İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - physico

Sayfa: 1 ... 19 20 [21] 22 23 ... 25
301
Her Telden / Dahilerin Beyinlerinde Farklı olan Ne?
« : Aralık 14, 2007, 03:14:16 ÖS »


    :huh

Mozart, Picasso, Einstein, Darwin, gibi dünyayı etkilemiş olan dahiler, nasıl daha farklı düşünebiliyor? Sırları nedir? Yaratıcılıkta, genetik yapıdan sezgiye kadar bir dizi etken rol oynuyor.


Calışkan, başarılı öğrencilerin aksine, dáhilerin aklında fikirlerin birdenbire, ani bir şimşek çakması şeklinde ortaya çıktığı bilinir. Arşimed banyoya girdiğinde, Newton kafasına "elma" düştüğünde, Einstein parlak bir ışını gördüğünde, Mozart ise yemek sonrası gezintileri sırasında adeta birdenbire esinlenerek buluş ve yapıtlarını ortaya koydu. Günümüzde bilim dünyası, teknolojinin de sunduğu olanaklarla dahilerin beyinlerinde neler olup bittiğini anlamaya çalışıyor.

Fransa'da Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi'nden Nathalie Tzourio Mazoyer ve Louvain Üniversitesi'nde, bilişsel nörop*oloji biriminden Mauro Pesanti, en karmaşık matematik hesaplamalarını kafasından yapabilen Alman genci Rüdiger Gramm'ın beynini ve aynı zamanda ona yaşıt olan altı deneğin beyinlerini inceledi.

Deney sırasında hem Alman gencin hem de diğerlerinin hesap makinesi kullanmadan, bazı matematik hesapları yapmaları istenerek, kamera görüntüsüyle beyinlerindeki faaliyetler izlendi.

Epizodik bellek
Bu karşılaştırmada, Alman gencinin beyniyle diğer deneklerin beyinlerinde harekete geçen bölgeler arasında önemli farklılıklar olduğu gözlendi. Deney sonunda beyinde, uzun süreli bellekte etkin olan beş bölge gözlendi.

Buna göre, altı deneğin beyninde, en çok on veriyi içerebilen sınırlı bir bellek ortaya çıkarken, Alman gencinin çok daha fazla miktardaki veriyi aklında tutabildiği gözlendi. Araştırmacılar bu durumu, bilgisayarların hard diskiyle karşılaştırılabileceğini kaydettiler.

Bu deneyde elde edilen sonuçlar, Mauro Pesanti'nin birkaç ay önce yayınladığı Mathematical Cognition adlı çalışmasındaki verileri de doğruluyor. Pesanti burada, p*olojik bir araştırmadan yola çıkarak, Alman gencinin uzun matematik hesaplamalarını doğrudan belleğinde tutabildiğini gösteriyordu.

"Epizodik" olarak adlandırılan bu tür belleğin, kişinin bireysel deneyimleriyle yakından bağlantılı bir özellik taşıdığı gözlendi.

Beyinde egzersiz etkeni
Bu deneyler, uzun süreli bir egzersizin belli bir konuda beyinde harekete geçen bölgeleri değiştirebileceğini gösterdi. Buna göre, bir mantık problemini çözmeleri istenen deneklerden yüzde 90'ının algılama hatası yaptıkları gözlendi.

Bu gruba daha sonra bu yanlışı düzeltmelerini öngören bir egzersiz programı uygulandı. Sonuçta kamera görüntüleri, daha önceki problemleri yanlış yanıtlayanların yüzde 90'ının, bu kez farklı beyin bölgelerini etkinleştirerek doğru yanıt verebildiklerini ortaya koydu. Bu veriler kişinin, yoğun bir egzersiz programının ardından, sadece bilişsel stratejilerini değil beynin faaliyetlerini de kökten değiştirebildiğini gösterdi.

Tüm bu deneylerden elde edilen sonuçlar da bilinen tüm dahilerin, zamanının tümünü belli bir konuya ayırıp böylece farklı yetenekler ortaya koyabilen, başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen manyaklar olup olmadığı sorusunu gündeme getiriyor.

Telafi mekanizması mı?
Gerçekten de, biraz kaba bir tabirle "Ebelek bilim adamları" görüşü bu deneylerden elde edilen verilerle örtüşüyor. Bu kişiler, müzik, matematik, resim v.b. alanda olağanüstü bir yetenek sergilerken, diğer konularda vasat bir zeka düzeyine ulaşabiliyorlar.

Hatta tek bir konuya odaklanmak (örneğin, otistlerde görülen takvimlerdeki günleri ezberleme gibi) bir organın yetersizliği sonucu dış dünyayla ilişkilerini geliştirememekten de kaynaklanabiliyor. Buradan yola çıkarak, dünyada iz bırakmış kişilerin dehaları bazı kapasitelerindeki ek*likleri gidermeye yönelik bir telafi mekanizması şeklinde açıklanabilir mi?

Nitekim Einstein'ın çok geç konuşmaya başladığı, hatta olgun yaşta bile düşüncelerini sözcüklerle ifade etmede zorlandığı bilinen bir gerçek.

Entelektüel kapasite
College de France'dan nörobiyolog Jean Ğ Pol Tassin, entelektüel kapasitenin gelişmesinde p*olojik ve çevresel faktörleri inkár etmemekle beraber, "zeká"nın oluşumunda genetik yapının belirlediği organik özelliklerin altını çiziyor. Tassin zekánın işleyişinde iki farklı yöntemin rol oynadığına dikkat çekip bunları örneksemeli ve bilişsel olarak açıklıyor.

Örneksemeli yöntemde bilgi Ğörneğin, bir yüzĞ, kişinin farkına varamayacağı kadar son derece hızlı bir şekilde işleniyor. Bilişsel yöntemde ise tam tersine, bilgi kalıcı olup bilinçli bir şekle bürünüyor. Bilişsel yöntem prefrontal korteksten kaynaklanıp bu bölgenin olgunlaşmasıyla gelişiyor.

Bazı kişiler de organik kapasiteleri daha elverişli olduğu için bilişsel yöntemlerle öğrendikleri bilgileri diğerlerine göre daha uzun süre akıllarında tutabiliyorlar.

Zeká aynı zamanda yavaş ve bilinçli bilişsel yöntemden örneksemeli yönteme ya da tersine bir geçişi de kapsıyor. Nitekim Alman gencinin kendisine verilen matematik hesaplarını kafasından hemen yapması, diğerlerinin ise bilişsel yöntemle uzun uzun düşünmesi buradan kaynaklanıyor. Bu örneksemeli yöntemdeki gelişme de uzun süreli bilişsel çalışma sonucu sağlanabiliyor.

Manikdepresif p*ozdan amfetaminlere
Schumann, Van Gogh, Virginia Woolf, Edgar Poe, Gustav Mahler, Alexandre Dumas, Hemingway, Paul Gauguin..... Bu ünlülerin hepsinin dehaları dışında ortak noktaları manikdepresif p*oz hastalığına sahip olmalarıydı. Bu hastalık çok büyük heyecanlar (manyaklık evreleri) ve aşırı ruhsal çöküntü (depresyon evreleri) dönemlerini içerir. Sıradan insanlarda yüzde 1 oranında görülen bu hastalık, sanatçılarda oldukça yüksek bir oran olan yüzde 10'lara varabilir.

Manyaklık evresinde kişiler kendilerini mutlu hissedip, yoğun bir entelektüel aktivite sergileyebiliyor. Bu süreçte büyük miktarda noradrenalin salgılanmasına tanık olunur.

Sağlıklı bir kişide manyaklık evresine eşdeğer bir evre yapay yollardan, anfetamin aşılanarak da yaratılabilir. Böylece bilişsel kapasiteleri iyileştiren noradrenalin salgısı sağlanır. Ancak bu yoğun uyarı sürecinin ardından nöronlar hemen hemen etkisizleşir ve kişinin entelektüel faaliyetlerinin neredeyse tamamen durduğu depresyon süreci ortaya çıkar. Ayrıca anfetaminin etkisi altında bilişsel kapasitenin iyileşmesi yapay bir durumdur.

Nitekim, Alman gencinin matematikteki, Chopin'in müzikteki dehası da buradan kaynaklanıyor. Bu nedenle de doğuştan gelen ya da sonradan edinilen yetenekler arasında ayrım yapmak zorlaşıyor.

Fikirlerin çakması
Günümüzde kişinin yaratıcılığını fiziksel olarak ölçmek mümkün olmasa da dahilerin deneyimleri bilim adamlarına bu konuda önemli ipuçları sağlıyor. Nitekim Einstein ve Poincare, yaratıcılık süreçlerini anlatan pek çok metni kaleme aldılar. Her ikisi de her şeyden önce yaratıcılığın ani bir şimşek çakması şeklinde ortaya çıktığına vurgu yaptı. Dehanın bilinçli ve uzun bir çözümleme sürecinden çok, her tür mantık ve rasyonalizmden uzak, ani bir bilişsel atak ve aydınlanma anının ürünü olduğunu dikkat çekildi.

