Kültür Merkezi'nde sergilediği gösterisini 15'inci dakikasında kesip sahneden inmesinin ardından ilk kez konuşan Engin Günaydın, “Üç gündür zihnim karanlık, beynimde tüm ışıklarımı kapattım. O gece programlarını bozup beni izlemeye gelen izleyicilerden özür diliyorum' dedi…


Günaydın, “Urla'da atmosfer oluşmadı. Sahnede 15-20 dakika oynadım. İletişim kuramadım. Oyunlarımda bir kişinin bile sıkılmasını istemiyorum. Seyirciyle giden bir oyun benimki. Hiç kimseyi etkilemediğimi, bir gariplik olduğunu hissettim. Zorla bir şeyi kimseye anlatamam. Kimsenin sıkılacağı şeyleri özel hayatımda da anlatmam. Anlattıklarım komik şeyler değil gibi gelmeye başladı. Hiçbir şey söylememeye, kelimeleri yanlış söylemeye başladım. O zaman boşluğa düşerim. Her zaman herkesin yaşayacağı bir korku. Hayata, sahneye, mesleğime, seyirciye saygım sonsuzdur. Seyirciye efendiyimdir. Şımarıklığım yoktur' dedi.
      Bugüne kadar 180'ne yakın gösteri yaptığını belirten Engin Günaydın, sözlerini şöyle sürdürdü:
      “Aynı durum bir kez de Hollanda'da başıma geldi. Hiç iletişim kuramadığımı hissettim. Oyunda, seyirciyle birlikte hareket ediyorum. Ben oyuna böyle başlıyorum. Seyircinin atmosferine göre oyun zevkli oluyor, büyük keyif alıyorum. Takla bile atıyorum. Oyun Urla'da o tarafa geçemedi. Salon yeni olduğu için belki seyircisi oluşmadı. Asla, kötü bir niyetim yoktu. İzmir'de bugüne kadar 40'a yakın oyun oynadım. İzmir'i çok seviyorum. Yazlarımı orada geçiriyorum. 180 oyundur aynı ekiple çalışıyorum. Bir tiyatro gibi. Salona 4 saat önceden ekibim gelir, iki saat önceden ben gelirim. Salonu kontrol ederim. Ses, ışık provası yaparım. Kendi disiplinim vardır. Her sahneye çıkanın yaşayacağı normal bir sorundu. 3 gündür zihnim karanlık, beynimde tüm ışıklarımı kapattım. O gece programlarını bozup beni izlemeye gelen izleyicilerden özür diliyorum. Benim için programlarını bozdular. Buna üzüldüm.' Engin Günaydın'ın 29 Şubat'taki Manisa ve 1 Mart'taki İzmir gösterilerinin iptal edildiği açıklandı.

51
Düşünce ve Önerileriniz / engelli kardeşlerimiz
« : Şubat 27, 2008, 01:06:22 ÖS »
engelli kardeşlerimiz ve dostlarımız sorun ve önerilerinizi burda bizimle paylaşabilirsiniz

unutmayın bi istek bi destek  :ok :ok :ok

52
GAZİANTEP (CİHAN) - Hayata küsmeyen bedensel engelli Mustafa Dinleyici (27), engelliyim diyerek ümitsizliğe kapılmadı ve 2 yılda 2 Avrupa, 2 dünya şampiyonluğu elde etti.
 Bedensel engelli Mustafa Dinleyici (27), hayata küsmedi aksine sım sıkı sarıldı. 2001 yılında zayıflamak için gittiği spor salonunda bilek güreşine merak salan Dinleyici, 2 yıl içinde Eskişehir'de düzenlenen Türkiye Engelliler Bilek Güreşi Şampiyonası'nda birincilik elde etti. Ardından milli takımlara seçildi, önce Avrupa sonra dünya bilek güreşi şampiyonalarında Türkiye'nin yüzünü güldürdü. Dinleyici, elde ettiği başarılarla bir de rekora imza attı. Daha önce bilek güreşinde üst üste 2 Avrupa 1 Dünya şampiyonluğu bulunan Rus sporcunun rekorunu kırarak, 2 yılda 2 dünya, 2 Avrupa şampiyonluğu kazandı. Dinleyici'nin hedefi bu başarıyı devam ettirmek.


