İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - mCEmRaH

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 16
16
Halil Mutlu (Halil Mutlu Kimdir? - Halil Mutlu Hakkında) Hayatı Biyoğrafisi



Yaşayan efsane Halil


ATİNA Olimpiyatı'nda Türk sporcuları halterde tarih yazmaya dün de devam etti. Nurcan Taylan'ın altın madalyasının ardından bu kez Halil Mutlu, üst üste üçüncü olimpiyat şampiyonluğuyla bu sporun "yaşayan efsaneleri" arasına girdi. 56 kilodaki diğer temsilcimiz Sedat Artuç da bronz madalya alarak kürsüye çıkmayı başardı. Böylece Mutlu, olimpiyat tarihimizde daha önce sadece Naim Süleymanoğlu'nun eriştiği üç altın madalya onuruna ortak olurken, yine olimpiyatta ilk kez iki sporcumuz aynı anda podyuma çıktı.


Dünya rekoru kıramadı


KOPARMADA 130 ve 135 kiloları kolayca kaldıran Mutlu, üçüncü hakkında dünya rekoru için kilo artırarak 140 kiloyu denedi ancak başarılı olamadı. Çinli Meijin Wu 125 kiloda kalınca Mutlu beş kiloluk bir avantaj yakaladı. Silkmeye 160 kiloyla başlayan temsilcimiz, bu ağırlığı kaldırdı. Wu da 157.5 kilonun ardından 165'i denedi ve kaldıramadı. Mutlu da aynı ağırlığı yapamadı. Çinli Wu'nun son hakkında da başarılı olamaması üzerine altını garantileyen Halil Mutlu, son hakkında 168.5 kiloyla bir kez daha rekor denedi ancak kaldıramadı.


Dördüncü isim oldu


56 kiloda yarışan Sedat Artuç ise koparmada 125, silkmede 155 kiloluk kaldırışlarla toplam 280 kiloya ulaşarak bronz madalyanın sahibi oldu. Olimpiyat ikinciliğini ise 287.5 kiloluk toplam dereceyle Çinli Meijin Wu aldı. Halter tarihinde üst üste üç olimpiyat şampiyonluğunu bundan önce sadece üç sporcu kazanabilmişti. Naim Süleymanoğlu ve iki Yunanlı Pyrrhos Dimas ile Kaki Kakiashvili'nin ulaştığı bu büyük başarı listesinde artık Halil Mutlu da yerini almış oldu. Türkiye en son 1996 Atlanta'da Naim ve Halil ile iki altın madalya kazanmıştı.


Meydan okudu


ATİNA'DA üst üste üçüncü olimpiyat şampiyonluğuna ulaşan Halil Mutlu, kimseden korkmadığını ve 2008 Olimpiyatı'nda da bu kez 62 kiloya çıkarak dördüncü altın madalya için yarışacağını söyledi. İyi yarışmadığını söyleyen Mutlu, "Her zaman kazanmasını bilen bir insanım. Kötüyken de, iyiyken de kazandım. Bugün iyi olmama rağmen kötü yarışıp kazandım. Bugün rekor da istiyordum ama olmadı. Spor hayatımda ilk defa bir kilodan korktum. Bu da gösterdi ki artık bir üst kiloya çıkmam gerekiyor" dedi.

KİLOLARI yüreğiyle, inancıyla ve severek kaldırdığını söyleyen Halil Mutlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bugüne kadar üç altın başarısını iki Türk ve Yunanlı sporcu elde etti. Bu olimpiyatta 4.'yü deneyecek Yunanlılar bunu başaramazsa, bu şans Pekin'de bana gülebilir. Korktuğum için kilo değiştirmiyorum. 62 kiloda da iki Çinli var, onları da yenerim". Bronz alan Sedat Artuç ise "İlk olimpiyatımda kürsüye çıktım. Artık bundan sonra bu kiloda görevi devralıp, İstiklal Marşı'nı ben dinleteceğim" dedi.

17
Hakan Balta (Hakan Balta Kimdir? - Hakan Balta Hakkında) Hayatı Biyoğrafisi


Doğum tarihi 23 Mart 1983

Doğum yeri Munih, Almanya

Boy 1,84 Kilo 79

Kulüp bilgileri

Oynadığı Kulüp Galatasaray

Numarası 22

Pozisyon Defans Sol, Ortasaha Sol

Profesyonel kariyer* 2003-2007

2007-2008 Vestel Manisaspor

Galatasaray 128(22)



1983 yılında Berlin'de doğan Hakan, 2003 yılında Almanya'dan Vestel Manisaspor'a transfer oldu. Manisaspor forması altında 4 yılda 128 resmi maçta 22 gol attı. Sol bek ve sol açık mevkilerinde oynadı. 2007 Eylül başında Fatih Terim tarafından Malta ve Macaristan milli maçlarının kadrosuna alındı. 2007-2008 sezonu 1. transfer sezonunun son günü Galatasaray'a transfer oldu. Galatasaray Kulübü bu transfer karşılığında Hakan Kadir Balta'nın kulübü Vestel Manisaspor'a 750.000 Euro ayrıca Ferhat Öztorun bonservisi ile Aydın Yılmaz'ı ve anıl'ı 1 sene kiralık vermiştir.

18
Samet Aybaba (Samet Aybaba Kimdir? - Samet Aybaba Hakkında) Hayatı Biyoğrafisi


Samet Aybaba


Vikipedi, özgür ansiklopedi




Kişisel Bilgiler

Tam adı: Samet Aybaba

Doğum tarihi: 3 Eylül 1955 (1955-09-03) (53 yaşında)

Doğum yeri: Adana Türkiye

Mevkii: Libero - Teknik Direktör


Kulüp Bilgileri

Bulunduğu kulüp: Emekli

Numarası: 4 Profesyonel Kariyeri

Yıl Kulüp Maç (gol) ?-?

1977-1988 İskenderunspor

Beşiktaş 00? 00(?)

334 00(7) Milli Takım Kariyeri ?-?

?-? Genç Milli

Ümit Milli 008 00(0)

002 00(0) Çalıştırdığı Takımlar ?-?

?-?

?-?

2002-2004

?-?

?-?

2007-devam Ankaragücü

Gençlerbirliği

Gaziantepspor

Trabzonspor

Gaziantepspor

Çaykur Rizespor

Bursaspor


Samet Aybaba, (doğum 3 Eylül 1955 - Adana) teknik direktör, Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün eski kaptanı.


Futbolcu Kariyeri


İskenderunspor’dan 1977/1978 sezonunda Beşiktaş’a transfer oldu. Beşiktaş'ta 11 yıl boyunca orta saha ve defansta yer aldı. Uzun süre kaptanlık yaptı. 334 lig maçında 7 gol atan Samet Aybaba, 1988 Temmuz’unda jübile ile futbolu bıraktı.

A Milli Takım’da oynama şansını bir türlü yakalayamayan Aybaba, 2 kez Ümit, 8 kez de genç olmak üzere toplam 10 defa Milli oldu.

Samet Aybaba, 2 Lig, 1 Cumhurbaşkanlığı, 1 Başbakanlık, 2 TSYD Kupası Şampiyonluğu yaşadı.


