İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - P.u.S.u

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 7
16
Ünlüler Galerisi / Alessandra Ambrosio
« : Haziran 05, 2009, 12:37:50 ÖS »










17
Ünlüler Galerisi / Aria Govıannı
« : Haziran 05, 2009, 12:35:42 ÖS »

18
Ünlüler Galerisi / Alison Angel
« : Haziran 04, 2009, 07:59:00 ÖS »








19
Ünlüler Galerisi / Hillary Duff
« : Haziran 04, 2009, 07:55:33 ÖS »








20
Biyoloji / Organlar - Mide
« : Haziran 04, 2009, 07:47:22 ÖS »
Midenin anatomisi


Mide, büyük miktarda yiyeceklerin geçici olarak depolandığı organdır. Rahatlıkla 1.5 litre sıvıyı içinde tutabildiği gibi, maksimum 4 litre sıvı tutma kapasitesi vardır.
Midenin 3 ana bölümü vardır:
1-Fundus, 2-Kardia 3- Korpus (gövde) ve 4-Antrum (midenin son bölümü) Mide, içine giren yiyeceklerin kimyasal ve fiziksel olarak parçalandığı bir yerdir. Mide içini örten ve Mukoza denilen örtü dokudan sindirim sıvıları salgılanır. Mide içinde yiyecek varsa, her 20 saniyede bir dalgalar meydana getirerek sıvı ile katıyı birbirine karıştırır (Kimus). Sonuçta krem kıvamında yarı sıvı bir materyel meydana gelir. Meydana gelen karışım ince bağırsaklar tarafından emilecek seviyeye geldiyse, azar azar miktarlarda, pilor kanalını geçerek 12 parmak bağırsağına (Duodenum) geçer. Sıvıların mideyi terk etmesi katılardan daha hızlıdır ve mideyi boşaltması yaklaşık 20 dakikayı alır. Katı-sıvı karışımı materyelin mideyi terk etmesi ise yaklaşık 1.5 saati bulmaktadır.
Mide salgı yapan bir organdır. İç duvarlarında bulunan hücre ve bezler birçok önemli salgılar üretir: sindirim enzimleri, hormonlar, hidroklorik asit, intrensek faktör (B12 vitamininin ince bağırsak son kısmından emilmesi için bu faktörün varlığı şarttır). Mide kendi çıkardığı asitten kendini korumak için yapışkan, alkalen-bazik bir mukus da üretir.

Mide iç yüzeyindeki epitel hücreler

Midede bulunan farklı hücre çeşitlerinden biridir ve midenin iç yüzeyinde yer alır. Bu hücrelerin salgıladığı bikarbonat bakımından zengin mukus, midenin iç yüzeyinin aşınmasını ve mide özsuyundaki asidin bu dokulara zarar vermesini engeller.midenize dikkat ediniz.

Mide rahatsızlıkları

    * Gastrit
    * Ülser
    * Reflü
    * Mide kanaması

21
Biyoloji / Hücre Organelleri - Koful
« : Haziran 04, 2009, 07:46:32 ÖS »
Koful
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Hücre organelleri:

    1. Çekirdekçik
    2. Çekirdek
    3. Ribozom
    4. Taşıyıcı
    5. Granüllü endoplazmik retikulum
    6. Golgi aygıtı
    7. Hücre zarı
    8. Granülsüz endoplazmik retikulum
    9. Mitokondri
    10. Koful
    11. Sitoplazma
    12. Lizozom
    13. Sentriol

Koful, vakuol olarak da bilinir, sitoplazmada bulunan içi sıvı dolu boşluklardır. Genellikle bitki hücrelerinde görülür.Koful zarına tonoplast,koful sıvısına ise tonoplazma denir.Genç bitki hücrelerinde sayıca az ve küçük,yaşlı hücrelerde ise sayıca çok ve büyüktürler.
3 çeşit koful vardır: besin kofulu, sindirim kofulu ve boşaltım kofulu (kontraktil (vurgan) koful).Besin kofulları sindirim,kontraktil kofulları ise su balansını sağlamada rol alırlar.
Koful hayvan hücresinde çok ama küçük, bitki hücresinde az ama büyüktür. Yaşlı bitkilerde koful, hücrede daha çok yer kaplar.

22
Biyoloji / Biyoloji
« : Haziran 04, 2009, 07:41:23 ÖS »
Biyoloji

Biyoloji, Yunanca "Bios" (yaşam) ve "Logos" (bilim) kelimelerinin birleşmesi şeklinde isimlendirilmiş, tüm canlıların birbirleriyle ve çevre ile etkileşimlerini, bu etkileşimlerin sebep ve sonuçlarını araştıran, açıklayan "omni" bir bilim dalıdır.
Biyoloji 2 büyük alana ayrılır:

   1. Botanik (Bitki Bilimi)
   2. Zooloji (Hayvan Bilimi)


Biyoloji kendi içinde alt bölümlere ayrılır.

    * Biyofizik canlıları incelemede fizik araçlarını kullanan araç ve teknikler bütünüdür.
    * Kriyobiyoloji, sıcaklığınn canlıları nasıl etkilediği ile ilgilenir.
    * Entomoloji, böcekleri inceler.
    * Etoloji, doğal ortamdaki hayvanların davranışlarını inceler.
    * Evrimsel biyoloji, evrim teorisini destekleyen kanıtları inceler.
    * İhtiyoloji, balık bilimidir.
    * İmmünoloji, vücudun hastalıklara ve yabancı maddelere karşı direncini ve bunun temellerini inceler.
    * Limnoloji, göller ve bunlar içinde yaşayan canlıları inceler.
    * Deniz biyolojisi, okyanus ve denizlerdeki yaşamı inceler.
    * Tıp, tedavi ve iyileştirme sanatı ve bilimidir.
    * Mikrobiyoloji, mikroskobik organizmaları inceler.
    * Nörobiyoloji, hayvanların sinir sistemini inceler.
    * Ornitoloji, kus bilimidir.
    * Paleontoloji, tarih öncesi yaşamı inceler.
    * Sosyobiyoloji, sosyal ilişkilerin biyolojik temelini inceler.
    * Morfoloji: Canlıların dış görünüşünü, şeklini inceleyen bilim dalıdır.
    * Anatomi: Canlıyı oluşturan organları,bu organları birbirleriyle ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır.
    * Fizyoloji: Organizmadaki organ ve dokulardaki görevlerini, işleyişlerini inceleye bilim dalıdır.
    * Embriyoloji: Organizmanın gelişme devrelerini inceler. Özellikle döllenmiş yumurtadan (zigot) itibaren meydana gelen gelişme ve farklılaşmaları inceleyen bilim dalıdır.
    * Sitoloji: Hücrenin yapısını ve çalışmasını inceleyen bilim dalıdır.
    * Histoloji: Çok hücreli canlılardaki dokuların yapısını ve bu dokuların vücudun nerelerinde bulunduğunu,hangi organların yapısına katıldığını inceleyen bilim dalıdır.
    * Genetik: Canlılardaki kalıtsal özelliklerin dölden döle nasıl geçtiğini inceler. Ayrıca “gen” in yapısını görevini ve genlerde meydana gelen değişiklikleri inceleyen bilim dalıdır.
    * Moleküler biyoloji: Canlıların yapısını, moleküler düzeyde inceleyen bilim dalıdır.
    * Ekoloji: Canlıların hem kendi aralarındaki hem de çevreleriyle olan ilişkilerini tek tek veya birlikte inceleyen bilim dalıdır.
    * Taksonomi: Canlıları benzerliklerine göre sınıflandıran bilim dalıdır.
    * Parazitoloji: Asalak olarak yaşayan canlıların yapı ve özelliklerini inceleyen bilim dalıdır.

    * Ontojeni: Bir bireyin evrimsel geçmişini inceler.
    * Filojeni: Bir grup organizmanın (soyun=türün) evrimsel geçmişi inceler.
    * Biyocoğrafya: Canlıların yeryüzündeki coğrafi dağılışını inceler.
    * Bakteriyoloji: Bakterileri inceler.
    * Viroloji: Virüsleri inceler.
    * Patoloji: Hastalıkların belirti ve nedenlerini inceler.
    * Biyometri: Biyolojik olayları istatiksel olarak inceler.
    * Mikrobiyoloji: Gözümüzle göremediğimiz mikroorganizmaların beslenme, üreme gibi yaşam şekillerini inceleyen bilim dalıdır.
    * Uzay Biyolojisi: Uzay şartlarında canlıların karşılaştıkları yeni durumları, bunların canlı üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerini, canlıların uzaya uyum şartlarını araştıran bilim dalıdır.
    * Biyokimya: Canlıların yapısındaki kimyasal maddeleri ve yaşamın temeli olan biyokimyasal tepkimeleri inceleyen bilim dalıdır.

23
Biyoloji / Anatomi Terimleri Sözlüğü
« : Haziran 04, 2009, 07:37:24 ÖS »
Adem Elması
Adem elması(Gırtlak Çıkıntısı), tiroid çıkıntısıdır. Genelde erkeklerde görülür (Kadınlarda da görülebilir). Erkeklerde ergenlikdöneminde oluşmaya başlar, ergenliğin belirtilerinden biridir. Yutma sırasında yukarı çıkar, daha sonra aşağı iner. Bu hareketin olmaması tümör veya enfeksiyon oluşumunun sebebi olabilir. İngilizcesi "Adam's Apple"dır.Latince'de prominentia laryngea adını alır.

Akciğer
Akciğer, hava soluyan omurgalılardaki temel solunum organıdır. Ana görevi atmosferdeki oksijeni kan dolaşımına nakletmek ve dolaşımdaki karbondioksiti atmosfere çıkartmaktır. Bu görev, gaz değişiminin vuku bulduğu milyonlarca küçük, müstesna biçimde çok ince duvarlı hava kesecikleri oluşturan dolaşımı sağlayamadan kanı boşa vermektedir. özelleşmiş hücrelerin mozaiği sayesinde gerçekleşir. Akciğerlerin solunumla ilgili olmayan görevleri de vardır.
Akciğer ile ilgili tıbbi terimler genellikle pulmo- ile başlar; bu Latince pulmonarius, "akciğerlerin", sözcüğünden gelmektedir ki bu sözcük de Yunanca pleumon yani "akciğer" ile akrabadır.

Akciğer Hilusu
Akciğer hilusu akciğere çeşitli yapıların girdiği ve çıktığı yerdir. Pulmoner arter, superior ve inferior pulmoner venler, bronş ve bronşu saran bronşial damarlar geçer.
Akciğer Zarı
Akciğer zarı, (pleurae ya da plevra) akciğeri çevreleyen zarımsı iki dokudan oluşur. Dış zar göğüs duvarına bağlıdır (pariteal pleura) içteki ise akciğere ve diğer iç dokulara bağlıdır (visceral pleura). Bu iki zar arasında "zar boşluğu" adı verilen ince bir boşluk bulunur. Bu boşluk akciğer tarafından üretilen bir sıvı ile doludur.
Alveol
Alveoller, akciğerlerin içinde bulunur. Kılcal damarlardaki olan karbondioksiti alıp, kılcal damarlara içlerinde olan oksijeni verirler. Buna madde alışverişi denir.Alveoller kan dolaşımında da görevlidir.Nefes aldığımızda hava burun;yutak;gırtlak;soluk borusu;akciğerler;bronşlar;bronşçuklar ve alveoller yolunu izler.Alveoller de havayı temizleyip;kılcal damarlara verir.Damarlar tüm vucuda dağıtır.Kirlenen kan geri kılcal damarlar ile alveollere gelir.Alveoller karbondioksiti alır,bronşlara verir,bronşlar soluk borusuna,soluk borusu burna verir.Burundan da dışarı atılır.Yani alveoller gaz alış-verişini yapar.Yeni alveollere genç alveoller denir.
Ansefal
Ansefal, merkezî sinir sisteminin kafa boşluğu içinde yer alan parçasıdır. Fransızca encéphale tüm beyin demektir.
Ansefaldeki merkezlerin en önemlileri omurilik soğanı, beyincik, beyindir.

Aritenoid
Aritenoid, Larinks iskeletinde bulunan ve bir çift olan kıkırdaktır. Tabanı aşağıda üç yüzlü bir piramide benzer. Krikoid kıkırdak üst kenarı ile eklemleşir.

Aşil Tendonu
Aşil tendonu, bacağın baldır kaslarının büyük tendonu, ayak bileğinin arkasında topuğa tutunur.
Aşil tendonu iltihabına Aşil tendiniti denir.
Baldırın arka bölümündeki kas grubunun topuk kemiğine birleşmesini sağlayan yapıya Akhilleus'un aşağıdaki öyküsünden esinlenilerek Aşil tendonu adı veriliyor. Homeros'un İlyada'sındaki Troya savaşının en önemli figürlerinden olan Akhilleus (Aşil), Thetis ile Peleus'un oğludur. Annesi Thetis, Akhilleus'a ölümsüzlük kazandırmak için çocukken onu ölüler ülkesindeki Stiks Irmağı'na daldırmıştır. Bunu yaparken Akhilleus'u topuğundan tuttuğu için topuğu büyülü suya değmemiştir. Akhilleus'un ölümü ancak ve ancak topuğundan alacağı bir darbeyle olacaktır. Paris, attığı okla onu topuğundan vurur ve Akhilleus'u öldürür.
Aşil tendonunun kopması, kesilmesi halinde ömür boyu sakatlık olur. Ruanda soykırımdada Hutular, Tutsileri öldürmekten yorulup kaçmalarını önlemek için Aşil tendonlarını kesmişlerdir.

Baldır
Baldır bacağın diz ile topuk arasındaki bölümüne verilen addır.
Özellikle baldır kasları, diz bağlarının desteklenmesi açısından çok önemlidir ve dizin darbelere karşı korunması için baldır kaslarının kuvvetlendirilmesi gerekmektedir.

Beyaz Madde
Beyaz madde (zaman zaman ak madde), sinir sisteminde bulunan nöronların aksonlarının oluşturduğu topluluklara denir. Rengi beyaz olan ve ismini buradan alan maddenin renginin beyaz olma sebebi miyelinli sinir liflerini içermesidir; miyelinin rengi beyazdır.

Beyincik
Beyincik ya da Cerebellum, denge organlarımızdan biridir.Kasların düzenli çalışmasını sağlar.Fossa cranii posterior'da,bulbus ve pons'un üst arka kısmında bulunur. Beynin ikinci büyük (beynin 1/8'i kadar), rhombencephalon'nun en büyük parçası olan beyincik 150 gr ağırlığındadır. Yukarıdan aşağıya biraz basık, ovalimsi şekilde olan beyinciğin en geniş boyutu, transvers yöndedir. Bulbus ve ponsla birlikte 4. ventrikülü çevreler. Lobus occipitalis ile aralarında tentorium cerebelli bulunur.
Beyincik, hemisferium cerebelli denilen iki yan lobla bunları ortada birleştiren vermis cerebelli'den oluşur. Beyincik, pedunculus cerebellaris inferior ile bulbusa, pedunculus cerebellaris medius ile ponsa ve pedunculus cerebellaris superior ile de mesencephalona bağlanır.
Beyincik, lobus cerebelli anterior, lobus cerebelli posterior ve lobus flocculonodularis olarak üç loba ayrılır.

    * Lobus anterior, beyinciğin üst-ön tarafında bulunur ve üst yüzden görülebilir. Bu lobu vermis cerebellinin lingula cerebelli, lobulus centralis ve culmen kısımları ile hemispherium cerebellinin ala lobuli centralis ve lobulus quadrangularis kısımları oluşturur. (Lobus anterior ile lobus posterioru fissura prima ayırır.)
    * Lobus cerebelli posterioru vermis cerebellinin declive, folium vermis, tuber vermis, pyramis ve uvula kısımları ile hemispherium cerebellinin lobulus simplex,lobulus semilunaris superior, lobulus semilunaris inferior, lobulus paramedianus, lobulus biventer ve tonsilla cerebelli kısımları oluşturur.
    * Lobus flocculonodularisi, vermis cerebellinin nodulus vermis kısmı ile hemispherium cerebellinin pedunculus flocculi ve flocculus kısımları oluşturur.

İç yapısı, dışta cortex cerebelli içte corpus medullare cerebelli bulunur. Cortex cerebelli içe doğru stratum moleculare, stratum purkinjense ve stratum granulosumdan oluşur. Afferent ve efferent aksonlar geçer. Ayrıca nuclei cerebelli adı verilen ve orta hatta çift taraflı yerleşmiş dört nukleus vardır. Beyincik kesitlerinde cortex ve corpus medullare ağaca benzer bir görüntü oluşturur.


Birincil Lenfoid Organlar
Birincil lenfoid organlar ya da merkezi (santral) veya primer lenfoid organlar, bağışıklık sisteminde lenfositlerin üretim ve olgunlaştırma işlerinin yapıldığı vücut organlarıdır.
Bunlar;

    * Kemik iliği
    * Timüs bezi
    * Fabrikus kesesidir.

Kemik iliği
Vücut ağırlığının %6'sını oluşturan kemik iliğinin kırmızı bölgesinde tüm kan hücreleri üretilmektedir. Kemik iliğinden kök hücreler, bağışıklık sisteminde rol oynayan lenfositlerin öncüleri burada yapılır ve olgunlaştırılmak üzere diğer lenfoid organlarına giderler.

Timüs
Kemik iliğinde üretilen öncü lenfositlerin olgunlaşmak üzere geldikleri organdır. Göğüs kemiğinin arkasında bulunur. Lenfositler burada timüsün kabuk kısmından medulla denilen iç kısmına doğru geçerlerken sınava tabi tutulurlar, medullaya geçebilen lenfositler olgun T lenfositler olarak vücuda bırakılırlar. Olgun lenfositler kan dolaşımıyla ikincil lenfoid organlara giderler.

Fabrikus Kesesi
Memeliler haricinde diğer hayvanlarda ve vücudun kalınbağırsağın anüs kısmında bulunan bir organdır. Bu organda da Kİ'den gelen öncü lenfositler olgunlaştırılır ve olgun B lenfosit halinde kana verilir. Memelilerde B-lenfosit olgunlaştırılması kemik iliğinde yapılır.
Lenfoid organlar birincil ve ikincil lenfoid organlar olarak iki grup halinde incelenseler de birbirleriyle sürekli ilişki halindedirler.

Burun Boşluğu
Burun boşluğu (nazal kavite veya nazal boşluk) yüzün ortasında burnun arkasında ve üstünde bulunan hava ile dolu, büyük bir boşluktur.

Büzgen
Büzgen ya da sfinkter kas, vücuttaki herhangi bir deliğin açılış veya kapanışında görev alan ve bu deliğin çevresini çember biçiminde saran kastır. İnsan bedeninde 40'ın üstünde büzgen bulunur. Bu büzgenlerin bazıları mikroskobik ölçülerdedir.

Cerumen
Cerumen, tıpta ve sağlıkta kulak kiri anlamında kullanılan bir terimdir. İnsan kulağında normal olarak bulunan balmumu kıvamındaki salgıdır. Bu salgının fazlalığı, kulak tıkanması ve geçici sağırlığa yol açar.

Chondrocranium
Chondrocranium, kıkırdak halindeki embriyonik kafatası, kafa kemikleri sınırlarının henüz belli omadığı, kemiklerin kıkırdak yapı gösterdiği devredeki embriyonun kafatasıdır.

Chorista
Chorista, embriyoner gelişim hatası olarak ait olduğu organ veya oluşum dışında yerleşmiş, dolayısıyla normal yerinden uzaklaşmış doku kitlesidir.

Circumduction
Circumduction, kol veya bacağın, tepesi eklem noktasında olan, kaidesi ise uzun serbest ucu tarafından çizilen daire tarafından oluşan bir koni çizer şekilde havada sallanmasıdır.

Corpus callosum
Corpus callosum, Beynin her iki lobu arasındaki bilgi iletişimini sağlayan sinir ağlarından oluşan yapıdır. Zarar görmesi halinde yabancı el sendromu görülmesi muhtemeldir.
Yalnız bu açıklamada üzerinde durulması gereken bir durum vardır. Yabancı el sendromu dediğimiz hastalık Corpus Collosoum'un zarar görmesi halinde değil ayrık beyin çalışmaları ile iki beyin lobunun Corpus Collosoum'un tamamen kesilmesiyle ve dolayısıyla loblar arasındaki bağlantının kopmasıyla oluşur. Bu deney sanırım 1960(?) larla birlikte Sperry'nin çalışmalarıyla gerçekleştiriliyor. Ve dene epilepsi (sara) hastaları üzerinde deneniyor. Ama deney ilk olarak kediler üzerinde gerçekleştiriliyor).

Damar Tabaka
Gözün en iç tabakasıdır.Işığa duyarlı hücreler ve görme sinirleri ağ tabakada bulunur. sert tabakanın altında yer alır ve gözün beslenmesini sağlayan damarlardan oluşur.damar tabaka,gözün on kısmındaki irisi oluşturur.Ayrıca bir takımı sert tabakanın altında yer alır gözün beslenmesini sağlar ışığın fazla olduğu zaman göz bebeği daralır az ışıklı ortamda da büyür.

Deri
Deri veya cilt, insanlar ve hayvanların vücutlarını kaplayan en üst katman olup, altında barındırdığı kas ve organları koruyan ve doku tabakalarından oluşan bir örtü sistemi organıdır. Bu tabakanın altında yağ tabakası vardır. Yağ tabakası vücudumuzu sıcak tutar ve darbelere karşı korur. Burada bulunan ter bezleri boşaltıma yardımcı olur.
Cilt bizi dışarıya karşı koruyan bir bariyerdir. Aynı zamanda vücut ısısını ve su dengesini korur, çeşitli zararlı maddelerin ter yoluyla vücuttan atılımını gerçekleştirir. Kabaca üç tabakadan oluşur. En altta, destek dokusu olan kollajen, kan damarları ve salgı bezleri bakımından zengin dermis tabakası yer alır. Ortada stratum bazale denilen sürekli yeni hücrelerin yapıldığı tabaka vardır ki bu hücreler yavaş yavaş cildin üst tabakalarına doğru yolculuk yaparlar ve yaklaşık 14. günde artık canlılıklarını kaybetmeye başlayarak en üstte birikirler ve stratum korneumu (boynuzsu tabaka) oluştururlar. Normal bir cildin sağlığını ve güzelliğini sürdürebilmesi için en üstteki ölü hücrelerin sürekli dökülüp yenilenmeleri gerekir. Çünkü dökülüp yenilendikçe yeni deri daha temiz olur. İnsanın cildi kendini yaklaşık her 28 günde bir yeniler. Erkeğin cildi bir kadının cildine bakarak daha kalındır ve bu yüzden kendini yenileme süreci daha uzundur.

Dermatom
Dermatom, tıp dilinde vücudun "coğrafi" duyu bölgelerine verilen isim.
Periferik sinir sisteminde deri yüzey duyusunu alan bölge o sinire ait dermatom olarak adlandırılır.

Dil
Dil (lingua, tongue), Ağız içinde bulunan ve 5 duyudan "tad alma" yı gerçekleştiren kaslardan yapılmış organdır. Ayrıca yiyecekleri çiğneme ve yutma işlemine yardım eder, insanlarda konuşmayı da sağlar.En çabuk kendini yenileyebilen organ olarak da tanınır.


Dirsek
Dirsek kolun ve ön kolun birleştiği noktaya denir. 3 kemiğin oluşturduğu bir eklemdir. Ulna, Radi ve Humerus. Ulna ve radi birbirine paralel olarak ön kolda yani el bileği ve pazu kemiği arasında bulunur. Bu eklem menteşe tarzı bir eklemdir (iki yöne hareket eden). Dirseğin uç kısmına ise Olecranon denir.

Diz
Diz; uyluk kemiği(femur) ile kaval kemiği (tibia) arasındaki menteşe biçimli bir eklemdir. Eklem iç ve dış olmak üzere iki bölümlüdür Eklem ön taraftan diz kapağı ile korunur.
Eklem içindeki tüm kemik yüzeyler eklem kıkırdağı ile örtülmüştür.
Femur ve tibia arasındaki yük taşıyan kıkırdak yüzeyler, menisküs denilen iki esnek kıkırdaktan yapı ile korunur ve desteklenir. Menisküsler �C� harfi biçimli ve kuş yuvası biçiminde kenarları yüksek ortası ince bir yapıdadır. Bu yapı yuvarlak femur ile düz tibianın yapısal uyumunu sağlar, binen yükün tüm eklem yüzeyine dağılmasını sağlar,gelen darbeleri emer, eklemin sabitliğine yardımcı olur.
Bağlar diz eklemini sabitleyen ana yapılardır. Birbirlerinden tamamen ayrı yapılar olan bağlarla tendonları karıştırmamak gerekir. Bağlar her iki ucu kemiğe yapışan sabit yapılardır, sınırlı esneklikleri vardır. Tendonlar ise bir uçları kemiğe yapışan, diğer uçları adeleyle devam eden, adelenin hareketini kemiğe ileten yapılardır.
Yan bağlar dizin iç ve dış yanlarında bulunur ve dizin her iki yana açılmasını önler. Dış yan bağ dışında dizin dışa açılmasını engelleyen dizin arka-dış köşesinde bağlar ve popliteus tendonundan oluşan posterolateral kompleks denilen bir ek yapı vardır. Bu yapının zedelenmesine ait bulgular ve tedavi gözden kaçabilir. Ön çapraz bağ �ACL- tibia ile femuru tam orta noktadan birbirine bağlar. Fonksiyonu dizin dönme hareketlerini kısıtlamak ve tibianın öne hareketini engellemektir. Arka çapraz bağ �PCL- tibianın arkaya hareketini önler.
Dizin tüm bu anatomik yapıları boyunca kaslar uzanır ve birlikte çalışarak dizin koşmak, yürümek gibi hareketlerini yönetirler. Kaslar ayrıca sabitliği sağlayan oluşumlara destek sağlar, korurlar. Dizi yöneten iki ana grup kas vardır. Ön uyluğun 4 başlı kası (quadriceps) Leğen kemiğinden uyluğun ön yüzü boyunca uzanır, diz kapağı üzerinden tendonlaşarak devam eder ve tibianın üst-ön tarafına yapışır. Dizin doğrultulması-düzleştirilmesi hareketini yaptırır. Aynı zamanda diz kapağı kemiğinin üst, iç ve dışına yapışan ayrı başları ile diz kapağının dengesini sağlar. Dizin dönme hareketlerini kısıtlayarak ACL ye, tibianın arkaya hareketini kısıtlayarak PCL ye yardımcı olur. Uyluğun arkasında ikisi tibianın dışına, ikisi içine yapışan hamsring adeleleri vardır. Hamsringler dönme hareketini ve tibianın öne hareketini kısıtlıyarak ACL e yardımcı olur.