Poincare de yaratma sürecini dört ayrı evrede tanımlıyor, bunlar şu şekilde aıralanıyor:


sindirme

hazırlık dönemi

aydınlanma

açıklama

Sindirme, kişinin bilinçli olarak sorunu özümseyeceği dönemi kapsıyor. Daha sonra ise, önceden edinilmiş olan veriler bilinçsiz bir şekilde ilerlerken kişinin bunları "ele aldığı" evre geliyor. Üçüncü aşama olan "aydınlanma" süreci ise çözüm aniden, beklenmedik bir anda ortaya çıktığı için en çarpıcı evre olarak tanımlanıyor.

Son evre olan "açıklama - doğrulama" ise, belli bir mantık çerçevesinde fikirlerin birbirlerine eklemlenmesiyle "aydınlanma" evresindeki içeriğin rasyonel terimlerle ortaya konulmasını sağlıyor.

Bilinç yeterli mi?
Scienve et Vie dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, tüm bu süreç de, ani çözümleme olarak tanımlanan olgunun gerçekte, bilginin uzun süreli bilinçsiz işlenmesinin ürünü olduğunu gösteriyor.

Yaratıcılık sürecinde "sezgi"yi de bilimsel olarak tanımlamak gerekiyor. Nörobilim uzmanı Claire Petitmengin L'Experience intuitive adlı yapıtında, bazı sorunların çözümünde bilinçsiz, bilişsel mekanizmaların rasyonel, bilinçli düşünceden çok daha etkili olduğunu belirtiyor.

Bilinçli düşünce daha çok önceden belirlenmiş, bir dizi algoritma uygulaması gerektiğinde etkili olabiliyor. Örneğin, bir dizi rakamın olduğu sayılarla uzun bir toplama işlemi gerçekleştirebilmek için bu unsurdan yararlanılıyor.

Ancak yaratmak gerektiğinde salt bilinç yeterli olmuyor. Anglo Ğ Saksonlar, belli bir mantık zinciri çerçevesinde çözümlenemeyecek, düşüncelerde süreklilik gerektirmeyen sorunları "insight problems" olarak adlandırıyorlar. Saf mantık ve kesin kurallar gerektirmeyen bilinçsiz düşünce bu süreksizliğe olanak tanıyor.

Arşimed'in Evrekası
Arşimed, ağzına kadar suyla dolu hamamında nesneleri batırırırken aniden kafasında bir şimşek çakar: Batırılan cisimler yukarıya doğru yönelen ve hamamdan taşan suyun ağırlığına eşdeğer dikey bir kuvvete maruz kalmaktadır. Arşimed o andan itibaren buluşunu duyurmak için hamamından fırlayıp çırılçıplak ve ıslak bir şekilde Sirakuza'nın sokaklarında koşmaya başlar. Bu hikayenin doğru olup olmadığını kimse bilmese de Arşimed'in çığlığı yeni buluşların peşinde koşan araştırmacıların kulaklarında çınlamaya devam ediyor.

Darwin'in dehası
Darwin Arşimed'den farklı olarak ani bir şimşek çakması sonucu değil fikirlerinin uzun bir olgunlaşma sürecini tamamlamasının ardından doğal seleksiyon teorisini açıkladı. 1831-1836 yılları arasında Beagle gemisiyle Galapagas adalarına giden Darwin, kendi selefleri Lamarck ve dedesi Erasmus, özellikle de İngiliz ekonomist Malthus'un toplulukların çoğalmasıyla ilgili görüşlerini de katarak yeni türleri inceledi. Sonunda, 1859 yılında insanın kendi türüne bakış açısını kesin olarak değiştirecek teorisini ortaya koydu.

DAHİLERİN DEHAYLA İLGİLİ SÖZLERİ
Thomas Edison:
"Deha yüzde 1 esinlenme, yüzde 99 ise terlemeden ibarettir"

Goethe:
"Kişinin bilmediği ya da hiçbir şekilde fikrinin olmadığı düşünceler gece kafasının labirentlerinde dolaşır."

Poincare:
"Mantığımızla kanıtlar, içgüdülerimizle yaratırız." Geometri ya da herhangi bir başka bilim için salt mantıktan daha fazla şeyler de gerekir. İçgüdü dışında da bunu tanımlayabilecek başka bir sözcük yok".

302
Bilim-Teknik / Liseli Türk'ün Buluşu
« : Aralık 14, 2007, 03:11:54 ÖS »


Liseli Türk'ün Buluşu

Bir lise öğrencisinin pilsiz ve şarjsız yanmasını sağladığı el feneri, bir sallamayla 10 saat çalışıyor.Türkiye'de ve dünyada ilk defa seri üretime geçen pilsiz ve şarjsız el fenerinin bir öğrencinin projesi olduğunu vurgulayan satış sorumlusu Metin Yıldız, "Teknik lisede okuyan bir öğrenci, bobin arasından geçen bir mıknatıs sistemiyle elektrik üretmeyi başararak el fenerinde uyguladı. Daha sonra bu projeyi İstanbul Elektrik Firması'na gönderdi. Burada arkadaşlarımızın yaptığı çalışmalar sonucu da olumlu çıktı. Pil ve şarj cihazı kullanmağa gerek kalmadan hazırlanan sistemde, sadece bir kez sallamak yeterli oluyor. Bir kez salladığınız el fenerinin elektrik enerjisi yaklaşık 10 saat gidiyor" dedi.

Almanya'da katıldıkları bir fuarda bu ürünü gösterdiklerini belirten Yıldız, "Almanlar hayretler içinde kaldı ve bizden talepleri oldu. Bunu yapan bir lise öğrencisi, yani bir Türk'ün başarısıdır. Şimdi İstanbul Elektrik Firması tarafından seri üretime geçen bu el feneri ileriki dönemlerde maden ocaklarında kullanılan kasklara da monte edilecek. Bu sistem sayesinde pillerden oluşan çevre kirliliği ortadan kalkıyor. En iyisi ise aldığınız el fenerini ömürlük kullanabiliyorsunuz" şeklinde konuştu.

303
Her Telden / Uçuk deneyler
« : Aralık 14, 2007, 03:01:36 ÖS »


KEDİ-TEREYAĞI FİZİĞİ VE YERÇEKİMİNİN KALDIRILMASI KONUSUNDA YAPILAN BAZI YENİ ÇALIŞMALAR ÜZERİNE...  :D

Deneyler, şüpheye yer bırakmayan bir açıklıkla göstermiştir ki, üzerine tereyağı sürülmüş bir dilim ekmek yere düştüğünde, daima yağlı tarafı alta gelir… Deney sırasında, tereyağlı ekmeğin fiziksel ve kimyasal bir değişiklik olmadığından, enerji açısından gözlenebilecek tek şey, sistemin potansiyel enerjisindeki azalmadır. Ekmeğin, tereyağlı yüzü alta ya da üste gelecek şekilde düşmesi durumlarında, kaybettiği potansiyel enerji miktarı aynıdır; bu yüzden olayı enerji ile açıklamak mümkün değildir. Ancak, ekmek yere yağlı yüzü alta gelecek şekilde düştüğünde, tereyağının bir kısmı ekmekten ayrılarak yere açılmakta bu da sistemin entropisini önemli ölçüde artırmaktadır. Yani, ekmeğin yağlı yüzü alta gelecek şekilde düşmesi durumunda sistemin entropisinde oluşan artış, ekmeğin yağlı yüzü üste gelecek şekilde düşmesi durumunda sistemin entropisinde oluşan artıştan daha fazladır. Bu durumda, termodinamik kanunlarına uyması için, üzerine tereyağı sürülmüş bir ekmek diliminin, yere düşerken, yağlı tarafını alta getirmeye çalışacağı açıktır. Tereyağlı Ekmek Kanunu’nun ilkeleri hakkında yaptığımız bu hatırlatma, günümüz fizikçilerinin yer çekimini kaldırma konusunda yaptıkları çalışmaları daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Bildiğimiz gibi, başka bir fizik kanunu da; bir kedinin pencereden fırlatılması durumunda, yükseklik ne olursa olsun, dört ayağı üzerine düşeceği söylenmektedir. Bu durumda akla gelen ilk soru, bir kedinin sırtına tereyağlı bir ekmek dilimi, yağlı yüzü üste gelecek şekilde bağlanıp, kedi ve tereyağlı ekmekten oluşan bu sistem pencereden atıldığında ne olacağıdır. Kedi mi dört ayağı üzerine düşecektir; yoksa, tereyağlı ekmeğin yağlı yüzümü yere çarpacaktır?... haylaz bir çocuk, bu deneyi şahsen yapmayı düşünebilir; ancak, sonuca bazı akıl yürütmelerle ulaşmakta mümkündür. Tereyağlı Ekmek Kanunu’nu , ekmeğin tereyağlı yüzünün yere çarpması gerektiği açık şekilde ifade ederken; kedi aerodinamiği, kedinin sırtüstü yere düşmesinin olanaksız olduğunu belirtmektedir. Doğanın bu ikilemi üzerine, kedi ve tereyağlı ekmekten oluşan bu sistemin, yere düşmesini algılaması imkansızdır. İşte bu yüzden, sırtına tereyağlı ekmek bağlanmış bir kedi, pencereden atıldığında yere düşmez… insanların hayalini asırlardır süsleyen yerçekimini alt etmenin sırrı, işte bu şekilde çözülmüştür. Tereyağlı bir kedi, pencereden fırlatıldığında, kedisel döndürme kuvveti ile tereyağsal çekim kuvvetinin dengelendiği belirli bir yükseklikte durur. Bu yüksekliği ekmeğin üzerinden bir miktar tereyağı alarak artırmak veya tersi uygulanarak azaltmak mümkündür. Esasen bu teknik, gezegenler arası yolculuk yapmayı başarmış türler tarafından yaygın şekilde kullanılmaktadır; bir UFO’ya yaklaşıldığında duyulan gürültü de milyonlarca kedinin mırıltısından başka bir şey değildir. Bu tekniğin tehlikeleri de yok değildir. Kedinin tereyağlı ekmeği yediğini düşünün; böyle bir durumda facia kaçınılmazdır. Bu durumda kediler dört ayakları üzerine düşerler; fakat, ancak dış yüzeyleri hava ile sürtünmeden dolayı ak kor haline gelmiş, içi öfkeli uzaylılarla dolu, dev uzay gemisi kafalarına düşünceye kadar yaşayabilirler… Bu sorunu çözmek için, bir çok araştırma ekibi, azimle, tabi kedilerin hoşuna gitmeyecek bir tereyağı geliştirmek için çalışmaktadır. Fıstık ezmesi oldukça umut verici görünmekle birlikte, deneyler halen sürdürülmektedir…
    :hihi