Kulüp Takımlarındaki Kariyeri


Futbolu bıraktıktan sonra teknik direktörlük mesleğini seçti. Ankaragücü, Gençlerbirliği, Gaziantepspor gibi kulüplerde oldukça başarılı sonuçlar aldı. 2002 - 2004 yılları arasında Trabzonspor'da görev aldı. Gençlerbirliği, Samet Aybaba döneminde, Türkiye Kupası’nı tarihinde 2. kez müzesine götürdü.

Samet Aybaba, 2006 yılının başlarında tekrar Gaziantepspor'un teknik direktörlüğüne getirildi.

En son çalıştırdığı Çaykur Rizespor'un teknik direktörlüğünden sonra şu an Bursaspor'un teknik direktörüdür.

19
Tayyar Yalaz (Tayyar Yalaz Kimdir? - Tayyar Yalaz Hakkında) Hayatı Biyoğrafisi


Tayyar Yalaz (d. 1901, İstanbul - ö. 1943). Türk milli güreşçisi.


Tayyar Yalaz, Kuleli Askeri Lisesi'nde güreşe başladı. 1924 ve 1928 Olimpiyatları'nda milli forma giyerek ilk Olimpiyata katılan Türk sporcularındandır. 1928 yılında Amsterdam'da kazandığı dördüncülük 1936'ya kadar Türkiye'nin oyunlardaki en başarılı derecesi olarak kaldı.


1939-1943 yılları arasında Türkiye Güreş Federasyonu başkanlığı yaptı. Bu sırada Binbaşı rütbesine kadar yükseldi. Tayyar Yalaz, fedarasyon başkanlığı görevi sırasında 1943 yılında vefat etti.

20
Yaşar Erkan (Yaşar Erkan Kimdir? - Yaşar Erkan Hakkında) Hayatı Biyoğrafisi



1936'da Berlin Olimpiyatları'nda ilk defa altın madalya kazanan Türk Güreşçi. 1912 yılında Erzincan'da doğdu


Yaşar Erkan, altın madalya aldıktan sonra "Şampiyonluk kürsüsünde şanlı bayrağımız şeref direğine çekilirken kendimi tutamadım, gözlerimden yaşlar sel gibi aktı. Yüz yirmi bin kişinin ve Hitler'in önünde bayrağımızı şeref direğine çektirmek ve ayakta güzel marşımızı dinletmek zevklerin en güzeli ve en büyüğüdür. " diyerek büyük bir coşkuyu yaşadığı saatlerde Türkiye'de bir memur da Mors alfabesi ile tıkır tıkır bir telgraf çekmektedir Berlin'e. . . "Kendin küçüksün; ama memleket için önemli bir iş yaptın. Artık adın Türk spor tarihine geçti. Çok yaşa Yaşar!" Telgraf Mustafa Kemal Atatürk ten gelmektedir. Daha sonra Erkan'a Atatürk tarafından bir ev armağan edildi,aynı zamanda sporcunun soy ismi çaresiz anlamına gelen naçar Atatürk tarafından erkan olarak değiştirilmiştir.

21
Çandarlı Ailesi (Çandarlı Ailesi Kimdir? - Çandarlı Ailesi Hayatı Biyoğrafisi


Çan*darlı Ailesi, Osmanlı Devleti'nin kuruluş döneminde bireyleri kuşaktan kuşağa kazaskerlik, beylerbeyliği, vezirlik gibi önem*li görevler üstlenmiş bir ailedir. Ailenin bazı üyeleri devlet yönetiminde büyük güç kazan*mıştır. Ankara'nın Nallıhan ilçesine bağlı Çandır (ya da Cendere) köyünden olan Çan*darlı Ailesi'nin en önemli kişileri şunlardır:

Kara Halil Hayreddin Paşa (ölümü 1387)
Çandarlı Ailesi'nin kurucusudur. Asıl adı Halil'dir. Osman Gazi'nin kayınbabası Ahi Şeyhi Edebah'nın akrabasıydı. Medrese öğre*nimi gördü. Orhan Gazi döneminde (1324–61) Bilecik, İznik ve Bursa'da kadılık yaptı. I. Murad'ın (Hüdavendigâr) tahta çıkmasından sonra kazaskerliğe getirildi. Bu görevi sırasın*da Osmanlı ordusunun temeli olan Yeniçeri ve Acemi ocaklarını kurdu. Ayrıca Karamanlı bilgin Molla Rüstem ile birlikte devlet hazine*sinin kurulmasında büyük emeği geçti. 1364'te vezirliğe getirildi ve Halil Hayreddin Paşa adını aldı. Aynı zamanda beylerbeyi de olan Hayreddin Paşa, Rumeli'de fetih hare*ketlerine girişti. Arnavutluk içlerine kadar akınlar yaptı. Kavala, Drama, Serez, Selanik, Manastır gibi kentleri Osmanlı Devleti top*raklarına kattı. Ordusuyla birlikte Vardar Yenicesi'nde bulunduğu sırada hastalandı. Serez'e (bugün Yunanistan'da) götürüldü ve burada öldü. Daha sonra İznik'teki türbesine gömülmüştür. Halil Hayreddin Paşa İznik, Serez ve Gelibolu'da birer cami yaptırmıştır.

Çandarlı Ali Paşa (ölümü 1406)
Kara Halil Hayreddin Paşa'nın büyük oğludur. Kazas*kerlik görevindeyken babasının ölümü üzeri*ne vezirliğe getirildi. Önce Karamanlılar üze*rine yapılan sefere katıldı. 1388'de 30 bin kişilik bir orduyla Tuna kıyılarına kadar akınlar yaptı. Yıldırım Bayezid döneminde de (1389–1402) vezirlik görevini sürdüren Ali Paşa, Timur Anadolu'ya girip 1400'de Sivas'ı yakıp yıktığı zaman padişaha Timur'la bir meydan savaşına girişmemesini önerdi. Ali Paşa Timur ordusunun Anadolu içlerine iler*ledikçe iyice yıpranacağı, zayıf düşen bu orduyu yenmenin de daha kolay olacağı düşüncesindeydi. Ama Ali Paşa'nın önerisi kabul edilmedi. Yıldırım Bayezid 1402'de Ankara Savaşı'nda Timur'a yenildi ve tutsak düştü. Bunun üzerine Ali Paşa ve öbür komutanlar Bursa'ya çekildiler. Timur, Bursa üzerine de yürüyünce Ali Paşa hazineyi ala*rak Edirne'ye gitti. Dağılan güçleri topladık*tan sonra Süleyman Çelebi'yle birlikte Ana*dolu'ya geçti ve Ankara'ya kadar olan yerleri yeniden Osmanlı yönetimine kattı. Bu sırada Yıldırım Bayezid'in oğulları arasında kıyasıya bir iktidar savaşı başlamıştı. Ali Paşa bu kargaşa sürerken öldü. Ali Paşa'dan günümü*ze Bursa'da kendi adıyla anılan bir mahalle, bir cami ve tekke kalmıştır.