Dura Mater
Beyin zarı olarak bilinen, beyin dokusunu (cerebrum) ve spinal kordu çevreleyen dokunun en kalın kısmı. Üç katmandan oluşan beyin zarı dura mater, pia mater ve arachnoid membran katlarından oluşmaktadır.
İki kat halinde bulunmaktadır;

    * Superficial (Yüzeyel) kat
    * Derin kat.

Dura mater iki yerde beyini bölümlere ayırarak da bir vazife görmektedir. Biri her iki serebral hemisferin ayrıldığı falx cerebri ve diğeri de occipital lob ve cerebellumun (beyincik) ayrıldığı tentorium cerebri.
Duranın her iki katı nöral dokunun hemen hemen tamamı boyunca beraber seyretmektedirler. Bazı yerlerde iki kat arasında beynin venöz drenajını (kirli kanın geri dönmek için toplandığı alanlar) sağlayan yapılar yer almaktadır ki bunlara venöz sinüsler denmektedir.

Duyma Sistemi ve Kulak
Duyma sistemi beş duyumuzdan biri olan işitme duyusunu gerçekleştirmemizi sağlayan organ ve dokulara verilen genel isimdir. İşitme sisteminin önemli birimleri kulak, kılsal hücreler (hair cell) ve beynin işitmeyi kontrol eden kısımlarıdır.


Kulaklarımız işitmemizi ve dengemizi sağlayan duyu organımızdır. Suya atılan bir taşın oluşturduğu dalgalar gibi havada da ses dalgaları mevcuttur. Bu ses dalgaları kulağımızdaki duyu almaçları ile algılanır.Kulak dış, orta ve iç kulak olmak üzere üç bölümden oluşur.

Dış Kulak; Kulak kepçesinden ve kulak yolundan oluşur. Kulak yolunun sonunda kulak zarı bulunur. Kulak kepçesi kıkırdak bir yapıya sahiptir. Kulak yolu, kulak kepçesini orta kulağa bağlayan bir kanaldır. Kulağımız kulak kiri olarak adlandırılan bir sıvı salgılar. Bu sıvı, kulak yolundaki kıllar ile birlikte kulağa giren toz vb. maddelerin kulak zarına ulaşmasını engeller.

Orta Kulak; Orta kulakta çekiç, örs, üzengi kemikleri, östaki borusu ve oval pencere bulunur. Üzengi kemiği vücudumuzun en küçük kemiğidir. Çekiç kemiği kulak zarına, üzengi kemiği ise iç kulaktaki oval pencereye temas eder. Bu özellikleri ile kulak kemikleri, kulak zarını iç kulağa bağlayan bir köprü oluşturur. Östaki borusu orta kulaktan yutağa açılır. Böylece orta kulak ile vücudun dışı arasındaki basınç farkını dengeleyerek kulak zarının yırtılmasını engellemiş olur.

İç Kulak; Dalız, salyangoz ve yarım daire kanallarından oluşur. Dalız, oval pencereden gelen ses dalgalarını salyangoza iletir. Salyangozda işitme sinirleri vardır ve gelen ses dalgaları işitme sinirleri ile beyne iletilir. Vücudumuzun dengesinin bozulup bozulmadığını beyinciğe bildirme işini salyangozun üst kısmındaki yarım daire kanalları yapar.

Düz Kas
Düz kas isteğimiz dışında çalışan kaslardır. Mide, damar, bağırsaklarda bulunan kaslar bu kaslara birer örnek olabilir.
Görev bakımından düz kaslara benzese de yapı olarak çizgili kaslara benzemektedir ve düz kaslarla alakası yoktur.Kalp kasları ne isteğe bağlı nede istekle çalışır ve kalp kasları tamamen ayrı bir gruptadır.Bunlardan biri damarlarınızda ve iç organlarınızda bulunan ve sizin istediğinize bağlı olmadan çalışan kaslardır.

Düğümcük

Düğümcük, beyinciğin alt kutucuğunun ön ucundaki kabarıklık. Arantius düğümcükleri ve Borgagni düğümcükleri kalbin atardamar ağızlarının serbest uçlarındaki küçük kabarıklıklar. Bu kabarıklıkların birincileri ana atardamar, ikincileri ise akciğer kapakçıkları içindir.

Dış Dudaklar
Dış dudaklar (labia majora), vajinayı dıştan kaplayan hassas dokudur. Tüyler bulunur ancak labia minorada tüy genelde yoktur.

Dış Salgı Bezleri
Dış salgı bezleri ya da Ekzokrin bezler, salgılarını özel bir kanal aracılığıyla ya da doğrudan vücut dışına veren bezlerdir.
Ekzokrin bezler, stroma ve parankima denilen iki kısımdan oluşur. Ekzokrin bezlerin bağ dokudan oluşan kısmına stroma, epitel dokudan oluşan kısmına parankima denir. Tükürük bezleri, derideki ter ve yağ bezleri ekzokrin bezlere örnektir. Ekzokrin bezler, embriyonik gelişim sırasında örtü epitelinden köken alıp gelişir. Bez epitelinin sınıflandırılması şöyledir:

    * Epitel doku ile ilişkisine göre:

    * Endoepiteliyal (endoepitel) bezler
    * Ekzoepiteliyal (ekzoepitel) bezler

    * Bezlerin hücre sayısına göre:

    * Tek hücreli bezler
    * Çok hücreli bezler

    * Salgının özelliğine göre:

    * Seröz bezler
    * Muköz bezler
    * Seromuköz bezler

    * Salgısını meydana getiriş şekline göre:

    * Merokrin bezler
    * Apokrin bezler
    * Holokrin bezler

Eklem
Eklem iki kemiğin, vücut bölümlerinin hareket edebilmesini sağlamak için, birleştiği kısıma verilen isimdir. Hareket yeteneklerine göre eklemler üç çeşittir:

    * Oynar Eklem: Kol ve bacaklarda olduğu gibi hareket yeteneği fazla olan eklemlerdir.
    * Oynamaz Eklem: Kafatasını oluşturan kemikler arasında oynamaz eklem görülür. Bu kemikler, girinti ve çıkıntılarla birbirlerine oynamaz eklemlerle sıkıca bağlanırlar.

    * Yarı Oynar Eklem: Omurgadaki omurlar arasındaki eklemler, yarı oynar eklemlerdir. Sınırlı olarak hareket ederler.

    * Hızlı Oynar Eklem: Eldeki parmak lar arasındaki eklemler, çok hızlı oynayan eklemdir.

Oynamaz eklemler, Kafatası kemiklerinin birbirlerine eklendikleri yerlerdeki eklemlerdir. Buradaki eklem yerleri, bir testerenin dişleri gibi birbirlerine geçme şeklindedir. Kemikler, bu girinti ve çıkıntılarla, birbirlerine oynamayacak şekilde eklenmiş durumdadırlar.Yarı oynar eklemler, omurgayı meydana getiren omurların birbirlerine olan eklemlerindeki eklemlerdir. Bunların oynamaları pek azdır.
Oynar eklemler, Kol ve bacak kemikleri bağlantı yerlerindeki eklemler, oynar eklemlerdir. Bunlar, iki bağlantı kemiğinin, eklem yerlerinde istenen hareketi verecek şekilde oynayabilmesini sağlamış olurlar. Böylece, bu eklemlerin bulunduğu kemikler, çeşitli hareket yeteneğine sahip eklemler özelliğini kazanmış olurlar.
Oynar eklemlerdeki kemiklerden birinin başı, öbür kemiğin çukuruna girmiş şekildedir. İki kemik, birbirlerine eklem bağları ile bağlanmıştır. Kemiklerin birbirlerine sürtünmeleri sırasında aşınmalarım önlemek için, bu eklem yüzlerinde kıkırdak yastıkları ve buraları yumurta akı bir madde ile sıvayarak kaygan hale getiren eklem kesecikleri bulunur.

Eklem Kasları

Eklem kasları, İki kemiğin, vücut bölümlerinin hareket edebilmesini sağlamak için, birleştiği kısıma verilen isimdir. Alt alta, üst üste ya da yanyana gelen iki kemiğe birleşen bölüme denir.

Epidermis
Epiderma ya da Epidermis (Yunanca: Epi = Üst, derma = deri) insanlarda ve hayvanlarda derinin en üst tabakası.
Epiderma iki katlıdır: Dış tabakası keratin(korun)dir. Ölü hücrelerden oluşur. Bunlar dökülerek kepek yapar. Korun altında canlı hücrelerden oluşan malpighi tabakası bulunur. Bu tabakanın hücrelerinde Melanosit pigment bulunur ve deriye rengini verir. Vücudu ısı ve soğuktan korur.
Alt deri(dermis): Duyu hücreleri, ter bezleri, sinir uçları, Kılcal kan da marları, kıl kökleri, dokunma cisimcikleri bulunur. Görevi: Vücudun ısı, ter, su dengesini sağlamak, dış etkilerden korumak dokunma, basınç, acı duyularını algılamaktır. Duyu cisimcikleri dokunma, ağrı, basınç, sıcaklık gibi duyuları algılar. Sinirlerle beyinin ilgili bölgelerine aktarılır. Sevinç, korku, heyecan, soğuk hava etkisi ile deri sinirleri kıl kaslarının kasılmasını ve kılların dikleşmesini sağlar.

Er Bezi
Er beziya da testis, erkek üreme organlarından penisin her iki yanında yer alan yapılardır.
Er bezlerinin testosteron hormonu salgılanması, spermlerin üretilmesi ve erkeklere özgü bazı fiziksel özelliklerin gelişmesi gibi görevleri vardır.
Skrotum içinde sağlı sollu yer alan iki er bezi, sperm kanallarının bir kısmı ve çok sayıda damar yapısı içeren bir yapıdır. Skrotumun sperm işlevlerini korumak açısından çok önemli bir özelliği vardır. Sperm hücreleri ısı değişikliklerinden olumsuz etkilenirler ve işlevlerini en iyi şekilde yerine getirebilmeleri için vücut ısısından yaklaşık 2 derece daha düşük bir ortamda bulunmaları gerekir. Torbanın vücut dışında bulunmasının nedeni budur. Torbanın içindeki ısı vücut ısısından daha düşüktür ve soğukta büzüşerek ısı kaybını önler. Sıcakta ise aksine sperm hücrelerinin aşırı ısıya maruz kalmalarını önlemek için gevşer.
Testisler yaklaşık aynı büyüklükte olmalarına karşın yapısal olarak sol testis sağdakine göre biraz daha aşağıda yer alır. Her testis içinde küçük ve oldukça kıvrımlı sperm kanalcıkları bulunur. Bu kanalcıklar beyindeki hipofiz bezinin salgıladığı FSH hormonunun verdiği emirle sperm hücreleri üretirler. Testisler yine hipofiz bezinden salgılanan ve LH adı verilen hormonun etkisiyle testosteron hormonu üretirler.

Folikül
Folikül, tek bir yumurta hücresini sarmalayan ve onu besleyip koruyan yapıdır. Her yumurtlama döneminde bir folikül olgunlaşarak yumurta hücresini serbest bırakır. Folikül aynı zamanda da estrojenler salgılar. Yumurta hücresi yumurtlama (ovulasyon) adı verilen süreçle folikülden atılır. Geriye kalan folikül dokusu yumurtalık içinde büyüyerek korpus luteum (sarı cisimcik) denilen yapıyı oluşturur. Korpus luteum gebelikte rahim iç yüzeyini koruyan progesteron ve estrojen hormonu salgılar. Yumurta döllenmezse korpus luteum parçalanır.

Gamze
Gamze bazı insanlar gülümsediğinde yanaklarında, alttaki et nedeniyle, oluşan derideki görülebilir çukurdur. Ölü hücrelerden dolayı yanakta çökme meydana gelir.
Gamzeler genellikle toplumlarda çekici bulunurlar. Bebekler sıklıkla gamzelidirler, daha sonra bunlar kasların yaşın ilerlemesiyle birlikte uzamasıyla genelde yok olur veya belirsizleşirler. Sonuç olarak, yetişkinlere göre gamzeler genellikle hoşluk ve masumiyet işaretleridir.

Gövde
Gövde: insan vücudu bölümü. (zülal insan vücudunun önemli bir kısmıdır) Gövde, zülal çoğu canlının vücutlarındaki zülal ve uzuvlarının bağlı bulunduğu, orta ve ana kısmına denir. Gövde'nin tıbbi terimi Torso olup, göğüs (toraks) ve karın (abdomen) kısımlarından oluşur.

Göğüs
Göğüs insan ve çeşitli diğer hayvanların anatomik bir parçasıdır.


İnsanda;
İnsanda,göğüs iç organları ve diğer içeriği ile birlikte vücudun boyun ile karın arasında kalan bölümüdür.Göğüs kafesi, omurga ve omuz kuşağı tarafından sarılmış ve çevrelenmiştir. Göğüsün içeriğinde şunlar bulunur:

    * Organlar
          o kalp
          o akciğerler
    * Kaslar
          o Majör pektoral kas ve Minör pektoral kas pektoral kaslar
          o trapezius kası ve boyun
    * iç yapıdakiler
          o diyafram
          o özofagus
          o trakea
          o xiphoid process
    * arter ve venler
          o aort
          o vena cava superior
          o vena cava inferior
          o pulmoner arter
    * kemikler
          o Humerusun üst kısmını da kapsayacak şekilde omuz yuvası
          o skapula
          o sternum
          o Thoraks omurları
          o gerdan kemiği
          o göğüs kafesi
          o yüzeydeki kaburgalar
    * dışardaki yapılar
          o meme ucu
          o süt bezleri
    * toraks karın bölgesi (mide, böbrek,pankreas, dalak, ve alt özofagus)

İnsanlarda, göğüsün göğüs kafesi ile korunan bölgesine aynı zamanda toraks da denir.Göğüs ve toraks kelimeleri zaman zaman hatalı olarak birbirinin yerine kullanılır.


Diğer Hayvanlarda; Dört bacaklı memelilerde,süt bezleri ve meme uçları arka bacaklara yakın konumlanmıştır ve dolayısıyla göğüsün bir parçası değildir.Başka bir deyişle göğüs anatomisinde benzer iç organlar vardır ancak değişik şekilde konumlanmışlardır.

Hipofiz
Hipofiz veya diğer adıyla Pitüiter bez beyin tabanında sellar çukurda (sella turcica) yer alan ve sella diafram ile çevrelenmiş endokrin görevleri olan bir yapıdır.
Pitüiter bez düzenleme amaçlı homeostatik ve stimulasyon amaçlı trofik hormonlar salgılamaktadır. Fonksiyonu hipotalamus uyarımı aracılığı ile olmaktadır.
Hipofiz bezi hormonlarının etki gösterdiği fonksiyonlar şunlardır;

    * Cücelik
    * Kan basıncı
    * Hamilelik ve çocuk gelişiminin bazı dönemleri
    * Anne sütü salınımı
    * Erkek ve kadında cinsel organ fonksiyonu
    * Tiroid bezi fonksiyonları
    * Besinlerin enerjiye dönüşümü (metabolizma).
    * Su ve osmalarite regülasyonu.

Hipokampus
Hipokampus medial temporal lobda yer alan, hafıza ve yön bulmada önemli rolü olan bölge. Bir gri cevher tabakası olup, lateral ventrikülün alt boynuz tabanı boyunca uzanır. Filogenetik olarak en eski beyin kısımlarındandır.
Hipokampus, hareketlerin davranış biçimine dönüşmesinde önemli role sahip bulunan limbik sistemde rol alır. Ayrıca hafıza ve özellikle de kısa süreli hafıza üzerinde rolü vardır. Beynin hafıza ve yön bulma ile ilgili bu bölgesine şekil olarak deniz atına benzediği için yunanca deniz atı anlamına gelen hippocampus (Yunanca: ιππος, hippos = at, καμπος, kampos = deniz) adı verilmiştir.

Hipotalamus
Hipotalamus, beyinde talamusun altında bulunan ve üçüncü ventrikülün tabanını oluşturan önbeyin bölgesidir.
Memelilerde beyin merkezleri arasında ilinti sağlar. Vücut sıcaklığı mekanizmasını, sempatik sinir sistemini ve hipofizin çalışmasını denetler. Hipofiz, alt uç kısmında küçük bir yuvarlak durumundadır. Hipofiz arka lobunun salgıladığı antidiüretik hormon ile oksitosin denen madde hipotalamusta yapılıp hipofize aktarılmaktadır. Duyguların fiziksel temeli de hipotalamus tarafından oluşturulmaktadır.

Histiosit
Histiosit insan bağışıklık sisteminin bir bölümünü oluşturan hücre. Histiositler kök hücrelerin çoğalması ile kemik iliğinden türer. Kemik iliğinde oluşan hücreler kana monosit olarak geçerler. Kan ile vücudu dolaşır ve çeşitli organlarda farklılaşarak histiositlere dönüşürler. Histiositler fagositik özellik gösterirler.

Kalça

Kalça, uyluk ve leğen kemikleri arasındaki eklemdir.

Kan Plazması
Kan plazması, kanın sıvı kısmıdır. Plazma hafif sarı renklidir. İçinde su, kan proteinleri, tuzlar (elektrolitler), glukoz, hormonlar, çeşitli metabolizma artıkları, lipitler bulunur. Oksijen ve karbon dioksit alyuvarlardaki hemoglobin tarafından taşınır ama az miktarda plazmada da bulunurlar.

Kanat
Hayvan ya da cansız bir objenin uçmasını sağlayan organ ya da parça. Özellikle kuşlarda görülür. Bazı hayvanlarda uçmasını sağlayamayacak kadar küçüktür. Bunun yanında aerodinamik ölçümler ile cansız objelerin yapılmasında da kullanılmıştır; örneğin uçaklar. Kanatları olan her canlı uçamaz örneğin; penguenler tavuklar... Kanatlı canlıların çoğu kuş kategorisine girer.

Karina
Karina anatomide, soluk borusundaki, soluk borusunun sağ ve sol akciğerlere girmeden önceki ilk iki bronşu arasında yer alan kıkırdaksı kısımdır. (Yeri genellikle 4.-5. omur düzeyine denk gelir.)
Karinanın sümüksü zarı öksürük tepkisini başlatmada soluk borusu ve gırtlağın en duyarlı alanıdır. Karinanın genişlemesi veya bozulması ciddi bir belirtidir. Çünkü bu, soluk borusunun ikiye ayrıldığı bölge civarındaki lenf düğümlerinin bir karsinomunu (bir kanser, bir habis tümör kütlesi) gösterir.

Karın
Karın (abdomen, batın): kaburga kemiklerinden kasıklara kadar olan kısım.
Karın duvarı, en dışta deri, derinin altında yağ tabakası, yağ tabakasının altında karın boşluğu içinde iç organları barındıran kas tabakasından oluşmaktadır. Santral obesite olarak adlandırılan yani karın bölgesinin aşırı şişmanlığının, yağlanmasının, vücuttaki fizyolojik değişikliklerle beraber koroner kalp hastalığı riskini arttırdığı kanıtlamıştır. Karın bölgesinin yağlanması, görünümü ya da bu bölgede baş gösteren değişiklikler kişinin sosyal hayatına, cinsel hayatına ve sağlık durumuna da doğrudan yansımaktadır. Deri, karın bölgesinin dış yüzeyini kaplayarak doğrudan göze çarpan ve dış etkenlerden koruyucu bir konumda olduğu için en önemli yapıdır. Hamilelik sırasında gerek karın içinde yer alan bebeğin büyümesi gerekse bebeğin içinde bulunduğu rahmin içini dolduran amnion sıvısının artışı sonucu ilerleyen aylarla birlikte karın da büyümeye başlar. Hamileliğin 5 ayından itibaren büyüme hızı da artar. Bu büyümeyle birlikte karın derisi gerginleşiyor, gerginleştikçe incelir. Hamileliğin son ayında en yüksek noktaya ulaşan derideki incelme, derinin gerilime karşı zayıf olan bölgelerinde çatlaklara neden olabilir. Vücut, bir bütün olarak değerlendirildiğinde, hamilelik insan metabolizmasında hormonların da etkisiyle tüm vücudu etkileyen değişikliklere neden olur. Bu değişikliklerden en göze çarpanı gebelik sırasında alınan kilolar. Yağ dokusu gebelik sırasında alınan kiloların yaklaşık % 20 sini teşkil eder. Doğumun ardından normale dönüş süreci başlıyor. Emzirme döneminde süt yapımında kullanılan yağlar annenin yağ depolarından sağlandığı için hamilelikte alınan kilolar bu dönemde yavaş yavaş erimeye başlar. Bebeğini emziren kadınlar, emzirmeyenlere göre günde 600 – 800 kalori daha fazla harcarlar. Karın duvarı, en dışta deri, derinin altında yağ tabakası, yağ tabakasının altında karın boşluğu içinde iç organları barındıran kas tabakasından oluşur. Hamilelikle birlikte karın içindeki rahim doğal olarak büyümeye başlar. Rahim büyüdükçe karın duvarını oluşturan kaslar da esneyerek genişler. Hamileliğin son aylarında karın içinin büyümesine bağlı olarak karın kaslarının esneklik kapasitesini zorlamaya başladığında ise karın ortasındaki kasları birbirine bağlayan kas kılıfı gerginliğe bağlı olarak genişler. Bunun sonucunda kaslar birbirinden uzaklaşır ve daha ayrık hale gelir. Doğumun ardından esnek olan kaslar eski haline tekrar döner, ancak genişleyerek gevşemiş olan kas kılıfı kaslar gibi esnek bir yapıda olmadığı için eski haline dönemez, gevşek olarak kaldığı için de karın orta kasları birbirinden ayrık bir şekilde durur. Bu durum dış görünüme, karın bölgesinin dışa doğru bombe yapmış, şişkin bir görünümü şeklinde yansır.

Karın Zarı
Karın zarı ya da peritoneum (ya da periton) abdomen ve pelvis boşluğu duvarlarının iç yüzünü ve bu boşlukta yer alan tüm organları saran veya örten zara verilen isimdir. İki kısımdan oluşur[1]:

    * Karın ön ve arka duvarlarının iç, diyaframın alt ve pelvis boşluğunun üst yüzünü saran bölümüne peritoneum parietale adı verilir.
    * Karın arka duvarından ve diyafram bazı bölgelerde ayrılarak, iç organların bir kısmını veya tamamını saran bölümüne ise peritoneum viscerale denir.

Peritoneum, bağ dokusu aracılığı ile karın duvarının iç yüzüne ve organlara yapışır. Parietal periton, genellikle abdominal ve pelvik duvarlara zayıf tutunduğu ve kolayca ayrılabildiği halde, diyaframın iç yüzüne ve linea alba'nın arkasına daha sıkı tutunur. Visseral periton ise ise organa sıkıca yapışır ve kolaylıkla kaldırılamaz. Parietal periton ile abdomen ve pelvis boşlukları duvarları arasında kalan aralığa spatium extraperitoneale, bu aralıkta yer alan gevşek bağ dokusuna fascia extraperitonealis, yine burada yer alan organlara da organum extraperitoneale denir. Ekstraperitoneal aralığın, karın arka duvarı ile komşu olan bölümüne spatium retroperitoneale, pubis'in arkasında kalan bölümüne ise spatium retropubicum (Retzius aralığı) denilir.

Kas Sistemi
Kas sistemi, hayvanların biyolojik sistemlerinden birisidir ve hayvanların hem iç hem de dış hareketlerini sağlar. Omurgalılardaki kas sisteminde üç farklı kas tipi bulunur: kalp kası, çizgili kaslar ve düz kaslar.

Kilüs
Kilüs, sütümsü, yağ emülsiyonu içeren lenf, yani ak kandır. Besin yoluyla alınan yağların sindirimiyle ince bağırsakta oluşur, oradan lakteal kanalları yoluyla lenf sistemine alınır. Buna karşın diğer sindirilmiş besinler toplar damarlar yoluyla dolaşım sistemine alınır. Kilüs, kaynağı sindirim sistemi olduğu için, temelde sindirilmiş besin içerigi zengin ak kandan (lenf) ibarettir.

Kılcal Damar
Kılcal damar veya kapiler vücuttaki en küçük kan damarı|kan damarlarına verilen isimdir. Büyüklükleri yaklaşık 5-10 μm'dir. Arterler (atardamar) ile venleri (toplardamar) birleştiren kılcal damarlar, dokularla etkileşimi en yoğun olan kan damarlarıdır. Kılcal damar duvarları tek bir hücre tabakasından (endotel) oluşur. Bu tabaka öyle incedir ki oksijen, su ve lipitler gibi moleküller difüzyon ile bu tabakadan geçip dokulara girebilirler. Karbondioksit ve üre gibi zararlı ve atık maddeler de difüzyon ile kılcal damar içindeki kana dağılırlar. Belirli bazı sitokinlerin salınımıyla kılcal damarların geçirgenliği (permeabilite) daha da arttırılabilir.
Ortalama bir insan vücudundaki kılcal damarların toplam uzunluğu yaklaşık 40.000 km'dir. Atar damarlarla toplar damarları birbirine bağlayan, tek sıralı epitel dokudan oluşmuş ince damarlardır. Kan ile doku hücreleri arasındaki madde alışverişini sağlarlar ve kan akışı yavaştır.