   
 Normal zamanlarında ağabeyi ile birlikte ticaret yapan Dinleyici, diğer zamanlarını sporla geçiriyor. Dinleyici, 2001 yılında zayıflamak için gittiği spor salonunda bilek güreşi yapıldığını görür. Çocukluğundan beri içinde bilek güreşine heves olan genç güreşçi, "Kaba kuvvet vardı, teknik bilmediğim için benim yarı gücümdekilere mağlup oluyordum. Bu yenilgiler bende hırs yaptı, içimde çok büyüttüm. Çocukluğumdan beri bilek güreşine bir sempati vardı. Zayıflamak için gittiğim spor salonunda bilek güreşine başladım, kendimi yetiştirmek için yoğun çaba sarf ettim. Gün geçtikçe güreşte yeni teknikler öğrenmeye başladım. Kendimi geliştirdikçe bileğim güçlendi, yenildiğim kişileri yenmeye başladım" dedi.
  2 sene içinde milli takıma seçilen Dinleyici, Eskişehir'de düzenlenen şampiyonada Türkiye ikincisi olduğunu söyledi. Bu başarının ardından milli takımlara çağırılan genç güreşçi, Kanada'da çıktığı ilk turnuvada dünya ikincisi olduğunu belirtti. Bilek güreşi için senede 2 kez turnuva düzenlendiğini aktaran Dinleyici, "Biri dünya biri Avrupa olmak üzere iki şampiyona düzenlenir. 2004 yılında Polonya'da Avrupa ikincisi oldum. Bu turnuvadan sonra azmim biraz daha arttı. Başarılar beni kamçılamaya başladı. Çalıştım, özgüvenim arttı, ilk Avrupa şampiyonluğumu Bulgaristan'da kazandım. 2005 yılında ilk kez Avrupa şampiyonluğu ile birinciliği göğüsledim" şeklinde başarı hikayesini anlattı.
 2006 yılında İsveç'te düzenlenen Avrupa Şampiyonluğu'nda yine birinciliği kimseye kaptırmayan Dinleyici, aynı sene içinde düzenlenen dünya şampiyonluğunda yine birinci olduğun ifade etti. Bir yılda hem Avrupa hem dünya şampiyonluğunu kazanan Dinleyici, bundan bir ay önce Bulgaristan'da düzenlenen turnuvada, yine dünya şampiyonu olduğunu dile getirdi. Ülkesinin adını başarıları ile duyurduğu için mutlu olan Dinleyici, "Kısa sürede bu kadar başarıyı hiç kimse tahmin edemezdi, Allah'ın iş diyelim. Bilek güreşinin duayenleri, başarılarımın devam için büyük destek veriyor" ifadelerini kullandı.
 Kendisini hiç bir zaman bir engelli gibi görmediğinin altını çizen Dinleyici, şuan da sağlam olup ta kendisinin yerinde olmak isteyen bir çok insanın olduğunu kaydetti. Kendisini bileğinin gücü ve imkanları ile hareket ettiğini aktaran Dinleyici, bu alanda başarılı olduğuna inandığını dile getirdi. Engellilere seslenen Dinleyici, "Vücudunuzdaki engeli sorun etmeyin. Allah'tan geldiğine inanın. Engelli olmayı büyütmeyin, bu bir suç değil. Türkiye'de engelliler için yapılacak bir çok spor dalı var. Eve kapanmanın bir anlamı yok" diyerek çağrıda bulundu.
  2008'in ocak ayında Norveç'te yapılacak Avrupa şampiyonluğu için gün sayan Dinleyici, "Hazırlıkları tam olarak yapamadım. Tedavi görüyordum, kısa bir dinlenme sürem var. Ama çalışmalara en kısa zamanda başlayacağım" dedi.
 Mustafa Dinleyici'nin antrenörü Yakup Cin ise öğrencisi hakkında şunları söyledi: "Mustafa, geldiği günlerde sadece kaba kuvvete sahipti. Kısa sürede kendini yetiştirdi, biz sadece külleri üfleyip ateşlenmesini sağladık. İyi bir çalışmayla, düzenli beslenme ve dinlenmeyle önce Türkiye, sonra Avrupa ve dünya şampiyonlukları elde etti. Mustafa, İstiklal Marşı'nı okutmakla büyük şerefe nail oldu. Engelli insanların bir köşeye çekilip kendilerine acındırmaması gerekiyor. Her engelli için yapılacak bir spor dalı var. Basketboldan tutun, futbola kadar engellilerin yapacağı spor dalı mevcut. Yeter ki, özgüven kazanılsın. Engelli bir arkadaş hiç bir zaman kendini insanlardan soyutlamamalı."


53
Engelli Yaşam / Hastalık ve musibetler sabırla güzelleşir
« : Şubat 27, 2008, 01:02:31 ÖS »
Hiç düşündük mü, acaba başımıza gelen sıkıntı ve musibetlerin hikmetleri nelerdir? Bu “davetsiz misafirlerimizi” nasıl karşılamalıyız? Her nimet, aslında bizim için bir imtihandır. Şükürle kurtuluşumuza vesile olabileceği gibi, şükürsüzlükle felaketimize de sebep olabilir. Bu bizim “nimet” ve “külfet”ten güzelce istifademize bağlıdır. Bazen nimet sandığımız hususların, aslında tersi bizim için nimettir. Allah bazen en büyük nimetleri en büyük musibetler içinde saklar. O bela ve musibetleri nimete ulaşmak için köprü yapar. Genellikle nimete nimetle kavuşulmaz. Rahata rahatla erişilmez.

Sıkıntı ve musibet günahları temizler



İnsan, bu dünyada misafir bir memurdur. Önemli bir görev için buradadır. Sermayesi olan ömür dakikalarıyla ebedî mutluluğu kazanacaktır. Yaptığımız her iyilik bize puan kazandırdığı gibi, gerektiğinde dişimizi sıkarak sabrettiğimiz her sıkıntı da bize derece kazandırır. Peygamberimiz, mü’minin ayağına batan bir dikene varıncaya kadar başına gelen her güçlük ve üzüntünün onun günahlarını temizlemeye vesile olduğunu müjdeler. Sadece şahsına değil, malına ve çoluk çocuğuna gelen bir belanın da Allah’ın huzuruna tertemiz çıkmasına vesile olabileceğini ifade eder. Kulun günahları olup da, sildirecek yeterli sevabı yoksa, üzüntü ve hastalık bu fonksiyonu görür ve onu ahiretin acı ve sıkıntılarından kurtarır. Dünyada geçici bir süre için sıkıntı çekmek, oradaki ebedi sıkıntıdan kurtarabilir. Alimlerimiz, “Eğer dünya musibetleri olmasaydı, ahirete müflis olarak giderdik!” derken bu gerçeğe işaret etmişler. Allah’ı kullara şikayet etmemek, yakınıp sızlanmamak şartıyla geçici hastalık dakikaları bire bin ahiret sevabı kazandırır. Bir dakika hastalık bazen bir gün ibadet hükmüne geçer. Ahirette çok tatlı meyveler verirler.