Çandarlı İbrahim Paşa (ölümü 1429)
Halil Hayreddin Paşa'nın küçük oğludur. Medrese öğrenimi gördü. Bursa'da kadılık yaptı. Fet*ret dönemi (1402–13) diye bilinen ve Osmanlı devlet düzeninin bozulduğu dönemde önce Musa Çelebi'nin yanında yer alarak Edirne'ye gitti. Daha sonra Çelebi Mehmed'le (I. Meh*med) işbirliğine girişti. Onun 1413'te tahtı tek başına ele geçirmesi üzerine kazaskerliğe getirildi. Sonra da vezir oldu. II. Murad'ın 1421'de tahta çıkmasından kısa bir süre sonra Sadrazam Bayezid Paşa ölünce padişah, İbra*him Paşa'yı sadrazam yaptı. Ölümüne kadar bu görevde kalan ve savaşlara katılmayan İbrahim Paşa daha çok devlet örgütünün düzenlenmesiyle uğraştı.

Çandarlı Halil Paşa (ölümü 1453)
İbrahim Paşa'nın oğludur. Babasının ölümü üzerine 1429'da sadrazam olan Halil Paşa medrese öğrenimi görmüş, çeşitli kadılıklarda ve kazaskerlikte bulunmuştu. Sadrazamlığı dö*neminde devlet yönetiminde büyük güç kaza*nan Halil Paşa, II. Murad'ın 1444'te saltanatı o sırada 14 yaşında olan oğlu II. Mehmed'e (Fatih) bırakmasından sonra genç padişahın deneyimsizliğinden kaynaklanan sorunları ba*şarıyla çözmüştü. Ama Osmanlı Devleti'nin başına çocuk yaşta bir padişahın geçmesini fırsat bilen Avrupa devletleri papanın da desteğiyle yeni bir Haçlı ordusu toplamaya giriştiler. Tehlikeyi sezen Halil Paşa, padişa*ha yönetimi babasına bırakmasını, savaştan sonra yeniden tahta geçmesini önerdi. II. Mehmed önce direndiyse de Halil Paşa'nın baskısı sonucunda padişahlığı babasına bırak*mak zorunda kaldı. İkinci kez II. Murad 1444'te Varna Savaşı'nı kazandıktan sonra tahttan gene çekilmek istedi ama Halil Paşa' nin ısrarlı tutumu karşısında padişahlığı bıra*kamadı. Bu durum Halil Paşa'yla II. Mehmed'in arasının açılmasına neden oldu. 1451'de babasının ölümü üzerine tahta çıkan II. Mehmed hemen İstanbul'u kuşatma hazır*lıklarına girişti. Bunu haber alan Bizans imparatoru, padişahı bu niyetinden vazgeçir*meye çalıştıysa da başarılı olamadı. Halil Paşa da Edirne'de yapılan bir toplantıda İstanbul' un kuşatılmasına karşı çıkmıştı. Bu yüzden İstanbul'un fethinden sonra Bizanslılardan rüşvet aldığı suçlamasıyla idam edildi. Halil Paşa idam edilen ilk Osmanlı sadrazamıdır.

Çandarlı İbrahim Paşa (1429–1499)
Çan*darlı Halil Paşa'nın küçük oğludur. Edirne kadısıyken babası idam edilince görevden alındı. Bir süre sonra Fatih Sultan Mehmed kendisini bağışladı ve yeniden aynı göreve getirildi. Ardından kazaskerliğe yükseldi ve 1468'de Amasya Sancakbeyi Şehzade Bayezid'in eğitimiyle görevlendirildi. 1486'da vezir oldu. 1498'de Hersekzade Ahmed Paşa'nın yerine sadrazamlığa getirilen İbrahim Paşa, 1499'da İnebahtı Seferi sırasında öldü. İbra*him Paşa, Edirne, İstanbul, Kastamonu ve İznik'te birçok vakıf eser bırakmıştır.
Bu tarihten sonra Çandarlı Ailesi'nin yıldızı söndü. 16.-18. yüzyıllarda bu aileden kadılık, kazaskerlik, sancakbeyliği, valilik, beylerbey*liği, vezirlik gibi görevlere getirilenler çıktıysa da bir daha kuruluş dönemindekigüçlerini el*de edemediler.

22
Cahit Zeydanlı (1962 - .... ) Hayatı Biyoğrafisi


1962 yılında Bitlis'te doğan ve eğitimini Tatvan'da tamamlayan Cahit Zeydanlı, inşaat sektöründeki faaliyetlerine 1983 yılında aile şirketi olarak kurduğu Zeydanlı Turizm İnşaat Ticaret Limited Şirketi ile başladı. Yüksek yatırım dehasıyla şirketinin büyüme ivmesini hızlandıran Cahit Zeydanlı, bu başarılarının beraberinde Türkiye'nin en genç başkanı ünvanıyla, 16 yıl boyunca Tatvan Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı görevini üstlendi.
Cahit Zeydanlı 1994 yılında Kartalkaya şirketini kurdu. Ülkemizin yeniden yapılanma sürecinde üzerine düşen görev ve sorumluluğun farkında olan Cahit Zeydanlı, çalışmalarını kalite ve güveni ön planda tutan bir anlayışla sürdürmekte, Zeydanlı Turizm İnşaat ve Kartalkaya Proje inşaat şirketleri olarak inşaat sektöründe yurt çapında Marka olma yolunda hızla ilerlemektedir.
Van'ın Akdamar Adası'ndaki tarihi Akdamar Kilisesi'nin restorasyonunu üstlenen Kartalkaya Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Cahit Zeydanlı ihaleyi gerçekleştiren Kültür ve Turizm Bakanlığı’yla birlikte anlamlı bir jest yapmış, Ermeni asıllı Türk mimar Zakarya Mildanoğlu’nu uygulamanın “danışmanı” atamıştır.

.

23
Mete Han (Mete Han Kimdir? - Mete Han Hayatı Biyoğrafisi



Mete_Han2.JPG
Mete'nin kurgusal olarak yapılmış sembolik büstü

Hüküm süresi: M.Ö. 209 – M.Ö. 174
Tahta geçmesi: M.Ö. 209
Unvanları: Tanhu, Şanyu
Doğumu: M.Ö. 234
Ölümü: M.Ö. 174
Önce gelen: Teoman
Varisi: Oğlu, Lao-Şang
Sonra gelen: Oğlu, Lao-Şang
Babası: Teoman

Mete veya Mao-tun (d. M.Ö. 234 - ö. M.Ö. 174), M.Ö. 209 - M.Ö. 174 arasındaki Hun (Hiung-nu) hükümdarıdır.

Hayatı

Tahta Çıkış
Babası Teoman, kendisi yerine üvey annesi Yenşi'nin oğlunu tahta çıkarmak istedi ve Mete'yi komşu kavim olan Yüeçilere(Yuezhi) rehin olarak gönderdi. Babası, ardından Yüezhi'lere savaş ilan ederek Mete'yi öldürttürmek istedi. Mete, babası Teoman Yüeçilerin topraklarına girmeden Yüeçilerin elinden kaçtı. Babası bu kadar zorlukları atlatmasının ardından hakkını vermek için emrine bir birlik verdi .Sonunda da Mete babasını,üvey annesi ve kardeşini öldürüp kağan oldu. (M.Ö. 209).