Langerhans Adacıkları
Pankreasta bulunurlar ve farklı hücre çeşitlerinden oluşurlar. Bu hücrelerin bir kısmı, kandaki şeker miktarının denetiminden sorumlu olan insülin ve glukagon adlı hormonları salgılar. Bu hücrelerde insülinin yapılamaması şeker hastalığına neden olur. Alfa hücreleri glukagonu , beta hücreleri ise insülini salgılar.

Lenf Damarı
Lenf damarları, lenf taşıyan ince duvarlı damarlardır. Lenf damarları olmasa lenf sıvısı taşınamazdı, bu nedenle lenf damarları hayati önem taşırlar. Lenf damarları, lenf sıvısını taşımaları sebebiyle lenfatik sistemin bir bölümünü oluştururlar. Baş ve gövdenin sağ yarısı ile sağ koldaki lenfin taşındığı yoldur.

Lenf Düğümleri
Lenf düğümleri ya da nodları; lenf sisteminin bir parçası olan birçok hücre çeşidini içeren bir organ yapısıdır. Lenf düğümleri vücudun her yerinde bulunurlar ve beyaz kan hücrelerini içererek yabancı parçacıklar için filtre ve kapan görevi görürler. Bu yüzden bağışıklık sisteminin aksaksız işlemesinde önemleri büyüktür.
Lenf düğümlerinin ayrıca klinik bir önemi de bulunmaktadır. Önemsiz boğaz iltihaplarından (farenjit), kanser gibi hayatı tehdit eden durumlarda yangı gösterebilir ve şişerler. Dahası, lenf düğümlerinin önemi; kanser evrelemesi için kullanılan durumlarda, kullanılan tedavinin şekli ve prognozun belirlenmesinde oldukça büyüktür.
Lenf düğümleri yangısallaştığında biyopsiyle tanı konulabilir. Şüphesiz hastalıklar lenf düğümlerini özellikleri ve yerleşim yerleriyle etkilerler.

Lenfatik Sistem ve Yapısı
Lenfatik sistem veya lenf sistemi lenf taşıma sistemi ve lenfodik doku oluşan bir organ sistemidir. İkinci bir dolaşım sistemi olarak tanımlanabilecek olan lenf sistemi yine de yapısı itibariyle dolaşım sisteminden çok farklıdır. Dolaşım sisteminden bağımsız olarak çalışan lenfatik sistem bağışıklık sistemi içeriğini yine dolaşım sistemine boşaltır ve genel olarak bağışıklıkta rol alır.

Yapısı;
Lenfatik sistem kabaca iki temel abaşlığa ayrılabılır. Lenf dokusu ve lenf taşıma sistemi (lenf damarları).

    * Lenfoid doku: lenfosit ve diğer beyaz kan hücreleri ile Lenf geçerse bağ dokusu içinde enmeshed oluşmaktadır. Bu yoğun lenfositlerde lenfoid follicles olarak bilinir dolu olan lenfoid doku Bölgeler. Lenfoid doku yapısal ya da lenf düğümleri ya da organize edilebilir gevşek organize lenfoid follicles Mukozanin olarak bilinen oluşabilir-lenfoid doku ilişkili.
    * Lenf taşıma sistemi: toraks kanalları, lenf kılcal damarları, lenf damarları, lenf düğümlerinden

Lob
Lob, anatomide çizgi ve bölmelerle ayrılmış kısımlar olup, mikroskobik incelemeye gerek duyulmaksızın karar verilebilir.

Lumbar
Tıp biliminde L2 olarak numaralandıran ve ayrıca "İkinci Bel" olarak da bilinen vücut bölgesi. Epidural anestezide "uyuşan" (ağrı hissi ortadan kalkan) bölgeler T10 (onuncu göğüs kafesi (Thoracal) omuru) - bu L2 (ikinci bel (Lumbar) omuru) arasında kalan dermatom bölgelerdir.


Vikipedi

24
Biyoloji / Biyoloji ile İlgili Makaleler
« : Haziran 04, 2009, 07:34:07 ÖS »
Biyolojik Silahlar

Kimyasal ajanlar gibi, biyolojik silahlar da neyse ki popüler kültürdeki şöhretlerine yakışır şekilde kullanılmış değiller henüz. 1971′de Kazakistan’daki bir iaboratuvardan kaçan ve silah olarak kullanılmak üzere hazırlanan çiçek hastalığı mikrobu yüzünden ölenlerin sayısı yalnızca 3. Üstelik hastalık salgın halinde ilerleme de göstermemiş.

1979′da şimdiki adı Ekaterinburg oian Sverdiovsk’taki bir fabrikadan sızan şarbon mikrobu içeren bir biyolojik silah yüzünden 68 kişi yaşamını yitirdi ve yine hastalık yayılmadı. İnsanların bu yüzden yaşamlarını yitirmeleri çok acı ama, yine de yaşam kaybı tek bir bombanın neden olacağından daha fazla değil.

1989′da Washington’da birkaç kamu işçisi kaza sonucu Ebola virüsüne maruz kaldı. Durum fark edilene kadar, birkaç gün boyunca bu işçiler sosyal yaşamlarını sürdürmüş, aile ve arkadaşlarıyla birlikte olmuşlardı. Buna karşın, bu olayda kimse yaşamını yitirmeden gerekli önlemler alınabildi.
Gerçek şu ki, evrim milyonlarca yıl boyunca memeiilere, mikroplara karşı direnç gösterme özettiği kazandırdı. Örneğin kara veba, tarihte bilinen en kötü hastalıklardan biriydi; yetersiz sağlık hizmetleri ve kötü yaşam koşullarının hakim olduğu Orta Çağ Avrupası’nda at koşturdu. Ama salgın, insanlığı yok edemedi: birçok kişi hastalığı yendi. Bu senaryoların korku saçtığı günümüz batı toplumlarındaysa, hangi mikrop ya da virüs ortaya çıkarsa çıksın, daha sağlıklı insanlarla, gelişmiş sağlık hizmetleriyle ve biyoajanları yok etmek üzere geliştirilmiş ilaçlarla karşılaşacağı kesin.
Belki günün birinde, bağışıklık sistemimizi ek-tisiz hale getirecek bir virüs üretebilen bir deli ortaya çıkar. Aslında mümkün olduğundan bir “süper hastalık” yaratılabilir ya da çiçek gibi, zaten var olan bir hastalık, mikrobun genleriyle oynanarak daha zararlı hale getirilebilir. Üstelik, zamanla biyoîeknolojinin gelişip, denetiminin daha güç olacağı düşünülürse, birtakım kişi ya da grupların, zararlı mikrop ya da virüsleri kolaylıkla üretebileceklerini de kabul edebiliriz. Ancak, yine de bilim adamları daha önce hiçbir korkunç hastalığın insanlığı ortadan kaldırmayı başaramadığı gibi, gelecekte de bunun pek olası olamayacağını söylüyorlar.
Biyolojik silahlar diğer canlılar üzerinde zararlı etkiler yaratmak maksadıyla kullanılan bakteri, virüs, mikrobiyal toksinler, vb. ajanlardır. Bu tanım genellikle biyolojik olarak elde edilen toksinleri ve zehirleri de kapsayacak şekilde genişletilir. Biyolojik savaş araçları, yaşayan mikroorganizmaları (bakteri, protozoa, riketsia, virüs ve mantar) içerdiği gibi mikroorganizmalar, bitkiler ve hayvanlar tarafından üretilen toksinleri (kimyasallar) de kapsar.
Yaşayan biyolojik maddeler kokusuz, tatsız ve havaya bulutu halinde atıldığı zaman 1 ila 5 mikron boyutunda son derece küçük parçacıklardan oluştuğundan insan gözüyle görülemez. Silah olarak kullanılabilecek biyolojik ajanlar şu şekilde sıralanabilir;
Bakteriler: Küçük-serbest yaşayan organizmalar olup çoğunluğu katı veya sıvı kültür ortamında üretilebilirler. Bu organizmalar sitoplazma, hücre zarı ve nükleer materyaller içeren bir yapıya sahiptir. Basit bölünme ile ürerler. Oluşturdukları hastalıklar genellikle spesifik antibiyotik tedavilerine cevap verirler.
Virüsler: İçlerinde çoğalabilecekleri canlı organizmalara ihtiyaç duyan organizmalardır. Bundan dolayı da enfeksiyoz etkileri büyük oranda konak hücrelere bağımlıdır. Virüsler genellikle antibiyotik tedavilere cevap vermeyen fakat antiviral bileşimlerin bir kısmına ve sınırlı kullanıma uygun preparatlara cevap veren hastalıklara neden olurlar.
Riketsialar: Hem bakterilerin hem de virüslerin genel karakterlerini taşıyan mikroorganizmalardır. Bakteriler gibi metabolik enzimler ve hücre zarından oluşurlar ve oksijen kullanırlar ve geniş çaplı antibiyotiklere karşı duyarlıdırlar. Yaşayan hücreler içinde üremelerinden dolayı da virüsleri andırırlar.
Klamidya: Kendi enerji kaynaklarını üretemediklerinden zorunlu hücre içi parazitlerdir. Bakteriler gibi geniş spekturumlu antibiyotiklere cevap verirler. Çoğalmak için virüsler gibi yaşayan hücrelere ihtiyaç duyarlar.
Mantarlar: Fotosentez yapamayan, çürüyen bitkisel olgulardan besin ihtiyaçlarını sağlarlar.
Toksinler: Yaşayan bitkiler, hayvanlar veya mikroorganizmalardan elde edilen zehirli maddelerdir. Bazı toksinler kimyasallara da dönüştürülebilirler. Toksinlere özel antiserum ve seçilmiş farmakolojik ajanlarla karşı konulabilir
Literatürde çok sayıda biyolojik savaş ajanı belirtilmektedirler. Bunların arasında;
Bacillus anthraksis (Şarbon Etkeni)
Botulinum Toksinleri (Konserve Zehiri)
Brucelloz (“Malta Humması” Etkeni)
Vibrio Cholera ( Kolera Etkeni)
Clostridium perfirenges (Gazlı Gangren Etkeni )
Salmonella typhi (Tifo Etkeni)
Psoudomanas psoudomallei (Melioidozis hastalığı Etkeni)
Psoudomanas mallei (Ruam hastalığı Etkeni)
Yersinia pestis (Veba Etkeni)
Francisella tularensis (Tularemi Etkeni)
Coxiella burnetti ( Q Ateşi Etkeni)
Smallpox virüs (Çiçek Hastalığı Etkeni)
Congo-Crimean Hemorajik Ateşi Virüsü
Ebola Virüsü
Stafilokoksik Enterotoksin B
Rift Valley Ateşi Virüsü
Trichothecene mycotoxins
Venezüella At Ensefaliti
Plazmodium vivax (Sıtma Etkeni)
Saxitoksin (predominant olarak doğada deniz dinoflajellileri tarafından üretilir)
BİYOLOJİK AJANLARIN ETKİLERİ
Biyolojik ajanlar ya yaşayan organizmalar ya da ölüm veya hastalıklara sebep olan toksin gibi türevlerden oluşur. Yaşayan organizmalar etkilerini gösterene kadar yaşayan hedeflerde çoğalırlarken, toksinlerini üremezler. Toksinler genellikle daha öldürücüdür, birkaç dakika veya saat gibi çok çabuk ölüm veya saf dışı bırakmaya neden olurlar.
Yaşayan organizmalar enfeksiyon ve hastalık belirtileri görünmesi arasında 24 saat ila 6 hafta arasında kuluçka devri gerektirir. Biyolojik silahlar ilk bulaşmadan sonra birkaç hafta sonra dikkate değer bir etki bırakmaya devam edebilir. Benzer şekilde geciktirilmiş kuluçka periyodu bulaştığı yerde ajanın tamamen örtülü olarak gelişmesini sağlar ve etkisi ortaya çıktığında hastalığın tabii olarak geliştiği fikrini oluşturabilir.
Bir biyolojik saldırı, bir bölgeyi birkaç saat ile birkaç hafta boyunca kirletir, teçhizatı kirletir ve birlikleri harekatı son derece sınırlayan, koruyucu elbise giymeye zorlar ve/veya koruyucu yan etkileri büyük ölçüde bilinmeyen antimikrobiyaller almak zorunda bırakırlar.
Bu ajanların bazıları ölümcüldürler, diğerleri genellikle kapasite düşürücü olarak kullanılırlar. Literatürde klasik tedavi yöntemlerinin etki edemediği veya belli etnik gruplar üzerinde kullanılabilen genetik mühendisliği ürünü ajanlardan bahsedilmektedir.
Kimyasal silahların bütün korkunçluğuna rağmen, biyolojik organizmanın çok küçük bir örneği bile çok daha ölümcül olabilir.
Örneğin; Bacillus antraksis basilinin yol açtığı şarbon hastalığında solunum yoluyla havadan alınan dayanıklı sporlar akciğerler içerisinde açılarak çoğalmakta, başlangıçta soğuk algınlığı semptomlar ile kuluçka devresini geçirerek kısa sürede öldürücü tablolar ile karşımıza çıkabilir.
Genetik mühendisliği öldürücülüğü artırmak için daha fazla patojen veya toksin üreten genlerin geliştirilmesi için potansiyel yaratmıştır. Bu şekilde normal halinden 100 defa daha fazla patojen olan ve toksin üreten hücreler elde edilmiştir. Enfeksiyonu yayarken etkinliği geliştirebilmek ancak genetik olarak güçlendirilmiş ajanlarla mümkündür. Bu şekilde kurumaya, ultraviyole ışınlarına, ısınmaya karşı patojenlerin dirençli olmaları sağlanarak sağlık üzerine olumsuz etkinlikleri artırılabilir.
Belirli biyolojik ajanlara besleyici katkı maddesi kullanılması tutulduğu ortamda hayatta kalmalarını kuvvetlendirir. Bazı patojenlerin belli çevre şartları içinde kontrollü olarak mevcudiyetlerinin sağlanması bile mümkündür. Koşullara bağlı kendini yok eden genler adı verilen gelişme ile organizmalar belirli bir çevrede önceden belirlenen miktarlarda kopyalandıktan sonra tamamen yok olacak şekilde programlanabilmektedir. Böylece, enfekte olmuş arazi belirli bir zaman sonra zarara uğramış olur.
SINIRLAMALARI

1- Biyolojik ajanlar, kimyasal silahların aksine etkilerinin tahmin edilmesi ve kontrolü son derece zordur. Etkileri, kimyasal ajanlardan daha fazla ısı, hava şartları ve topografik yapıya bağlıdır.
2- Böylece, her zaman yalnız hedefi kirletme riski vardır.
3- Bir çok biyolojik ajan etkili olabilmesi için solunum veya sindirim yoluyla alınmalıdır. Kimyasal ajanlarda olduğu gibi deri ile temas sonunda enfeksiyon yaratması mümkün değildir. Bu durumda, eğer biyolojik ajanlar doğru bir şekilde tespit edilebilirse buna karşı savunma kimyasal ajanlara karşı savunmadan daha kolaydır.
4- Anthraks sporları ve bazı toksinler gibi kuru ajanlar kalıcı olmalarına rağmen, bir çok biyolojik ajanın etkisi zamanla çok çabuk azalır.
5- Anthraks sporları toprakta ölümcül etkilerini onlarca yıl muhafaza ederler. Buna benzer ajanlar uzun vadede tehlikelerini sürdürürler. Bu şekildeki ajanların kullanım durumunda taarruzu gerçekleştiren tarafın işgal etmek veya geçmek istediği harekat alanı kirletilmiş olur ve koruyucu elbise kullanma ihtiyacı ile ciddi tekrar kontaminasyon gereksinimlerini beraberinde getirir.
6- Biyolojik silahlanmanın getirdiği depolama ve kullanma her zaman teknik zorlukları beraberinde getirir.
BİYOLOJİK SİLAHLARDAN KORUNMA
Biyolojik silahlardan korunma birbiriyle bağlantılı beş aşamadan oluşmaktadır;
Önleme. Biyolojik silahların kullanılmasını engellemek için çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Uluslararası silahsızlanma ve teftiş rejimleri biyolojik ajanların biyolojik savaş durumunda üretimini ve kullanımını caydırmaktadır. İstihbarat çalışmaları sonucunda potansiyel tehlikeler belirlenerek gerekli önleyici tedbirler alınabilir. Doğal olarak ortaya çıkan ajanlara karşı aşılama önemli bir tedbirdir, ancak genetik mühendisliği ile bu aşıların etkisini sınırlayan ajanlar üretilmiştir.
Korunma. Biyolojik ajanlara karşı korunma yöntemleri sınırlıdır. Koruyucu elbiseler, maskeler kısa süreli koruma sağlayabilirler. Bununla beraber, şarbon gibi etkinliğini uzun süre koruyabilen kimi ajanlar için bu tedbirler sadece ilk aşamada faydalı olabilirler. Herhangi bir şekilde yediğimiz yiyeceklerin biyolojik ajanlarla bulaşmış olabileceğini düşündüğümüz anda o yiyeceğin yenmemesi gerekir. Biyolojik tehlikenin olabileceği zamanlarda gıdalarımızın temizliğine özellikle yıkanmasına her zamankinden daha fazla özen gösterilmeli. Yıkama işlemi önemli ölçüde mikrobiyal yükü azaltır. Bunun yanında sebze türü yiyeceklerin 1 %’lik hipoklorit içerisinde iki üç dakika tutulması canlı mikroorganizmaların öldürülmesine yeterlidir, bu işlemden sonra mutlak surette iyice yıkanmalılar. Solunum kaynaklı bulaşmalar söz konusu olduğunda ıslak bir mendil gibi eşyaların ağız ve buruna tutularak o anda hava yoluyla oluşacak bulaşma engellenebilir. Herkesin koruyucu elbise giyemeyeceğine göre insanlar özellikle yiyeceklerinin, eşyalarının ve çevrelerinin temizliğine dikkat etmeli. Herhangi bir durumda bir bulaşmaya maruz kaldığını hisseden kişi hemen doktora başvurmalı. Çünkü biyolojik ajanın bulaşmasından sonra kişinin kendi başına tedavi olması mümkün değildir.
Pişirilecek yemeklere yeterli ısısal işlem uygulanmalı, özellikle yüz dereceye varan ısı uygulanmalı. Biyolojik silah olarak kullanılabilen bazı bakteri sporları yüz derecelik ısıtmada 20-30 dakika canlı kalabilmektedir.
Belirleme:
Tedavi: Tedaviyi yukarda belirtildiği gibi kişi kendi yapamaz, biyolojik ajanlara karşı tedaviyi ancak bir hekim uygulayabilir. Tedavi yöntemleri enfeksiyon gelişen kişilerde maruz kalınan ajanın belirlenebilmesine bağlıdır. Eğer belirlenemiyorsa hekim farklı yöntemlerle tedaviyi sağlamaya çalışır. Ajanın tespiti durumunda ise duyarlı antibiyotikler tercih edilerek tedaviye başlanır. Örneğin şarbon etkeni tespit edilmişse; her iki saatte bir , iki milyon ünite penisilin tedavisi uygulanabilir. Toksinlere karşı uygun antiserumlar varsa kullanılır, yoksa destek tedavisi uygulanır. Bunların hepsi o anki hastanın durumuna göre gerekli tedaviyi hekim kararlaştırır.
Dekontaminasyon-temizleme. Zamanla dağılarak etkilerini kaybeden kimyasal silahların tersine biyolojik silahlar zaman geçtikçe etkilerini artırıp çoğalabilirler. Şarbon toprakta en az kırk yıl aktif olarak kalır ve çevre şartlarına karşı dirençlidir. Bu sebeple biyolojik savaş ajanlarının etkilerinin ortadan kalkması yıllar alabilir.
Biyolojik Savaş Ajanlarının gelişmesi ile beraber dünyada bu silahların kullanım ve üretimini sınırlamak maksadı ile 1925 yılında Cenova Protokolü, 1972 yılında Biyolojik Silahlar Konvansiyonu (BWC-Biological Weapons Convention) imzalanmış, farklı tarihlerde bu konvansiyonun gözden geçirildiği toplantılar yapılmıştır. İnsanların bu tür silahların yapımını düşünmeleri bile ürkütücüdür. Ancak bunun artık bir düşünce olmanın ötesine, bazı ülkelerde bu silahların yüksek miktarlarda stoklandığı da bir gerçektir. Bunu gelişmiş ülkelerdee gelişmemiş ülkelerde yapmaktadır. Gelişmemiş ülkelerin kontrolü gelişmiş ülkelerce sağlanabilmekte ama gelişmiş ülkelerin kontrolünü şu anda sağlamak imkanı yoktur. Çünkü bir süper güç anlaşmaları göz ardı edebiliyor ve kimse buna sesini çıkaramıyor. Bu nedenlerle biyolojik silah tehlikelerden insanlığın arındırılması mümkün değildir. Bu durumda ona karşı gerekli önlemler alınmalı ve insanları bu konuda bilinçlendirilmeli.
Dünya klonlanma etiğini tartışırken asıl sorun olan genetik mühendislik yöntemi ile geliştirilmiş biyolojik silahlar gözden uzak kalmıştır. Olası bir biyolojik silah saldırısına karşı, yüksek teknik eğitim almış ekiplerin kurularak ulusal ve uluslar arası işbirliği ile potansiyel biyolojik silah üretici ve kullanıcılarının yakından takip edilmesi, hastanelerde bu tip saldırılar için özel donanımlı servisler oluşturulması, yapılacak olan ulusal felaket planlarının bir parçası olmalıdır.
Dünya Tabipler Birliği 1990 yılında, 42. oturumunda Kimyasal ve Biyolojik Silahlar Konulu Bildirgeyi kabul etmiş, Tokyo bildirgesiyle de sağlık hizmeti vermesi beklenen hekimlerin, kimyasal ve biyolojik silahların araştırılmasına katılmasını, kişisel ve bilimsel bilgilerini bu silahların keşfi ve üretiminde kullanmalarının etik olmadığını bildirmiştir.

25
Biyoloji / Biyolojinin Tarihçesi
« : Haziran 04, 2009, 07:31:11 ÖS »
Ortaçağ

Ortaçağ İslâm Dünyası'ndaki biyoloji araştırmalarını, bitkibilim ve hayvanbilim çerçevesinde değerlendirilecek olunursa, bu alanların daha çok Aristoteles ve Dioscorides gibi Yunan bilginleri tarafından derlenmiş olan bilgi birikimine dayandırılmış olduğunu söylenebilir. Ancak, bu birikime Müslüman araştırmacıların yaşamış oldukları çevreden edindikleri bilgilerle kişisel gözlemleri de eklemek gerekir.

Erken tarihli biyoloji yapıtları, genellikle ansiklopedik bir nitelik taşır. Bunlarda, bitkilerle ve hayvanlarla ilgili yüzeysel gözlemlerin yanı sıra, hikayelere ve hadislere de yer verilmiştir. İncelenen bitkiler, daha çok tıbbî bitkilerdir. Hayvanlara ilişkin açıklamaların ise, özellikle at, deve ve koyun gibi gündelik yaşantıyı doğrudan doğruya etkileyen canlılar üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir.

Bitkibilimle ilgilenenler genellikle doktorlardır; bunlar tedavi sırasında daha çok bitkilerden yapılan ilaçlar kullanılmaktadır. Hayvan türlerinden ve onların yararlarından ve zararlarından söz eden hayvanbilim ise, Aristoteles tarafından kurulmuş ve Ortaçağ İslâm Dünyası'nda özellikle Câhiz ile Demirî'nin yapıtları sayesinde tanınmıştır.

Ancak Müslüman hayvanbilimcilerin, Yunanlıların bilimsel birikiminden yeterince yararlandıklarını ve hayvanbilimi, mesela bir coğrafya veya bir tıp ölçüsünde geliştirdiklerini söylemek olanaklı değildir.

İslâm ülkelerinin zengin bir hayvan örtüsü ile kaplı olduğu, Aristoteles'in Hayvanların Tarihi'nin daha 8. yüzyılın sonlarında Arapça'ya tercüme edildiği ve İslâm Hukuku'nun hayvanlara büyük bir ilgi gösterdiği hesaba katıldığında, Müslüman düşünür ve bilginlerin hayvanbilim alanındaki bilimsel kayıtsızlıklarını anlamak oldukça güçtür.

Yeniçağ

Bu dönemde geliştirilen mikroskop aracılığı ile Malpighi, Leewenhook ve Swammerdan gibi bilim adamları, değişik canlı yapılar üzerinde araştırmalar yapmış ve böylece Hücre Kuramı'nın kurulmasını sağlamışlardır. Ayrıca, Willis, Hooke ve Mayow yapmış oldukları çalışmalar sırasında canlı ve cansız yapıların çok küçük parçacıklardan oluştuğunu ve temel yapılarının benzer olması dolayısıyla işlevlerinin de birbirine benzemesi gerektiğini düşünmüşlerdir.

Yakınçağ

Bu dönemde doğa bilimlerinden botanik ve zooloji alanlarındaki çalışmalar gelişmiş ve özellikle Darwin'in dedesi Erasmus Darwin ve Lamarck'ın yapmış olduğu araştırmalar sonucunda, yeni bitki ve hayvan türlerinin oluşumunu açıklamaya yönelik Evrim Kuramı'nın temelleri atılmıştır.

Bu dönemde hücrenin yapısı ve işlevlerine ilişkin çalışmalar biyolojiyi büyük ölçüde etkilemiştir. Bunun yanı sıra genetik alanında çok önemli adımlar atılmış ve özellikle son dönemde yapılan araştırmalarla klonlama yöntemine götüren yol açılmıştır. Ayrıca kimyaya dayanan hormon çalışmaları, tarım alanındaki verimi arttırmış ve canlıların kökeni ve evrimiyle ilgili araştırmalar, yeni bilimsel bulgularla güç kazanmıştır.