Musibetler, kişiyi inançsızlıktan korur


Asıl büyük hastalık inançsızlık, ibadetsizlik musibetidir. Bizi ikaz edip bu gibi dehşetli hastalıklardan kurtarmaya vesile olan maddî dertlerimiz, aslında dert değil dermandır. Allah’ı tanıyan ve ona kulluk edenin dünyası aydınlık ve mutlulukla doludur. Kişi imanın kuvvetine göre bunu hisseder. İmanın verdiği manevi sevinç ve şifa yanında küçük maddi hastalıklar hiç kalır. Dünyanın acıları ahirette nimet olarak kendini gösterecek. Dünyanın tatlı gördüğümüz günahlı birçok sahnesi ise, orada acı birer tablo halinde karşımıza çıkacak. Dünya hizmet ve çalışma yurdudur. Ücret ve mükâfat yeri değildir. Kişinin başına bir sıkıntı geldiğinde soğukkanlılığını kaybetmez, isyan etmez ve Allah’a hamd ederse, alacağı diğer sevapların yanı sıra kendisi için cennette bir köşk inşa edilir. En büyük musibet olan ölüm bile, mü’min için bir rahatlık vesilesidir.


Musibetler, birer sabır sınavıdır


Kişinin değeri göstereceği sabır ölçüsüne bağlıdır. Sabır, imanımızın göstergesidir. Altın ile bakır, elmas ile cam sıkıntı ateşiyle sınama sonucu belli olur. Peygamberimiz, “Şüphesiz, büyük mükâfat büyük belalardadır. Allah bir topluluğu severse onları sıkıntılarla imtihan eder. Rıza gösteren rıza bulur. Hoşnutsuzluk gösteren de hoşnutsuzluk bulur”. Bu gibi durumlarda sabır ve sebat gösteren, “sabırlılar defteri”ne kaydedilir. “Mü’minin durumu hayret vericidir. Her hali hayırdır. Bu ondan başkası için söz konusu değildir. Kendisine bir nimet gelse şükreder, mükâfat alır. Bir hastalık gelse sabreder, yine mükâfat alır. Kısacası, Allah’ın mü’min için her hükmü hayırdır”.


hastalık ve musibet Allah’a yaklaştırır


Ölüm gerçeğini, dünyanın faniliğini hatırlatıp asıl vatanını düşünmeye sevk eder. Gönlü Rabb’e bağlar. Yapılan işte daha samimi olunmasını sağlar. Büyük bir ibadet olan dua kapısını açar. “Biz insana nimet verdiğimizde o yüz çevirir, başını alır uzaklaşır. Fakat kendisine sıkıntı dokununca bir de bakarsın uzun uzun yalvarır durur!’ (Fussilet, 51) ayeti bu gerçeğe işaret eder. Böyle durumlarda gerçek mü’min, sadece Allah’tan yardım diler, O’na yalvarır.

Şifa için derman aramakla beraber, falcıya, medyuma, üfürükçüye gitmez, mezardan, türbeden medet ummaz. Malını ve servetini, hatta çoluk çocuğunu kaybeden, dil ve kalbi hariç bütün bedenini hastalık kaplayan, buna rağmen halini kimseye şikayet etmeyen, sonunda da şu samimi sözleriyle O’na seslenen Hz. Eyyûb gibi davranır: “Rabb’im, zarar bana dokundu, Sen merhametlilerin en merhametlisisin” (Enbiya, 83). Allah da, vazifesini bitirmiş hastalığını kaldırır ve onu över: “Biz onu sabredici bulduk. Ne iyi kuldu o! Gerçekten Allah’a yönelirdi.” (Sad, 44).


Gönülde kulluk bilincini uyandırır


hastalık ve musibetler, ruh dünyamızda çeşit çeşit kulluk çiçekleri açtırır. Nice hastalık ve musibet vardır ki kul için bir şok görevi yapar. Fıtratının rayına oturmasını sağlar. Hayatına istikamet kazandırır. Tövbe ile kulluk görevine döndürür. Böyleleri için hastalık bir sıhhat, sağlık ise bir hastalıktır. Nice sağlığı yerinde, güçlü kuvvetli, tuzu kuru insan vardır ki, bu dünyayı tatlı görüp, ahireti unutup gaflete gömülmüş asıl büyük hastalığa tutulmuşlardır. hastalık sayesinde dünyanın faniliğini anlamış, asıl yurdunun özlemi içine girmiş, dinî görevlerini merak edip araştırmaya koyulmuş görünüşte acıdığımız, aslında gıpta edilesi bahtiyar insanlar vardır. Böyleleri için hastalık bir nimet ve rahmettir.