Ok Hikayesi
Çin kaynaklarına göre eğer okunu bir yöne yöneltirse emrindeki askerlerin hepsi o hedefe ok atarak hemen yokederdi. Bunu sıkça yapardı. Bir gün okunu en sevdiği atına çevirdi. Askerlerinden bazıları tereddüt etti. Bunun üzerine okunu sırayla tereddüt edenlerin üzerine çevirdi. Atına ok atmakta tereddüt eden askerlerinin hepsi atılan oklarla öldürüldü. Böylece küçüklükten beri oynadığı okunu hedefe çevirme oyunu emirlerinin tartışılmazlığını da perçinledi. Bir gün emrinde demir disiplini ile yetiştirdiği 10 bin askeri varken okunu babasının üzerine çevirdiğinde askerlerinden hiçbiri tereddüt etmemişti.

Hun'un (Hiung-nu) Yükselişi


Hiung_nu.jpg
Mete'nin hükümdarlığında ulaştığı sınırlar (M.Ö. 176)


Mete Önce Hunlardan toprak talebinde bulunan doğu komşuları Donghu üzerine yürüdü ve onları ağır bir yenilgiye uğrattı. Yapılan anşlaşmada Donghular yıllık sığır, at ve deveden oluşan bir vergi ödemeyi kabul ettiler ve M.Ö. 208 yılında onları hakimiyetine aldı.
Donghu'yu yendikten sonra (Sien Pi ile Wuhuan'ın Donghu kökenli olduğuna dair tez mevcuttur) Kuzey Moğolistan'da yaşayan Tunguz gibi halkları da içine kattı. M.Ö. 177-165 yılları arasında Hunların güney batısında, Tanrı Dağları ile Gansu arasında yaşayan Yüeçilein üzerine seferler düzenledi. M.Ö. 203'de Yueçi'yi mağlup ederek kendi toprağna kattı.
Ordos'da hakim olmaya çalışan Tahin Türklerini yendi. Çin üzerine sürekli seferler düzenleyerek Sarı Irmak'ın güneyindeki kaleleri egemenliğine aldı. Bu zaferlerle, sonradan Hunlara büyük gelirler getirecek önemli ticari yollarının kontrolüne sahip oldu.
Bölgede yaşayan Altay (Moğol, Tunguz ve Türk vb.) kavimlerini egemenliği altına alarak askeri ve stratejik olarak daha güçlü bir hale geldi.
M.Ö. 200'de Han Hanedanı imparatoru Gaozu'nun (Gao-Di) 320.000 kişilik ordusunu ile Kuzey seferine çıktığında Han piyade birliklerinin ulaşmadan önce 400.000 seçkin süvarisiyle Gaozu ve mahiyetindeki birlikleri Baideng (bugünkü Datong, Şanşi)'de Peteng Kalesinde kuşatmıştır. Gaozu (Gao-Di) Mete'nin eşine hediye göndermesi ve Mete'nin kuzey eyaletlerini Hunlara bırakma ve yıllık vergi ödeme gibi bütün şartlarını kabul etmesi sonucu kuşatmadan kurtuldu. Gaozu paytahtı Çang'an(bugünkü Şian)'a dönebilirdiyse de Mete arada bir Han'ın kuzey sınırını tehdit etmiş ve nihayet M.Ö. 198'de Ganzu barış istemiş ve Han'ın prensesini Tanhu'nun eşi olması ve yıllık haraç ödemesi şartlarıyla antlaşması imzalanmıştır.
Çin savaşından sonra, Mete,Yüzehi ve Wusun'u Hun'un köleleri olmaya zorladı.
Saltanatı boyunca çoğu halklar Hun idaresi altına girdi. Onların tümünü, steplerin bütün göçebe atlı okçularını bir imparatorluk altında birleştirdi. Göçebe tebaalarından başka Mete ayrıca Tarım Havzası'nda kendisine bağlılık yemini eden vaha şehir devletleri kurdu. Onun hem askeri hem de idari yapılanması sonradan birçok merkezi Asya halklarında ve devletlerinde uygulandı.
İdaresinde, Asya'da ve hatta Çin imparatorluğunda muazzam korku saldı. Büyük bir savaşçı ve bir savaş taktiği ustasıydı ve Çinliler dahil pekçok imparatorluklara karşı mağlup edilemediği muharebeler kazandı. Ordusu savaş zamanında toplanan sivillerden oluşmuyordu. Onun yerine sürekli eğitimli ve savaşa hazır halde bulunan profesyonel askerlerden oluşmaktaydı. Hakim olduğu bölgelerdeki geniş tahıl ve yiyecek kaynakları ile ordusunu ayakta tutabiliyordu.
Mete, M.Ö.174 yılında öldüğünde, birçok kavimleri çatısı altında birleştiren büyük bir imparatorluk geriye bıraktı. Bu imparatorluk yaklaşık 18 milyon km2 büyüklüğe sahipti. İmparatorluğunun sınırları doğudan batıya Japon Denizi'nden İtil (Volga) nehrine ve kuzeyden güneye Sibirya'dan Tibet ve Keşmir'e uzanıyordu. Hunların karşılarında bulunan tek düzenli ve güçlü kuvvet olan Çin ordusunun, iç karışıklıklar nedeniyle idari zaafiyet içinde olması Mete'nin devletini kolayca büyütmesine sebep gösterilir.