304
Bilim-Teknik / LCD ekranlara dikkat...!
« : Aralık 14, 2007, 02:57:49 ÖS »


LCD ekranlara dikkat

Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ersin Güler, daha net görüntü için elektronik eşyaların ekranlarında kullanımı yaygınlaşan likit kristalin (LCD), bazı sağlık risklerini de beraberinde getirdiğini söyledi.

Güler, iki cam arasında, metal özellikleri taşıyan sıvı görünümlü maddenin kullanılmasıyla elde edilen LCD ekranın, artık cep telefonu, hesap ve fotoğraf makinesi ile televizyon gibi çok sayıda elektronik eşyada kullanılmaya başlandığını belirtti.

LCD'nin en büyük özelliğinin, diğer tip ekranlara göre daha az parlama yaptığı için net görüntü vermesi olduğunu ifade eden Güler, ''Daha net görüntü için elektronik eşyaların ekranlarında kullanılan ve normal şartlarda hiçbir olumsuz yanı olmayan likit kristal, bazı sağlık riskleri doğurabilir'' dedi.

LCD'nin içindeki likit maddenin, bir ya da birden fazla sıvı metalin, pek çok çeşit kimyasal maddeyle bağlanmasıyla elde edilen, özel bir karışım olduğunu söyleyen Güler, ''Sıvı metallarin kimyasal maddelerle bağlanması sonucu, civa örneğinde olduğu gibi, sağlık için ciddi riskler taşıyan tehlikeler ortaya çıkabilir. Tabi bu tehlike ise, ancak LCD ekranın kaza sonucu kırılması ve içerdeki sıvının dışarıya boşalmasıyla oluşur'' diye konuştu.

LCD ekranın kırılmasıyla akacak olan bu sıvının deriyle temas etmemesi ve ağız yoluyla vücuda girmemesine dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Güler, ''Bu madde deride tahriş ya da ağız yoluyla temasta zehirlenme oluşturabilir. LCD ekran kırıldığı zaman, her ihtimale karşı bu maddeleri deri ve ağızdan uzak tutmak gerekir'' dedi.
Bu uyarıların, LCD ekran kullanılan elektronik eşyaların kullanım kılavuzlarında da bulunduğunu ifade eden Güler, deriye temas durumunda likidin temas ettiği bölgenin sabunlu suyla iyice temizlenmesi, daha tehlikeli durumlarda ise doktora başvurulması gerektiğini kaydetti.

305
Bilim-Teknik / Görünmezlik elbisesi çok yakında tamam
« : Aralık 14, 2007, 02:55:47 ÖS »


Araştırmalardan bulunan bilim adamları, deneysel “metamateryaller” aracılığıyla bir nesnenin; görünen ışıktan, kızılötesi ışığından, mikrodalgalardan ve hatta sonar yoklamalardan bile gizlenebileceğini öne sürüyor.

Görünmezlik giysisi veya kamuflajı, bilimkurgu/fantezi edebiyatında ve sinemada sıkça işlenen bir öğe. Bu fantastik giysi ve örtülerin en popüler örnekleri arasında Harry Potter’ın görünmezlik pelerini ve Uzay Yolu’nda gemileri saklayan kalkanlar gösterilebilir. Bu konunda uzun bir süredir araştırmalar yapan bilim adamları, gün geçtikçe bu olguyu gerçekliğe biraz daha yaklaştırıyor.

Bu konuda araştırmalar düzenleyen iki ayrı grup, deneysel “metamateryaller” sayesinde bir nesnenin; görünen ışıktan, kızılötesi ışığından, mikrodalgalardan ve hatta sonar yoklamalardan bile gizlenebileceği teorisini öne sürüyor. Ana fikir, ışığın kırılması mantığına dayanıyor. İddiaya göre, ışığı kıran bazı bileşenler sayesinde ışığın ‘bükülmesi’ sağlanarak, nesneleri veya kişileri görünmez hale getirmek mümkün. Bilim adamları bunu içi su dolu bir bardağa koyulan kalemin kırık gözükmesine benzetiyor.

Bilim adamlarının açıklamasına göre bu metamateryaller, ufak çubuklardan ve metal halkalardan oluşuyor. Bu ışık kırıcı materyallerin diğerlerine göre farkı, görülebilir ışık ve radar sinyalleri gibi, elektromanyetik radyasyonu negatif bir tavırla kontrol etmesinden oluşuyor. Bu metamateryallerin moleküler yapısının yeniden yapılandırılabilir olması ise, belli dalgaboyları ve yönlere göre ayar yapılabilmesini sağlıyor.

Elektromanyetik radyasyonun bu şekilde kontrol edilebilmesiyle metamateryaller, ışığın, önceden hesap edilmiş bir yöne doğru alternatif bir yol kullanarak, sakladığı nesnenin ‘etrafından dolaşmasına’ neden oluyor. Elektromanyetik dalgalar, takip ettikleri bu alternatif yolu en kısa sürede kat edip, sanki düz bir yol izlemişler gibi nesnenin diğer tarafından normal güzergahlarında devam ediyorlar. Böylece ışık, düz bir hatta yol almış gibi nesnenin diğer tarafında beliriyor; bu optik illüzyon nesneyi görünmez kılıyor.

Birkaç sene önce Tokyo Üniversitesi’nden bilim adamları daha basit bir yöntem kullanarak, giyen kişinin şeffaf gözükmesini sağlayan bir giysi geliştirmişti. Bu giysi, sofistike metamateryallerin aksine, kamera ve projeksiyon ile kişinin arkasındaki görüntüyü giysinin ön kısmına yansıtarak şeffaf bir görüntü oluşturuyordu.

306
Her Telden / Sevgili "doctor fizik" sorularınızı yanıtlıyor
« : Aralık 14, 2007, 02:54:05 ÖS »


Einstein'ın İzafiyet Teorisi

Merhabalar beni canından çok seven ve hayatlarını doctorlarına adamış tebaam. Iste yine o ultra, mega, hiper, duyular ötesi yazılarımdan biri ile karşınızdayım. Bu yazımda da o engin Fizik okyanusundan bir maşrapa suyu daha sizin bilgisizlikten çatlamış dimağlarınıza damla damla özümsetip böylece siz Fizikzedeleri bilememenin, anlayamamanın ve cevaplayamamanın verdiği kafa zonklatıcı, mide asidi salgılayıcı, lenfosit büzüştürücü, damar tıkayıcı o müthiş ıstıraptan kurtarıp Fizikzadeye çevirecegim. Bu sefer giriş kısmını kısa tutuyorum. Ama çıkışım muhteşem olacak! Merak etmeyin.

Soru: Sevgili Dr. Fizik! Aynştayn'in Relativite Teorisi'ni biraz açıklar mısınız? Bugün derste Fizik hocamız bir şeyler anlattı ama tek anlayabildigim ışık hızına yakın hızlarda bir şeylerin bazen kısalıp bazen uzadığı!!! Ne kısalıyor, ne zaman kısalıyor, nasıl kısalıyor hiçbir şey anlamadım valla! Derdime bir çare doktor!