İnsana gerçek tevekkülü kazandırır


Çaresizlik halinde kalbin sadece Allah’a çevrilmesi ve kurtuluşun yalnızca ondan beklenmesidir. Bu beklenti başlı başına büyük ve halis bir ibadettir. Ağır hasta ve musibetzedelerde bu engin tevekkül hali açıkça görülür. Beden dilleriyle adeta şu mesajı verirler: “Ya Rabbi, senden başka sığınılacak kapı kalmadı. Son çare Sensin. Ümit Sendendir.”. Bu samimi iltica, makbul bir dua hükmüne geçer. Öyle zaman olur ki, doktorlar hastadan ümit kesildiğini belirtir o da inancının verdiği moral ve ilhamla samimi olarak Rabb’ine yalvarır. Derken bir anda olmazlar oluverir. Bu güzel duygu büyük bir kerameti gerçekleştirir. Doktorlar bile olanları hayret ve ibretle seyrederler.


Kötü duygu ve düşünceleri giderir


hastalık ve musibetler insanın kibir, gurur kendini beğenmişlik gibi kötü duygularını giderir. Mütevazı, merhametli ve sevimli kılar. Ömür boyu işleri yolunda gitse, burnu bile kanamasa, aslını ve akıbetini unutup yoldan çıkabilir. hastalık ve musibetlerin verdiği dersle, taştan ve demirden olmadığını, her an dağılmak üzere et ve kemikten ibaret, bin bir türlü ihtiyaç ve noksanlık içinde yuvarlanan aciz bir varlık olduğunu anlar. Kendi başına en ufak bir bakteri ile baş edemediğini, faydasının, zararının, hayatının ölümünün kendi elinde olmadığını kavrar.


hastalık iyi bir kul olmanın işaretidir


“Yüksek dağların başı dumanlı olur.” “Allah dağına göre kar verir.” sözleri büyük bir gerçeğe işaret ederler. “Allah birinin hayrını dilediğinde ona musibet verir.” hadis-i şerifi de aynı gerçeği dile getirir. Ömür boyu, sıkıntı, hastalık ve musibet görmeyen, burnu bile kanamayan bir insan çoğu zaman olgunlaşmamış, tecrübesiz ve ham insandır. Bu hamlık onun hem dinî hem de dünyevî davranışlarına yansır.


Yapamadığımız iyiliklerimiz aynen yazılır


İnsan genişlikte Allah’ı hatırlamalı ki, Allah da darlık ve sıkıntıda onu gözetsin. ışte hastalık ve musibetin günahları silip temizleme fonksiyonu yanında, bir de engellemesi sonucu yapamadığımız ibadetlerimizin yazılmaya devam etmesine vesiledir. Bir insan, daha önce devam ettiği bir ibadet ve hayırlı işi, hastalık ve musibet yüzünden sürdüremiyorsa bile, sevap ve mükafatı aynen yazılmaya devam eder. Hatta bunama, aklını yitirme gibi aylarca, hatta ömür boyu süren engeller de böyledir. Bir hadis-i şerif, bu gerçeği belirtmiş ve böyle bir durumda Allah’ın, yazıcı meleklere, kendisinin engellediği bu süre içinde daha önce gece veya gündüz yaptığı bütün iyilikleri yazmalarını emrettiğini bildirmiştir.


Sağlığın kıymetini bilmeyi öğretir


Her şey zıddı ile bilinir. Gece olmazsa gündüz, soğuk olmazsa sıcak, kötü olmazsa iyi, açlık olmazsa tokluk, susuzluk olmazsa suyun değeri bilinmez. hastalık da olmazsa sağlığın ne büyük nimet olduğu anlaşılmaz. “Sağlık sağlam insanların başında öyle bir taçtır ki, onu sadece bundan mahrum olanlar görür” sözü ünlüdür.

Kanuni’nin “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” beyti de, dünyada hiçbir servet ve devletin sağlık kadar değerli olmadığını belirtir. Ömür boyu sağlık ve refah içinde yaşayanlar, sahip oldukları nimetin değerini bilemezler. Tıpkı, deryada yüzüp de denizin farkında olamayan balıklar, her ân doya doya havayı teneffüs edip de etrafındaki atmosferi göremeyen insanlar gibi. Bilindiği üzere hangi yerimiz ağrısa vücudumuzun en önemli organının o olduğunu zannederiz. Diş, göz, kulak vs. ağrısı çekenler, ömür boyu sağlık ve afiyet içerisinde istifade ettiğimiz bu cihazlarımızın ne büyük nimet olduğunu daha iyi anlarlar. İşte hastalık ve musibetlerin bir hikmeti de şükrünü gereği gibi yerine getiremediğimiz nimetlerin farkına varmamıza yardımcı olmasıdır. Ayrıca hastalık ve musibetler de derece derecedir. Herkes kendinden daha kötü durumda olanı görünce haline şükreder.


Sonucu şifa olan acı birer ilaçtır


Her hastalık ve musibet bizim için acı bir ilaç gibidir. Bilelim veya bilmeyelim, dünyamıza ya da ahiretimize yönelik mutlaka bir veya birkaç hikmeti vardır. Yüce Allah, “Ne bilirsiniz belki hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayır, hoşunuza giden bir şey de sizin için şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz!” (Bakara, 216) buyurarak bu gerçeğe işaret eder. Bize düşen, “Hak şerleri hayr eyler; zannetme ki gayr eyler / Mevla görelim neyler; Neylerse güzel eyler” diyerek isyandan kaçınmak, tatlı neticeyi, musibet karlarının altında açacak sevimli bahar çiçeklerini beklemektir.