24
Mithat Paşa (Mithat Paşa Kimdir? - Mithat PaşaHayatı Biyoğrafisi


Ahmed Şefik Midhat Paşa (18 Ekim 1822, İstanbul - 8 Mayıs 1884, Taif), I. Meşruti*yetin ilan edilmesinde etkili rol oynayan, Tanzimat döneminin ünlü bir devlet adamıdır.
İstanbul'da doğdu, özel öğrenim gördü. O zamanın geleneği uyarınca 12 yaşındayken 1834'te Divan-ı Hümayun kalemine girdi. Burada yetiştikten sonra çeşitli devlet dairele*rinde kâtiplik yaptı. 1846'da divan kâtibi olarak önce Konya'ya ardından Kastamonu' ya gitti. 1849'da İstanbul'a dönünce daha yüksek görevlere atandı. Çeşitli kurullarda çalıştı. Sadrazam Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa'nın güvenini kazandı. 1861'de onun tara*fından paşalığa yükseltilerek Niş (bugün Yugoslavya'da) valiliğine atandı. Bu görevde kazandığı başarı dolayısıyla 1864'te yeni kuru*lan Tuna vilayeti valiliğine getirildi. Burada Tanzimat döneminde yönetim alanında yapı*lan en köklü değişiklikleri başarıyla uyguladı. Tarım, bayındırlık ve eğitim alanında önemli atılımlar gerçekleştirdi. 1868'de İstanbul'a çağrılarak yeni kurulan Şura-yı Devlet'in (Danıştay) başkanlığına getirildi. Tanzimat reformlarıyla ilgili yeni tüzük ve yönetmelik*lerin hazırlanmasını üstlendi. 1869–71 arasın*da Bağdat valiliği yaptıktan sonra 1872'de sadrazam oldu. Ama Padişah Abdülaziz ile anlaşmazlığa düştüğünden üç ay sonra sadra*zamlıktan alındı. 1873'te bir süre adliye nazır*lığı (adalet bakanlığı) yaptı. 1873–75 arasında Selanik valiliğinde bulunduktan sonra 1875'te gene kısa bir süre adliye nazırı oldu.
1875–76 yıllarında Osmanlı Devleti büyük bir bunalım içindeydi. Dış borçlarını ödeye*mez duruma düşmüş, içte çeşitli huzursuzluk*lar hatta ayaklanmalar ortaya çıkmıştı. Bal-kanlar'da savaş belirtileri gözükmeye başla*mıştı. Bu ortamda Sadrazam Mütercim Rüşdü Paşa, Şurayı Devlet nazırlığına getirdiği Midhat Paşa ve serasker Hüseyin Avni Paşa ile birlikte harekete geçerek artık devlete zararlı olduğuna inandıkları Abdülaziz'i 30 Mayıs 1876'da tahttan indirip yerine V. Murad'ı padişah yaptılar. Bu olaydan birkaç gün sonra Abdülaziz intihar etti. Abdülaziz'in tahttan indirilmesi üzerine Avrupa'da sürgün*de bulunan aydınlar yurda dönerek meşruti*yetin ilanı için Midhat Paşa ile birlikte çalış*maya başladılar. Ama yeni Padişah V. Murad'ın ruh sağlığı yerinde olmadığından Mid*hat Paşa ve arkadaşları meşrutiyeti ilan etme sözü aldıkları II. Abdülhamid'i padişah yaptı*lar (31 Ağustos 1876). II. Abdülhamid 17 Aralık'ta Midhat Paşa'yı sadrazamlığa getir*di. 23 Aralık'ta da Kanun-ı Esasi'yi (anayasa) yani meşrutiyeti ilan etti. Ama II. Abdülha*mid Midhat Paşa'nın gücünden korkuyor, meşrutiyet rejimini de istemiyordu. Bu yüzden önce Midhat Paşa'nın yakın çevresinde bulunan Namık Kemal, Ziya Paşa gibi aydın*ları birer görevle İstanbul'dan uzaklaştırdı. Şubat 1877'de de Midhat Paşa'yı sadrazamlık*tan alarak yurtdışına sürgüne gönderdi. 1878 sonlarında affedilen Midhat Paşa önce Suriye, 1880'de de Aydın (İzmir) valiliğine atandı. Ama II. Abdülhamid Midhat Paşa'nın gücünden hâlâ çekiniyordu. Abdülaziz'in intihar et*meyip, Midhat Paşa ve arkadaşlarınca öldürtüldüğü iddiasıyla dava açtırdı. İstanbul" da Yıldız Sarayı bahçesinde kurulan bir çadır*da yapılan yargılama sonunda Midhat Paşa ölüm cezasına çarptırıldı. Ama II. Abdülha*mid dış ülkelerin baskısı üzerine cezayı ömür boyu hapse çevirdi ve Midhat Paşa Taife (bu*gün Suudi Arabistan'da) gönderildi. Bununla da yetinmeyen II. Abdülhamid 1884'te Mid*hat Paşa'yı burada öldürttü. Kemikleri 1951'de İstanbul'a getirilerek Hürriyet Tepesi'ne gömüldü.

25
Osmanlı Devleti'nin kurucusu olan Osman Gazi, 1258'de, Söğüt'te doğdu. Babası Ertuğrul Gazi, annesi Hayme Hatun'dur.

1281'de, 23 yaşındayken Kayı Boyu'nun yönetimini üstlenen Osman Gazi, ata binmekte, kılıç kullanmakta ve savaşmaktaki becerisiyle ün kazanmıştır. Aşiretin ileri gelenlerinden, Ömer Bey'in kızı Mal Hatun ile evlenmiştir; bu evlilikten ileride Osmanlı Devleti'nin başına geçecek olan oğlu Orhan Gazi doğmuştur.

Osman Gazi, sık sık dergahına gittiği Ahi şeyhlerinden Edebalî'nin görüşlerine değer verir ve ona büyük saygı duyardı. Osman Gazi, bir gece Şeyh Edebalî'nin dergâhında misafirken, bir rüya gördü. Sabah olunca rüyasını Şeyh Edebalî'ya anlattı:

"Şeyhim, rüyama girdiniz. Göğsünüzden bir ay çıktı. Yükseldi, yükseldi, sonra benim koynuma girdi. Göbeğimden bir ağaç büyümeye başladı. Büyüdü, yeşillendi. Dal, budak saldı. Dallarının gölgesi bütün dünyayı tuttu. Rüyam ne mânâya gelir?"

Şeyh, bir süre sustuktan sonra şöyle dedi:

"Müjdeler olsun ey Osman! Hak Tealâ, sana ve senin evlâdına saltanat verdi. Bütün dünya, evlâdının himayesinde bulunacak, kızım da sana eş olacak."

Bu olaydan sonra Şeyh, kızı Bala Hatun'u Osman Bey'e vermiştir. Bu evlilikten Alaeddin doğmuştur.

Söğüt'te temelleri atılan, 600 yıl süreyle üç kıtada hüküm sürecek olan Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi, 1326'da Bursa'da Nikris (goutte) hastalığından vefat etmiştir.

26
BÜLENT ECEVİT 05 KASIM 2006 TARİHİNDE, 6 AYDIR TEDAVİ GÖRDÜĞÜ GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİNDE HAYATINI KAYBETTİ.


"Bir bardak çay, bir yaprak kağıt, bir kurşun kalem ve şiir kitabı"… İşte Bülent Ecevit'in hayatındaki en yakın arkadaşları… Onunki 28 Mayıs 1925'te başlayan sade bir hayattı… İlk ve Ortaokulu Ankara'da okur… Lise çağında ona İstanbul Robert Kolej yolları görünecektir… Bu yol onun hayatını derinden etkileyen evliliğinin de vesilesidir…
Kolej'deki bir resim yarışmasında Rahşan Aral'la tanışır… Kısa sürede aşk yaşamaya başlayan iki genç, 22 Ağustos 1946 tarihinde Çocuk Esirgeme Kurumu salonunda sade bir törenle evlenirler… Bülent bey Londra Üniversitesi'ne kayıt yaptırır ve Londra Basın Ataşeliği'nde göreve başlar… Sırada Londra günleri vardır artık…

1949 yılında CHP'nin resmi yayın organı Ulus gazetesinde yazmaya başlayan Ecevit, 1954 yılında Amerikan Haberler Merkezi'nin davetlisi olarak Washington'a gider… Yazılarını Halkçı isimli gazetede sürdürür… Amerika'dayken aldığı bir telgraf hayatını değiştirecektir… CHP'den milletvekilliği adaylık teklifidir telgraftaki mesaj…27 Ekim 1957'de o artık milletvekilidir…15 yılda hızla atılan adımlar onu 14 Mayıs 1972'de CHP Genel Başkanlığı koltuğuna taşır…İsmet İnönü'ye karşı kazanılan zaferin ardından, Kıbrıs Fatihi ünvanına iki yıl kalmıştır… Onun siyasi hayatının belki de en önemli kilometre taşlarından birisi 1974'teki Başbakanlığında yapılan Kıbrıs Barış Harekatıydır…