Rumuz : Rölativite Mağduru  :kat

Cevap: Sevgili Rölativite'ciim. Canım yavrum benim. Yani sen de kalkıp Fiziğin en çetrefilli konularından birini anlamaya çalışmışsın bir çırpıda. Öyle kolay mi o iş? Einstein bu konuyu ilk ortaya attığında Fizik çevreleri sallanmıştı. Sallantının sebebi aslında konunun zorluğu falan da değildi. Mesele o güne kadar anlatılan ve bir tabu gözüyle bakılan Newton Fiziğinin, bu teorinin yanında, sol tarafına inme inmiş de ağzı burnu yamulmuş bir felçli gibi durmasıydı. Üstüne üstlük Einstein bu işi çok kolay ve müthiş bir mantık ve matematikle halletmişti. Ama bu kolay matematiğin sonuçları da öyle kolay yutulur lokmalar değildi hani. Asılında Einstein ilk olarak özel rölativite teorisini (ve daha kolay anlaşılanını) daha sonra da Genel Rölativite Teorisini (hiç mi hiç anlaşılmayanını) açıkladı. Bunlara yeri geldiğinde ve doktorunuzun parmağı da müsait olduğunda parmak basacağız merak etmeyin, benim 2 boyutta head-on collision deney takımımdaki çelik toplarım!...    :D

Einstein teorisini açıklamadan önce bazı kabullerle başladı işe: (Ecnebiler buna Einstein's Postulates diyorlar.)

Bunlardan birinci ve en önemlisi ışık hızı c=3x10^8 m/s olması ve kainattaki hiçbir maddenin veya enerjinin bu hızı geçemeyeceğidir. Ayreten ışık hızı bütün 'frame' lerde aynıdır. (Tamam, tamam, kabul! Doktorunuz tüm Fiziği bilir ama bazı terimlerin Türkçelerini bilmez!). Şimdi bu meseleyi açıklayabilmek için bir örnek:

Bir kediyi ışık hızında fırlatsak ve bu fırlatış sırasında kedinin canhıraş, yürekleri parçalayıcı miyavlamaları da ışık hızında ilerlese kedinin sesi bize yine ışık hızında ulaşabilirdi. Normalde bu kediyi ses hızında fırlatsa idik ve miyavlaması da normal olarak ses hızında olsa idi bağıl hızdan dolayı biz kedinin sesini duyamazdık! Ama ışık hızı bize göre de kediye göre de değişmeyeceğinden ilk atışta sesini duyabilirdik!.

Anlaşıldı mı?... Ne?, Anlaşılmadı mı?! Yaw Fizikçiler bu meseleyi anlamak için 5-10 yıllarını veriyorlar, siz bir okuyuşda mı anlayacaksınız canım? Halbuki ne kadar da basit bir mesele!... Zaten siz kaşındınız. Doctorunuz da üstüne düşen görevi yani kaşımayı yerine getirdi. Yoksa doctorunuz sadist falan değildir, yanlış anlamayın. Karşımda sizlerin beni Doğu Expresi gibi hissettirecek şekilde bakmanız hoşuma da gitmez, en azından çok hoşuma gitmez!

Bu arada yaşta değil de başta olan aklıma gelmişken, aranızdan bazı sivriler 'Ama Doc! Kedinin sesi ışık hızında olmaz ki! Onun sesi ses hizindadır zaten!!!.' gibi bilgiçlik taslayıcı bir soru sorarsa ben de 'Ne var yaw!' derim, 'kediyi ışık hızında fırlatışımıza bir şey demiyorsun da sadece sesinin ışık hızında gitmesine mi gak guk ediyorsun? Sus bakiim yavrum, sonra ağzına acı biber sürerim, 40 gün 40 gece ağlarsın peri masallarındaki gibi. Tabii relativiteden dolayı şöyle de yapabiliriz: Ben biberi sabit tutarım, sen ağzını sürtersin bibere!... '

İkinci kabulü ise sabit hızda giden her gözlemci için aynı fizik kanunları geçerlidir. Bu da ne demek? Bu da şu demek sevgili okurlarım, potansiyel çukurlarım, eğer sabit hızda gitmiyorsanız yani bir ivmeniz varsa sizin için olaylar gerçekte olduğu gibi olmaz, artıkın siz ivmenizin oluşturduğu sanal bir alemdesinizdir, siz bu noktada George Bush'dan daha fazla aldatılmışsınızdır, o hain ivmeniz sizi nereye çekerse oraya girmek zorundasınızdır. Aslında bu noktada şunu da söylemek gerekir ki dünyamızın üstünde hiç bir zaman deneyleriniz gerçekte tam olması gereken sonuçları vermez çünkü dünyamız kendi etrafında ve güneş etrafında dönmesinden dolayı devamlı bir ivmeye sahiptir...

Bu işi daha fazla uzatmadan artık Relativite ile ilgili bir kaç söz edeyim: Relativite teorisi zamanın, uzunluğun yani maddenin boyutlarının, ve eş-zamanlılığın (bir işin iki veya daha fala kişi için aynı anda vuku bulma durumu) mutlak ve değişmez değerlere sahip olmadığını aksine bunların gözlemcinin hızına göre değiştiğini açıklar.

Klasik ve de kalasik fiziğe göre bu değerler kesinlikle değişmez her yerde her zaman aynı değerlere sahip olurlardı. Fakat Einstein bu teorisinde kazın ayağının öyle olmadığını, Aha böyle olduğunu, yani ışık hızına yakın hızlarda zamanın yavaşladığını, boyutların kısaldığını ve eş-zamanlılık meselesinin ortadan kalktığını açıkladı. Bunları da basit matematiksel ispatlarla klasik fiziğe bir tabu gibi bakan fizikçilerin gözüne gözüne vurdu, daha sonradan da deneysel ispatlar gelince klasik fizikçiler Myke Tyson'la ringe çıkmış da kulakları koparılmış ne yapacağını bilemeyen *sörlere döndüler...

Bu teorinin en fazla bilinen yönü de madde-enerji eşitliğidir, yani Einstein'la birlikte anılan E=m*c2 formülü. Bu formül maddenin aslında enerjinin bir çeşidi olduğunu ve bunların birbirine dönüşebileceğini, hatta dönüştüğünü ve hatta hatta bizim dahi dönüştürebileceğimizi söyler. Hatta bu kadarını söylemekle de kalmaz, güneşin daha doğrusu tüm yıldızların nasıl olup da bu kadar enerji yaydığını ve bu enerjinin aslında sadece hidrojenin helyuma dönüşmesinden kaynaklandığını da ima eder... Tabii bu kadarcık bir formülcükden bu kadar anlamı da ancak doctor olan understand yani!.. Değil mi? 

Bu yazılık da bu kadar yeter sayın veya saymayın okurlarım, bir dahaki yazıma kadar bu yazımı yemeklerden sonra tok karnına birer paragraf olarak alın, pişman olmazsınız...
    :hihi

307
Bilim-Teknik / 'DÜNYANIN İLK SÜPER KAMERA TELEFONU'
« : Aralık 14, 2007, 02:47:23 ÖS »
DÜNYANIN İLK SÜPER KAMERA TELEFONU'

Samsung, ilk olarak CeBIT’te tanıttığı dünyanın ilk 10 megapiksel kameralı cep telefonunu piyasaya sürüyor.
12 Ekim 2006 Perşembe 00:20



Bir cep telefonunda bulunan en yüksek çözünürlükte fotoğraflar çekilmesini sağlayan telefonun ayrıca 3x optik zumlu bir objektifi bulunuyor. Telefon, geçen sene piyasaya sürülen Samsung’un 7 megapiksellik V770’den 6 mm daha ince ve 10 gram daha hafif.

Cep telefonunda ‘megapiksel yarışı’ Samsung’un SCH-B600’ü ile yeni bir boyut kazanıyor. 10 megapiksellik bir görüntü algılayıcısına sahip olan telefon Samsung tarafından “dünyanın ilk süper kamera telefonu” olarak çağrılıyor. Toplamda 10.30 milyon etkin pikselde çalışan kameraya sahip telefonun ayrıca 3x optik zum yapabilen bir objektifi bulunuyor. 5x dijital zuma sahip B600’de oto fokus ve flaş özelliği de bulunuyor.

SCH-B600’de fotoğraf makinelerine özgü pek çok özellik bulunuyor. Bunlar arasında beyaz dengesi, üst üste çekim, periyodik çekim ve LED oto fokus öne çıkıyor. Telefonun LED oto fokus özelliği, kullanıcılara karanlık ortamlarda dahi keskin resimler elde etmelerini sağlıyor; LED oto fokus özelliği fotoğrafı çekilen nesnenin uzaklığını otomatik olarak algılıyor en uygun özellikleri çekimden önce ayarlıyor.

Telefonun 2.2 inçlik TFT LCD ekranı 16 milyon renk gösteriyor. Bu sayede sanal olarak doğada bulunan her renk B600’ün LCD ekranı tarafından görüntülenebiliyor. Telefon ile hareketli görüntüler QVGA (240x320) çözünürlüğünde ve 15-30 kare/saniyede kaydedilebiliyor. Kullanıcılar ayrıca Satellite DMB özelliği ile keskin görüntü eşliğinde canlı TV yayınlarını izleyebiliyorlar.

Samsung, cep telefonu piyasasının dijital kamera alanında yaptığı ilklerle dikkat çekiyor. Güney Kore merkezli şirket daha önce, Ekim 2004’de dünyanın ilk 5 megapiksel kameralı cep telefonunu ve Temmuz 2005’de de dünyanın ilk 7 megapikselli cep telefonunu piyasaya sürmüştü.