Daha büyük bir musibete perdedir

Meselâ humma gibi ateşli bazı hastalıklar vücutta bazı kimyevî reaksiyonlar oluşturup bazı zararlı maddelerin çözülüp atılması, ya da savunma sistemimizde görevli bazı antikorların imal edilmesi fonksiyonunu görür. Nitekim, humma hastalığına lanet eden bir kadına Peygamberimiz (sas), böyle yapmamasını, çünkü körüğün demirdeki pası giderdiği gibi, bu hastalığın da insanoğlunun hatalarını giderdiğini belirtmiştir. Yine, hadislerde bir günlük humma hastalığından gelen sıkıntının bir yıllık günaha kefaret olduğu ifade edilmiştir.


İlâhî birer ikazdır


hastalık ve musibetlerin bir hikmeti de, birer ilâhî ikaz olması, insanı korkuyla uyandırması ve Allah’ın yoluna yöneltmesidir. Mümin, hastalığın hikmetini bildiği için ondan gerekli ders ve ibreti çıkarır. İnançsız kimse ise, niçin hastalandığını nasıl iyileştiğini ibretle düşünmez. Hadis, böylelerini sahibi tarafından niçin bağlandığını ve bağının niçin çözüldüğünü bilmeyen deveye benzetmiştir. Şu halde hastalık bizim için emin bir nasihatçi, merhametli bir mürşittir. Bu açıdan ona minnettar olmalıyız. Ancak çekilmesi zor bir hal aldığında sabır için Allah’a dua etmeliyiz.


Gerçek ömrümüz, sadece içinde bulunduğumuz ândır


Birçok hastalığın temelinde psikolojik nedenler yatar. Yersiz korku ve endişeler sebep olur. Oysa, hastalıkların sebep ve hikmetleri düşünüldüğünde hastalığın o kadar da korkulacak, dehşete kapılacak bir şey olmadığı anlaşılır. Bunun yanı sıra ömrümüzü bulunduğumuz an bilmeliyiz. Günler öncesinden çektiğimiz acı ve sıkıntılara ileride yaşayacaklarımızı da katıp birlikte düşünerek yükümüzü artırmamalıyız. Bir dakika öncesinin bile elemi ile birlikte geçip gittiği, sevabını bıraktığını, bir dakika sonrasının ise henüz gelmediğini, gelmediği için de şimdiden düşünüp feryat etmenin anlamsız olduğunu düşünmeliyiz.


Kainat O’nun (cc) esmâ aynasıdır

Rabbimiz güzel isimlerine bizi değişik yönlerden ayna yapar. Bundan şikayet etmeye hakkımız yoktur. Açlık duygusu vererek ardından türlü rızklarla bizi besleyip; Rezzak ismini tanıttığı gibi, hastalık ve dert vererek ardından şifaya kavuşturup da, şafi ismine bizi ayna yapıyor. Eğer perde açılsa ve biz: hastalık ve musibetlerin hikmetlerini görebilsek, ürküp nefret ettiğimiz dertlerimizi sevecek ve bundan dolayı Rabbimize şükredeceğiz. Sonu ölüm de olsa, mü’min için korkulacak bir şey değildir. hastalıktan korkulması, bazen ölümle sonuçlandığı içindir. Oysa, ölüm mü’min için asla korkulacak bir şey değildir. O bizim için bir anne rahmini andıran bu dünyadan ahiret alemine ikinci bir doğuştur. Hayat memuriyet ve askerliğinden bir terhis ve paydostur. Çalışmalarımızın ücretini almaya gidiştir. Milyonlarca akraba ve dostlarımıza kavuşmadır vs. Şu halde “Ucunda ölüm yok ya!” sözü yerine bütün bu manalarını düşünüp “Ucunda ölüm var ya” diyerek hastalığı adeta sevmeliyiz. Ölümün, asıl bizi hazırlıksız yakalamasından endişe etmeliyiz.


Sızlanmak ya da tevekkül


En büyük musibetler peygamberlere, sonra evliyalara sonra da diğer insanlara gelmiştir. Başta Hz. Eyyub olmak üzere bütün o salih insanlar, musibetlere ilâhî bir hediye gözüyle bakmışlardır. Bu mübarek nurlu kafileye katılabilmek için, onların gözüyle hastalık ve musibete bakmak, şikayet değil sabır, hatta şükretmek gerekir. Bazı hastalıklar, ölümle sonuçlandıklarında kişiye şehitlik derecesini bile kazandırır. Doğumdan, karın sancısından, boğulmak ve yanmaktan ve vebadan vefat etmek böyledir. Hastalığa karşı yakınmak, “Ne yaptım da bu başıma geldi” diye sızlanmak, Allah’ı kullara şikayet etmek, maddi hastalıktan daha büyük manevî bir hastalık ve musibettir. Kırılmış el ile dövüşmeye çalışmak gibidir. Hastalığı daha da artırır. “Bir musibet geldiğinde ‘Biz Allah’ınız ve yine O’na döneceğiz”! (İnna lillahi ve innâ ileyhi râciûn) diyerek Allah’a teslim olmak en iyisidir.