26
Biyoloji / Biyoloji Sözlüğü
« : Haziran 04, 2009, 07:30:08 ÖS »
A

Abiyogenez: Canlıların cansız maddelerden meydana geldiğini savunan görüş.
Açık dolaşım: Kanın damarlardan dokular arasındaki özel boşluklara yayılıp, madde alış-verişi olduktan sonra toplayıcı damarlarla kalbe dönmesine denir.

Adaptasyon: Canlının yaşama ve üreme şansını artıran çevreye uyumunu sağlayan ve kalıtsal olan özellikleri.

Adenin: Adenintimin protein çiftinin bir azotlu bir bileşeni.

Adenozin trifosfat (ATP):Canlıların doğrudan kullandığı hücresel enerji molekülü, biyolojik enerji.

Adrenalin:Böbrek üstü bezinden salgılanan hormon.

Aerobik solunum: Hücrede yalnız moleküler oksijenin kullanıldığı bir solunum şeklidir.

Aglütinasyon: Kan hücrelerinin kümeleşerek pıhtılaşması.

Akson: Sinir hücrelerinin uzun uzantısı.sinaptik bağlantıların sağlantığı uzantılardır

Aktif taşıma: Yarı geçirgen bir zarda maddelerin az yoğun ortamdan çok yoğun ortama enerji harcayarak geçmesi olayıdır.

Aktin: Kaslarda kasılmayı sağlayan protein yapıdaki ince iplikler.

Alel: Bir karakter üzerinde aynı yada farklı yönde etkili olan iki veya daha fazla genden herbiri.

Alg: Sulu ortamda yaşayan tek hücreli organizmalardır.Foto sentez yada fagosite yaparak beslenir

Allantoyis kesesi: Yumurta içindeki metabolik artıkların depolandığı embriyonik kese.

Alveol: Akciğerlerde genişlemiş küçük kesecik.

Amino asit: Proteinlerin yapı taşıdır. Bir amino asit, amino grubu (NH2) ile bir karboksil grubu (COOH) taşıyan bileşiklerdir. Çok sayıda amino asit peptid bağları ile bağlanarak proteinleri oluşturur.

Amonyak (NH3): Protein metabolizması sonucu oluşan azot ve hidrojen bileşimi olan keskin kokulu bileşik.

Anaerobik solunum: Hücrede moleküler oksijenin kullanılmadığı bir solunum şeklidir.

Anizogami: Farklı şekil, büyüklük ve yapıdaki gametlerin birleşimiyle yapılan eşeyli üreme şekli.

Antiasit: Asit giderici

Antidiüretik hormon: Böbreklerden suyun geri emilmesini sağlayan ve hipofizin arka lobundan salgılanan hormon.

Antijen: Canlı vücuduna dışarıdan giren ve antikor oluşmasını sağlayan yabancı madde.

Antikodon: RNA'daki üçlü baz dizilişi.

Antikor: Vucuda giren yabancı maddeleri(antijen) yok etmek için vücudun ürettiği savunma maddesi.

Apandis: İnce bağırsak ile kalın bağırsağın birleştiği yerde parmak şeklinde bir çıkıntı.

Apandisit: Apandisin iltihaplanması.

Apoenzim: Enzimin koenzim olmadan etkinlik gösteremeyen protein kısmıdır.

Atmosfer basıncı: Atmosferin yer yüzünde bulunan her cisim üzerine yaptığı basınç. Deniz seviyesinde, 760 mm'lik civa sütununun 1 cm2 alana yaptığı basınç "1 atmosfer" basıncıdır.


Amino-asit: Hücrelerimizi oluşturan proteinlerin yapıtaşı olan "canlı" moleküller. 20 ayrı türü vardır. Vücudumuzdaki proteinlerin hangi amino-asitlerden oluşacağını genlerimiz belirler.


B

BAC (bakteriyel yapay kromozom): DNA parçacıklarını kopyalamakta kullanılan ve bir cins bakteride bulunan bir madde.

Bağışıklık: Bir organizmada, mikroorganizmalara ve bunların oluşturduğu maddelere karşı oluşturulan normal olmayan şartlara karşı koymayı sağlayan, doğal yada sonradan kazanılmış direnç.

Bakteri: Monera aleminde yer alan zarla çevrili gerçek ve belirgin çekirdeği ve organelleri bulunmayan prokaryotik yapıdaki en ilkel tek hücreli canlı.

Bal özü:Çiçekler tarafından salgılanan tatlı ve genellikle kokulu bir sıvı.

Başkalaşım: Bazı böcek ve kurbağa gibi canlıların, yumurtadan çıktıktan sonraki gelişme evrelerinde yapısal değişikliğe uğrayarak atalarına benzer hale gelmeleri.

Bazal metabolizma: Hayatın devamı için şart olan asgari metabolizma faaliyeti.

Bazal metabolizma hızı: Besin alınması ve hareketsiz durumda vücudu canlı tutmak için gerekli enerji tüketimi.

Beyin: Omurgalılarda kafatası içindeki merkezi sinir sisteminin bir bölümü.

Bistüri: Laboratuarda kullanılan keskin bıçak.

Biyogenez: Canlıların kendilerine benzeyen canlılardan oluştuğunu açıklayan görüş.

Biyokütle: Belirli bir alan ve hacimde bulunan canlı ağırlığa biyokütle denir.

Biyosfer: Dünyadaki bütün canlıların yaşadığı 16-20 km kalınlığında tabaka. Biyosferin deniz seviyesinden 8-10 km'si atmofere, 8-10 km'si okyanusların dibine doğru uzanır.

Blastula: Döllenmiş yumurtanın bölünmeler sonucu, ortası sıvıyla dolu olan bir hücre tabakasından oluşan yapı.

Bowman kapsülü: Nefronun ucunda, glomerulusu saran yarım küre şeklindeki bölüm.

Bronş: Soluk borusundan ayrılan akciğerlere giden iki boru.

Bronşit: Bronşlarda bakterilerin yerleşip üreyerek iltihaplanması.

Biyoteknoloji: Özellikle DNA ve hücreyle ilgili konularda kullanılan biyolojik tekniklere verilen ad.



C

Cenin: Gelişmenin erken dönemindeki embriyoya verilen ad.

Covper bezi: Seminal sıvının oluşturduğu bezlerden biri.

Crossing-over: Eşey ana hücrelerinde gerçekleşen mayoz bölünmenin profaz I safhasında oluşan tetratların kromatitleri arasındaki parça değişimi.

Çenek: Tohum yaprağı. Tohumun yapısındaki bitki taslağında bulunan yapraklardanherbiri.

Çift çenekli bitki (Dikotiledon): Embriyolarında iki çenek yaprak (kotiledon) bulunan bitkiler. İletim demetleri gövdede belirli bir düzende yerleşmiştir.

CDNA: Tamamlayıcı DNA. Haberci RNA şablonundan sentezlenerek elde edilen DNA şeklinde de tanımlanabilir.

D

Dendrit: Sinir hücresinin kısa olan uzantısı.

Deoksiribonukleik asit (DNA): Canlılardaki yönetici molekül. Genetik bilgileri içeren ve hücre çekirdeğinde yer alan ikili sarmal molekül

Deoksiribonukleotid: DNA'nın yapıtaşı olan molekül.

Deoksiriboz: C5H10O4 bileşiminde olan ve DNA'nın yapı birimlerinden biri olan şeker. Genel adı pentoz olan monosakkarit.

Deplazmoliz: Plazmolize uğramış hücrenin tekrar su alarak eski haline dönmesi.

Dermis: Hayvanlarda derinin alt tabakasına verilen ad.

Difüzyon: Moleküllerin hareket enerjileriyle çok yoğun ortamdan az yoğun ortama hareket etmesi.

Dihibrit: İki karakter bakımından melez olan bireylere verilen ad.

Dikotiledon: Embriyosunda iki çenek yaprağı bulunan bitki.

Diploid: 2n kromozom takımı taşıyan hücre.

Disakkarit: İki mol monosakkaritin dehidrasyonu sonucu oluşan çift şeker. Maltoz, sakkaroz, laktoz gibi.

Diyabet: Şeker hastalığı.

Doğalgaz: Yer kabuğunun içinde metan, etan gibi çeşitli hidrokarbonlardan oluşan yanıcı gaz.

Doku: Belirli bir işi yapmak üzere özelleşmiş hücreler topluluğu.

Dominant: Baskın gen.

Döllenme: Yumurta ve spermin birleşmesi.

Döllenme borusu: Spermlerin yumurtayla birleştiği ve zigotu oluşturduğu tüp.

Döl yatağı: Uterus. Dişi üreme sisteminde, fetusu doğuma kadar beslemek ve barındırmakla görevli kas yapısında bir organdır.

Domain: Bir protein içerisinde bulunan ve kendine ait bir fonksiyona sahip bölüm. Tek bir protein içindeki domain bölümleri, hep birlikte proteinin total fonksiyonunu belirler.


E
Efektör: Bir organizmanın uyarıya karşı reaksiyon gösteren vücut kısmı, örneğin kas.

Ekdoderm: Embriyo gelişimi sırasında meydana gelen dış tabaka.

Eklem: İskelet sistemini oluşturan, iki yada daha fazla kemiğin birbirne eklendiği kısım.

Ekoloji: Canlıların birbirlriyle ve çevreleriyle olan ilişkilerini inceleyen bilim dalı.

Ekosistem: Bir çevredeki canlı ve cansızların tümü.

Embriyo: Yumurtanın döllenmesinden sonra, oluşan canlı taslağı.

Emülgatör: Besinlere katılan ve onların kararlı emülsüyon haline gelmesini sağlayan katkı maddesi.

Endoderm: Embriyo gelişimi sırasında meydana gelen iç tabaka.

Endokard: Kalbin içini örten bir sıra yassı epitel dokudan oluşan zar.

Endokrin bez: İç salgı (hormon) bezi.

Endosperm: 3n kromozomlu besi doku.

Enzim: Hücre içinde üretilen ve bütün hayat olatlarını başlatan, hızlandıran, protein yapısındaki Katalizör proteinlere verilen ad. Biyokimyasal tepkimelerin gerçekleşme sürecini hızlandırır, ancak sürecin oluş biçimini etkilemezler.

Epididimis: Erkek üreme sisteminde, testislerin üzerinde bulunan spermlerin olgunlaştığı ve kısa bir süre depolandığı yer.

Epitel: Vücut dış yüzeyini, organların iç yüzeyini örten hayvansal doku.

Erepsin: Proteinlere etki eden ince bağırsak özsularında bulunan enzim.

Ergotin: Çavdar mahmuzu özütü. İlaç yapımında kullanılır.

Eşey: Cinsiyet.

Eşeyli üreme: Farklı iki eşey hücresinin birleşmesiyle bir canlı oluşması.

Eşeysiz üreme: Bir canlının özelleşmiş üreme hücrelerini meydana getirmeden tıpatıp atasına benzer canlıların oluşmasını sağlayan üreme şeklidir.

Etoloji: Canlıların davranışlarını inceleyen bilim dalı.

E.coli: Küçük boyutlu gen yapısı dolayısıyla genetik hastalık göstermeyen ve laboratuarda kolaylıkla üretilen bir cins bakteri. Bu sebeplerden dolayı genetik çalışmalarda yaygın biçimde kullanılır.

Elektroforesis: DNA parçacılkları ya da proteinler gibi iri molekülleri, benzeri moleküllerle birarada bulunduğu karışımlarından ayrıştırmakta kullanılan bir yöntem.

F

Fagositoz: Hücre zarından geçemeyen büyük katı moleküllerin yalancı ayaklarla hücre içine alınmasıdır.

Farinks: Ağız ve burun boşluklarıyla, gırtlak ve yemek borusu arasındaki boşluk, yutak.

Fauna: Belirli bir coğrafi alanda bulunan hayvan türlerinin tümü.

Fermantasyon: Bazı mikroorganizmaların ürettiği enzimlerin etkisiyle organik maddelerin uğradığı değişiklik.

Fetüs: Embriyonun üçüncü aydan doğuma kadar tüm organ taslakları oluşmuş hali.

Fibril: Telcik. (miyofibril=kas telciği; nörofibril=sinir telciği)

Fibrin: Kanın pıhtılaşmasıyla oluşan ipliksi, ağsı yapı.

Filogenetik sınıflandırma: Canlıların akrabalık derecelerine göre sınıflandırılması. Doğal sınıflandırma.

Filtre: Akışkan olan sıvı yada gazı süzmeye yarayan gözenekli madde. Akışkandaki asıltı, çamursu ya da katı maddeleri ayırmaya yarar.

Fitoplankton: Çoğunlukla bir hücreli su yosunlarından oluşan, sularda yaşayan bitki topluluğu.

Fiziksel Harita: DNA'daki kalıtıma bağlı olmayan, yani her DNA'da bulunan tanımlanabilir nirengi noktalarını gösteren tablo. İnsan genleri için en ayrıntısız fiziksel harita 23 kromozomun eklemlenmelerini gösterir. En ayrıntılısıysa kromozomlardaki nükleotid dizilerini gösterir.

Fizyoloji: Canlılardaki yaşamsal olayları (işleyişi) inceleyen bilim dalı.

Flora: Belirli bir coğrafi alanda bulunan bitki türlerinin tümü.

Folikül: Memelilerde yumurtalıkta bulunan ve olgunlaşmış yumurtayı taşıyan kesecik.

Fosfodiester bağı: DNA'daki fosfat ile şeker arasındaki bağ.

Fosforilasyon: ATP üretimi.

Fosil: Milyonlarca yıl önce yaşamış canlıların korunarak bu güne kadar gelmiş kalıntıları.

Fotoreseptör: Işığı algılayabilen duyu hücresi, almaç.

Fotosentez: Yeşil bitkilerin, güneş enerjisi ve klorofil pigmenti yardımıyla CO2 ve H2O'dan besin maddelerini üretmesidir.

Fundus: Midenin genişlemiş kısmı.

G

Gamet: Erkek ve dişi üreme hücresine verilen ad.

Gangliyon: Merkezi sinir sistemi dışında bulunan, sinir hücrelerinin gövdelerinden oluşan sinir düğümü.

Gen: DNA molekülünün ortalama 1500 nukleotitten oluşmuş canlının kalıtsal özelliklerinden herhangi birini taşıyan parçası. Kalıtımın temel fiziksel ve işlevsel birimi. Her gen, protein veya RNA molekülü gibi özel bir işlev taşıyan kromozomların belli bir noktasındaki nükleotid dizilerinden oluşur.

Gen Ailesi: Benzer ürünler veren ve birbiriyle yakından ilintili genlerin meydana getirdiği grup.

Gen Haritalaması: Bir DNA molekülündeki genlerin göreceli konumlarının belirlenmesi. Bu haritalamada hangi genin bir diğerine göre molekülün neresinde yar aldığı ve aralarında neler bulunduğu belirlenir.

Gen Tedavisi: Kalıtsal bozukluğun düzeltilmesi için sağlıklı DNA'nın, hastalıklı hücrelere doğrudan zerk edilmesi.

Genetik Kod: RNA boyunca üçlü gruplar halinde bulunan ve protein sentezleme sırasında üretilen aminoasit dizilerinin düzenini belirleyen nükleotid dizileri.

Genetik: Belirli kalıtsal özelliklerin örüntüsünü inceleyen bilim dalı. Genom: Her bir canlının kromozomlarında yer alan kalıtsal malzeme.

Genom Projesi: İnsanın ya da başka canlıların genomlarının tamamının ya da bir kısmının haritasını ve diziliş biçimlerini saptamayı hedeflemeye yönelik araştırmalar.

Glikojen:Hayvanlarda besinlerle alınan karbonhidratların karaciğer ve kaslardaki depo şekli.

Glikoz: (Heksoz) C6H12O6 molekül yapısındaki karbonhidrat.

Gliserin: Lipidlerin (yağların) yapısına katılan temel bir madde.

Glomerulus: Böbrekteki nefronların bowman kapsülü içinde bulunan kılcal kan damarları ağı.

Glukagon: Pankreas tarafından üretilerek kana verilen, kan şekerini artırıcı etki yapan hormon.

Gonad: Üreme hücrelerini meydana getiren üreme organları.

Granül: Stoplazmada bulunan küçük tanecikler.

Guatr: Tiroid bezinin büyümesi sonucu oluşan hastalık.

Gutasyon: Bitkilerin yapraklarından damlalar halinde su atılması.

H

Habitat: Bir organizmanın doğal olarak yaşadığı ve üreyebildiği yer.

Haploid: Olgun bir üreme hücresinde bulunan kromozom sayısı, vücut hücrelerinin sahip olduğu kromozom sayısının yarısına sahiptir. Kromozom sayısının yarıya inmesi sonucu oluşan "n" sayıda kromozom taşıyan hücrelere haploid hücre denir.

Havers kanalı: Kemik dokudaki, sinir ve kan damarlarının geçtiği kanal.

Hemoglobin: Alyuvarlarda O2 ve CO2 taşıyan, demir içeren protein.

Hermafroditizm: Her iki eşeyede sahip canlı

Heterosis: (melez gücü) Melezlerin atalarına göre kazandıkları üstünlük.

Hibrit: Melez

Hibridizasyon (Melezleme): Birbirini bütünleyen iki DNA zincirinin biraraya gelerek ikili sarmal biçimindeki molekülü oluşturması.

Hipotalamus: Ön beynin alt bölgesi olup bazı organ ve bezlerin çalışmasını düzenleyen kısmı.

Histoloji: Dokuları inceleyen bilim dalı

Homeostasi: Bir organizmanın içinde yaşadığı ortamla madde alış verişi yaparak, kendi iç ortamını belli sınırlar arasında dengede tutması.

Homojen: Bütün birimleri aynı yapıdai, aynı nitelikte olan

Homolog kromozom: Biri anneden, diğeri babadan gelen aynı gen çiftine sahip kromozomlar.

Hormon: Vücudun bir kısmında oluşturulan sonrada difüzyonla yada kan dolaşımıyla diğer kısımlarındaki hücrelere taşınarak onların çalışmalarını düzenleyen özel maddeler.



I

Islah: Bitki yada hayvanlarda türün iyileştirilmesi işlemi.

İmplantasyon: Döllenmiş yumurtanın rahim'in (uterus) Yumuşak dokusuna gömülmesi, döl tutma

İnorganik madde: Canlılardan elde edilmeyen ve canlıların yaşadığı çevrede bulunan maddeler(karbondioksit, su, tuz vs.)

İnsülin: Pankreasın ürettiği kan şekerini azaltan hormon

İnterferon: Hücrelerin virüslere karşı ürettiği özel savunma maddesi.

İris: Gözün saydam tabakasının altındaki damar tabakadan oluşan renkli kısmı.

İzolasyon: Ayrılma, yalıtım. Biyolojide herhangi bir sebeple populasyondaki fertlerin birbirleriyle olan ilişkilerinin kesilmesi.

K

Kadavra: Tıp öğreniminde üzerinde çalışmak için hazırlanmış ölü insan ya da hayvan vücudu.

Kapalı Dolaşım: Kanın kalp ve damarlardan oluşan kapalı bir sistem içerisinde dolaşmasıdır.

Kas tonusu: İskelet kaslarının, dinlenme durumundaki kasılı hali.

Katalizör: Kimyasal tepkimeye katılmadan tepkimenin hızını artıran madde

Kazein: Sütte bulunan bir çeşit protein.

Keratin: Omurgalı hayvanların derisinin, tırnak saç, boynuz gibi yapılarında bulunan, suda çözünmeyen sert protein.

Klon: Genetik olarak birbirinin aynı olan canlılar.

Klorofil: Fotosentaz olayında güneş enerjisini kimyasal enerjiye çeviren yeşil pigment maddesi.

Kloroplast: Yeşil rekli klorofil pigmentini taşıyan plastid.

Kodon: Özel bir amino asiti şifreleyen üç nukleotitten olşan mRNA üzerindeki birim.

Kohezyon: Aynı cins moleküller arasındaki çekim kuvveti.

Kohlea: İç kulakta salyongozda bulunan yapı.

Kolesistokinin: İnce bağırsaktan salgılanan ve karaciğeri uyaran hormon.

Koloni: Aralarında işbölümü yapan tek hücreli organizmaların bir araya gelerek topluluk oluşturmaları.

Kolloid: Parçacık büyüklüğü 1-100 mm olan madde

Kondrin: Kıkırdak yapı hücrelerinin salgıladıkları ara madde.

Kondrosit: Kıkırdak doku hücreleri.

Konjugasyon: İki hücrenin geçici olarak gen alış-verişi yapmak için birleşmeleri.

Konsantrasyon: birim hacimde bulunan madde miktarı.

Kornea: Gözün ön tarafında sert tabakanın saydam kısmı.

Kozmik: Yıldızlar arası, uzaylarla ilgili olan

Kozmik madde: Evreni meydana getiren madde.

Kromotin iplik: Dinlenme halindeki ökaryot hücrenin çekirdeğinde bulunan kromozomların karmaşık hali.

Kromozom: Prokaryot ve ökaryot hücrelerde üzerlerinde genleri taşıyan DNA ve nükleoproteinden oluşmuş yapı. Hücrenin kendi kendini eksiksiz olarak kopylalamasına yarayan tüm bilgileri içeren ve hücre çekirdeğinde yer alan DNAlar.

Kroner damarlar: Kalbi besleyen ince atardamarlar.

Krossing over: Mayoz bölünmede, tetratların kromotidleri arasında karşılıklı gen alış-verişi, parça değişimi.

Kilobase: 1000 nükleotidlik DNA parçalarını esas alan ölçü birimi.

Klon Bankası (Genom arşivi): Bir canlının tüm genomunu temsil eden DNA parçacıklarının klonları.

L

Lenf: Akyuvar içeren, kan plazmasına benzeyen renksiz sıvı.

Lokus: Kromozomların üzerlerinde genlerin bulunduğu özel yerler.

Lop: Beyin, karaciğer gibi organların parçaları bölümleri.

Lökosit: Akyuvar, fagositoz yapan, antikor üreten, renksiz kan hücresi.

Lütein: Folikül hücrelerinde meydana gelen, yumurta sarısına renk veren pigment.

M

Matriks: İçinde biyolojik olayların oluştuğu cansız, sıvı ortam.

Melez: Herhangi bir karakter yönünden farklı iki arı dölün çaprazlanması sonucu oluşan heterozigot döl.

Mesane: Boşaltım sisteminin idrar toplanan torbası.

Mezenşim: Embriyonun gastrula safhasında aktoderm ve endoderm arasında meydana gelen hücre yığını.

Metabolizma: Canlı organizmanın hücreleri içinde meydana gelen ve enzimlerle kontrol edilen olayların hepsi. Metabolizma ile enerji üretimi ve madde yapımı gerçekleştirilir. ATP üretimi ve protein sentezi iki önemli metabolik reaksiyondur.

Metagenez: Döl değişimi.

Mezoderm: Embriyo gelişimi sırasında meydana gelen orta tabaka.

Mezozom: Bakterinin üremesi sırasında bakteri zarından kıvrımlar yaparak meydana gelen mitokondri benzeri yapı.

Mikron (m ): Milimetrenin binde biri (1m =1/1000 mm)

Mitoz: Bir hücreden aynı özellikte iki yeni hücre oluşturan hücre bölünmesi.

Miyelin: Bazı nöronların aksonlarının dışını saran, uyartı iletimini hızlandıran yağlı madde(kılıf)

Miyokard: Kalp kası

Miyozin: Kas hücrelerinde kasılmayı sağlayan protein yapıdaki kalın iplikler.

Modifikasyon: Çevre etkileriyle canlıların fenotiplerinde meydana gelen değişiklikler.

Monohibrit: Tek karakter bakımından melez.

Monomer: Büyük moleküllerin hidrolizi sonucu oluşan en küçük yapı birimi.

Monoploid: (Haploid) tek (n) sayıda kromozoma sahip hücre.

Mukoza: Sindirim borusu, soluk borusu gibi iç organların iç yüzeyini örten ve mukus sıvısı salgılayan ince tabaka.

Mukus: Mukozada yer alanmukus hücreleri tarafından salgılanan kaygan, sümüksü koruyucu sıvı.

Mutaston: Canlılarda çevre şartlarıyla meydana gelen ve kalıtsal olan DNA dizisinde ortaya çıkan ve kalıtımla aktarılabilen değişiklik.

N

Nefridyum: Omurgasız hayvanlarda bulunan boşaltım organı.

Nefrit: Böbreklerdeki nefronların iltihaplanması sonucu oluşan hastalık.

Nefron: Omurgalı böbreğinin, idrar oluşturan yapısı ve işlev birimi.

Nitrit asit: (HNO3) Niterat asidi. Yüksek derecede aşındırıcı, renksiz ve dumanlı sıvı. Zehirleyicidir ve şiddetli yanıklara yol açar.

Nöroglia: Sinir dokuda nöronlara desteklik yapan yardımcı hücreler, ara nöronlar.

Nöron: Sinir hücresi.

Nötr atom: Elektron ve proton sayısı birbirine eşit olan atom

Nükleoprotein: proteinlerin nukleik asitlerle kurduğu moleküler birlik.

Nükleotid: Nukleik asitlerin ( DNA, RNA) yapı birimleri.

Nukleus (Çekirdek) : Hücredeki genetik malzemeyi barındıran kısım.

O

Oksidasyon: (Yükseltgenme) Elektronların bir atom ya da molekülden ayrılmasını sağlayan kimyasal tepkime.

Oogenez: yumurtanın meydana gelmesi olayı.

Oosfer: Yumurta hücresi, dişi gamet.

Organel: Hücre içinde belirli bir görevi yapmak üzere özelleşmiş ve zarla çevrili yapılar. Çekirdek, mitokondri, kloroplastlar gibi.

Organogenez: Embriyo tabakalarından organların meydana gelmesi.

Osein: Kemik dokunun ara maddesi.

Osteosit: Kemik dokuyu oluşturan kemik hücreleri.

Otolit: Kulak taşı.

Osmoz: Suyun yoğunluğunun çok olduğu yerden az olduğu yere doğru, yarı geçirgen zardan geçmesi.

Ototrof: Kendi besinini kendi yapabilen canlılar.