Samsung SCH-B600 ilk olarak önümüzdeki hafta Güney Kore’de piyasaya sürülecek. SCH-B600’ün sahip olduğu özellikler kadar büyük fiyatı olan ise 900 dolar.

/Hürriyet İnternet
http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=241852

308
Bilim-Teknik / Gökbilim görüntüsü (çok harika fotoğraflar)
« : Aralık 14, 2007, 02:43:23 ÖS »
Kâinatı Keşfedin! Büyüleyici evrenimizin farklı bir resmi veya fotoğrafı, her gün profesyonel bir gökbilimcinin yazdığı kısa bir açıklama ile birlikte yayımlanır.



Kırmızı Ötesinde Üç Boğumlu

Üç Boğumlu Bulutsu, diğer adıyla M20, küçük bir teleskopla kolayca görülebilir ve bulutsu bakımından zengin bir takımyıldız olan Yay içerisinde çok meşhur bir ziyaret durağıdır. Ancak, görünür ışıkta çekilen görüntüler bulutsuyu koyu renkli, örtücü toz şeritleriyle üçe bölünmüş bir biçimde gösterirken, derine nüfuz eden bu kırmızı ötesi görüntü, parıldayan toz bulutu liflerini ve yeni doğmuş yıldızları gözler önüne sermektedir. Yapay olarak renklendirilmiş yukarıdaki muhteşem görüntü, Spitzer Uzay Teleskobu'nun hediyesidir. Gökbilimciler, başka türlü bu ilgi çekici yıldız doğumevinin doğuma uygun gaz ve toz bulutlarının arasında saklı kalacak yeni doğmuş veya embriyo aşamasındaki yıldızları sayabilmek için, Spitzer'in kızılötesi verilerini kullanmaktadır. Burada görüldüğü haliyle, Üç Boğumlu yaklaşık 30 ışıkyılı genişliktedir ve yalnızca 5500 ışık ılı uzaklıkta yer almaktadır.



Takımyıldızlar ve Bulutlu Gökyüzü


Temmuz ayının başında çekilen bu huzur dolu deniz ve gökyüzü manzarasında, Dünya gezegeni bulutları ay ışığını ve soluk, kırmızımsı bir ışıldamayı yansıtıyor. Bu bulutların ötesinde, Samanyolu'nun toz ve yıldız bulutları yer alıyor. Kuzey Fransa'da bir plajda, gece yarısına yakın güneye dönük olarak çekilen bu manzara, ufkun üzerinde en tepe noktasına ulaşmış bulunan Yay Takımyıldızı'nı gösteriyor. Sağ tarafta parlak gezegen Jüpiter hüküm sürüyor ve Akrep Takımyıldızı'nı oluşturan yıldızların arasında geziniyor. Gökada merkezi ise tabii ki Yay Takımyıldızı'ndaki Samanyolu bulutlarının arkasında gizli. Merkezi bulmak için, imlecinizi resmin üzerine getirip, oku takip etmeniz yeterli.



Yıldızların Ötesinde

Evren gökadalarla doludur. Fakat onları görebilmek için gökbilimciler kendi gökadamız Samanyolu'na ait yıldızların ötesine bakmak zorundadır. Örnek olarak, Yılancı Takımyıldızı yönünde, yaklaşık 80 milyon ışıkyılı uzaklıkta yer alan sarmal gökada NGC 6384'ün bu renkli teleskop görüntüsünü ele alalım. Bu uzaklıkta, NGC 6384 tahminen 150.000 ışıkyılı genişliktedir. Bu net görüntü, uzak gökadanın mavi sarmal kolları ve sarımsı çekirdeğindeki detayları göstermektedir. Ama yine de, resimde görülen tekil yıldızların tümü daha yakın planda, yani kendi gökadamızın sınırları içerisindedir. Parlak Samanyolu yıldızları, teleskobun kendisinin neden olduğu dikkat çekici çapraz çizgiler veya kırınım ışınları sergilemektedir. Özellikle bu görüş alanı yaklaşık olarak 1/4 derece genişliğindedir ve Samanyolu'nun kalabalık merkezi yakınlarına dönük olduğundan, ön plandaki yıldızlar açısından görece daha zengindir.



Bir New York Gün Batımı


Eğer bugün hava açık olursa, uygun yerlerdeki New York halkı, gün batımında dışarı çıkabilir ve kentlerinin çağdaş bir Stonhenge gibi davrandığını izleyebilirler. Güneş her sokağın tam ortasında batacağından, Manhattan etkileyici bir güneş ışığı seli yaşayacak. New York kentinin bu en uzun boylu ilçesinde, sistemli bir biçimde bölünmüş caddeler boyunca uzanan yüksek binalar, genellikle batan güneşi gizlerler. Yalnızca 30 derece kuzey doğuya hizalanmış olsa da, bu sonuç Manhattan'ı bir çeşit çağdaş Stonehenge anıtı haline getirir. Eğer Manhattan'ın yol şebekesi tam doğu-batı yönlerinde hizalansaydı, bugünkü etki Güneş'in tam doğudan doğup, tam batıdan battığı yegane iki gün olan bahar ve güz ılımlarında, yani 21 Mart ve 21 Eylül tarihlerinde meydana gelecekti. Yatay olarak uzatılmış yukarıdaki görüntüde, Güneş 34. Cadde'de Park Bulvarı'ndan görüldüğü gibi batıyor. Eğer bugünkü gün batımı bulutlar tarafından gizlenirse, ümitsizliğe kapılmayın. Aynı şey, her yıl iki kez, Mayıs sonlarında ve Temmuz ortalarında tekrarlanıyor. Yine de bu olaylardan herhangi birinde doğrudan Güneş'e bakmayın.



Kabarcıktaki Yıldızlar

Gaz ve tozdan meydana gelen bir uzay kabarcığı olan RCW 79, genç ve sıcak yıldızlardan gelen rüzgârlar ve ışınım ile şişirilerek, yaklaşık 70 ışık yıllık bir çapa ulaşmıştır. Spitzer Uzay Teleskobu'ndan alınan ve suni olarak renklendirilen bu muhteşem görüntüde, bulutsu içerisinde yer alan tozdan gelen kırmızı ötesi ışık, hafif kırmızı bir tondadır. Tam 17 bin ışıkyılı uzaklıkta, güney yarımkürenin büyük takımyıldızı Erboğa içerisinde yer alan bu genişleyen bulutsu, çevresini saran gaz ve toz içerisinde ilerledikçe, yıldız oluşumunu kendi kendine tetiklemiştir. Aslına bakarsanız, içeriye nüfuz edebilen bu kırmızı ötesi görüntü, kabarcığın sınırı boyunca dağılmış olan yeni yıldız gruplarını sarımsı noktalar olarak ortaya çıkarmaktadır. Dikkat çekici bir grup, halen kendi doğum kabarcığı içerisinde saat 7 yönünde (solda, altta) yer alırken, diğer bir tanesi kabarcığın merkezine göre saat 3 yönünde (sağda), üst tarafta yer alan boşluğun yakınlarında görülebilmektedir.



Uzaydan Kuzey Işıkları

Muhteşem kutup ışıkları, yerden bakıldığında yukarıda dans ediyorlarmış gibi görünür. Fakat, Uluslararası Uzay İstasyonu (UUİ), yörüngede kutup ışıklarının çoğuyla aynı yükseklikte dolanır ve bazen onların üzerinden, bazen de onların tam içerisinden geçer. Ancak yine de kutup ışıklarını oluşturan bu elektron ve proton akıntıları, UUİ için herhangi bir tehlike oluşturmaz. UUİ bilim subayı Don Pettit, 2003 yılında, yukarıda görülen sayısal olarak netleştirilmiş resimde, yeşil kutup ışıklarını görüntülemiştir. Pettit, raporunda, değişen kutup ışıklarının yörüngeden, etrafta ağır ağır ilerleyen dev yeşil amipler gibi göründüğünü belirtmiştir. 300 kilometre aşağıda, Dünya gezegeni üzerinde Kanada'nın kuzeyinde yer alan Manicougan çarpma krateri görülebilmektedir.



 :bye

309
Bilim-Teknik / İlkler, İlkler, İlkler...
« : Aralık 14, 2007, 02:34:02 ÖS »
İLK SİGARA
Ticari amaçlı ilk sigara 1843 yılında Fransa'da devlet tekelindeki Française des Tabacs adlı kuruluş tarafından üretildi.
İlk parti 20 bin sigara, Kraliçe Marie-Amelie tarafından o yıl Paris’te düzenlenen kermeste satıldı. Fabrikasyon olarak sigara üretimine ilk kez 1853 yılında Küba’nın başkenti Havana’da Don Luis Susini tarafından başlandı. Markalı İlk sigara ise İngiltere’de 1859’da Tatlı Üçler adıyla üretildi. Firmanın sahibi olan Robert Peacock Gloag, 1854-1856 yılları arasındaki Kırım Harbi sırasında, Ruslara karşı Türklerle omuz omuza şavaşmıştı. O sırada silah arkadaşı Türklerden sigara sarmasını öğrendi. Ülkesine döndüğünde sigara üretimine geçmeye karar verdi.