Şifa Allah’tandır


Allah her derdin dermanını yaratmıştır. Yeryüzü büyük bir eczanedir. Bu ilaçları araştırıp bulmak, kullanıp istifade etmek Allah’ın emridir. Ancak bunda da insanlar için büyük bir imtihan söz konusudur. O da tesiri ilaçlardan beklemek, iyileştiğinde ilacın veya doktorun iyileştirdiğini söylemek insana imtihanı kaybettirir. Sıhhati veren Allah’tır. İlaçlar ve doktorlar sadece birer vasıtadır.


hastalık dostlukları güçlendirir


hastalık ve musibetler, başta anne ve babalar olmak üzere tüm gerçek dostlarımızın bize olan küllenmiş dostluk, şefkat ve yakınlığını canlandırır. Ziyaretimize koşturur. Etrafımızda pervane yapar. Bize olan sevgilerini yeniden yaşarız. Kucaklaşmaya, birbirinin imdadına koşmaya vesile olan hastalık ve musibet kendi acısını unutturur. Bu aynı zamanda etrafımızdaki insanlar için de bir test, bir sınav. Kara gün dostlarımızı ortaya çıkarır.. Yeni dostluklar kurmaya vesile olur. Onlara ne kadar ihtiyacımız olduğunu anlarız. Bencillikten kurtuluruz. Bütün bunlar manevî bir haz ve lezzet verirler.


Rahmet ve kurbiyete vesiledir


Allah, rahmet ve dostluğuyla her zaman hastaların yanındadır. Bu çok özel bir ilgi ve yakınlıktır. Bir hadiste belirtildiğine göre, Yüce Allah, “Ademoğlu, falan kulum hastalandı da sen yanına uğramadın. Eğer uğrasaydın, orada beni bulacaktın!” buyurur. Yine, “Ben gönlü kırıklarla beraberim!” buyurmuştur. hastalık, musibet, gurbet ve kimsesizlik, diğer insanların şefkat ve merhametini, celp edip dostluklarını kazandırır da bütün merhametlileri yaratan, bütün annelerin yüreklerini şefkat ile parlatan, her bahar rahmet ve kereminin parıltılarıyla yeryüzünü büyük nimet sofrası haline getiren Merhametliler Merhametlisi’nin (cc) şefkat ve rahmetini celp etmez mi? Mademki O var ve bizi görüyor, bizim için her şey var. Asıl gurbette ve kimsesiz olan kimse, iman ve teslimiyetle O’na bağlanmayan veya buna önem vermeyendir.


hastalıklar manevî derece kazandırır


Felç ve inme gibi hastalıklar insanı dünyadan iyice soğutur. Dünyanın fani ve geçici, insanın önemli görevleri bulunan misafir bir memur olduğunu fiilen gösterir. Böylelerini dünya artık boğamaz. Gözünü kapayamaz. Nefsin kötülüklerinden kurtulur. Kısa zamanda bu hastalık sayesinde büyük bir evliya gibi manevî yüksek bir dereceye çıkar. hastalık kendisi için artık çok ucuz düşer. Bunun şartı iman, teslimiyet ve tevekküldür.

 

Yardımseverlere müjdeler vardır


hastalıkların bir de evindeki hastalara bakanlara yönelik hikmetleri var. Anne ve babalar hiçbir karşılık beklemeden büyük bir fedakarlık ve özenle baktıkları hasta yavrularından dolayı çok büyük sevaplar kazanırlar. Hasta anne, baba ve akrabalara bakmak da aynı şekilde çok sevaplıdır. Bunun yanında onların dualarını alma, kırık gönüllerine merhem olma, onlara hizmet etme fırsatı verir. Bu da kişiye hem dünyada hem de ahirette saadeti kazandırır. Bu şekilde başta büyüklerine hizmet eden bir kişi yaşlandığı ya da hastalandığında evlat ve yakınlarından hizmet görür. Yaşlı; hasta ve kimsesizlere hizmet sadece yakınlarla sınırlı tutulmamalı, din kardeşliği yönüyle bütün bu durumdaki insanlara fedakârca, şefkat ve merhametle hizmet etmek Müslümanlığın gereğidir. 

DOÇ. DR. ABDÜLAZİZ HATİP

54
Engelli Yaşam / engel tanımayan engelliler
« : Şubat 27, 2008, 01:00:44 ÖS »
İZMİR (CİHAN) - Bedensel engelli olmaları, yaşama ve çalışma azimlerinden hiçbir şey kaybettirmiyor. Evde boş oturmaktansa çalışıp ürünlerini satarak ticaret yapmayı tercih ediyorlar. Onlar, çeşitli bedensel engelleri bulunan vatandaşlar; engel tanımıyor ve yaşama dört koldan sımsıkı sarılıyorlar. İzmir'de kurulu Engel-Siz Yaşam Derneği üyeleri de bu tür çaba sarfeden engelli sivil toplum kuruluşlarından biri.Dernek üyelerinin birçoğu, halk eğitim merkezinin verdiği eğitim sayesinde kokulu mum yapmayı öğrenmiş. Yaklaşık bir yıldır dernek binasındaki atölyelerde çeşit çeşit kokulu mumlar üreterek gerek pazarlarda gerekse çeşitli fuarlarda satıyorlar.