12 Eylül 1980 askeri darbesinin siyasi yasaklısı Bülent Ecevit, eşi Rahşan hanımla bir süre Zincirbozan günlerine mahkumdur… Ardından eşinin uzun süre genel başkanlığını yaptığı Demokratik Sol Parti'nin başına geçer… 1991'de
yeniden Meclis'e giren Ecevit ve partisi, 1998'de ANASOL D hükümetinin düşürülmesinin ardından azınlık hükümeti olarak iktidara gelir… Azınlık hükümetinin başbakanı 17 Şubat 1999'da tarihi bir açıklama daha yapar…


Bu rüzgar 18 Nisan 1999 seçimlerinde ise yüzde 21'lik oyuyla birinci parti yapar DSP'yi ve Ecevit'i… Başbakan Ecevit 74.Yaşgünü'nde TGRT'nin kendisine hediye ettiği çiçeği alırken MHP ile koalisyonun temelini attıklarını da ilk kez telefuz eder…


Aslında yılların zıt kutbu gördükleri MHP ile koalisyonu Kıbrıs'ta masa tenisi oynarken de dile getirir Ecevit çifti…

DSP-MHP-ANAP Hükümeti büyük zorluklarla işe başladı… İki büyük deprem ve ekonomik problemler… Bir de Cumhurbaşkanlığı krizi… Kriz r Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer üzerinde uzlaşmayla aşılmıştı… 16 Mayıs 200'de göreve başlayan Cumhurbaşkanı Sezer'in birkaç ay sonra bir Milli Güvenlik Kurulu'nda Başbakan Ecevit'e fırlattığı Anayasa kitapçığı, bir ekonomik krizin de tetikleyicisi olacaktı…


19 Şubat 2001… Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın kamu bankaları yüzünden tartışması, piyasayı gerdi… Dolar 650 bin liradan bir günde 1 milyon 100 bin liraya fırladı… Faizler çıktı, borsa çöktü… Başbakan bu kriz günlerinde eski
bir dostu hatırladı… O dönem Dünya Bankası'nda çalışan Kemal Derviş'ti bu dost…. Derviş süper bakan olarak Ekonominin başına getirildi apar topar… Ecevit tıpkı Sezer gibi onunla da gönül köprülerini atacaktı bir süre sonra…
Zira Derviş de bakanlıktan istifa edip, önce Hüsamettin Özkan ekibiyle, sonra da Bülent beyin en büyük politik rakiplerinden CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'la dirsek temasında bulunacaktı…


Tarih 4 Mayıs 2002'ydi… Başbakan Ecevit Başkent Hastanesi'ndeydi… Basit bir bel rahatsızlığı giderek büyümüş, kaburgası kırık, güçlükle konuşan bir Başbakan durumuna düşmüştü Ecevit… 28 Mayıs 2002'de hastaneden taburcu
olduğunda artık eskisi gibi yürüyemiyor ve konuşamıyordu…


Bülent Ecevit Başbakanlık koltuğunu tüm ısrarlara karşın bırakmadı bu süreçte…



Sağlığının ona yapamadığını 3 Kasım 2002 seçimleri yapmıştı… Birinci parti olarak seçime giren DSP, korkunç bir erimeyle yüzde bire düşmüştü… Ecevit için siyasette yolun sonuydu…



Onun DSP'ye ve siyasete vedası ilk kurultayda, duygusal bir ortamda gerçekleşti… Karaoğlan artık Oran'daki evine çekilmişti… Bazen bir bilen olarak sahneye çıkıyor, hakkında yazılan kitaplar ve yazdığı makalelerle sesini duyuruyordu…18 Mayıs 2006'da son olarak, Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in cenazesinde görüntüledi kameralar onu… Bitkin ve yorgundu… Buna üzüntü de eklenmişti… Akşam saatlerinde fenalaştı… Son kez hastane yolu göründü.... Bülent Ecevit beyin kanaması geçirmişti… Gülhane Askeri Tıp Akademisi'ndeki son çabalar onu hayata döndüremedi… Karaoğlan artık yoktu…

---------------------------------------------

Türkiye Karaoğlan’ını kaybetti. 18 Mayıs’ta geçirdiği beyin kanamasının ardından, Ankara’da, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi’ne kaldırılan eski Başbakan bülent Ecevit, 172’nci gündü, yaşama veda etti.


Ecevit’in ölümü ilk olarak, doktoru Mücahit Pehlivan tarafından basına duyuruldu. Hastaneden yapılan açıklamada ise, Ecevit’in ölümü, “18 Mayıs 2006 tarihinden bu yana GATA Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Başkanlığı Yoğun Bakım Ünitesinde takip ve tedavisi yapılan Sayın Bülent Ecevit'in stabil seyreden solunum ve dolaşım fonksiyonları son bir haftadır giderek bozulmuş ve uygulanan tedavilere yanıt alınamamıştır. Sayın bülent Ecevit, 5 Kasım günü saat 22.40’ta dolaşım ve solunum yetmezliği sonucu vefat etmiştir. Türk milletinin başı sağolsun” cümleleriyle ifade edildi. Ecevit'in vefat haberini alan partililer Hastane önünde toplanırlarken, hastane önünde oldukça duygusal anlar yaşandı. Ecevit’in sevenlerinin çoğu gözyaşlarını tutamazken, bazılarının bayıldığı ve tedavi altına alındığı gözlendi. Ecevit’in ölüm haberinin duyulmasının ardından yazılı bir açıklama yapan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Ecevit’in yaşamını yitirmesinden büyük üzüntü duyduğunu ifade ederek, “Türk Ulusu, Bülent Ecevit'in ülkemize yaptığı hizmetleri, her zaman saygıyla anımsayacaktır” görüşüne yer verdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da yaptığı yazılı açıklamada, Türk siyasetinin önemli bir şahsiyetini kaybettiğini vurgulayarak, Kendisini rahmetle anıyor, hayat arkadaşı Rahşan Hanım'a ve aziz milletimize başsağlığı diliyorum” dedi. Erdoğan'ın DSP Genel Başkanı Zeki Sezer'i de telefonla arayarak baş sağlığı dileklerini ilettiği öğrenildi.


---------------------------------------------


GÜNDEM GÜNDEM GÜNDEM

Ecevit yeniden genel başkan
30 Nisan 2001 Hür

Gerilimli geçen DSP 5. Olağan Kurultayı'nda 963 delegenin oyunu alan Bülent Ecevit, yeniden Genel Başkanlığa getirildi. Ecevit'in karşısında yarışan Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt ise 86 oy aldı. Parti Meclisi ve Merkez Disiplin Kurulu üyelerinin de belirlendiği Kurultay'da 1084 delege oy kullandı. Oylardan 1049’u geçerli, 35’i ise geçersiz sayıldı. Sonuçların açıklanmasından sonra kürsüye gelen Ecevit, delegelere teşekkür etti.