Ovaryum: yumurtalık, yumurtaların meydana geldiği yer.

Onkogen: Bazı türleri kanserle de ilşkili olan bir gen. Onkogenlerin çoğu doğrudan ya da dolaylı olarak hücrelerin büyüme hızını etkiler.

Otoradyografi: Özel maddelerle boyanmış moleküllerin ya da molekül parçalarının röntgen ışınlarıyla incelenmesi.

Ökaryot hücre: Zarla çevrili organelleri ve gerçek çekirdeği olan hücre.

Özümleme: Canlı organizmanın, dışarıdan aldığı besin maddelerini parçalayıp yeniden kendine özgü maddelere dönüştürmesi.

Özüt: Bir doku örneğinin parçalanmış hali.

P

Parasempatik: Organların çalışmasına yavaşlatıcı etki yapan otonom sinir sisteminin bölümü.

Partenogenez: Yumurtanın döllenme olmaksızın gelişerek yeni canlı meydana getirmesi.

Patojen: Hastalık yapıcı özelliği olan mikroorganizma veya madde.

Patoloji: Hastalık bilimi, hastalığın nedenlerini araştıran uzmanlık dalı.

Pepsin: Mide öz suyunda bulunan ve proteinleri sindiren enzim.

Pepton: Proteinlerin mide öz suyunda sindirime uğramış son hali.

Periost: Kemik zarı. Kemiklerin dışında bulunan, kemik dokunun beslenmesini onarılmasını sağlayan zar.

Peristaltik: Sindirim sistemi gibi bazı organların çeperlerinde görülen ritmik ve kuvvetli kasılıp gevşeme hareketleri. Bu ritmik kasılma dalgaları organ içindeki maddeyi hareket ettirmeye yardımcı olur.

Periton: Karındaki organları saran iki katlı karın zarı.

pH: Bir sıvının asit veya bazlık derecesini gösteren değer.

Pigment: Hücrelere özgü renk veren madde.

Pinositoz: Hücre zarından doğrudan geçemeyecek kadar büyük moleküllü sıvı maddelerin hücreye alınması.

Plasenta: Çoğu memelide embriyonun besin ve gaz alış-verişini sağlayan yapı.

Plazmid: Bakteri stoplazmalarında bulunan ve kromozom gibi davranan DNA'lar.

Pleura: Akciğerleri saran iki katlı zar. Akciğer dış zarı.

Polipeptid: Protein molekülünün yapısında bulunan amino asit zincirlerinin bir parçası.

Populasyon: Belirli bir bölgede yaşayan aynı türe ait bireylerin oluşturduğu topluluk.

Por: Gözenek, küçük delik.

Prokaryot hücre: Zarla çevrilmiş özel organelleri ve gerçek çekirdeği olmayan hücreler. Bakteriler ve mavi-yeşil algleri içine alan monera alemindeki canlılar.

Protein: Yapısında karbon, hidrojen, oksijen ve azot gibi elementleri bulunduran temel moleküllerdir. Amino asitlerin peptid bağlarıyla birleşmesinden oluşur. Belli bir sırada dizilmiş bir veya birkaç amino-asit zincirinden oluşan büyük moleküller. Bu dizilişi genetik kodlamadaki nükleotidler belirler. Proteinler vücudumuzdaki hücrelerin, dokuların ve organların oluşması, işlevlerini görebilmesi ve bunu uyum içinde yapmaları için gereklidir. Her proteinin kendine özgü bir işlevi vardır. Sözgelimi hormonlar ve enzimler adlarını duyduğumuz protein türlerinden ikisidir.

Protoplazma: Hücrenin çekirdeği ile sitoplazmasına verilen ad.

R

Refleks yayı: Duyu, ara ve motor nörondan oluşan en basit mekanizma.

Rekombinant DNA: Farklı biyolojik kaynaklardan elde edilen DNA moleküllerinin birleşmesinden oluşan yapı. Hücre sıvısında ve çekirdeğinde bulunan kimyasal bir maddedir. Protein sentezlemesi başta olmak üzere hücre içi kimyasal faaliyetlerde çok önemli bir rolü vardır. Yapısı DNA'ya benzer. Ama herbiri farklı işlevlere sahip birkaç cinsi vardır.


Rekombinasyon: Mevcut genlerin yeni genotipleri oluşturacak şekilde bir araya gelmesi.

Rektum: Kalın bağırsağın anüsle sonlanan düz kısmı.

Rejenerasyon: Canlılarda görülen, yaraların ve yıpranmış organların yenilenmesi olayı.

Replikasyon: DNA'nın kendini eşlemesi.

Reseptör: Çeşitli uyarıları alabilen ve duyu organlarının yapısında bulunan özelleşmiş hücre, hücre grupları veya sinir uçları. Almaç

Resesif gen: Etkisini fenotipte gösteremeyen ve çekinik olan gen.

Restriksiyon enzimi: DNA'yı parçalamaya, kesmeye yarayan enzimler.tyutn

Retina: Gözün ağ tabakası.

Ribozomal RNA: Hücre ribozomlarında bulunan bir çeşit RNA.

Ribozom: Hücrede protein sentezinin yapıldığı yerlerdir. Özel ribozomal RNA'larla proteinler içerir.

S

Sarkolemma: Kas telini saran zar.

Sedimentasyon: Çökelme.

Segmentasyon: Bir vücut yada yapının benzer parçalara bölünmesi, zigotun geçirdiği bölünme evreleri.

Sekretin: On iki parmak bağırsağının salgıladığı hormon.

Seleksiyon: Seçilim, ayıklama.

Sentromer: Kromozomlarda kardeş kromotidleri bir arada tutan kısım.

Serum: Kanın, pıhtılaşmasından sonra hücrelerinden ayrılmış, açık sarı renkli sıvı kısmı.

Sinaps: İki nöronun veya nöronla başka bir hücrenin bağlandığı yer.

Sitoloji: Hücreyi inceleyen bilim dalı.

Sperm: Erkek üreme hücresi.

Süksesyon: Bir bölgede yaşayan çeşitli türlerin belirli bir zaman içinde birbirlerini izleyerek ortaya çıkmaları; ekolojik süksesyon.

Süspansiyon: Asıltı. Bir akışkan içinde yüzen sıvı parçacıkların oluşturduğu sistem.

T

Tetrat: Mayoz bölünme sırasında homolog kromozomların birbirlerine sarılarak oluşturdukları dört kromotitli yapı.

Transgenik canlı: Rekombinant DNA teknolojisiyle yabancı bir genin yerleştirildiği canlı.

Transkripsiyon: (yazılma) DNA ipliklerinin birinden genetik bilgilerin yeni sentezlenen mRNA'ya aktarımı.

Translasyon: (okuma) mRNA'nın sentezlendikten sonra stoplazmadaki ribozoma bağlanıp amino asitleri tRNA'lar yardımıyla sıraya koyması.

Tümör: İnce bağırsağın iç yüzeyindeki, sindirilmiş besinleri emip kana karıştıran parmaksı uzantılar. ,

Telomere: Kromozomun bitiş kısmı. Bu özel yapı, doşğrusal DNA moleküllerinin kendi kendini üretmesi ve dengeli yapısını koruması işlerine yarar Transkripsiyon: Bir DNA parçasından kopyalanan RNA sentezi.

V

Varyasyon: Bir türün bireylerindeki aynı karakterin farklı şekilleri, değişiklik, çeşitlilik.

Vitellus: yumurta sarısı.Döllenme sırasında yumurtanın beslenmesi sağlayan mukopolisakkarit,protein ve yağ karışımından oluşan madde

Virüs: Sadece içine girdiği bir başka hücre içinde yeniden üreyebilen ve hücresel yapısı olmayan canlı. Virüsler bir protein kılıfı içindeki nükleik asitlerden ibarettir. Bazılarınınsa basit bir zarı vardır. Virüsler çoğalmak için, içine girdikleri hücrenin sentezleme yeteneğinden yararlanır.

Y

Yoğunluk: Herhangi bir maddenin bir birim hacminin kütlesi.

Yumurta: Dişi üreme hücresi.Dişi gamet hücresi

Z

Zar: Hücreyi ve çoğu organelleri çevreleyen lipit ve proteinlerden oluşan yapı.

Zigot: Döllenmiş yumurta hücresi.

Zooloji: Biyolojinin hayvanları inceleyen dalı.

27
Biyoloji / Biyoloji Yazılı Soruları
« : Haziran 04, 2009, 07:28:16 ÖS »
 Biyoloji Çalışma Soruları ve Cevapları
1.Hücre zarının görevi nedir?
ð Hücre içi ile hücre dışı arasında madde alış verişini sağlayan esnek, canlı ve seçici geçirgen bir zardır.
2.Endoplazmik retikulum kaç çeşittir ve görevi nedir?
ð Üzerine ribozom taşıyan granüllü ve granülsüz olmak üzere iki çeşittir. Hücre içinde maddelerin taşınması, depolanması ve kimyasal reaksiyonların yapıldığı yerdir.
3.Sentrozomun görevi nedir?
ð Kendini çoğaltmak ve bölünme sırasında iğ ipliklerini meydana getirmek.
4.Çekirdeğin görevleri nelerdir?
ð Metabolizmayı kontrol etmek
ð Karakterleri oğul canlılara aktarmak.
5.Yaşlanan bitki hücrelerinde bir tek büyük kofulun bulunmasının nedeni nedir?
ð Bitkilerde metabolizma artığı ürünlerin kofullarda depolanması.
6.Hücre çeperinin yapısı nasıldır?
ð Selülozdan meydana gelir. Çeper üzerinde kütin, lignin, süberin, kalsiyum ve silisyum gibi maddeler birikerek çeperin farklılaşmasına neden olur.
7.Bitkilerde çiçek ve meyvelerin renklerini ne verir?
ð Plastidler ve koful özsuyunda bulunan antokyan denilen madde.
8.Hücrenin bölünme nedenlerini yazın.
ð Hücre yüzeyini artırmak ve hacmini küçültmek için
ðHücrenin büyümesi çekirdeğin etki alanını sınırlar. Çekirdeğin etki alanını artırmak için hücre bölünür.
9.Kloroplast ve mitokondrinin ortak özellikleri nelerdir?
ð Çift zarlıdırlar
ð Kendilerine ait DNA’ları vardır.
ATP’nin sentezlendiği yerlerdir.
10.Mitoz olayının en önemli sonucu nedir?
ð Hücreden hücreye kalıtsal devamlılığı sağlar. Mitoz sayesinde, yeni meydana gelen hücreler ana-baba hücrenin sahip oldukları yeteneğin aynısına sahip olurlar. Bu da kendini eşleyen DNA moleküllerinin her oğul hücreye tam bir takım halinde geçmesiyle mümkün olur.
11.Ökaryot hücrelerde hücre bölünmesi hangi iki evreden oluşur?
ð Mitoz olarak adlandırılan çekirdek bölünmesi ve sitokinez olarak adlandırılan sitoplazma bölünmesi.
12.Mitoz bölünmenin safhalarının isimleini sırasıyla yazın.
ð Profaz, metafaz, anafaz, telofaz
13.İnsan gametinde kaç kromozom bulunur?
ð İnsan gametinde 23 kromozom bulunur? Bunların kaç tanesi otozom, kaç tanesi gonozomdur?
ð İnsan gametinde 23 kromozom bulunur. Bunlardan 22 tanesi otozom, 1 tanesi gonozomdur.
14.İnsanlarda erkeklerin ve dişilerin vücut hücrelerindeki kromozom formülünü yazınız.
ð Erkeklerde (44 + XY), Dişilerde (44 + XX)
15.Bitki hücresinin mitoz bölünme sırasında ara plağı ile ikiye bölünmesinin nedeni nedir?
ð Hücre zarının dışında selüloz çeperin bulunması.
16.Mayoz bölünme hangi hücrelerde görülür?
ð Üreme organlarında üreme ana hücrelerinde (Yumurtalık ve testislerde) görülür.
17.Mayoz bölünme ile ne sağlanır?
ð Dölden döle kromozom sayısının sabit kalması korunur.
ð Gen çeşitliliğine sebep olur.
18.Oogenezde aktif olmayan hücrelere ne ad verilir?
ð Kutup hücreleri.
19.İnsanlar ve amipler arasında mitoz bölünme hangi yönden farklıdır?
ð İnsanlarda mitoz bölünme büyüme, gelişme ve eskiyen yerlerin onarımını sağlar. Amiplerde mitoz bölünme çoğalmayı sağlar.
20.Bir insanın bazal metabolizması ölçülürken hangi şartlara dikkat edilmelidir?
ð En son alınan besinin ölçme işleminden 12 saat önce alınmasına
ð Ölçme sırasında kişinin tam dinlenme halinde tutulmasına
ð Ölçme sırasında ortam sıcaklığının belirlenmesine
ð Vücut yüzeyinin hesaplanmasına
21.ATP’nin molekül yapısı nasıldır?
ðAdenin denilen azotlu bir organik baz, Riboz denilen 5 karbonlu bir şeker ve üç fosfat grubundan yapılmış bir moleküldür.
22.ATP sentezi kaç yolla olur?
ð Oksijenli solunum
ð Oksijensiz solunum
ð Fotosentez
23.Eğer organizmalar enerjiyi karbonhidratlarda değil, ATP de depolasalardı ne gibi problemler olurdu?
ð Hücre içi daha asidik olurdu.
ð Fosfor şu an bulunduğundan daha çok kullanılırdı.
24.Bir nükleotidin yapısında 5 karbonlu şekerle azotlu organik bazın oluşturduğu kısma ne denir?
ð Nükleozit
25.mRNA’nın görevi nedir?
ð Hücredeki RNA miktarının % 5’ini oluşturur. DNA da bulunan genetik bilgiyi belli şifreler (kodon) halinde çekirdekten sitoplazmaya aktarır.
26.Hücre hayatında DNA’nın iki önemli görevini açıklayın.
ð Temel hücresel görevleri kontrol etmek
ð Genetik direktiflerin oğul döllere aynen iletilmesini sağlamak.
27.DNA modelinden faydalanılarak hangi biyolojik olaylar açıklandı?
ð DNA’nın hücre bölünmesinden önce kendini nasıl eşlediği
ð Protein sentezi için nasıl şifre taşıdığı
ð Mutasyonun nasıl meydana geldiği açıklandı.
28.Genetik şifre nedir? Genetik şifre bütün canlılarda aynı mıdır?
ð DNA’dan gönderilen hücre içindeki bütün olayları etkileyen mesajlara denir.
ð Genetik şifre her canlıda farklıdır.
29.DNA’nın neden mRNA gibi bir aracı yardımıyla çalışmak zorunda olduğu düşünülür?
ð DNA büyük bir molekül olduğu için çekirdekten dışarı çıkmaz. Proteinler çekirdek dışında, endoplazmik retikulum boyunca dağılmış olan ribozomlarda sentezlenirler. Direktiflerin çekirdekten sitoplazmaya taşınabilmesi için bir aracıya ihtiyaç vardır.
30.tRNA’nın protein sentezindeki görevi nedir?
ð tRNA hücre içindeki Amino asitleri tanır ve bunları proteinlerin sentezlendiği ribozomlara taşır.
31.DNA’nın Replikasyon yapması hücre bölünmesi açısından neden önemlidir?
ð Hücre bölünmesi ile özellikler yeni hücrelere geçer. Bir türün bütün bireylerindeki hücreler aynı tip ve sayıda kromozoma sahip olur.
32.Virüsler, canlılara has özelliklerden hangilerine sahiptirler?
ð DNA veya RNA içermeleri
ð Konak hücre içinde üremeleri
ð Mutasyona uğramaları
ð Üremeleri sırasında yeni gen kombinezonları oluşturmaları
33.Virüslerin çoğalmasını hangi faktörler sınırlamaktadır?
ð Virüslerin üremeleri konak hücrelere yayılma ve orada çoğalma yetenekleri ile sınırlıdır.
34.DNA içeren virüslere örnek veriniz?
ð Bakteriyofaj, çiçek hastalığı, suçiçeği ve uçuk (herpes) virüsü.
35.RNA içeren virüslere örnek veriniz?
ð Tütün mozaik virüsü, çocuk felci, grip, AİDS, kızamık, kabakulak ve patates, salatalık, marul bitkilerinde hastalık yapan virüsler.
36.Virüslerle mücadele etmek neden zordur?
ð Çeşitleri fazladır,
ð Çok küçüktürler
ð Antibiyotikten etkilenmezler.
ð Çabuk ürerler ve konakçı canlıyı kullanırlar.
37.Işık enerjisi kullanarak besin sentezleyen bakteriler nasıl adlandırılır?
ð Fotoototrof bakteriler
38.Şekillerine göre bakterilerin isimlerini yazın.
ð Yuvarlak (Coccus), çubuk (bacillus), spiral (spirillum), virgül (vibriyon)
39.Bakteriler oksijen ihtiyaçlarına göre nasıl adlandırılırlar?
ð Oksijen varlığında yaşayanlar (aerob bakteri), oksijensiz ortamda yaşayanlar (anaerob bakteri), her iki ortamda da yaşayanlar (geçici aerob ve geçici anaerob bakteriler)
40.Bakterilerde solunum enzimleri nerelerde bulunur?
ð Sitoplazmada veya hücre zarında bulunur.
41.Bakteri populasyonunda geometrik dizi şeklinde çoğalma neden sürekli olmaz?
ð Bakteriler çoğalmaları için ortamdaki su ve besin maddelerini bitirirler. Bu sırada ortamda alkol ve asitli bileşiklerle beraber zehirli atıklar da meydana gelir. Bu durum bakterilerin sayıca artışını engeller.
42.Bakterilerde endospor nedir ve hangi şartlarda meydana gelir?
ð Endospor bakteri sitoplazmasının su kaybederek büzülmesi ve etrafının dayanıklı bir zarla çevrilmesiyle bakterinin içinde oluşur. Bu olay üreme değildir. Bakterinin elverişsiz ortamlarda uzun zaman canlı kalabilmesini sağlar. Endospor yüksek sıcaklıkta ve kurak ortamlarda oluşur.
43.Ototrof ve saprofit bakterilerin parazit bakterilere üstün olmasını sağlayan özellik hangisidir?
ð Gelişmiş enzim sistemine sahip olmaları.
44.Prokaryot bir hücredeki protein sentezinin ökaryot hücreye göre daha hızlı olmasının nedeni nedir?
ð Çekirdek zarının bulunmaması.
45.Tatlı sularda yaşayan bazı bir hücrelilerdeki Kontraktil kofulların temel görevi nedir?
ð Fazla suyu aktif taşıma yaparak difüzyonun tersi yönde boşaltmak.
46.Çok hücreli organizmalarda doku, organ ve organ sistemlerine niçin ihtiyaç duyulur?
ð Organizmanın bütünlüğünün devamı için
ð Enerjinin korunumu için.
47.Hücrelerin özelleşmesi bir canlıya nasıl üstünlük sağlar.
ð Enerjinin daha verimli kullanılmasına yol açar.
ð İri parçalar halinde besinlerden yararlanma imkanı doğar
48.Çok hücreli organizmaların gelişimine bağlı olarak, bir hücreli organizmalarda bulunmayan ne gibi bir özel problem vardır?
ð İç çevreden atıkların uzaklaştırılması
ð Besin maddelerinin bütün hücrelere dağıtılması
ðOrganizmanın kendini eşleme olayı
ð Hücre içi ve hücreler arası kontrol ve koordinasyon.
49.Özelleşmiş hücre nedir?
ð Belirli görevleri yapmak üzere farklılaşmış, şekil ve yapı bakımından benzer hücrelerdir. Kas ve sinir hücreleri özelleşmiş hücrelerdir.Özelleşmiş hücreler dokuları, organları ve sistemleri meydana getirir.
50.Aktif taşımanın özellikleri nelerdir?
ð Enerji harcanır
ð Taşıma az yoğun ortamdan çok yoğun ortama doğrudur
ð Canlı hücrelerde görülür.
ð Enzimler kullanılır.
51.Pasif taşımanın özellikleri nelerdir?
ð Enerji harcanmaz
ð Taşıma çok yoğun ortamdan az yoğun ortama doğrudur.
ð Canlı ve cansız hücrelerde görülür.
ð Sıcaklık ve hareket difüzyonu artırır.
52.Hücrenin çok yoğun ortama konması halinde su kaybetmesi olayına ne ad verilir?
ð Plazmoliz.
53.Hücrenin az yoğun ortama konması halinde su alarak şişmesi olayına ne ad verilir?
ð Deplazmoliz
54.Büyük moleküllü katı maddelerin hücre içine aktif taşıma ile alınmasına ne denir?
ð Fagositoz
55.Büyük moleküllü sıvı maddelerin hücre içine aktif taşıma ile alınmasına ne denir?
ð Pinositoz
56.Deplazmoliz halindeki bir bitki hücresini saf suda bekletmeye devam edildiğinde koful sürekli su alarak büyür ve sitoplazmayı hücre çeperine doğru iter bu olaya ne denir?
ð Turgor
57.Bitki hücrelerine giren suyun hücrenin içinden dışına doğru yaptığı etkiye ne denir?
ð Turgor basıncı
58.Doğadaki canlıların özelliklerine, yaşayışlarına ve akrabalık derecelerine göre gruplandırılmasına ne denir?
ð Sınıflandırma (Taksonomi),
59.Ortak bir atadan gelen, yapı ve görev bakımından benzer özelliklere sahip, yalnızca kendi aralarında serbestçe üreyebilen ve verimli (kısır olmayan) yavrular oluşturan bireyler topluluğuna ne denir?
ð Tür
60.Sınıflandırmada kullanılan basamaklar (sınıflandırma) en küçük topluluktan en büyüğüne doğru nasıl sıralanır?
ð Tür, cins, familya, takım, sınıf, şube, alem olarak sıralanır.
61.Sınıflandırmada alemden türe doğru inildikçe birey sayısı ve ortak özellikler nasıl değişir?
ð Birey sayısı azalır, ortak özellikler artar.
62.Sınıflandırmada türden aleme doğru çıkıldıkça birey sayısı ve ortak özellikler nasıl değişir?
ð Birey sayısı artar, ortak özellikler azalır.
63.Havanın serbest azotunu yakalayarak toprakta azotlu bileşikleri oluşturan ve toprağın verimini artıran canlı grubu hangisidir?
ð Mavi-yeşil algler.
64.Basit bölünme ile çoğalan ve basit beslenme ihtiyaçları olan öncü organizma hangisidir?
ð Mavi-yeşil algler.
65.Bakterilerin antibiyotiğe ve kimyasal maddelere karşı kazandığı direnci nesiller boyu aktaran DNA kısmına ne denir?
ð Plazmid
66.Heterotrof bakteri çeşitlerinin isimleri nedir?
ð Parazit bakteriler
ð Saprofit (Çürükçül) bakteriler.
67.Güneş enerjisini kullanmadan inorganik maddeleri oksidasyonla elde ettikleri enerji ile su ve karbondioksitten besin üreten bakterilere ne denir?
68.Protozoaların çeşitleri nelerdir?
ð Kamçılılar (flagellata), Kökayaklılar (Rhizopoda), Sporlular (sporozoa), Sililer (cilliata)
69.Protistlerden olan öglenanın özelliği nasıldır?
ð Kamçılı olduklarından hareketlidirler bu nedenle hayvan olarak değerlendirilirken, klorofil taşıdıklarından dolayı da bitki olarak değerlendirilirler.
70.İnsanlarda uyku hastalığına sebep olan ve Çeçe sineği tarafından taşınan sporlu canlının adı nedir?
ð Trypanosoma gambiense

28
DİNİ BİLGİLER / Dini Sözlük
« : Haziran 02, 2009, 07:13:40 ÖS »
A

ABÂDİLE:Abdullahlar. Peygamber efendimizin Eshâb-ı kirâmı (arkadaşları) arasında fıkıh ve hadîs-i şerîf ilimlerinde şöhret bulmuş Abdullah adını taşıyan sahâbîler. Abâdile, Abdullah kelimesinin çokluk şeklidir. Peygamber efendimizin Eshâb-ı kirâmı arasında A bdullah isimli üç yüz kadar sahâbi bulunmaktaydı. Fakat bunların içinde; Abdullah bin Ömer, Abdullah bin Abbâs, Abdullah bin Zübeyr, Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahü anhüm, ilimdeki yükseklikleri sebebiyle Abâdile ünvânı ile tanındılar. Bunlara Abâdile-i Erbea da denilmektedir.
Abdullah bin Mes'ûd'un (radıyallahü anh) fıkıh ilminde önemli bir yeri olduğu halde, Abâdile arasında zikredilmemesi, bu tâbirin onun vefâtından sonra çıkmış olması sebebiyledir. Bununla berâber onu Abâdileden sayan âlimler de vardır. (İbn-i Hümâm, Ahmed Naîm)

ABD:
1. Kul. (Bkz. Kul)
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Her türlü noksanlıktan münezzeh olan Allahü teâlâ, abdini (Muhammed aleyhisselâmı) bir gece Mescid-i Haram'dan, Mescid'i Aksâ'ya götürdü. (İsrâ sûresi: 1)
Göklerde ve yerde olan herkes, hiçbiri müstesnâ olmamak üzere, çok esirgeyici Allahü teâlâya mutlaka abd olarak gelecektir. ( Meryem sûresi: 93)
2. Köle.
Üzerinize, sizi Allahü teâlânın kitâbı ile yöneten bir abd bile vâli tâyin edilse, onu dinleyin ve itâat edin. (Hadîs-i şerîf-Müslim)