  Hedefleri ise her yere gidemedikleri için sipariş usulü çalışabilmek. Bu konuda sektörde söz sahibi pazarlama firmalarının ilgisini ve siparişlerini bekliyorlar.
 280 civarında üyesi bulunan derneğin başkanlığını yürüten Gülgün Yorgancılar, Gaziemir Halk Eğitim Merkezi'nin öncülüğünde başlayan çalışmalarla üyelerinin çeşitli konularda eğitildiğini söyledi.
 Mum dışında ahşap boyama ve takı tasarımı da yaptıklarını dile getiren Yorgancılar, "Üyelerimizin engelleri farklı olduğu, kimi ayağından kimi kolundan engelli olduğu için herkes ahşap boyama yapamıyor ama mum üretimini bütün arkadaşlarımız yapabiliyor. Zaman zaman dışarıdan sipariş alıyoruz. Elde ettiğimiz gelirin bir kısmıyla derneğimizin giderlerini karşılıyor, bir kısmını da arkadaşlarımıza emeklerinin karşılığı olarak veriyoruz." dedi.
 Mum üretimine 2005 yılında başladıklarını hatırlatan Yorgancılar, "Stoklarımızda yaklaşık 300 koli mum bulunuyor. Bu işi yapan işadamlarının taleplerini bekliyoruz." şeklinde konuştu.
 Dernek binasında kokulu mum üreten Fatma Önal (27), evde oturmaktansa eğitim kurslarına katılarak boş zamanlarını değerlendirdiğini söyledi.
 Çalışmaktan son derece mutlu olduklarını belirten Önal, "Burada ürettiğimiz değişik mumları satarak hem gelir elde ediyoruz hem de arkadaşlarımızla hoşça vakit geçiriyoruz." dedi.
 Özcan Çakmak (28) da dernekte arkadaşlarıyla birlikte çalışmaktan büyük mutluluk duyduğunu kaydetti.
 Dernek üyelerinin yaptığı cam bardaktaki kokulu mumlar 3 ile 7 YTL arasında satılırken sade mumlar 2 ile 10 YTL'den alıcı buluyor.


55


Türkiye, Birleşmiş Milletler tarafından 30 Mart’ta imzaya açılan “Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme”ye taraf olan ilk ülkelerden biri oldu.
  Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, müzakereleri 2002 yılında başlatılan ve 13 Aralık 2006 tarihinde BM Genel Kurulu’nda oylamasız kabul edilen “Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme”nin 30 Mart’ta Birleşmiş Milletler’e üye ülkelerin imzasına açıldığını ve Türkiye’nin, bu Sözleşme’yi imzalayan ilk ülkeler arasında yerini aldığı ifade edildi


Açıklamada, “Ülkemiz adına Birleşmiş Milletler nezdindeki Daimi Temsilcimiz Büyükelçi Baki İlkin’in imzaladığı Sözleşme’nin müzakereleri sırasında Türkiye, engellilerin insan haklarından eşit ve tam olarak yararlanabilmesini, engellilere yönelik ayırımcılığa son verilmesini ve engellilere yaşamın her alanında eşit katılım olanağı sunulmasını savunmuş, bu doğrultuda, Sözleşme müzakerelerinin biran önce sonuçlandırılmasını desteklemiştir” denildi.

SÖZLEŞME NELER GETİRİYOR?
Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme, genel ilkeler, genel yükümlülükler, ayırımcılık yasağı, erişilebilirlik, eğitim, sağlık, çalışma ve istihdam, siyasi ve kamusal yaşama katılım gibi çeşitli başlıklar altında engellilerin haklarını ve taraf devletlerin yükümlülüklerini düzenliyor. Sözleşme  kapsamında ayrıca uygulamaları denetlemek üzere “Engellilerin Haklarına İlişkin Komite” kurulmasını da öngörülüyor. Sözleşme yürürlüğe girmesi için ise 20 ülke tarafından onaylanması gerekiyor



alıntıdır...

56
Engelli Spor / DALMAK ÖZGÜRLÜKTÜR 07 DEVAM EDİYOR
« : Şubat 27, 2008, 12:48:51 ÖS »


BURSA (CİHAN) - Uludağ Üniversitesi Sualtı Topluluğu (USAT) tarafnıdan "Dalmak Özgürlüktür 07" adını taşıyan proje hayata geçiriliyor. Topluluk fiziksel ve zihinsel engelli miniklere yüzme ve aletli dalış (SCUBA) sporunu tanıtmayı amaçlıyor.
İlk olarak Uludağ Üniversitesi' ndeki engelli öğrencilerin yanı sıra Bursa içindeki engelli vatandaşlara da sosyal bir ortam sağlayacak projenin üçüncüsü Erkurt Holding sponsorluğunda 17 Kasım'da başladı.


 

 
Proje kapsamında toplam 20 ila 30 arasında engelli öğrenciye iki grup halinde 11 hafta boyunca kuramsal ve uygulamalı eğitimler verilecek. Uludağ Üniversitesi'nden yapılan açıklamada; "Eğitimlerin duyarlı kişi ve kuruluşların katkılarıyla gerçekleştiğinden katılımcılardan hiç bir ücret talep edilmeyecek." denildi.

alıntıdır...

57
Engelli Spor / GÖRME ENGELLİLER AVRUPA FUTSAL ŞAMPİYONASI
« : Şubat 27, 2008, 12:46:10 ÖS »


Görme Engelliler Avrupa Futsal  Şampiyonası'nda Belarus ve Rusya finale yükseldi.
Ankara Büyük Anadolu Otel'de gerçekleştirilen şampiyonada bugün  İspanya'yı 9-3 yenen Rusya finale yükselirken, Ukrayna'yı 4-0 yenen  Belarus da finalde Rusya'nın rakibi oldu.
Şampiyona yarın, saat 10.30'daki İspanya-Ukrayna üçüncülük ve saat  16.00'da da Belarus-


Rusya final mücadelesiyle tamamlanacak


alıntıdır...