Başbakan Bülent Ecevit'in "O sizi hiç aldatmadı" sloganını ön plana çıkardığı Kurultay'da, diğer başkan adayı Sema Pişkinsüt ise "Kapıkulu değil, demokratız" sloganını kullandı. Delegelerin, 'Hain dışarı' sloganları attığı Pişkinsüt, oy kullanmadan salondan ayrılırken, üçüncü aday Ertan Kutlucan'ın adaylığı ise parti üyesi olmadığı için kabul edilmedi. Kutlucan'ın salona da giremediği öğrenildi.

Oylama sonuçlarının açıklanmasından sonra kürsüye gelen Ecevit bir teşekkür konuşması yaptı. Kurultay delegelerinin kendisine DSP Genel Başkanlığı onurunu bir kez daha yaşattıklarını belirten Ecevit, konuşmasında şunları söyledi:

"Bazı kimseler, bazı yazarlar DSP’de örgüt olmadığını söylediler, yazdılar. Bu kurultayda bir kez daha DSP örgütünün ne kadar tutarlı bir örgüt olduğu görüldü. Aslında bizim örgütümüzü kıskananlar olduğuna inanıyorum."


HAKKINDA YAZILANLAR

Teyze ile Prenses, Mahmut Çetin, Araştırmacı-yazar Mahmut Çetin’in yazdığı Teyze ile Prenses kitabı Biyografi Net Yayınları tarafından neşredildi. Daha önce Boğaz’daki Aşiret, X İlişkiler, Perinçek ve Aydınlık Hareketi ve Kart Kurt Sesleri gibi eserlere imza atan Mahmut Çetin, son kitabı Teyze ile Prenses’i eğlenceli bir eser olarak sunuyor. Kitapta Sultan Vahdettin ile Bülent Ecevit’in, Rahşan Ecevit’le Atatürk’ün sosyal doku beraberliğine şahit oluyoruz. Doğrudan bir akrabalık ilişkisi olmasa da birbirine zıt kişilikler olarak düşündüğümüz bu ünlülerin birbiriyle dolaylı şekilde irtibatı okuyucuya hoşça vakit geçirtecek gibi görünüyor. Kitaptaki olaylar, Sultan Vahdettin’in kızı Prenses Ulviye ile Bülent Ecevit’in teyzesi Ferhande Okday etrafında gelişiyor.

Teyze ile Prenses bağlantı örgüsü

Teyze; Bülent Ecevit’in annesi Nazlı Ecevit’in büyük teyzesi Ferhande Okday.
Prenses; Sultan Vahdettin’in kızı Prenses Ulviye.
* Son sadrazam Tevfik Paşa’nın oğlu İsmail Hakkı Okday’ın birinci eşi Prenses Ulviye, ikinci eşi Nazlı Ecevit’in annesinin teyzesi Ferhande Hanım. Yani Bülent Ecevit; Sultan Vahdettin’in üvey kuzeni.
* Refik Halid Karay, Bülent Ecevit, Engin Noyan… Üç farklı kuşaktan üç meşhur insan. Bu üç kişinin bağlantıları şöyle: Engin Noyan’ın annesinin dedesi Niyazi Halid, Refik Halid’in ağabeyi. Refik Halid’in teyzesi İsmet Hanım, Bülent Ecevit’in babaannesi.
* Rahşan Ecevit ile Aydın Boysan kuzen. Boysan Ailesi’nden Mecdi Boysan, Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan’ın kocası.
* İsmail Hakkı Okday’ın kardeşi Şefik Okday’ın torunu Aylin Okday, Alp Yalman’ın yeğeni Ahmet Yalman’la evlenir.
* İsmail Hakkı Okday’dan boşanan (Sultan Vahdettin’in kızı) Prenses Ulviye, Ali Haydar Germiyanoğlu ile ikinci evliliğini yapar.
* Ali Haydar Germiyanoğlu’nun ikiz kardeşi Celalettin Germiyanoğlu’dur. Manken Billur Kalkavan, Celalettin Germiyanoğlu’nun torunu.

Bizim Alkibiades (Ecevit)
Ahmet Kabaklı
Toker Yayınları / Tez Kitapları Dizisi

Bu kitap, yakın tarihimizde bir şahsın gündelik olaylar içinde, karakter romanıdır. Siyasi koşuda bir ihtirasın kah kendi sözleriyle kah bizim kalemimizle ya da vakaları konuşturan tahlilidir.
Bir büyük partimizden hız alarak hiç bir kültüre ve inanca yerleşememiş bir kişi... Tesadüfün ve zorlamanın genel sekreter, genel başkan, Başbakan, ana muhalefet lideri yaptığı kişi...


Ecevit'ten Ecevit'e...
(1977-1987 Yılları Arasında Sosyal Demokratların Çöküşünü Belgeleyen Anılar)
Engin Ünsal
İnkılap Kitabevi / Türk Yazarlarda Roman Anı Hikaye Dizisi

Askeri darbeler sonrasında kurulacak sivil toplum düzeninde solun iktidar olma olasılığını siyaset bilimi çok ciddi bir veri olarak kabul eder. Türkiye 12 Eylül sonrasında bu şansı yakalamıştı. Sosyal demokratların akıl almaz yanlışları ve bağışlanmaz tutarsızlıkları sonunda bu tarihi fırsat kaçırıldı.

Engin Ünsal 12 Eylül öncesinde CHP içinde ve 12 Eylül sonrasında sosyal demokratlar arasındaki politikayı bütün sıcaklığı ile yaşadı. Bu günlüğü yaşadığı çaresizliği belgelemek için tuttu. 1977-1987 yılları arasında yaşadıkça yazdığı olaylar, sosyal demokratların acıklı serüveninin / belgeseli niteliğindedir. Sosyal demokratların tarihten ders almayı bilselerdi bugün çok daha başka bir Türkiye'nin yurttaşları olarak yaşıyor olacaktık. Bugün yaşadıklarımızdan ve ileride yaşayacağımız tüm olumsuzluklardan neden sosyal demokratların sorumlu olduğunun yanıtını bu günlükte bulacaksınız. İnkilap Kitabevi bu kitabın sadece dağıtımından sorumludur. Kitabın yayınlanmasından doğacak tüm hukuki ve cezai sorumluluk kitabın yazarına aittir.