ABDEST:Namaz ve diğer bâzı ibâdetlerin yerine getirilebilmesi için yapılması lâzım gelen yüzü, dirseklerle berâber kolları yıkamak, başın dörtte birini mesh etmek ve topuklarla berâber ayakları yıkamaktan ibâret temizlik. Namazın dışındaki farzlardan biri.
Abdest, Kur'ân-ı kerîmde şu âyet-i kerîme ile farz kılınmıştır:
"Ey îmân edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerle berâber ellerinizi yıkayın ve başlarınızı meshedin ve her iki topukla berâber ayaklarınızı yıkayın." (Mâide sûresi: 6)
Her kim abdest aldıktan sonra, benim üzerime on kerre salât ü selâm getirse, Hak teâlâ, o kişinin hüznünü giderip mesrûr eder, duâsını kabûl eder. (Hadîs-i şerîf-Eyyühel veled İlmihâlî)
Her ne zaman ümmetimden biri abdest alırken, Bismillah deyip elini yıkarsa, eliyle yaptığı (küçük) günahların hepsi afv olur. Ağzına, yüzüne ve diğer âzâlarına su verdikçe, bütün günâhları dökülür. (Hadîs-i şerîf-Eyyühel veled İlmihâli)
Abdest üzerine abdest almak, nûr üstüne nûrdur. (Hadîs-i şerîf-Keşfül-hafâ)
Hanefî mezhebine göre abdestin farzları dörttür: Yüzü bir kerre yıkamak. İki kolu dirsekleri ile birlikte, bir kerre yıkamak. Başın dörtte bir kısmını mesh etmek, yâni yaş eli başa sürmek. İki ayağı, iki yandaki topuk kemikleri ile birlikte bir kerre yıkamaktır. Ayrıca abdestin sünnetleri, edebleri vardır. (İbn-i Âbidîn)
Abdestsiz olarak şu üç şeyi yapmak haramdır: Namaz kılmak, Kâ'be'yi tavâf etmek, üzerinde bir kılıf bulunmaksızın Kur'ân-ı kerîme ve bir âyet-i kerîmeye dokunmak. Câmiye abdestsiz girmek ise mekruhtur. (Şürnblâlî)
Abdestli olarak ölen ölüm acısı çekmez. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

ABDİYYET:Kulluk makamı. Evliyâlığın en yüksek makâmı, derecesi. İyilikleri Allahü teâlâdan bilip kendinden bilmemek.
Allahü teâlânın lütf ve ihsânı ile Abdiyyet derecesine ulaşmak istiyen kimsenin, Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve selleme tam olarak uyması lâzımdır. Bu yüce zirveye o yüce peygambere tam uymakla kavuşulur. Bu, Allahü teâlânın bir lütfu olup, onu d ilediğine ihsân eder. (İmâm-ı Rabbânî)

ABES:Boş, faydasız şey. Namazda abes hareketler mekruhtur. Elbise ile oynamak gibi. Namazda faydalı hareketin meselâ eli ile alnındaki teri silmenin zararı olmaz. Pantolonun tozunu silkmek, mekruhtur. Kaşınmak abes değilse de, bir rüknde, eli üç kere kaldırmak, namazı bozar . (İbn-i Âbidîn)
Abesle meşgul olmak insanı lehv ve la'ba (oyun ve eğlenceye) sürükler. Bâzı lüzumsuz şeyler insanın abes işlere dalmasına sebeb olur. (Murâd-ı Münzâvî)

ÂB-I HAYÂT:Hayat suyu. Saf ve berrak su. İnce ve derin mânâlı söz. Tasavvufta mürşid-i kâmil denilen evliyâ zâtların, insanların mânen canlı, kalblerinin uyanık olmalarına vesîle olan mübârek sözleri, mânevî nazarları (bakışları) ve kıymetli kalblerinden fışkır an teveccüh. Bir şeyin kıymetini kuvvetli bir şekilde ifâde için de kullanılır. Âb-ı hayevân, Âb-ı Hızır, Âb-ı zindegânî, Âb-ı bekâ da denir.
Evliyânın bâtınları, kalbleri âb-ı hayâttır. Bir katre (bir damla) tadan, ölümsüz hayâtı bulmuş ve sonsuz seâdete, mutluluğa kavuşmuş olur. (İmâm-ı Rabbânî)
Her sözünüz kalbime âb-ı hayât katresi, Senden başka rûhumun yok kurtuluş çâresi (Lâ Edrî)
Âb-ı hayât olmayıcak kısmet ey gönül Bin yıl gerekse Hızır ile Seyr-i Skender et.
(Zeyneb Hâtun)

ÂBİD:İbâdet eden. Farzları ve vâcibleri yerine getirdikten sonra çeşitli nâfile ve yapılması sevab olan işlere de devam eden. Çokluk şekli, ubbâd'dır.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Tevbe edenler, âbidler, hamd edenler (cihâd veya ilim öğrenmek için) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, emr-i mârûf nehyi anil münker yapanlar ve Allahü teâlânın sınırlarını koruyanlar (yok mu? İşte onlar da Cennet ehlidir. Habîbim) Sen o mü'minlere dahi Cenneti müjdele. (Tevbe sûresi: 112)
Allahü teâlânın haram kıldığı (yasak ettiği) şeylerden sakın, insanların en âbidi olursun. (Hadîs-i şerîf-Miftâh-un-necât)
Âbidin en büyük maksadı, âhiret sevâbına kavuşmaktır. Âbid, ibâdetinden öyle zevk alır ki, ibâdetten bir an men' edilse, onun için en büyük eziyet olur. Hattâ âbidlerden biri; "Ölümden korkmuyorum, ancak gece ibâdetime mâni olacak diye korkuyorum" de miştir. Diğeri de; "Allahım mezarımda da bana ibâdet imkânlarını ihsân et" diye duâ etmiştir. (İmâm-ı Gazâlî)

ACEM:Arab olmayan. Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir, hepiniz Âdem'in çocuklarısınız. Âdem ise, topraktandır. Allah katında en kıymetliniz takvâsı (Allahü teâlâdan korkarak haramlardan, günâhlardan sakınması) çok olanınızdır. Arab'ın Acem'e bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvâ iledir. (Hadîs-i şerîf-İbn-i Hişâm)

ÂCİR:Malını kirâya veren. Kirâdaki binânın ve eşyânın tâmiri ve zamanla tıkanmış boruların tâmiri âcire âittir. Tâmir etmezse, kirâcı evden çıkabilir. Fakat yaptırmaya âciri cebr edemez (zorlayamaz). Ev sâhibinin izni ile kendi yaparsa, parasını kesebilir. Kendiliğinden yapar sa kesemez. Kullanmak için lâzım olan şeylerin (meselâ hamur ocağı) tâmir parasını kirâdan kesemez. (Ali Haydar Efendi)
Kirâ müddeti bitince, âcir uzatmaz ise, kirâcı çıkar. Malı, olduğu gibi teslim etmesi lâzımdır. Teslim etmezse gasb etmiş olur. Fakat kullanma sebebiyle herkes için âdet (ve mümkün) olan yıpranma ve bozukluklar kabahat sayılmaz. (İbn-i Âbidîn)

ÂCİZ:Gücü yetmeyen, güçsüz, zayıf. Allahü teâlâ her şeye kâdirdir (gücü yeter). Eğer gücü yetmezse âciz ve noksan olurdu. Âcizlik ve noksanlık Allahü teâlâ için düşünülemez. (Teftâzânî)
İnsanın felâkete uğraması iki sebeptendir: Birincisi âciz olan nefsine (kendine) güvenmesi. İkincisi kendisi gibi âciz olan başka bir mahlûka güvenmesidir. (Abdülhakîm Arvâsî)
En iyi kul, Allahü teâlânın karşısında şükürden âciz olduğunu bilendir. (Abdullah Harrâz)

ACÛZE:İhtiyar, çok yaşlı kadın. Yaşlı bir kadın Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve selleme geldi. Resûl-i ekrem; "Acûze Cennet'e giremez!" buyurdu. Bunun üzerine kadın ağlamaya başladı. Bunu görenPeygamber efendimiz; "Sen o gün yaşlı değil, genç olursun" buyurdu ve gönlünü aldı. (İhyâu ulûmiddîn)
Kızların, kadınların, acûzelerin beş vakit namaz, Cumâ, bayram namazları ve va'z dinlemek için câmiye gitmeleri câiz değildir. (İbn-i Âbidîn)

ÂDÂB:Edebler, güzel huylar, iyi haller ve davranışlar; her konuda haddini bilip sınırı aşmamak. Müfredi (tekili) edeb'dir (Bkz. Edeb).
Âdâba riâyetsiz hizmetin faydası yoktur. (Muhammed Ma'sûm Fârûkî)

ADAK:Nezr, Allahü teâlânın rızâsının elde edilmesi veya bir isteğin yerine gelmesi veya bir belâ ve musîbetin giderilmesi maksadıyla Allahü teâlâ için oruç tutmak, kurban kesmek gibi başlıbaşına ibâdet olan veyâ benzeyen bir şeyi kendisine vâcib kabûl etm e. (Bkz. Nezr)
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde buyurdu ki:
Adaklarını yerine getirsinler." (Hac sûresi: 29)
Adak ibâdettir. Allah için yapılır. Kul için yapılmaz. Adak edilen şeyin farz veya vâcib olan bir ibâdete benzemesi veya başlıbaşına bir ibâdet olması lâzımdır. Namaz, oruç, hacca gitmek, köle âzâd etmek vb. adak edilir. Abdest almak, ölü kefenlemek, ezan okumak, mekteb ve câmi yapmak başlıbaşına ibâdet olmadıkları için adak yapılmazlar. Adak iki türlüdür: 1) Mutlak adak: Allahü teâlâ için bir sene oruç tutacağım demek gibi. Düşünmeden, söz arasında dilinden çıkmış olsa da yerine getirmek vâcibtir. 2) Şarta bağlı adak. Hastam iyi olursa Allah için şu kadar sadaka vermek, sevâbını meselâ Seyyid AhmedBedevî hazretlerine bağışlamak nezrim, adağım olsun demek gibi. Hasta iyi oldukdan sonra bunları yapmak lâzım olur. Adağı yerine getirmek vâcibdir. Bâzı âlimler farzdır, dedi. (İbn-i Âbidîn)

ADÂLET:Her işte hakkı gözetme ve orta yolu tutma. Haklıya hakkını verme. Haksızlıktan sakınma. Zulmün zıddı, kânun önünde eşitlik.
Allahü teâlâ, âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki:
Ey îmân edenler! Bir millete olan öfkeniz, sizi adâletten alıkoymasın. Âdil olunuz! (Mâide sûresi: 8)
Muhakkak ki Allahü teâlâ adâleti, ihsânı (iyilik yapmayı) ve akrabâya muhtac oldukları şeyleri vermeyi emreder... (Nahl sûresi: 90)
Hak ve adâlet üzere bir gün hâkimlik yapmağı, bir sene devâmlı gazâ etmekten daha çok severim. (Hadîs-i şerîf-Taberânî)
Bir saat adâlet ile idârecilik yapmak, altmış sene nâfile ibâdet yapmaktan daha iyidir. (Hadîs-i şerîf-İslâm Ahlâkı)
Adâlet mülkün temelidir. (Hazret-i Ömer)
Adâlet üç kısımdır: a) Allahü teâlâya kulluk etmek. Bunda sâhibinin hakkını gözetmek vardır. Her insanın yaradanına karşı borçlu olduğu bu kulluk vazîfesini yerine getirmesi vâcibdir. b) İnsanların hakkını gözetmek. c) Vefât eden geçmişlerin hakkını gözetmek yâni onların borçlarını ödemek ve vasiyetlerini yerine getirmek. (Kınalızâde Ali Efendi)

Adâlet-i ictimâiyye:Sosyal adâlet; Herkesin; çalışması, bilgi ve kâbiliyeti, gördüğü iş nisbetinde ve derecesinde hakkını alması; hiç kimsenin ezilip sömürülmemesi. (Bkz. Sosyal Adâlet)

ADÂVET:Düşmanlık, sebebsiz olarak bir kimseye düşmanlık etmek, husûmet.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Sen kötülüğü, en güzel haslet ne ise onunla önle (Öfkeye sabr ile, cehâlete ilim ile, kötülüğe afv ile karşılık ver) . O zaman (görürsün ki) seninle arasında adâvet bulunan kimse bile sanki yakın dostun olmuştur. (Fussilet sûresi: 34)
Kıymetli ömrünü dâimâ adâvet ve husûmet sebebiyle keder ve huzursuzlukla geçiren kimselere yazık. (Ahmed Rıfat)
Üç şey adâvete sebeb olur: Mal hırsı, insanların ikramlarına düşkünlük göstermek, insanların göstereceği îtibâra önem vermek (Ebû Osman Hîrî)

ADEM: 1. Yokluk, varlığın zıddı. Kâinâtın aslı ademdir. Âlemler yâni her şey var olmadan önce ademde idiler. (Kemahlı Feyzullah Efendi) 2. Tasavvufda sâlikin (tasavvuf yolcusunun) kendisini kaplayan mânevî hal sebebiyle kendinden geçmesi hâli.


ÂDET:1. Bir şehir ve memleketteki insanların, yapageldikleri usûller, gelenekler, alışılmış şeyler. An'ane, örf. (Bkz. İlgili maddeler)
Her memleketin âdeti başka başkadır. Hattâ bir memleketin âdeti zamanla değişir. Bulunduğu şehrin dîne uygun olan âdetine uymamak şöhret ve tahrîmen (harama yakın) mekrûh olur. (İmâm-ı Rabbânî)
Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem yaptığı ve kaçındığı şeyler iki kısımdır: Birisi, ibâdet olarak yaptığı ve kaçındığı şeylerdir ki, her müslümanın bunlara tâbi olması, uyması lâzımdır. İkincisi bulundukları memleketin âdeti olarak yaptığı şe ylerdir. Bunları yapmak mecbûrî değildir. Âdete bağlı şeylerde de Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) uymak dünyâ ve âhirette insana çok şey kazandırır ve çeşitli saâdetlere ve hayırlara yol açar. (Abdülhakîm Arvâsî)
Müslüman olmayanların yaptıkları ve kullandıkları şeylerden haram olmayıp, insanlara faydalı olanları yapmak ve kâfirlere benzemeği düşünmeyerek kullanmak günâh değildir. Pantolon, çeşitli ayakkabı, çatal, kaşık kullanmak, yemeği masada yemek, herkes in önüne ayrı tabaklar içinde koymak, ekmeği bıçakla dilimlere ayırmak ve çeşitli eşyâ ve âletleri kullanmak hep âdete bağlı şeyler olup, mübâhdırlar. Bunları kullanmak bid'at (günâh) olmaz. Böyle âdetlerden faydalı olmayanları, çirkin ve kötülenmiş olanları kullanmak ve yapmak haram olur. (Abdülgani Nablüsî, İbn-i Âbidîn)
2. Kitab, sünnet, icma' ve kıyasdan sonra ikinci derecedeki dînî delillerden biri. Dînin ve aklın beğendiği şeyler.
Dinde nass (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf) ile açıkça bildirilmiş olmayan bir hükmü anlamak ve bildirmek için umûmî âdetler delîl olur. Âdetin umûmî olması için Eshâb-ı kirâm radıyallahü anhüm zamânından kalma ve müctehidlerin (Kur'ân-ı kerîm ve had îs-i şerîfden hüküm çıkarabilen derin âlimlerin) kullanmış olmaları ve devamlı olmaları lâzımdır. Muâmelâttaki (ticâret, rehin, hîbe, mîras, kirâlama, vekâlet v.s.) hükümler için bir beldenin nass'a aykırı olmayan âdetleri delil olur. Bunları fıkıh âlimleri anlıyabilir. Zamânın değişmesi ile örf ve âdete dayanan ahkâm (hükümler) değişebilir. Nass'a (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflere) dayanan ahkâm (hükümler) zamanla değişmez. Böyle hükm-i küllî (genel hükümler) değişmeyip, bu hükmün hâdiselere tatbîki zamanla değişebilir. (İbn-i Âbidîn, Ali Haydar Efendi)

Âdet Görme:Aybaşı hâli. Kadınlardan ve ergenlik, evlenme çağına gelmiş olan kızlardan her ay belli günlerde kan gelmesi hâli. (Bkz. Hayz)

Âdet Zamânı:Kadında ve ergenlik çağına gelmiş olan kızlarda hayız (âdet) kanı görüldüğü andan kesilmesine kadar olan günlerin sayısı.
Hanefî mezhebinde âdet zamânı en çok on gündür. En az üç gündür. Şâfiî ve Hanbelî mezheblerinde en çoğu on beş gün, en azı bir gündür. (İbn-i Âbidîn)
Bir kadının âdet ve temizlik zamânı çok defâ her ay aynı gün sayısında olur. Burada bir ay demek, bir âdet görmenin başından, ikinci âdet görmeye kadar geçen zaman demektir. Âdet zamânı belli olan kadın, bir kerre başka sayıda âdet kanı görürse, âdet zamânı değişir. (İbrâhim Halebî)

Âdette Bid'at:Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem ve dört halîfesi zamânında olmayıp, ibâdet etmek ve sevâb kazanmak niyyeti ve kasdı olmaksızın sonradan meydana çıkarılan şeyler.
Âdette bid'at, hadîs-i şerîfde dalâlet (sapıklık) olarak bildirilen bid'atlardan değildir. Bunların kullanılması günâh değildir. Un eleği, çatal, kaşık kullanmak ve kahve içmek gibi şeyler âdette bid'attir. (Hâdimî)

Âdet-i İlâhiyye:Sünnet-i ilâhî; Allahü teâlânın kânûnu. Allahü teâlânın bir şeyi yaratmak için arada bulundurduğu sebebler. Bu sebebler tecrübe ile anlaşılır.
Allahü teâlânın âdet-i ilâhiyyesi şöyledir ki, her şeyi bir sebeble yaratmaktadır. Fakat sebeblerin, vâsıtaların, O'nun yaratmasına hiç te'sirleri yoktur. O'ndan başka yaratıcı yoktur. (Seyyid Şerîf Cürcânî)
Rızık, maâşa, mala, çalışmaya bağlı değildir. Böyle olmakla berâber, çalışmak farzdır. Çünkü Ef'âl-i ilâhiyye (Allahü teâlânın işleri) sebebler altında meydana gelir. Âdet-i ilâhiyye böyledir. Sebebleri aramak ve öğrenmek istememek âdet-i ilâhiyyeyi bozmak olur. (İmâm-ı Gazâlî)
Allahü teâlâ her şeyi bir sebeb altında yaratmaktadır. Bir iş yapmak ve bir şeyi elde etmek için bu işin sebeblerine yapışmak lâzımdır. Meselâ buğday elde etmek için tarlayı sürmek, ekmek, ekini biçmek lâzımdır. İnsanın işleri, Allahü teâlânın bu âde t-i ilâhiyyesi içinde meydana gelmektedir. (Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî)
Âdet-i ilâhiyye şöyledir ki, insan nasıl yaşadı ise, öyle can verir. Bunun aksi olmuş ise de nâdirdir. Mûcize ve kerâmet gibi şeyler ise, âdet-i ilâhiyye dışında meydana gelir. (Şerefeddîn Yahyâ Münîrî)
Allahü teâlânın âdet-i ilâhiyyesindendir ki, fitne ve fesad sebebiyle gelen zelzele, kıtlık gibi musîbet ve felâketler umûmî olur. İyi kötü herkese gelir. Sebeb olanlara cezâ, sebeb olmayanlara, mâzur görülenlere yâni fitnenin çıkıp yayılmasına mâni olamayarak, kalbleri ile buğz edenlere şehîdlik nasîb olmak üzere mükâfâtdır. (Abdülhakîm Arvâsî)

Âdet-i İslâm:İslâm âdeti. Küfür alâmeti olmayan ve en az iki müslüman tarafından kullanılan âdetle ilgili şeyler.
Haramlar âdet hâline gelirse yine helâl olmazlar. Küfür alâmetleri âdet olup müslümanlar arasında yayılsa da, yine âdet-i İslâm olmazlar. Küfür alâmeti olmakdan çıkmazlar. (Abdülhakîm Arvâsî)

ÂDİL:1. Adâletli; hakkı gözeterek iş yapan, zulüm ve haksızlık etmeyen. (Bkz. Adâlet)
Cennet'te bir derece vardır ki, oraya ancak üç zümre nâil olacaktır (kavuşacaktır). Âdil hükümdâr, akrabâyı ziyâret eden (kimse) , sabırlı ve çocuklarına yaptığı harcamaları başlarına kakmayan hâne reisi. (Hadîs-i şerîf-Deylemî)
Cennet'te öyle bir köşk vardır ki, etrâfı kalelerle ve yeşilliklerle çevrilmiştir, ayrıca beş bin de kapısı vardır. Orada ancak nebî, sıddîk, şehîd ve âdil hükümdâr barınır. (Hadîs-i şerîf-Deylemî)
2. Îtikâdı doğru olan, büyük günâh işlemeyen ve küçük günâha devâm etmeyen yâni İslâmiyet'e uymaya çalışan sâlih müslüman.
Bid'at sâhibleri yâni îtikâdda Ehl-i sünnetten ayrılmış olan yetmiş iki fırkanın hepsi, ehl-i kıble oldukları, her ibâdeti yaptıkları hâlde, âdil değildir. Çünkü (bunlar), ya mülhid (dinden çıkmış) olarak îmânlarını kaybetmişler, yâhud bid'at sâhibi oldukları için büyük günâha girerek âdil olma vasfını kaybetmişlerdir. (Abdülganî Nablüsî)
Eshâb-ı kirâmın hepsi, Resûlullah efendimizin sohbetinde bulunmuşlar ve O'na yardımcı olmuşlardır. Hepsi âlim ve âdil idi. (Abdülazîz Dehlevî)
Ramazân-ı şerîf ayı, Ramazân hilâlinin görülmesi, buna iki âdil kimsenin şâhidlik etmesi ve hâkimin (kâdının) îlân etmesi ile başlar. (Abdülazîz Hulvânî)

ÂD KAVMİ:Hûd aleyhisselâmın kavmi (Bkz. Hûd Aleyhisselâm). Bu kavim Nûh aleyhisselâmın torunlarından Âd'ın evlâdından çoğaldıkları için bu adı almışlardır. Bu kabile, Yemen'de Hadramûd bölgesinde, Umman ile Aden arasında Ahkâf denilen yeri yurt edindi. Yemen ile Şâm arasında yerleştikleri de rivâyet edilmiştir.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Âd kavmine, kardeşleri Hûd'u peygamber olarak gönderdik. Hûd (aleyhisselâm) onlara; "Ey kavmim! Allahü teâlâya ibâdet edin. İbâdet edilecek O'ndan başkası yoktur. Hâlâ O'nun azâbından korkmayacak mısınız?" dedi" (A'râf sûresi: 65)
Kur'ân-ı kerîmde Hûd aleyhisselâm için "Âd kavminin kardeşi" buyrulması din kardeşliği sebebiyle değildir. O kavmin içinden yetiştiği, onlarla aynı soydan geldiği içindir. Çünkü dînî inanç ve ibâdetleri bakımından Hûd aleyhisselâmın, kavmi ile bir y akınlığı ve benzerliği olmamıştır. (Senâullah Dehlevî)

ADN CENNETİ:Yedi kat göklerin üzerinde yaratılan sekiz Cennetten derece bakımından en yüksek olanı.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
İmân ehli, altın bilezikler ve inci ile süslenecekleri Adn ismindeki Cennetlere girerler. (Fâtır sûresi: 33)
Allahü teâlâ Adn ismindeki Cenneti, günâh işleyecekleri zaman, Allahü teâlânın büyüklüğünü düşünüp, O'ndan hayâ ederek günahtan kaçınan kimseler için hazırladı. (Hadîs-i şerîf-Dürret-ül-Fâhire)
Adn Cenneti'ne peygamberler, şehîdler ve sıddîklar girecektir. Peygamber efendimizin derecesi olan Vesîle, Adn Cenneti'ndedir. (İmâm-ı Birgivî)

ÂFÂK:İnsanın dışı ve dışındaki şeyler. Ufk'un çokluk şeklidir.
Âfâk ve enfüste zâhir olan (görünen) şeyler, Hak teâlânın varlığını ve her şeye kâdir olduğunu gösteren âyetler (işâretler, deliller)dir. (Muhammed Ma'sûm)

ÂFÂKÎ:1. İnsanın dışındaki şeyler. Akla, hayâle gelen her şey, hattâ keşif ile anlaşılan bilgiler, ister âfâkî olsunlar, ister enfüsî olsunlar, yâni insanın içinde bulunsunlar hepsi mâsivâdır, Allah'tan başkadır, mahlûktur. (İmâm-ı Rabbânî)
2. Uzak memleketlerden hac ibâdetini yapmak için gelenler.
Haccın vâciblerinden biri de; âfâkî olanların, Mekke'den ayrılacağı son gün tavâf-ı sadr yâni vedâ tavafı yapmasıdır. Bu tavaf hayızlı kadına vâcib değildir. (Burhâneddîn Merginânî)
Âfâkî olanların Mekke'ye varınca hemen Mescid-i Harâm'a girip, tavâf-ı kudum yapmaları sünnettir. (İbn-i Âbidîn)

AFÎF:Temiz, iffetli, nâmuslu, haramdan (günahtan) sakınan. (Bkz. İffet)

ÂFİYET:1. Sağlık, sıhhat, bedende hastalık bulunmaması. Allahü teâlâdan âfiyet isteyiniz. Îmândan sonra âfiyetten daha büyük nîmet yoktur. (Hadîs-i şerîf-Müsned-i Ahmed bin Hanbel)
Yâ Rabbî! Senden sıhhat ve âfiyet ve emânete hiyânet etmemek ve güzel ahlâk ve kadere rızâ göstermeyi istiyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Merhametin hakkı için bunları bana ver. (Hadîs-i şerîf-Edeb-ül-müfred)
Dert ve belâ gelince, Allahü teâlâya sığınmalı, kurtarması ve âfiyet vermesi için duâ etmeli, O'na yalvarmalıdır. Allahü teâlâ duâ edenleri, sıhhat, selâmet ve âfiyet istiyenleri sever. (Ahmed Fârûkî)
2. Günah işlememek. Yâ Rabbî! Bana ilim ver, hilm (yumuşaklık) ile zînetlendir. Takvâ (haramlardan sakınmak) ihsân eyle. Âfiyet ile beni zînetlendir. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Büyüklerden biri, hep duâ eder, Allahü teâlâdan bir günlük âfiyet isterdi. Adamın biri bu zâta; "Sen hergün âfiyette değil misin?" dedi. "Allahü teâlâdan öyle bir gün istiyorum ki, sabahtan akşama kadar Allahü teâlâya hiçbir günah işlemiyeyim. Âfiyet le geçen gün böyle olur." buyurdu. (İmâm-ı Rabbânî)