İLK ÇEK

Hamiline yazılmış ilk çek, 22 Nisan 1659 günü, Londra’da Nicholas Vanacker’a ödendi. 10 pound değerindeki bu çeki ödeyen banka, Clayton and Morris’ti. El yazısıyla yazılmış olan çekin aslı, 1976 yılı Aralık ayında Londra’da Sotheby’s müzayede salonunda yapılan aık arttırmada 1300 pounda satıldı.

İLK KAHVEHANE

İlk kahvehane, 1554 yılında Şam’dan gelen Hakim ve Cem adlı iki tacir tarafından istanbul’da açıldı. Daha sonra sayıları hızla arttı. Bu kahvehanelere, aydınlar okulu anlamına gelen mekteb-i irfan deniyordu.

İLK EHLİYET

14 Ağustos 1893 tarihinde Paris Emniyet Müdürlüğü, bir kararname yayınladı: “Hiçbir motorlu araç, sahibinin başvurusu üzerine tarafımızdan verilecek sürücü belgesi olmadan kullanılamaz. Sürücülerin hataları nedeniyle, söz konusu belgeleri iptal etme hakkına her zaman sahibiz” bu duyuru üzerine, araba sahipleri, Paris Emniyet Müdürlüğü’ne başvurdular. 1 Kasım 1899’a kadar Paris bölgesinde 1795 kişiye sürücü belgesi verilmişti.

İLK GELİR VERGİSİ


1451 yılında Floransa’da Catastro adı altında Lorenzo De Medici tarafından toplanmaya başlandı. Daha sonra Scala adını alan bu vergi, önceleri devlete gelir sağlamak amacıyla ve iyi niyetle toplanıyordu. İlk süper vergiyi ise, İngiltere’de David Lloyd George, 1909 bütçesiyle birlikte yürürlüğe koydu. Buna göre, yıllık geliri 5 bin sterlini aşan herkesten gelirinin 3 bin sterlininden sonraki her sterlin için 6 penny vergi alınıyordu.


İLK TOTO OYUNU


1922 yılında, İngiltere’nin Birmingham kentinde, John Jervis Barnard tarafından oynatıldı. Bu amaçla tek odalı bir büro tutan Barnard’ın düzenlediği bahisin ilk kuponunda, altı karşılaşmanın galibini bilmek gerekiyordu. 1938 yılına kadar bu oyunu sürdüren Barnard, kuruluşunu o yıl David Cope’a devretti.

İLK DONDURMA

1686 yılında, İngiltere Kralı II. James ve adamlarının tanesine birer pound ödeyerek 12 tabak dondurma yediklerine dair bir belge varsada, dondurmanın kökenleri, çok daha eskiye dayanır. Büyük İskender’in Neron’un ve Mısır firavunlarının dondurma yediklerine ilşikin söylentiler vardır. Şorbet denilen ilk dondurmanın 16. yüzyılda Floransa’da (İtalya) ortaya çıktığı, oradanda Fransa’ya atladığı biliniyor.

Nüfusu 1 Milyonu Aşan İlk Kent

Dünyadaki tüm kentler arasında, nüfusu 1 milyonu aşan ilk kent Londra’dır. 1811 yılında yapılan nüfus sayımında, bu kentte 1 milyon 9 bin 546 kişi yaşadığı saptanmıştır. 7 yıl sonra dünyada yapılan nüfus sayımlarında ise nüfusu 1 milyonu aşan kentlerin sayısı ancak 7’yi bulmuştu. Bu şehirler; Londra, Paris, Kanton, New York, Viyana, Nanking, Tokyo

İlk Kahve ve Neskafe (Nescafe)
Kahveyi ve yararlarını ilk belirleyen kişi, Ünlü Türk bilgini İbni Sina’dır. İbni Sina, M.S. 1000 yılında kahveyi keşfetti ve ona Bunc adını verdi. Bu isim Etopya’da hala kullanılır.
Bugün Avrupa ve Amerika’da yaygın bir biçimde kullanılan Neskafe sekiz yıllık bir araştırmadan sonra ilk kez 1938 yılında isviçre’de Vevey kentinde Nestle tesislerinde hazırlandı.

İLK BLUCİNLER (BLUE JEANS)

1850 yılında Bavyera’dan ABD’ye göçeden Levi Strauss tarafından yapıldı. Altına hücum döneminde San Francisco’ya geldiğinde yanında çadır ve branda bezi yapmak üzere getirdiği bir miktar kumaş vardı. O sırada karşısına çıkan bir madenci, normal pantolonların, madenlerde çabuk eskiyip yırtıldığını söyleyince, Strauss’ın kafasında şimşik çaktı ve elindeki kalın kumaştan dayanıklı pantolon yapmaya karar verdi. Bu ilk blucinler, düzinesi 13.5 dolardan satışa çıkarıldı.

ALKOLÜN BULUNUŞU

Alkolün ilk kez, tarih öncesi insanlar tarafından, mayalama yoluyla doğal olarak oluşturulmuş meyve ve sebzelerin yenmesiyle bir tesadüf sonucu bulunduğu sanılıyor. İnsanoğlu, onun gerçek özelliklerini kavradıktan sonra, ilaç sanayiinden endüstriye, çeşitli bilimlerden sosyal festivallere kadar birçok konuda, alkol, insan yaşamının vazgeçilmez unsurlarından biri haline geldi.
İlk biranın, İ.Ö. 8000-6000 yılları arasında Mezopotamya’da yapıldığı biliniyor. O dönemde insanlar, arpanın mayalanmasını sağlıyorlar, sonra da sıcak suyla karıştırarak içiyorlardı. Saf alkolün ilk damıtılması ise, İ.S. 1100 yıllarına rastlar. O tarihte İtalyanlar şarabı yada birayı belirli bir sıcaklığa kadar kaynatarak buhar haline dönüşen alkolü damıtarak saf alkol elde etmeyi öğrenmişlerdir.

İlk Tükenmez Kalem


Tükenmez kalem ilk kez 1938 yılında Macar heykeltıraş ve gazeteci Lasalo Biro tarafından bulundu. Biro, o yıllarda Budapeşte’de hükümet tarafından finanse edilen bir dergi çıkarıyordu. Bir gün, derginin basıldığı matbaaya gittiğinde, çabuk kuruyan mürekkeplerin sağlayacağı yararları düşündü ve ilk tükenmez kalem prototipini geliştirdi. Biro, 10 Haziran 1943 yılında mürekkep damlatmayan bir kalemin patentini kendi adına tescil ettirdi. Biro patenti altında halka satılan ilk tükenmez kalemler ise, 1945 yılında Buenos Aires’te Eterpen şirketi tarafından piyasaya çıkarıldı.

İlk Açlık Grevi

Çar 3. Aleksandır döneminde (1881-1894) Rusya’daki cezaevlerinde bulunan mahkumlar tarafından yapıldı. 1889 yılında, Kara Gaol Hapishanesi’nde bulunan kadın mahkumlar da açlık grevine katılınca, kendilerine zorla yemek yedirildiğine ilişkin kanıtlar var. İngiltere’de ilk açlık grevi ise 1909 yılı Temmuz ayında Marion Wallace Dunlop adlı bir genç kız tarafından yapıldı.

İLK MUM

Günümüzden 2000 yıl önce, hayvansal yağların arasına pamuk sokularak ilk mum yapıldı. Ancak, bu mumlar herkesin kullanamayacağı kadar pahalı ve lükstü. 17.yy’a kadar bu durum devam etti. Fransız bilim adamı Sieur Le Brez, kalıba dökülen mumları yapınca, üretim çok daha ekonomikleşti ve mum kullanımı büyük ölçüde arttı. Parafin mumların ilki ise 1850 yılında İskoçya’da James Young adlı kimyager tarafından yapıldı.

İLK OTEL


1774 yılında Şubat ayında, Covent Garden’da (İngiltere), Lows Grand Hotel adıyla açıldı. Otelin sahibi David Lowdur.


İLK HAYAT SİGORTASI ŞİRKETİ

Londra’da Sir Thomas Allen tarafından 1706 yılında, “Amicable Society for a Perpetual Assurance Office” adı altında faaliyete geçirildi. Sigortalanacak kişinin 15 yaşından küçük 45 yaşından büyük olmaması gerekiyordu.

İLK MARGARİN

Pantenti, 15 Temmuz 1869 günü Paris’te Hippolyte Mege-Mouries adlı Fransız tarafından alındı. Aynı yıl, III. Napolyon, donanmada tereyağı yerine kullanılmak üzere bir başka madde geliştirilmesi için yarışma açmıştı. Mege-Mouries, bu yarışmaya katılan tek kişi oldu ve kralın koyduğu ödülü de aldı.