ABD’YE IRAK MESAJI


Ecevit, ABD Savunma Bakanı ile yaptığı görüşmede "Irak’a ambargo yüzünden 35 milyar dolar zarar ettik. Türkiye’ye danışmadan karar almayın" dedi..
FİKRET BİLA
Milliyet 5 Haziran 2001

Başbakan Ecevit, ABD Savunma Bakanı Rumsfeld’i kabulünde, Başkan Bush ve Washington’a önemli mesajlar gönderdi.
Ecevit, özellikle Bağdat’la ilişkiler ve Kuzey Irak’taki gelişmelerle ilgili olarak Türkiye’nin değerlendirmesini aktardı. ABD’li bakana, "Kuzey Irak’la ilgili olarak Türkiye’ye danışmadan karar almayın" dedi. Ecevit, görüşme sonrasında sorularımıza verdiği yanıtlarda şu değerlendirmeleri yaptı:
Bakan’la görüşmemiz verimli geçti. Kendisiyle başlıca Bağdat’la ilişkiler, Kuzey Irak’taki gelişmeler, Irak’ın petrol ihracatıyla ilgili olarak aldığı karar, Ortadoğu’daki gelişmeler, savunma projelerimizle ilgili kararlar konusunda görüş alışverişinde bulunduk. Ayrıca Rumsfeld, ekonomik programımızla attığımız adımları olumlu buldu. ABD’li bakana Irak konusunda Körfez Savaşı’ndan bu yana Türkiye’nin en fazla zarar gören ülke olduğunu anımsattım. Zararımızın 35 milyar dolar olduğunu belirttim.
Bölge politikasıyla ilgili olarak ABD’nin ve Türkiye’nin etkin iki ülke olarak daha yakın çalışmaları gerektiğini vurguladım. Güvenlik Konseyi’nde geliştirilen planların, ABD’nin uyguladığı politikaların sonuç vermediğini, bölgede en fazla etkilenen ve ilişkileri en gelişkin olan ülke olarak Türkiye’nin devrede olması gerektiğini ifade ettim. ABD’nin bu nedenle Türkiye’ye danışmasının yararları üzerinde durdum. Türkiye’nin görüşü alınmadan, Türkiye’ye danışılmadan karar alınmaması gerektiğini ifade ettim.
Irak’ın petrol ihracı konusundaki son kararından, en fazla Türkiye’nin ve uygulanan ekonomik programın olumsuz etkileyebileceği üzerinde durdum. Ayrıca, Bağdat’la temas içinde çözümler üretilmesinin yararını vurguladım."
Ecevit, İsrail ve Filistin arasında görüşme ortamının bir an önce sağlanması gerektiğini ilettiğini belirtti.
Başbakan, Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK) konusunda ise şu değerlendirmeyi yaptı: "AGSK konusunda yapılan toplantıda bazı ilerlemeler kaydedildi. Ancak, Türkiye’nin bunlarla yetinmesi mümkün değildir. Bakana, bunu da ilettim. Türkiye’nin böyle bir oluşumun dışında tutulması kabul edilebilir bir durum değildir."
Ecevit, Rumsfeld’in bu yaklaşımları olumlu karşıladığını kaydetti.

GÜNDEM GÜNDEM GÜNDEM 5 HAZIRAN 2001

ABD'ye Irak Şoku

ABD artık ‘umut’ vermiyor!
BARÇIN YİNANÇ Ankara
Milliyet 5 Haziran 2001

Ankara’ya yarım günlük ziyarette bulunan ABD Savunma Bakanı, Türkiye’nin sıkıntılarını anladığını söyledi, ancak destek vaadinde bulunmadı

ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, yarım günlük ziyaretinde Türkiye’nin Irak’la ilişkilerini ölçülü götürmesi mesajını verirken, Ankara da Irak’a yönelik yeni yaptırımlar rejiminin komşu ülkelerin zararını artırmamasını istedi. Ankara’nın Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’yla ilgili endişelerini ilettiği Rumsfeld, Türkiye’nin sıkıntılarını anladığını belirtmekle beraber, destek vaadinde bulunmadı. Rumsfeld’in temasları sırasında masaya yatırılan üç konu şöyle:
AGSK: Ankara’nın taleplerinin karşılanmamasının sadece Avrupa güvenlik mimarisi açısından değil, Türkiye’nin ulusal güvenliği bakımından da onarılmaz zafiyetler yaratacağı vurgulandı. Rumsfeld, Türkiye’nin anlaşılabilir endişeleri bulunduğunu söylerken, güçlü bir destek vaadinde bulunmadı.
Irak: Rumsfeld, Ankara’nın Bağdat’la ticari ve siyasi ilişkilerini ölçülü tutması mesajını verdi. Ankara ise akıllı yaptırımların zaten ambargodan büyük zarar gören komşu ülkeleri endişelendirdiğini vurguladı.
Füze Savunma Sistemi: Rumsfeld, kitle imha ve nükleer silahların kontrol mekanizması zayıf ülkelerin eline geçtiğini söyledi. Türkiye’den taleplerinin ne olduğunun sorulması üzerine Rumsfeld, yeni savunma sisteminin hangi altyapıya oturacağının belli olmadığınndan dolayı herhangi bir konuşlandırma yapmadıklarını söyledi.


Genelkurmay dikkat çekti
ABD Savunma Bakanı’nın Ankara’daki temaslarının öncelikli konularından birini oluşturan Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’yla (AGSP) ilgili en ciddi uyarı, Genelkurmay Başkanlığı’ndan geldi. Genelkurmay, Türk tarafının temel görüşlerinden olumsuz sapmaların Türkiye’nin ulusal güvenliğinde onarılmaz zafiyetler yaratacağını bildirdi. Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın Rumsfeld’le görüşmesinde, daha önce yapılmamış bir uygulamaya geçilerek, Beyaz Saray’daki gibi basına bir bilgi notu dağıtıldı.

27
Rüyada arı görmek, arı, kovan, bal, petek, rüyada görmek, tabiri
Bereket, başarı ve mutluluğun habercisidir. Arı görmek, İş ve özel hayatınızda birçok başarıya imza atacağınızın habercisidir. Ailenizle mutlu bir hayat sizi bekliyor demektir. Eğer arı soktuysa, bir arkadaşınız sizi hayal kırıklığına uğratacak anlamına gelir. Arı yakalamak, isteklerinizin gerçekleşmesi; arı öldürmek, beklenmeyen bir haber; arı topluluğu bir sırrın açıklanması.Çiçekler üzerinde arı ise yakın bir dostun habersiz ziyareti anlamına gelir.

28
Rüyada arkadaş görmek, arkadaş, kardeş, dost, akraba, rüyada görmek, tabiri
kaynak: GeldiK http://www.geldik.com/a-e/6925-ruyada-arkadas-gormek-nedir-anlami-tabiri-yorumu.html

Ticarette başarı ve iyi şansa yorulur. Arkadaşınızın mutlu olduğunu gördüyseniz, bu sizinde mutlu olacağınız anlamına gelir. Arkadaşla kavga:birisine anlattığınız sırrınızın herkesin ağzına düşeceğine işarettir. Arkadaşınızı hasta veya üzgün gördüyseniz, ondan kötü bir haber alacaksınız demektir.

29
Rüyada armağan görmek, armağan, hediye, kutu, posta, rüyada görmek, tabiri
Arkadaş veya sevgili bulmaktır. Armağan vermek, verilen kişinin değerine göre iyi veya kötü bir haber alınacağına; armağan almak, evlilerin çocuk sahibi olmalarına, bekarların evlenmesine yorulur.

30
Rüyada armut görmek, armut, elma, nar, muz, meyva, meyve, rüyada görmek, tabiri
Neşeli ve keyifli olmaktır. Mevsimsiz armut yediğinizi gördüyseniz, bir haram mal kazanabilir ya da hastalığa yakalanabilirsiniz. Armut almak ertelenecek bir yolculuğa; ham armut,üzüntüye işarettir.Ağaçta görmek ise, başarılı olacağınızın habercisidir.Hasta birinin armut ağacı görmesi, ölüme yorulur.Armut satmak ise, zorluklarla karşılaşacaksınız demektir.

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 16