AFOROZ:Hıristiyanlık ve yahûdîlikte, dinden ve cemâatten uzaklaştırma cezâsı.
Galile, Kopernik ve Newton dünyânın döndüğünü İslâm âlimlerinin kitaplarından öğrenip açıklayınca, papa tarafından aforoz edildiler. (Yeni Rehber Ansiklopedisi)
Alman imparatoru IV. Henri, papa tarafından aforoz edilince, af dilemek için Vatikan'a geldi. Günlerce karlar üzerinde bekleyip papadan özür diledi. (Yeni Rehber Ansiklopedisi)

AFÜVV (El-Afüvv):Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Afvı çok olan, günâhlardan, hatâ ve kusurlardan dolayı cezâlandırmayan, günahları affedip amel defterinden silen.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Siz bir hayrı, iyiliği açıklar veya gizlerseniz, yâhut (size yapılan) bir kötülüğü affederseniz biliniz ki, Allahü teâlâ Afüvv'dür ve her şeye kâdirdir. (Âyet-i kerîmede mazlûmun zâlimi affetmesi teşvik edilmektedir.) (Nisâ sûresi: 149)
Allah'ım! Beni affet. Çünkü sen Afüvv'sün, Kerîm (lütûf ve ihsân sâhibi) sin. (Hadîs-i şerîf-Taberânî)

AFV:1- Bağışlama. Allahü teâlânın, ihsânı ile, âsî ve günâhkâr kullarının kusur ve günâhlarını bağışlaması. Bir kimse din kardeşinin bir işini yaparsa, binlerce melek o kimse için duâ eder. O işi yapmağa giderken, her adımı için bir günâhı afv olur ve kendisine kıyâmette nîmetler verilir. ( Hadîs-i şerîf-İbn-i Mâce)
Allahü teâlânın sevgili kullarına, dünyâ sıkıntılarının ve belâlarının gelmesi, bunların günâhlarının afv olması için keffârettirler, sebebdirler. (İmâm-ı Rabbânî)
2. Bir kimsenin, düşmanından veya suçludan intikâm almaya, karşılığını yapmaya gücü yettiği halde bir şey yapmaması, intikâm almaması.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
(İnsanlara karşı) afv yolunu tut. Ma'rûfu (yâni aklın ve dînin beğendiği şeyleri, Allahü teâlâdan korkarak günahlardan sakınmayı, sıla-i rahmi (akrabâyı, yakınları gözetmeyi, onları ziyâret ederek gönüllerini almayı ve onlara yardım etmeyi), harama b akmamayı; dili çirkin ve günah sözlerden korumayı) emret ve câhillerden yüz çevir. (A'râf sûresi: 199)
Kendinden uzaklaşanlara yaklaşmak, zulm edenleri afv etmek, kendini mahrum edenlere ihsân (iyilik) etmek, güzel huylu olmaktır. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
... Allahü teâlâ, afv edenleri azîz eder. Allah rızâsı için afv edeni, Allahü teâlâ yükseltir. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Mûsâ bin İmrân (aleyhisselâm) ; "Yâ Rabbî! Kullarının en kıymetlisi kimdir?" dediğinde, gücü yettiği zaman affedendir, buyuruldu. (Hadîs-i şerîf-Beyhekî)
Kıyâmet günü, hak sâhibi hakkını afv etmezse, bir dank (yarım gram gümüş) hak için cemâat ile kılınıp kabul olmuş yedi yüz namaz sevâbı alınıp, hak sâhibine verilecektir. (İbn-i Âbidîn)

ÂGÂH:Haberdar, uyanık. Gaflette olmayan, kalben Allahü teâlâ ile berâber olan.
İnsanlar ibâdet yapmak için yaratıldı. İbâdetin hülâsası, özü de kalbin her zaman Allahü teâlâdan âgâh olmasıdır. (Ubeydullah-ı Ahrâr)

AHBÂR:Haberler. Haberin çokluk şekli. (Bkz. Haber) 1. Bir kavim, kabîle, şahıs, ülke, bölge, şehir veya bir hâdise hakkında nakledilen bilgiler.
2. Allahü teâlânın, Kur'ân-ı kerîmde, geçmişte olanlara, gelecekte ve âhirette olacaklara dâir bildirdiği şeyler.
Ahbâr, şâriin (dînin sâhibinin, Allahü teâlânın) bildirmesi ile anlaşılır. Akıl ve tecrübe (deney) ile anlaşılmaz. Ahbârda değişiklik olmaz. (Taşköprüzâde)

AHD:Söz vermek. Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
Rabbinizle ve diğer insanlarla olan ahdinize vefâ ediniz, zîrâ kıyâmette ahd sâhibinden, ahdini bozmasının sebebi sorulur. (İsrâ sûresi: 34)
Bir kimseye sövmekten, verdiği sözü yerine getirmemekten ve ahdi bozmaktan sakınmalıdır. (İmâm-ı Birgivî)

Ahde Vefâ:Sözünde durma, sözünü yerine getirme.
Verdiği sözde durmayıp cayan gaddâr (zâlim), hâin kimse için kıyâmet günü bir sancak dikilir ve; "Dikkat olunsun bu sancak falan oğlu falanın ahde vefâsızlık alâmetidir" denilerek teşhîr edilir (gösterilir) . (Hadîs-i şerîf-Sahîh-i Buhârî, Sahîh-i Müslim, Sünen-i Ebû Dâvûd, Sünen-i Tirmizî)
Ahde vefâsızlığın yaygın hâl aldığı bir millette cinâyet çok olur... (Hadîs-i şerîf-Müsned-i Ebû Ya'lâ, Beyhekî, El-Müstedrek)

Ahd-i Atik:Eski ahd. Hıristiyanlarca Mûsâ aleyhisselâma inen kitab. Bu ismi ilk olarak hıristiyanlar kullanmışlardır. Hıristiyanların Kitab-ı mukaddes denilen kitabları Ahd-i Atîk ile Ahd-i Cedîd'den meydana geldiğinden onlar da Ahd-i Atîk'i kutsal kabul etmekt edirler. Yahûdîler, Ahd-i Atîk yerine Tanah demektedirler. Bugün elde mevcut olan Ahd-i Atîk, hazret-i Mûsâ'dan asırlarca sonra yazılmıştır.
Çocuklara Kitâb-ı Mukaddesi okuturken çok dikkat ediniz. Çünkü Kitâb-ı Mukaddesin içinde, gayr-i ahlâkî fuhuş hikâyeleri mevcuttur. Bunları okuyan çocuklarda, âile fertleri arasındaki münâsebetler hakkında, çok hatâlı fikirler hâsıl olabilir. Bilhass â, Ahd-i Atik kısmında bulunan bu fuhuş münâsebetleri, Kitâb-ı mukaddesten çıkarılmalı ve ancak ondan sonra çocuklara okutmalı. (Plain Truth)
Bugün hıristiyanların ellerinde bulunan İncillerde ve Ahd-i Atik'te de bütün tahriflere (değişikliklere) rağmen, Îsâ aleyhisselâmdan sonra bir peygamber geleceği yazılıdır. (Rahmetullah Efendi)

Ahd-i Cedîd:Hıristiyanların kutsal kitabı olan Kitâb-ı mukaddes'in ikinci bölümü.
İncîl'in Ahd-i Cedîd kısmında doğrudan doğruya bir insanın anlattıkları hikâyeler, herhangi bir işin nasıl yapıldığını gören kimselerin görgü şâhidliği vardır. Sırf insan sözü olan bu kısımlar, kilise tarafından insanlara Allah sözüymüş gibi nakledil mektedir. (Kenneth Gragg)

Ahd ü Mîsâk:Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselâmı yaratınca, kıyâmete kadar bütün zürriyetini (neslini) zerreler hâlinde onun belinden çıkarıp, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye buyurduğunda onların; "Evet, sen Rabbimizsin!" diye söz vermeleri.
Ben, Rabbime verdiğim ahd ü mîsâkı hatırlıyorum. (Hazret-i Ali)

AHDNÂME (Ahidnâme):Devlet başkanının emriyle, bâzı devlet, topluluk ve şahıslara özel haklar tanımak maksadıyle hazırlanan belge.
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem, hıristiyanlarla ilgili olarak, hazret-i Ali'ye yazdırdığı ahidnâmenin bir kısmı şöyledir:
Her kim ki, bu ahidnâmenin aksine hareket ederse, ister sultan, ister başkası olsun, Allahü teâlâya karşı isyân ve dîn-i İslâm ile istihzâ (alay) etmiş sayılır ve Allahü teâlânın lânetine lâyık olur. Bütün hıristiyanlar benim himâyem (korumam) altındadır. Onlara zor kullanmayın. Onların dînî reislerini makâmlarından indirmeyin. Onları, ibâdet ettikleri yerden çıkarmayın. Bunların, manastırlarının ve kiliselerinin hiç bir tarafını yıkmayın. Onları, dâimâ merhamet ve şefkat kanatları altında himâye edin!.. (Feridun Bey-Mecmu'a-i Münşeâtüs-Salâtîn)

AHFÂ:Çok gizli, âlem-i emrin (madde ve ölçü olmayan ve arşın üstündeki âlemin) beşinci ve son latîfesi (makamı, mertebesi).
İnsana Âlem-i sagîr yâni küçük âlem denir. Âlem-i sagîr on kısımdan meydana gelir. Bunların beşi Âlem-i emrdendir. Bu beş mertebe; kalb, rûh, sır, hafî ve ahfâdır. Bunların asılları, kökleri Âlem-i kebîrde (İnsanın dışındaki âlemde)dir. Ahfâ latîfes i, mertebelerin en sonu ve en yukarıdaki mertebedir. (İmâm-ı Rabbânî)

ÂHİR (El-Âhiru):Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Mahlûkâtın (varlıkların) yok olmasından sonra, bâkî olan (varlığı devâm eden) yalnız kendisi kalan, hiç yok olmayan.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
O (Allahü teâlâ) her şeyin başlangıcıdır. (Hadîd sûresi: 3)
El-Âhiru ismi şerîfini söyliyenin gönlü temizlenir. Safâya kavuşur. Günde yüz defa söylenirse, Allahü teâlâdan başka her şeyin sevgisi kalbden çıkar. (Yûsuf Nebhânî)

ÂHİR ZAMAN:Dünyânın son zamânı, son devresi. Genel olarak Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) teşriflerinden, özel olarak hicrî bin senesinden sonraki zaman.
Âhir zamanda fitne ve belâ devâmlıdır. (Hadîs-i şerîf-Râmûz-ül-Ehâdîs)
Âhir zaman yaklaştıkça, îmânın olmadığını gösteren hâller ve işler, bid'atler (dinde olmayıp, ibâdet maksadıyla yapılan şeyler) çoğalır. İslâmiyet unutulur. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Bir zaman gelecek ki, ümmetimde (bana tâbi olanlarda, uyanlarda) müslümanlığın yalnız adı kalacak. Mü'min olanlar (inananlar) yalnız bir kaç İslâm âdetini yapacak. Îmânları kalmayacak. Kur'ân-ı kerîm yalnız okunacak, emirlerinden ve yasaklarından haberleri bile olmayacak. Düşünceleri yalnız yiyip içmek olacak. Alahü teâlâyı unutacaklar. Yalnız paraya tapınacaklar. Kadınlara köle olacaklar. Az kazanmak ile kanâat etmeyecekler. Çok kazanınca, doymayacaklar." (Kurtubî, Mektûbât) Âhir zaman ümmetleri dünyâ fânî bilmezler Gidenleri görürler de ondan ibret almazlar.
(Ahmed Yesevî)

ÂHİR ZUHUR:Cumâ namazının dört rekat son sünneti ile iki rekat vaktin sünneti arasında kılınan dört rekatlık namaz.
Şehirde bir kaç câmide Cumâ namazı kılınabilir. Fakat Hanefî mezhebinin bâzı âlimleri ile üç mezhebin çoğunluğu bir câmiden fazla yerdeCumâ kılınmaz dedi. Bunun için şehir olduğu ve Cumâ'nın kabûl olması şüpheli bulunan yerlerde "Üzerime son farz ola n kılmadığım öğle namazını kılmaya" diye niyyet ederek âhir zuhur kılmalıdır. (Abdülhak-ı Dehlevî)

ÂHİRET:İnsanın ölümü ile başlayan ebedî (sonsuz) hayat. Âhirete îmân, inanılması lâzım olan altı esastan beşincisidir.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Kim de mü'min olduğu hâlde âhireti ister ve onun için gereken şekilde çalışırsa, işte onların çalışmaları makbûl olur. (İsrâ sûresi: 19)
Dünyâ için, dünyâda kalacağın kadar çalış. Âhiret için orada sonsuz kalacağına göre çalış. Allahü teâlâya, muhtaç olduğun kadar itâat et. Cehennem'e dayanabileceğin kadar günâh işle. (Hadîs-i şerîf-Eyyühel Veled)
Sizden öncekiler, âhiret işleri ile uğraşıp, sâdece artan zamanlarını dünyâ işlerine harcarlardı. Siz ise, bugün hep dünyâ işleri ile uğraşıyor, zaman kalırsa âhiret işlerini yapıyorsunuz. (Avn bin Abdullah)
Âhireti düşünmek akıllılığın alâmeti, kalbin canlılığıdır. (Ebû Süleymân Dârânî)
Bir kalbde, âhiret arzusu çoğaldıkça, dünyâ düşüncesi o kalbden kaybolur. (Ali Müzeyyen)
Allahü teâlânın bildirdiği bir âhiret günü bin dünyâ senesi kadardır. Böyle olduğu Hac sûresinde açıkça bildirilmiştir. Niçin bu kadar zaman olduğunu ancak Allahü teâlâ bilir. Çünkü âhirette, dünyâda bulunan gece, gündüz, ay ve sene yoktur. (Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî)

Âhiret Âlimi:Dünyâlığa, mala, mevkiye kıymet vermeyen, ilim ile dünyâlık elde etmeye çalışmayan, âhireti dünyâya tercih eden, ilmiyle amel eden, işi sözüne uyan, ibâdet ve tâate teşvik eden, ilmi âhiretine faydalı olan tevâzu sâhibi âlim.
Denildi ki, şunlar Âhiret âlimlerinin alâmetlerindendir: Haşyet (Allah korkusu), tevâzu (alçak gönüllülük), güzel ahlâk ve zühd (dünyâya rağbet etmemek). (İmâm-ı Gazâlî)

AHKÂM:Hükümler. Allahü teâlânın emirleri ve yasakları. Hükm'ün çokluk şeklidir.
Peygamberler aleyhimüsselâm, Allahü teâlânın kendilerine melek (Cebrâil) ile bildirdiği ahkâmı kendi zamanındaki insanlara noksansız olarak bildirmişlerdir. (Abdülganî Nablüsî)
Kur'ân-ı kerîm, bütün peygamberlere aleyhimüsselâm gönderilmiş olan ahkâmı ve daha fazlasını kendisinde toplamıştır. (Abdülhakîm Arvâsî)
Îmân ve ahkâm bilgilerini öğrenmeyen ve çocuklarına öğretmeyen, kulluk vazîfesini yapmamış olur. (İmâm-ı Gazâlî)

Ahkâm-ı Şer'iyye:İslâm dîninde bir işin yapılması veya yapılmaması gerektiğini bildiren hükümler. Emirler ve yasaklar. Bunlara Ahkâm-ı ilâhiyye, Ahkâm-ı İslâmiyye ve Ahkâm-ı Kur'âniyye de denir.
Ahkâm-ı şer'iyye sekizdir: Farz, vâcib, sünnet, müstehâb, mübah, haram, mekruh, müfsid (Bkz. İlgili Maddeler). (İbn-i Âbidîn)
Bütün insanlara her şeyden önce lâzım olan, îtikâdı (inancı) düzeltmektir. Yâni doğru bir îmân sâhibi olmaktır. İkinci olarak, ahkâm-ı şer'iyyeyi öğrenmektir. (Ahmed Fârûkî)
Beden, ahkâm-ı şer'iyyeyi yapmakla süslenince, nefs dünyâ kötülüklerinden ve zararlarından kurtulur. (Ahmed Fârûkî)
Îmân muma benzer. Ahkâm-ı şer'iyye mum etrâfındaki fener gibidir. Mum ile birlikte fener de İslâmiyet'tir. Fenersiz mum çabuk söner. Îmânsız İslâm olmaz. İslâm olmayınca da îmân söner. (Abdülhakîm bin Mustafâ)
Haram işlememek ve bütün ahkâm-ı İslâmiyyeyi yerine getirmek kolaydır. Kalbi bozuk olana güç gelir. Bir çok işler vardır ki, sağlam insanlara kolaydır, hastalara ise güçtür. (İmâm-ı Rabbânî)

Ahkâm-ı Fıkhiyye:Fıkıh ile ilgili hükümler. Bedenle yapılması ve sakınılması lazım gelen şeyler, emirler ve yasaklar. (Bkz. Fıkh)
Her müslümanın kendisine lâzım olan ahkâm-ı fıkhiyyeyi öğrenmesi ve yapması lâzımdır (Yûsüf Sinâneddîn Âmesi).
Ahkâm-ı fıkhiyye dört büyük kısma ayrılır: 1- İbâdât (Namaz, oruç, zekât, hac, cihad), 2- Münâkehât (Evlenme, boşanma, nafaka ve dalları), 3- Muâmelât (Alış-veriş, kirâ, şirketler, fâiz, mîrâs), 4- Ukûbât (Cezâlar). (Ahmed Zühdi Efendi)

Ahkâm-ı İctihâdiyye:Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîfte açıkça bildirilmeyip, müctehid denilen âlimlerin açıkça bildirilenlere benzeterek elde ettikleri hükümler.

Ahkâm-ı Mâneviyye:Allahü teâlânın zâtına ve sıfatlarına âit bilgiler, tasavvuf bilgileri.
Peygamber efendimizin vazîfelerinden biri de, Kur'ân-ı kerîmin ahkâm-ı mâneviyyesini, ümmetinin yüksek (olgun) olanlarının kalblerine akıtmaktır. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

AHLÂK:İnsanda yerleşmiş huylar. Hulkun çokluk şeklidir. (Bkz. Hulk)
İyi huyları tamamlamak, iyi ahlâkı dünyâya yaymak için gönderildim. (Hadîs-i şerîf-Câmi'us-sagîr, Künûz-üd-dekâik)
İnsanları memnûn etmek için malınız yetmez. Ancak güleryüz ve güzel ahlâkla onları memnun edebilirsiniz. (Hadîs-i şerîf-Sünen-i Ebû Dâvûd)
Allahü teâlânın en sevdiği şey, güzel ahlâktır. (Hadîs-i şerîf - Ahlâk-ı Celâlî)
İçinizde en sevdiğim kimse, ahlâkı en güzel olanınızdır. (Hadîs-i şerîf-Edeb-ül-müfred)
İslâm âlimlerinin çoğuna göre insanlar iyiliğe, yükselmeğe elverişli olarak doğar. Sonra nefsin kötü arzûları ve güzel ahlâkı öğrenmemek ve kötü arkadaşlarla düşüp kalkmak kötü huyları meydana getirir. (Ali bin Emrullah)

Ahlâk İlmi:Kötü huylardan uzaklaşıp, güzel huylar edinme yollarını öğreten ilim.
Ahlâk ilmi, çok şerefli, pek kıymetli, en lüzumlu bir ilimdir. Çünkü rûhun kötülükleri bu ilim ile temizlenebilir. Rûhun iyi huyları, sıhhati, kuvveti bununla kolayca elde edilir. Kuvvetli rûhlar ahlâk ilmi sâyesinde güzel ahlâk sâhibi olur. Kirlenmi ş, hasta rûhlar da, bu ilim yardımı ile temizlenir, iyi ahlâka kavuşur. (Ali bin Emrullah)

Ahlâk-ı Hasene:Güzel huylar. Dînin ve aklın beğendiği huylar.
Ahlâk-ı hasenenin alâmeti, insanlardan gelen sıkıntı ve eziyete katlanmaktır. (Abdülhakîm Arvâsî)
Ahlâk-ı hasenenin on alâmeti vardır: Çok îtirâz etmemek. Adâlet sâhibi olmak. Kendini beğenmemek. İnsanların ayıplarını örtmek. Müslüman kardeşinin kusurunu görünce hüsn-i zân etmek (onu iyiye yorumlamak ve hakkında iyi düşünmek). Başkasından gelen e ziyet ve sıkıntılara katlanmak. Nefsine (kendine) zulmetmemek. Kendi ayıplarına bakıp başkalarının ayıplarını araştırmamak. Herkese karşı güler yüzlü, yumuşak ve tatlı sözlü olmak. (Yûsuf bin Esbat)

Ahlâk-ı İlâhiyye:Allahü teâlânın sıfatlarına ve isimlerine uygun sıfatlarla sıfatlanmak. Allahü teâlânın ahlâkı ile ahlâklanmak.
"Velî olmak için ahlâk-ı ilâhiyye ile ahlâklanmalıdır." demişlerdir. Bu sıfatlar evliyâda meydana gelir. Fakat bu benzerlik yalnız isimdedir ve uygunluk sıfatların topluluğundadır. Yoksa sıfatların husûsiyetlerinde berâber olunmaz. (İmâm-ı Rabbânî)
Allahü teâlânın bir ismi "Melik"tir. Bu, her şeye hâkim, gâlib demektir. Talebe tasavvuf yolunda ilerlerken, kendi nefsine hâkim, gâlib olur ve başkalarının kalblerine tesir etmeğe başlarsa ahlâk-ı ilâhiyye ile ahlâklanmış olur. Allahü teâlânın bir i smi de Semi'dir. Yâni işiticidir. Talebe, doğru sözü herkesten kabul eder ve gizli hakikatleri, can kulağı ile duyarsa, bu sıfatla huylanmış olur. Bir sıfatı da "Basîr"dir. Yâni Allahü teâlâ herşeyi görür. Tal****** kalb gözü açılır ve firâset ışığı ile kendi ayıblarını ve başkalarının iyi huylarını görürse yâni başkalarını kendisinden daha üstün görürse ve Allahü teâlânın her an gördüğünü göz önünde bulundurarak, hep Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yaparsa, bu sıfatla huylanmış olur. Bir sıfatı da "Muhyî"dir. Yâni Allahü teâlâ dirilticidir. Talebe unutulmuş sünnetleri canlandırır, meydana çıkarırsa, bu sıfatla sıfatlanmış olur. Bir sıfatı da "Mümit" öldürücü demektir.Talebe sünnetlerin yerine yerleşmiş olan bid'atleri, dinde sonradan çık arılıp din diye yapılan şeyleri men eder yok ederse, bu sıfatla sıfatlanmış olur. Bütün sıfatlar bunlar gibidir. (Hâce Muhammed Pârisâ)

Ahlâk-ı Zemîme:Kötü ahlâk. Dînin ve aklın beğenmediği huylar.
İnsana dünyâda ve âhirette zarar veren her şey, ahlâk-ı zemîmeden meydana gelmektedir. Zararların, kötülüklerin başı kötü huylu olmaktır. (Ali bin Emrullah)
Ahlâk-ı zemîme kalbi, rûhu hasta eder. Hastalığın artması, kalbin, rûhun ölümüne sebeb olur. En kötü huy, küfür yâni îmânsızlıktır. (İmâm-ı Rabbânî)
Kendinde ahlâk-ı zemîme bulunan kimse, buna yakalanmasının sebebini araştırmalı, bu sebebi yok etmeye, bunun zıddını yapmaya çalışmalıdır. Çünkü, insanın alıştığı şeyden kurtulması zordur. Kötü şeyler nefse tatlı gelir. (Hâdimî)

AHMAK:Aklı az, görüşü kısa olan.
Akıllı kimse, nefsine uymaz ve ibâdet yapar. Ahmak olan nefsine uyar, sonra Allah'ın rahmetini bekler. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Anadan doğma körlerin görmesini sağlamak, hattâ ölüleri diriltmek bana zor gelmedi. Fakat, ahmak olana, doğru sözü anlatamadım. (Îsâ aleyhisselâm)
Ahmakla arkadaşlık etmekten kaçın. Çünkü, ekseriyâ sana iyilik yapayım derken, zararı dokunur. (Hazret-i Ömer)
Dünyâyı ele geçirmek için âhireti vermek ve insanlara yaranmak için Allahü teâlâyı bırakmak ahmaklıktır. (İmâm-ı Rabbânî)
Ahmağa verilecek en güzel cevap, sükûttur. (İbn-i Hibbân)
Ahmaklar arasında bulunan horlanır, âlimler arasında bulunan hürmet görür. (Ca'fer-i Sâdık)
Bile bile hatâda ısrâr eden ahmaktır. (Abdülhakîm Arvâsî)
Bir kimsenin ahmak olduğuna alâmet, kendi aybını bırakıp, başkasının aybıyla uğraşmasıdır. (Sırrî-yi Sekatî)
Mahlûkâtın, yaratılmışların en ahmağı nefistir. Çünkü dâimâ kendi aleyhine, zararına olan şeyleri ister. (İmâm-ı Rabbânî)

AHMEDİYYE:
1. Evliyânın gözbebeği İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî hazretlerinin tasavvuftaki yolu. Bu yola Müceddidiyye-i Ahmediyye de denir.
Ahmediyye yolunun büyüğü İmâm-ı Rabbânî hazretleri bir nasîhatlerinde şöyle buyurdu:
Her şeye kalbi bağlamaktan kurtulmadıkça, Hak teâlâya bağlanılamaz.
İnsana lâzım olan önce Ehl-i sünnete uygun inanmak, sonra Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymak, sonra tasavvuf yolunda ilerlemek, ihlâsı elde etmektir.
İhlâs ile yapılan bir iş, senelerle yapılan ibâdetlerin kazancını hâsıl eder.
Dünyâya düşkün olanlar âhirette zarar görür.
2. Hindistan'da Gulam Ahmed Kâdiyânî tarafından kurulan sapık bir yol. (Bkz. Kâdiyânîlik)

AHRÂRİYYE:Evliyânın büyüklerinden Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin tasavvuftaki yolu.
Ahrâriyye yolunun büyüğü Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri bir sohbetlerinde şöyle buyurdu:
Bizim yolumuzda el helâl kârda (işte), gönül ise hakîkî yârda yâni Allahü teâlâdadır.
Biz bu yolu, tasavvuf kitablarından değil, Allahü teâlânın kullarına hizmetten elde ettik.
İnsanın yaratılmasından maksat, kulluk yapmasıdır. Kulluğun özü de, hiçbir zaman Allahü teâlâyı unutmamaktır.
Söz, değerli bir şeydir. Fakat zamânında ve yerinde olmalıdır.