İLK OTOMOBİL ÜRETİMİ


Petrolle çalışan otomobillerin üretimi, 1888 yılında Almanya’da Rheinische Gasmotorenfabrik Karl Benz tarafından Mannheim’da başladı. Gerçi Benz, ilk kullanılabilir modelini üç yıl önce yapmıştı ama, kayıtlara geçen satış, Parisli Emeli Rogers’a yapıldı ve fatura tarihi 16 Şubat 1888’di. 2 beygir gücünde, tek silindirli, üç tekerlekli ve iki kişilik olan bu araba, dört koli içinde Paris’e gönderildi. Benz firması aynı yıl ilk katalogunu çıkardı. İlk üretilen arabalar üç tekerlekliydi ve 1893 yılında dört tekerlekli ilk iki model piyasaya çıkarıldı. Bunlar, Victoria ve Vis-a-vis modelleri olarak adlandırıldı.
1893 yılı sonunda Benz firmasının sattığı araba sayısı 69’du. Seri üretimin ilk standart modeli Benz Velo, 1894 Nisanında piyasaya sürüldü. Üzerinde 1.5 beygir gücündeki motorla saatte en fazla 12 mil hız yapabilen bu arabalar, 2.200 Marktan satılıyordu.

İLK OTOMOBİL HIRSIZLIĞI

1896 yılının Haziran ayında Paris’te meydana geldi. Baron de Zuylen, Peugeot marka arabasının onarımı için imalatçı firmaya göndermişti. Baron’un şoförü, arabayı fabrikadan çalarak ortadan kayboldu. Bir süre sonra hırsız, araba ile birlikte Asnieres’de ele geçirildi.

İLK DOLMUŞ SEFERİ


Şehirlerarası ilk dolmuş seferi, 1898 yılının Ağustos ayında, London Motor Van and Wagon Co. Şirketi tarafından Clacton ile Londra arasında başladı. Şirket, her Cuma Clacton’dan Londra’ya 4 araç kaldırıyordu. 70 millik mesafe 5.5 saatte katediliyordu.
ABD’de ilk dolmuş seferleri ise, 1899 yılında Nassau County Motor Coach Co. tarafından başladı. Seferler, Long İsland’ın banliyöleri arasında yapılıyordu.

İLK PLAKA

Paris Emniyet Müdürlüğü’nün 14 Ağustos 1893 günü yayınladığı talimatnamede şu satırlar vardı:”Her motorlu aracın üzerinde, görünebilir büyüklükte bir ****l plaka olacaktır. Bu plaka üzerinde, araç sahibinin adı, adresi ve ruhsat numarası yazacaktır. Aracın sol tarafına takılacak olan bu plaka hiçbir biçimde gizlenmeyecektir”.
30 Eylül 1901 tarihinden itibaren bu kural tüm Fransada geçerli oldu. Saatte 30 km yapabilen her aracın bu plakayı takması istendi.

AŞIRI HIZ NEDENİYLE CEZALandIRILAN İLK SÜRÜCÜ

İngiltere’de Walter Arnold ilk hız nedeniyle ceza alan kişidir. 28 Ocak 1896 günü Tombridge Polis Mahkemesi’nde, C.W. Powell tarafından, sekiz gün önce meskun bölgede 2 millik hız sınırının ihlal edilmesi suçundan yargılanmıştır. Arnold’un şansızlığı, 2 millik hız sınırını, tam yerel polis komiserinin evinin önünde aşmasıydı. O sırada akşam yemeğini yemek için eve gelen komiser, olayı görünce derhal yemek masasından kalkmış, başlığını giyip bi*letine binerek suçlu’nun peşine düşmüştü. 5 saat süren kovalamacanın ardından Arnold aşırı hızdan dolayı tutuklandı.

İLK GAZETELER

Aynı başlık altında belirli aralıklarla yayınlanıp haberleri okuyucularına aktaran ilk iki gazete, Almanya’da 1609 yılının Ocak ayında yayınlanmaya başladı. Aviso Relation oder Zeitung, 15 Ocak’ta ilk sayısını çıkardı ve haftalık olarak sürdürdü. Öteki gazete ise, Aller Fürnemmen und Gedenckwürdingen Historien başlığı taşıyordu. Haftada bir kez Strasbourg’da basılan gazetenin üzerinde tarih yoktu.

İLK KÖŞE YAZARI


Dr. John Hill, 11 Mart 1951 tarihinden itibaren London Advertiser ve Literary Gazette’de Müfettiş imzasıyla köşe yazıları yazmaya başladı. Bu, ilk imzalı köşe yazısıydı. Hill, iki yıl boyunca yazılarını sürdürdü ve her yıl için 1500 sterlin ücret aldı. Bu da, o zamana göre, hatırı sayılır bir paraydı. Basın tarihinin bu ilk köşe yazarı, bugünün meslektaşları gibi ciddi konulara ilgilenmiyor aksine dedikoduları yansıtmaktan zevk alıyordu.

İLK NAYLON

Amerikan kimya şirketi E.İ. Du Pont De Neumors’da, Dr. Wallace Carothers başkanlığında bir araştırma ekibi tarafından üretildi ve 16 Şubat 1937’de patenti alındı. Ticari olarak üretilen ilk naylon ürün ise, diş fırçası kılıdır. İlk naylon iplik de, aynı şirketin Seaford fabrikasında 15 Aralık 1939’da üretilmiş ve çorap yapımında kullanılmıştır.

İLK EMEKLİ MAAŞI

Almanya’da, Bismark’ın 1889 yılının Haziran ayında hazırlattığı Emeklilik Sigortası Yasası, 1 Ocak 1891 yılından itibaren yürürlüğe girdi. Yasaya göre 16 yaşının üzerinde olup da, hiçbir iş yapmayan ve yıllık geliri 2000 mark altında olan herkese, belirli bir çizelgeye göre yardım yapılıyordu. İngiliz Milletler Topluluğu’nda, yasa ile emekli aylığı ödemeye başlayan ilk ülke Yeni Zenlanda oldu.

İLK PLASTİK

Parkesin adıyla, nitroselüloz, kafur ve alkolün karışımıyla Birmingham kentinde Alexander Parkes tarafından yapıldı. Üretimine ise Londra’da, 1866 yılında Parkes tarafından başlandı. Bulucusuna göre, bu ilk plastik, gerçekten harika bir maddeydi.

İLK CİPS PATATES

1853 yılında, New York’taki Moon Lake House Oteli’nin Kızıldereli aşçısı George Crum tarafından hazırlandı. Bir akşam, otelin restorantına yemeğe gelen müşterilerden biri, Crum’dan Fransızların ünlü patates tavasından daha ince bir patates yemeği istedi.

İLK TELEFON

Konuşmaları açıkça aktaran ilk telefon aleti, Charles Sumner Tainter ve Alexander Graham Bell tarafından geliştirilen Radyofon adlı aygıttır. İki bilim adamı, bu aygıtla ilk başarılı denemeyi 15 Şubat 1880 günü gerçekleştirdi. Verici, Washington’da 13. Cadde’deki Franklin School’un tepesine konmuştu. Tainter, ahizeyi eline alarak konuşmaya başladı:”Bay Bell... Bay Bell... Beni duyabiliyorsanız, Lütfen pencerenin önüne gelip şapkanızı sallayın”. Az sonra Bell, 14. Cadde’de bulunan laboratuarının penceresine geldi. Elinde şapka vardı. Bir an durdu, sonra sallamaya başladı.

310
Bilim-Teknik / Çift Güneş Olabilir mi??
« : Aralık 14, 2007, 02:29:34 ÖS »
NASA, Star Wars filmindeki iki güneşli gezegenin fantazi olmayabileceğini açıkladı.



ABD'nin Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) araştırmacıları, 1997 yapımı
filmde kahramanın ufukta izlediği iki kızıl güneşin olduğu kla* sahnenin
benzerlerinin evrende olabileceğinin gözlendiğini belirttiler.
NASA'nın Spitzer Uzay Teleskobu ile, Güneş gibi tek yıldız etrafında yer
alan gezegen sistemleri gibi çift yıldız etrafındaki gezegen sistemlerinin de
yaygın olduğunu gözlemleyen araştırmacılar, bulgularının ayrıntılarını
Astrophysical Journal adlı gökbilim dergisinde yayımladılar.
Bilim insanları, araştırmalarında Spitzer teleskobundaki kızılötesi kamerayı
kullanarak, çift yıldız ya da başka deyişle ikili yıldız etrafındaki toz disklerini gözlemlediler.
Toz diskleri, gezegeni oluşturan parçaların artıklarından oluşuyor. NASA'nın Jet Tepkime Laboratuvarından (JPL) Karl Stapelfelt, "Çift yıldızların olduğunu biliyoruz, ancak sorun orada durup iki güneşin batımını izleyebileceğiniz bir gezegen olup olmadığı" derken, Spitzer teleskobuyla yapılan gözlemlerden böyle gezegenlerin bulunduğu sonucunun çıktığını söyledi.
Bilim insanları, toz disklerinde gezegenlerin de olabileceğini, ancak kesin
olmadığını düşünüyor. Dünyadan 50 ila 200 ışık yılı uzaklıktaki 69 çift yıldızlı sistemi inceleyen NASA ekibi, ikili yıldız sistemlerinin yüzde 40'ının toz diskleri bulunduğunu tespit ettiler.

311
Bilim-Teknik / Işığı Durduran Türk!
« : Aralık 14, 2007, 02:28:10 ÖS »


Standford Üniversitesi’nde doktora yapan 27 yaşındaki Türk bilim adamı Mehmet Fatih Yanık, aralarında eşi Hatice Altun’un da bulunduğu araştırma ekibiyle evrenin hız rekortmeni ışığı bilgisayar çipi içinde durdurmayı başardı. Yanık’ın devrim yaratan buluşu, geleceğin optik kuantum bilgisayarlarının geliştirilebilmesi yolunda çok önemli bir adım olarak gösteriliyor.