58
Engelli Spor / BERÇELAN İŞİTME ENGELLİ FUTBOL TAKIMI
« : Şubat 27, 2008, 12:44:56 ÖS »


HAKKARİ  (CİHAN) - Hakkari Berçelan İşitme Engelli Futbol takımı 5-6 Ocak tarihlerinde Kahramanmaraş'ta katıldığı terfi maçlarında rakibini 2-0 yenerek bölgesel 2. lige çıkmaya hak kazandı. Hakkari'deki Berçelan İşitme Engelli Futbol Takımı, maddi sıkıntılardan dolayı Kahramanmaraş'taki turnuvaya katılamayacak duruma gelince, valilik yardım elini uzattı. Hakkari Valisi Ayhan Nasuhbeyoğlu, bölgesel terfi maçlarına valiliğin desteğiyle katılarak 2. lige çıkan engellileri makamında kabul etti.


 
Hakkari Valisi Ayhan Nasuhbeyoğlu makamında kabul ettiği engellileri ödüllendirdi. Vali Nasuhbeyoğul, spor faaliyetleri için ellerinden gelen bütün imkanlarını seferber ettiklerini, sporun her dalında mücadele veren gençlere maddi ve manevi destek sağladıklarını belirtti. Nasuhbeyoğlu okullar, amatör spor kulüpleri, bedensel engelliler derneği spor ekipleri olmak üzere toplam 35 ayrı spor ekibindeki yaklaşık 600 sporcuya 100 bin YTL tutarında maddi destek sağladıklarını kaydetti.
 Kendilerine verilen destek için Vali Nasuhbeyoğlu'na teşekkür eden Berçelan İşitme Engelli Futbol Takımı Antrenörü Cahit Mollaosmanoğlu, valiliğin yardımları sonucunda bir üst ligde mücadele etmeye hak kazandıklarını kaydetti.


59
Engelli Ürünleri / AKÜLÜ TEKERLEKLİ SANDALYE KAMPANYASI...
« : Şubat 27, 2008, 12:43:17 ÖS »
Türkiye Omurilik Felçlileri Derneğince  (TOFD) başlatılan ''Akülü Tekerlekli Sandalye'' kampanyası kapsamında  Sosyal Hizmetler Eğitim ve Yardım Vakfınca (SOS) bağışlanan 26 akülü  tekerlekli sandalye, ihtiyaç sahiplerine verildi.Kocatepe Kültür Merkezi'nde düzenlenen törene, AK Parti İstanbul  Milletvekili Lokman Ayva, SOS onursal Başkanı Nevin Gökçek de katıldı.Ayva, etkinliğin çok anlamlı olduğunu ifade ederek, Nevin Gökçek gibi  yardımseverlerin artması ve bütün Türkiye'ye ulaşması gerektiğini  söyledi.
Nevin Gökçek de sağlığın her şeyden önemli olduğunu belirterek,  kampanyayı başlatanları kutladı.İhtiyaç sahiplerinin dualarını hiçbir şeye değişmeyeceğini anlatan  Gökçek, gözyaşları içinde ''Hiçbirimizin garantisi yok. Yarın engelli  olacakmışız gibi onlara sahip çıkmalı, rahatlatmalıyız'' dedi.


       TOFD Ankara Şube Başkanı Yıldırım Yılmazoğlu ise kampanya kapsamında  bağışlanan akülü tekerlekli sandalye sayısının bin 552'ye ulaştığını  belirterek, destek verenlere teşekkür etti.
       Yılmazoğlu, daha sonra katkılarından dolayı Nevin Gökçek'e teşekkür  plaketi sundu.
       Minik izleyicilere palyaçolar tarafından balon dağıtılan törende, Milli  Eğitim Vakfı Gökkuşağı İlköğretim Okulu öğrencilerinin gösterisi ve  Ankara Büyükşehir Belediyesi Aile Yaşam Merkezi Engelliler Müzik grubu  ile Rock grubu da müzik dinletisi sunuldu.
       Derneğe, Turkcell, Avea ve Vodafone faturalı hatlarından 3430'a boş  mesaj göndererek, 5 YTL bağışlanabiliyor.


60
Engelli Haber / engelliler güzellik yarışması
« : Şubat 27, 2008, 12:42:14 ÖS »
Bedensel, görme, işitme ve zihinsel  engellilerin katılacağı ve Türkiye'de ilk kez düzenlenen ''Türkiye  Engelliler Güzellik Yarışması'' 13 Mayıs 2008 tarihinde Antalya'da  gerçekleştirilecek. Yarışmayı organize eden İstanbul Production ve Maximum Organizasyon'dan  yapılan yazılı açıklamaya göre, yarışmanın başvuruları 15 Şubat-15 Nisan  arasında ''www.engelsizceguzellik.org'' internet adresinden yapılacak.  Oluşturulacak ön jürinin yaptığı değerlendirme sonucu başvuranlar  arasından belirlenen 50 finalist, jüri ile yüz yüze görüşme yapacak. Bu  görüşme sonunda belirlenen 20 güzel, 1 Mayıs 2008 tarihinde Antalya'da  kampa girecek.

       Kamp süresince dans ve koreografi çalışmaları yapacak, çeşitli gezi ve  programlarla sosyal faaliyetlerde bulunacak 20 finalist, 13 Mayıs 2008  tarihindeki Türkiye finalinde yarışacak.
       Birinci olacak Türkiye güzeli, 3 Aralık 2008 tarihinde yine Antalya'da  yapılacak Dünya Engelliler Güzellik Yarışması'nda Türkiye'yi temsil  edecek.

alıntıdır

Sayfa: 1 2 3 [4] 5