AHSEN-İ TAKVÎM:En güzel boy ve sûret. Bedenen ve rûhen en güzel olan.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Biz insanı ahsen-i takvîm üzere yarattık. (Tîn sûresi: 4)

AHVÂL:Hâller. Tasavvuf yolunda bulunan kimselerin, kalblerinde meydana gelen değişmeler. Hâl'in çokluk şeklidir. (Bkz. Hâl)
Kalbe gelen bütün mânevî ahvâli, keşifleri (buluşları) bize verseler fakat kalbimizi Ehl-i sünnet îtikâdı ile süslemeseler kendimi mahv olmuş ve hâlimi harâb bilirim. Bütün harâblıkları, felâketleri üzerime yığsalar, lâkin kalbimi Ehl-i sünnet îtikâd ı ile şereflendirseler hiç üzülmem. (Ubeydullah-ı Ahrâr)

AHZÂB GAZVESİ (Harbi):Hendek gazvesinin diğer adı.
Hendek gazvesinde, müslümanlara karşı Kureyş, Gatafan ve yahûdîlerden meydana gelen birkaç düşman kuvveti birleşip savaştığı için bu harbe Ahzâb gazvesi denmiştir. (İmâm-ı Süyûtî, Begâvî)

AKÂİD:Akîdeler. Akîde kelimesinin çoğulu. İslâm dîninde inanılacak şeyler, îmân bilgileri.
Âkıl ve baliğ olan (ergenlik yaşına ulaşan) erkek ve kadının birinci vazîfesi, Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları akâid bilgilerini öğrenmek ve bunlara uygun olarak inanmaktır. Kıyâmette Cehennem azâbından kurtulmak, onların bildirdiklerine inanmaya bağlıdır. (İmâm-ı Rabbânî)
Ehl-i sünnetin akâidde iki kolu vardır: 1) Mâturîdiyye mezhebi. 2. Eş'ariyye mezhebi. Birincisinin imâmı Ebû Mansur Mâturîdî, ikincisininki İmâm-ı Ebü'l-Hasen Eş'arî hazretleridir. İkisinin bildirdiği îmân esasları aynıdır. Yalnız aralarında, teferru atla ilgili, îzah, ifâde ve uslub tarzından doğan cüz'î farklılıklar vardır. (Taşköprüzâde) Hudâ Rabbim nebim hakkâ Muhammeddir Resûlüllah Hem İslâm dînidir dînim, kitâbımdır kelâmullah Akâidde, Ehl-i sünnet oldu mezhebim, hamdolsun Amelde, Ebû Hanîfe mezhebi, mezhebim vallah
(İbrâhim Hakkı Erzurumî)

Akâid İlmi:Îmân esaslarını anlatan ilim dalı.
Akâid ilmi, îmânın esaslarını geniş ve derin olarak anlatır. Bu ilme önceleri Fıkh-ı ekber, sonraları Kelâm ilmi denildi. Akâid ilmi ile ilgili ilk eser İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe hazretlerinin yazdığı El-Fıkhu'l-Ekber'dir. Daha sonra Ehl-i sünnet îtikâ dını anlatan pekçok eser yazıldı. (Muhammed Muhyiddîn)

AKÇE:Osmanlı Devletinin ilk zamanlarından îtibâren bastırılan ve kullanılan gümüş para birimi. İlk sikkesi gümüşten yapıldığı için ak (beyaz, parlak) para mânâsına akçe denildi. Buyurdu akçeye sikke kazalar Ki Osman bin Ertuğrul yazalar
(Hadîdî)

AKD:Anlaşma, sözleşme. Nikâh, hibe (bağış), vasiyet, alış-veriş gibi işlerde taraflardan birinin teklifi, diğerinin kabûlü ile gerçekleşen sözleşme.
Ticâret, vekâlet ve bütün akdlerde, senet yazmak şart değilse de, ödünç vermekte lâzım, nikâhta ise müstehâbdır. (İbn-i Âbidîn)

ÂKIL:Akıllı kimse; iyi ve kötüyü, faydalı ve zararlıyı birbirinden ayırabilen kimse.
Çocuk yedi yaşında âkıl olur. Yedi ile onbeş yaş arasında iken akıllı çocuk denir. (Hamza Efendi)
Âkıl olmayan çocukların bütün sözleşmeleri bâtıldır, hükümsüzdür. (İbn-i Âbidîn)
Âkıl olan bir çocuk, şeker, meyve gibi kendine yarar şey isterse ona satmak câiz değildir. Çünkü velîsi izin vermemiş demektir. Eğer, tuz, pirinç gibi evle ilgili bir şey isterse, satmak sahîh (geçerli, doğru) olur. Çünkü velîsinin izin verdiği anlaş ılır. Bunun izin ile alış-veriş etmesi câizdir. Çocuk akıllı olmamış ise, velîsinin izni olsa da, alış-veriş etmesi sahîh olmaz. (Hamza Efendi) Âkıl isen kıl namazı çün seâdet tâcıdır Sen namazı şöyle bil ki mü'minin mîrâcıdır.
(Seâdet-i Ebediyye)

Âkıl-Bâliğ:Faydalı ve zararlı olanı birbirinden ayırabilen ve evlenme çağına gelip gusül abdesti almaya başlayan akıllı kimse.
Âkıl bâliğ olduktan sonra kişi yetim sayılmaz. (Hadîs-i şerîf-Râmûz-ul-Ehâdîs)
Âkıl ve bâliğ olan erkeğin ve kadının birinci vazîfesi, Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları inanılacak şeyleri öğrenmek ve bunlara uygun olarak inanmaktır. Kıyâmette yâni öldükten sonraCehennem azâbından kurtulmak, onların bildirdiklerine inanmaya ba ğlıdır. (İmâm-ı Rabbânî)
Her müslümanın, çocuğuna âmentüyü (îmânın altı şartını) ezberletmesi, mânâsını, farzları (emirleri) ve haramları (yasakları) öğretmesi lâzımdır. Âkıl bâliğ olunca; îmânı, İslâm'ı bilmeyen kimse müslüman olmaz. (İbn-i Âbidîn)
Âkıl bâliğ her müslümanın, her gün beş vakit namaz kılması farzdır. Kız ve oğlan çocuk yedi yaşına gelince, namaz kılmalarını emretmek velîsi üzerine vâcib (lâzım) olur. Oruç tutmaları için de emreder. On yaşına gelince, namaz kılmaları için el ile h afifçe vurulur. Sopa ile dövülmez. Falaka ile vurulmaz. El ile üçten fazla vurulmaz. Velîsinden başkası döğmez. (İbn-i Âbidîn, Ebû Bekr Râzî el-Cessâs)

ÂKILE:Kâtilin, öldürme işindeki yardımcıları, bunlar yoksa öldürmede kendisine yardım eden kabîlesi (köylüleri, şehirlileri) ve akrabâsı.
Kâtilin cinâyeti işlemesine mâni olmadıkları, bilakis bu hususta onu koruyup, gözettikleri ve kâtil, onlardan kuvvet alarak bu suçu işlediği için âkıle, cinâyete karışmış gibi olurlar. Kâtil ile birlikte diyeti (para cezâsını) yüklenmeleri bu sebepte ndir. (Kıvâmuddîn Kâkî)
Kâtilin ödeyeceği diyet, ödemeleri için âkıleye taksim edilir, paylaştırılır, üç senede alınır. Kadın, deli ve çocuk âkıleye katılmaz. (İbn-i Âbidîn)
Müslüman olan kâtilin âkılesi ve vârisi (öldüğünde malından mîrâs alacak kimse) yoksa, diyetini beytülmâl verir. Yâni hükûmet verir. Beytülmâl yoksa, kendi üç senede öder. (İbn-i Âbidîn)

ÂKİBET:
1. Son, netîce. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
(Habîbim!) De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın, sonra da bakın ki (peygamberleri) yalanlıyanların âkibeti nasıl olmuştur. (En'âm sûresi: 11)
Niyet hayır ise âkıbet de hayır olur. (Abdülhakîm-i Arvâsî)
2. Dünyâda zafer, âhirette sevâb ve kurtuluş.
Kur'ân-ı kerîmde buyruldu ki:
O hâlde (Habîbim) sen de (Nûh gibi, kavminden gelen eziyetlere ve peygamberlik vazifesinin ağırlığına) sabret. Âkibet; hiç şüphesiz, takvâya erenlerindir (günâhlardan sakınanlarındır). (Hûd sûresi: 49)

AKÎDE:İnanılacak şey. (Bkz. Akâid ve Îtikâd)

AKÎKA:Çocuk nîmetine karşılık, Allahü teâlâya şükr niyeti ile kesilen hayvan.
(Çocuk doğduğunda) yedinci günü akîka hayvanı kesilir, ismi konur, saçı traş edilir. (Hadîs-i şerîf-Tirmizî, Ahmed bin Hanbel)
Akîka, erkek çocuğu için iki, kız çocuğu için bir koyun kesmektir. (Hadîs-i şerîf-Şir'ât-ül-İslâm)
Hicretin sekizinci yılında, oğlu İbrâhim dünyâya gelince, yedinci günü Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem İbrâhim'in başını traş ettirip, saçının ağırlığı kadar gümüş sadaka verdi ve akîka olarak iki koç kesti. Saçlarını gömdü. (İmâm-ı Kastalânî)
Çocuğa yedinci günü isim koymak ve başını kazıyıp, saçının ağırlığı kadar, erkek için altın veya gümüş, kız için gümüş sadaka vermek ve erkek için iki, kız için bir akîka hayvanı kesmek müstehâbdır. Akîka hayvanı, kurbanlık hayvan gibi olmalıdır. Son ra da kesilebilir. Hanefî mezhebinde, etleri pişmiş veya çiğ olarak, zengin, fakir herkese verilebilir. (Seyyid Alizâde)
Akîka, çocukları belâlardan, hastalıklardan korur. Akîkası yapılanlar, kıyâmette anaya babaya ayrı bir şefâat ederler. (Seyyid Alizâde)

AKL (Akıl):İdrâk kuvveti, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan ayırmaya yarayan kuvvet.
... Akıl, sâhibini iyiliğe götürür, kötülükten alıkor. Aklı olgunlaşmadıkça kişinin dîni doğru ve îmânı kâmil (olgun) olmaz. (Hadîs-i şerîf-İhyâ)
Sizin akılca en üstününüz, Allah'tan en çok korkanınızdır. En güzeliniz, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riâyet edeninizdir. (Hadîs-i şerîf-İhyâ)
Kişi güzel ahlâk ile gündüz oruç tutup gece ibâdet edenler derecesine ulaşır. Fakat akılca kâmil (olgun) olmadıkça, ahlâkı kâmil olmaz. Aklı olgunlaşınca, îmânı da olgunlaşır. (Hadîs-i şerîf-İhyâ)
Akıllı kimsenin, dünyâ ile ilgili bir menfaati kaçırdığı zaman, bunu kendine gam ve üzüntü yapması uygun değildir. Çünkü üzülmekle ele bir şey geçmez. Fazla üzülmek akla zarar verir. (İbn-i Hibbân)
Akıl göz gibidir, din bilgileri ışık gibidir. Akıl yalnız başına din bilgilerini, faydalı ve zararlı şeyleri anlayamaz. Bunun için Allahü teâlâ, peygamberleri ile râzı olduğu, beğendiği yol olan İslâmiyet'i bildirdi. Aklın eksikliği peygamberlerin gö nderilmesiyle tamamlandı. (İmâm-ı Rabbânî)
Akıl ile anlaşılan şeyler, his uzuvları ile anlaşılanların üstünde olduğu ve bunların yanlışını çıkardığı gibi, yâni his uzuvlarımız, akıl ile anlaşılan şeyleri anlıyamayacağı gibi, akıl da, Peygamberlik makâmında anlaşılan şeyleri kavramaktan âcizdi r. İnanmaktan başka çâresi yoktur. (İmâm-ı Gazâli)

Akl-ı Feâl:İşrâkiyye (Yeni Eflâtunculuk) felsefesinde ukûl-ı aşerenin (on akılın) sonuncusu olup, yaşadığımız âlemle alâkalı akla verilen ad. Öldürme ve yaratma işlerine bakan mertebe.
Felsefecilerin akl-ı feâl dedikleri yalnız onların hayâllerinde bulunup, kısa akılları ile ortaya attıkları bir şeydir. İslâm bilgilerine uymamaktadır. Bunların bozuk inanışlarına göre, insan sıkışınca Akl-ı feâle yalvarır, Allahü teâlâdan bir şey is temez. Allahü teâlânın dünyâda olup bitenlerle hiç ilgisi yoktur derler. Bunlar sapık fırkaların hepsinden daha aşağıdırlar. (İmâm-ı Rabbânî)

Akl-ı Meâd:Ebedî rahata kavuşmak, Cennet'te ebedî kalmak ve Cehennem azâbından kurtulmak için hâlini ıslâh etmeyi, düzeltmeyi düşünen, uzak görüşlü, dünyâya değil, âhirete değer veren akıl.
Akl-ı meâd, peygamberlerde (aleyhimüssalevâtü vetteslîmât) ve evliyâda bulunur. Akl-ı meâdı kuvvetlendiren şeyler, ölümü ve âhireti düşünen kimselerle bulunmaktır. (İmâm-ı Rabbânî)
Bir kimsenin nefsi mutmainne olunca yâni bütün varlığı ile Rabbine dönüp İslâmiyet'in emirlerine baş kaldıramaz hâle gelince, aklı da, akl-ı meâd olur. (Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî) (Bkz. Akl-ı Selîm)
Dâimâ Allah adamları ile berâber olmak, akl-ı meâdın artmasına sebeb olur. (Behâeddîn-i Buhârî)

Akl-ı Meâş:Yemek, içmek, evlenmek, helâl, haram demeden kazanmak ve eğlenmek gibi hep bedenin râhatını ve nefsin menfaatini düşünüp, âhireti düşünmeyen akıl; akl-ı meâdın zıddı.
Akl-ı meâş, dünyânın geçici lezzetlerine bakarak, (büyüklenmek, kıskanmak, kendini beğenmek, kin ve düşmanlık gibi) hâlleri kalb hastalığı saymaz. Akl-ı meâş kısa görüşlüdür. Akl-ı meâşı, mala düşkün ve dünyâya bağlı olanlar beğenir. (İmâm-ı Rabbânî)

Akl-ı Sakîm:Kısa görüşlü akıl. Düşündükleri şeylerde ve yaptıkları işlerde yanılan ve çok kere pişmanlığa sebeb olan akıl.
Akl-ı sakîm bâzan doğruyu bulur, bâzan yanılır. Yanılması daha çok olur. En akıllı denilen kimse, mütehassıs (uzman) olduğu dünyâ işlerinde bile çok hatâ eder. Bu sebeble din ve sonsuz olan âhiret işlerinde akl-ı sakîme güvenilmez. Düşündükleri şeyle rde ve yaptıları işlerde yanılır. Hepsi üzüntüye ve pişmanlığa, zarâra, sıkıntıya sebeb olur. (Abdülhakîm Arvâsî) Herşeyi akl-ı sakîmle çözmek isteyen kişi, Tahta ayak takmış kimselere benzer. Kısa aklına uydurmak ister her işi, Dün yaptığını, bugün bozmak ister.
(İmâm-ı Rabbânî)

Akl-ı Selîm:Selîm akıl, hiç yanılmayan, hatâ etmeyen akıl.
Selîm akıl, peygamberlerde aleyhimüsselâm bulunur. Onlar her başladıkları işte muvaffak (başarılı) olmuşlardır. Pişman olacak, zarar görecek bir şey yapmamışlardır. Eshâb-ı kirâmın (Peygamber efendimizin arkadaşları). Tâbiînin (Eshâb-ı kirâmı gören b üyükler), Tebe-i tâbiînin (Tâbiîni görenler) ve din imâmlarının rıdvânullahi aleyhim ecmaîn akılları, derece bakımından peygamberlerin akıllarından sonra gelir. Bunların akılları, din bilgilerinin hepsinin pek yerinde ve doğru olduklarını açıkça görür. Bu bilgileri bunlara isbât etmeğe, açıklamağa lüzûm olmadığı gibi, tenbih etmeğe, haber vermeğe de lüzum yoktur. (Abdülhakîm Arvâsî)
İslâmiyet'i işitmeyen çok kimse vardır ki, akl-ı selîmleri olduğu için, bozulmuş, uydurulmuş dinlerin mensuplarına aldanmamışlar, astronomide, fen bilgilerinde ve bilhassa tıb ilminde gördükleri nizamlı (düzenli) hâdiselerin (olayların) birbirlerine bağlantılarını düşünerek hilkatin (yaratılışın) sırlarını, bu hesâblı düzenin hakîkatini anlamak istemişlerdir. Bunlar yine akl-ı selîmleri sâyesinde İslâmiyet'in bildirdiği güzel ahlâkın bir çoğunu bulup, müslüman gibi yaşamış, kendilerine ve başkalarına faydalı olmuşlardır. Allahü teâlâ bunları îmân etmelerine sebeb olacak rehberlere ve kitablara kavuşturacağını Ankebût sûresinde vâdetmektedir. (Abdülhakîm Arvâsî)

AKLÎ VE NAKLÎ İLİMLER:
Fen ve din bilgileri. (Bkz. Ulûm-u Akliyye ve Ulûm-u Nakliyye)

AKRABÂ:Aralarında neseb (soy), süt ve evlilik bakımından yakınlık bulunanlar.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Akrabâna (onları gözetmek, ziyâret etmek ve yardım etmek) , fakîre ve yolcuya (durumlarına göre zekât ve yiyecek vermek sûretiyle) hakkını ver! Elindekini isrâf etme. (İsrâ sûresi: 26)
Ey ümmetim! Beni Peygamber olarak gönderen Allahü teâlâya yemin ederim ki, fakîr akrabâsı varken, başkalarına verilen zekâtı Allahü teâlâ kabûl etmez. (Hadîs-i şerîf-Et-Tergîb vet-Terhîb)
Akrabânıza yardım ve iyilik ediniz. Hâllerini, hatırlarını sorunuz. Muhtâç iseler ellerinden tutunuz. Onları incitmekten çok sakınınız. Babanızın emrinden sakın çıkmayınız. Amcanızın derdiyle dertleniniz. Dayınızın hâlinden gâfil olmayınız. Diğer akr abânızı akrabâlık derecesine göre arayınız ve onlara yardımcı olunuz. Böyle yaparsanız Allahü teâlânın ikrâm ve ihsânlarına kavuşursunuz. (Muhammed Rebhâmî)

AKTÂB:Kutublar. Tasavvufta yüksek derecelere ulaşmış mübârek, kıymetli zâtlar Kutb'un çokluk şeklidir. (Bkz. Kutub)

ÂL:Âile, akrabâ, tâbî. (Bkz. Ehl-i Beyt) Duâ olsun âline dahî eshâbına Tâbiîn, ensâr ve hem ahbâbına. (Süleymân Çelebi)

29
Bayanlara Özel / Kadınları Memnun Etmek mi?
« : Haziran 02, 2009, 07:09:51 ÖS »
 Kadınlardan duyamayacağınız sözler... :kat

Bunları bir kadından hiç duydunuz mu?

1. Peki aşkım, öyle olsun.

2. Bugün anneler günü, annene gidelim.

3. Kaç çocuğumuz olsun hayatım?

4. Sen maç izlerken ben ütü yaparım.

5. Bugün Pazar, istediğin kadar çarşıda kalabilirsin.

6. Yok hayatım istemem, herşeyim var çok şükür...

7. Tanga giymemi ister misin?

8. Seni seviyorum aşkım.

9. Annem seninle mutlaka evlenmem gerektiğini söylüyor.

10. Babam mesleginin gelecek vaad ettigini söyluyor.

11. Spor giyinmene bayılıyorum.

12. Sence popom çok mu küçük?

13. Ben ek kart istemiyorum. Bir kart ikimize yeter.

14. Çok eğlendiniz mi?

15. Bebeğimiz olursa adını sen koy aşkım.

16. Baaaak, bu eşyaları mutfak parasından arta kalanları biriktirerek aldım

17. Daha büyük ekranlı bir televizyon almak istersen alabilirsin.

18. Sana bir bira açmamı ister misin?

19. Bu sene tatile gitmesek de olur.

20. Bana bu kadar fazla vakit ayırma arkadaşlarını çok ihmal ediyorsun.

21. Evin küçüğü büyüğü olmaz şekerim. Ev evdir.

22. Arabayı birkaç yıl daha kullanalım, olmaz mı?

23. Bu akşam mantı mı yapayım, içli köfte mi, hünkar beğendi mi?

24. Sucuklu yumurta yapmana bayılıyorum.

25. Bebeğin mamasını ben yaparım, sen git uyu.

26. Annem ve babam bize geleceklermiş, haydi kaçalım.

27. Abime söyleyeyim, seni şirketine finansman müdürü yapsın.

28. 10 Milyon fazla bana, 5 ver sen.

30
Bayanlara Özel / Gasp ve Soygundan Korunma
« : Haziran 02, 2009, 07:05:34 ÖS »
Genel olarak bayanlarımız yükte hafif, pahada ağır ve bilhassa altından yapılmış olan ziynet eşyasını kullanmaktan zevk alırlar. Bundan dolayı yankesicilik, kapkaççılık, dolandırıcılık, kapkaççılık gibi hırsızlık olaylarına ve ziynet eşyalarının alınması esnasında meydana gelen boğuşmalarda yaralanmalara bazen de maalesef ölümlere maruz kalmaktadırlar
Alış- verişe çıktığınızda bilhassa semt pazarlarına gidişinizde tüm ziynet eşyalarınızı takarak çıkmayın. Semt pazarlarında ve büyük alış-veriş merkezlerinde ziynet eşyalarını takanların kötü niyetliler tarafından takip edilebileceğini unutmayınız.

Alış-veriş merkezlerinden veya semt pazarlarından dönerken kesinlikle ıssız yerleri tercih etmeyin. Apartmanınıza girerken arkanıza dönerek takip edilip edilmediğinizi kontrol ediniz.
Bu tür alış-veriş merkezlerinde veya düğünlerde kötü niyetli olabilecek kişilere karşı dikkatli olun, dönerken de mümkün oluğunca yalnız dönmemeye gayret ediniz.

Semt pazarlarında alışveriş yaparken poşetlerin fazlalığından dolayı, yardımcı olmaya çalışan kişilere kısa süreli de olsa çantanızı emanet etmeyiniz.

Bu tür alış-veriş merkezi, semt pazarı vb. yerlere giderken çantanızda çift cüzdan bulundurmak ve fazla miktardaki paranızı, kredi kartlarınızı, kimlik kartınızı, ehliyetinizi vb. değerli evrakınızı başka cüzdanda bulundurmak mağduriyetinizi önleyecektir.

Evinizin elektrik, su telefon, doğal gaz vb. donanım ve şebekelerini kontrol için geldiklerini söyleyen tamirci, tesisatçı, belediye görevlisi kılığındaki kişilere dikkat ediniz.

Resmi görevli olduklarını belirten kişilerden kimlik göstermelerini isteyiniz.

Kapıya gelen satıcı, dilenci, bohçacı, falcı vb. kişiler her zaman mal satmak için gelmezler. Kötü niyetli kişiler toplumun bu istemini her zaman kendileri için fırsat olarak değerlendirmek isterler. Bunlara karşı her zaman dikkatli olunuz.
Evinizde yalnız olduğunuz bir zaman kapınızı tanımadığınız kişilere açmayın. Kapınızda mutlaka zincir bulundurun. Önce kapı dürbününden bakın, sonra zinciri açmadan ne istediğini anlayın. Ancak tanımadığınız şahıslara kesinlikle kapınızı açmayınız.
Evden çıktığınız zaman bırakmak zorunda olduğunuz değerli eşyalarınızı alışılagelmiş yerlerin dışında ve en son düşünülen veya hiç düşünülmeyen yerlerde saklayınız.

Ziynet eşyalarınızı evde bırakma imkanınız olmadığından üzerinizde taşımak zorundaysanız, dikkat çekmemek için değerli takılarınızı örtecek giysiler giymeniz mağduriyete uğramanızı önleyecektir.
Toplu taşıma araçlarında seyahat ederken çantalarınızın kapaklarını iç yüze getiriniz veya çantanızı ön tarafında tutarak elinizle kontrol altına alınız.

Taşıtlarda seyahat ederken özellikle kucağında çocuk taşıyan bayanlara ekstra eşyalarını tutmayı teklif eden kişilere karşı dikkatli olunuz.

Kalabalık alış-veriş merkezlerinde veya marketlerde alış-veriş yaparken cüzdanınızı çantanızdan çok sık olarak çıkarmamaya, elinizde tutmaya, tezgah üstüne veya başka yerlere koymamaya dikkat etiniz.


Issız mahallerden geçmemeye özen gösteriniz

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 7