Yanık, ışığın bilgisayar çipi içinde durdurulabileceğini ve depolanıp geri çağrılabileceğini gösteren buluşuyla San Fransisko’da yapılan mucitler yarışmasında birincilik ödülü de kazandı.

Stanford Üniversitesi’nde doktora yapmakta olan Yanık’ın devrim yaratan buluşu, geleceğin optik kuantum bilgisayarlarının geliştirilebilmesi yolunda çok önemli bir adım teşkil ediyor.

Yanık’ın bu buluşu Economist, Nature ve Focus gibi saygın dergilere haber oldu. http://focus.aps.org/story/v13/st9

Dünyanın bilişim başkenti olarak kabul edilen San Fransisko yakınlarındaki Silikon Vadisi’nin dünyaca ünlü bilgisayar şirketlerini peşinde koşturmaya başlayan Fatih Yanık, buluşuyla ilgili altı patent başvurusunda bulundu.

Yanık, geleceğin kuantum bilgisayarlarının temelini oluşturacak bu altı patentine yatırımcıların da çok büyük ilgi gösterdiğini söylüyor. Fatih Yanık bir yandan bu teklifleri değerlendirirken, diğer yandan eşiyle birlikte deneylerine devam ediyor.

ADAM OLACAK ÇOCUK

1977 yılında Çorlu’da doğan Fatih Yanık fiziğe ilgisini, dört yaşındayken kendi icat ettiği uçağıyla ispatladı. Uçak uçmayıp, yaralanmasına yol açsa da icat peşinde koşmaktan asla bıkmamış. Annesinin teşviği ve dayısının getirdiği TÜBİTAK’ın Bilim Teknik dergilerinin etkisiyle fiziğe ilgisi gittikçe artmış. 1995’te Avustralya’daki Fizik Olimpiyatları’nda kardeşi Ahmet Ali Yanık’la beraber bronz madalya almış


link:http://focus.aps.org/story/v13/st9

312
Bilim-Teknik / Hayatımıza yön veren icatlar kronolojisi
« : Aralık 14, 2007, 02:24:50 ÖS »
MÖ 4241 Olayların hassas olarak tarihlenebildiği ilk yıl. Bu, Mısırlıların takvimi yapmalarıyla mümkün oldu.

MÖ 3200 civarı Mezopotamyalı Sümerler yazıyı kullanan ve tekerleğin resmini çizen ilk halk oldu.

MÖ 3000 civarı Babilliler ilk toplama makinesi olan abaküsü icat etti.

MÖ 1300 civarı Suriyeliler kendi alfabelerini geliştirdi.

MÖ 700 Lidya'da (bugünkü Türkiye'de) malların alım satımı için ilk kez para kullanıldı.

MÖ 287 Kaldıraç ve vida kullanarak pek çok değerli mekanik aygıt icat eden Arkhimedes doğdu

MÖ 10 civan Romalı mimar Vitruvius bir vinç tasarladı.

999 Milattan sonra Bir keşiş tarafından mekanik saat icat edildi

1000 civarı Çinliler havai fişek yapmak ve işaret göndermek için barut kullandı.

1045 civarı Çin'de Pi Cheng portatif matbaa harflerini icat etti.

1280 İlk gözlük İtalya'da yapıldı.

1450'ler Johannes Gutenberg'in baskı makineleri kitap üretiminde çığır açtı. Bunun sonucunda yeni icatlar hakkındaki bilgilerin yayılması hızlandı.

1452 Birçok makine icat eden sanatçı Leonardo da Vinci doğdu.

1569 Flaman haritacı Mercator, yeni bir harita yapma yöntemi geliştirdi.

1592 Galileo, cisimleri 30 kez büyüten bir teleskop yaptı.

1614 İskoçyalı matematikçi John Napier logaritma cetvelini icat etti.

1642 Blaise Pascal, babasının vergi hesaplarında kullanması için bir toplama makinesi icat etti.

1643 Evangelista Torricelli, hava basıncını ölçmek için şimdi cıvalı barometre denilen cihaz icat etti.

1656 Christian Huygens, Galileo'nun fikirlerine dayanan hassas bir sarkaçlı saat tasarladı.

1665 Robert Hooke'un Küçük Ç'izimler adlı kitabındaki çizimler, yeni mikroskopların gücünü gösteriyordu.

1668 Isaac Newton ilk aynalı teleskopu yaptı.

1698 Thomas Savery'nin yaptığı ilk buhar makinesi, su altında kalan madenlerdeki suyu dışarı pompalamada kullanıldı.

1733 İngiliz bir dokumacı tarafından icat edilen "uçan mekik" adındaki alet bir kişinin bir günde üretebileceği kumaş miktarını ikiye katladı.

1771 Richard Arkwright'ın suyla çalışan çıkrığı eskiye göre çok daha sağlam pamuk ipliği üretiyordu.

1778 Joseph Braham'ın yeni tuvalet sistemini icat etmesiyle ev içi sağlık koşullarında önemli bir gelişme kaydedildi.

1783 Marquis de Jouffroy d'Abbans ilk buharlı gemiyi yüzdürdü.

1783 Montgolfier Kardeşler bir sıcak hava balonunu başarıyla uçurdu.

1797 Bir Fransız, balondan paraşütle atla* paraşütün önemini gösterdi.

1801 İlk denizaltılardan olan Nautilus ilk yolculuğunu tamamladı.

1804 Richard Trevithick raylar üzerinde giden ilk buharlı lokomotifi yaptı.

1814 Friedrich König elle çalışan matbaadan çok daha hızlı olan buharlı matbaayı geliştirdi.

1815 Humphry Davy, madenlerde çalışmayı çok daha güvenli hale getiren bir madenci lambası icat etti.

1819 Augustus Siebe basınçlı bir dalgıç elbisesi tasarla* insanların daha derinlere dalabilmesini sağladı.

1821 Charles Babbage, karmaşık matematiksel tabloları otomatik olarak hesaplamak için tasarladığı "fark makinesi"nin üzerinde çalışmaya başladı.

1826 Fransız fizikçi Joseph Niepce tarihteki ilk fotoğrafı çekti.

1829 George Stephenson, en iyi buharlı lokomotif tasarlama ve yapma yarışmasını kazandı. Rocket adlı bir lokomotif üretti.

1830 İlk dikiş makinesi Fransız terzi Barthelemy Thimonnier tarafından tasarlandı.

1836 Samuel Colt, yaptığı hızlı ateş eden tabanca "altıpatlar"ın patentini aldı.

1837 Isambard Kingdom Brunel, ilk kıtalararası buharlı gemiyi yüzdürdü.

1837 İki İngiliz mucit William Cooke ve Charles Wheatstone ilk elektrikli telgraf makinesini yaptı.

1839 Louis Daguerre ve*alık fotoğraflarda çok tutulan daguerrotype fotoğraf tekniğini icat etti.

1843 Samuel Morse, telgraf mesajlarında kullanılmak üzere nokta ve çizgilerden oluşan ünlü mors alfabesini icat etti.

1846 Amerikalı bir dişçi bir çene ameliyatında acıyı hissettirmemek için eter kullandı.

1848 İlk yürüyen merdiven, New York'ta turist çekmek için kuruldu.

1849 Çengelli iğne icat edildi.

1857 New York'ta bir dükkan asansörü olan ilk bina oldu.

1860 Belçikalı Etienne Lenoir ilk içten yanmalı motoru yaptı.

1863 İlk metro (yeraltı demiryolu) hattı Londra'da işletmeye açıldı

1868 Bir gazetenin yazı işleri müdürü olan Christopher Sholes ilk kullanışlı daktiloyu yaptı.

1872 Fotoğrafçı Eadweard Muybridge ilk ardışık fotoğraflar dizisini çekti.

1876 Alexander Graham Bell ilk telefon konuşmasını yaptı.

1876 Amerikalı üretken mucit Thomas Edison icatlar fabrikasını kurdu.

1877 Edison fonografı icat etti.

1878 Joseph Swan elektrik ampulünü icat etti.

1879 Ernst von Siemens elektrik döşenmiş bir hat üzerinde giden ilk elektrikli treni sergiledi.

1881 Emile Berliner, yassı plaklar kullanan ilk gramofonu yaptı.

1884 Hiram Maxim ilk makineli tüfeği tanıttı.

1885 Fizikçi Heinrich Hertz elektromanyetik dalgaların varlığını gösterdi.

1885 Avusturyalı kimyacı Carl Auer, muma göre daha kullanışlı ve güvenli olan bir havagazı lambası icat etti.

1886 Linotip adlı makine, gazetelerin ve kitapların daha hızlı hazırlanmasını sağladı.

1888 George Eastman, Kodak no.l adlı fotoğraf makinesini üretti ve müşterilerinin filmlerini banyo etti.

1889 Edison'un yardımcısı Charles Batchelor sinema filmlerinin seslendirilmesi üzerine deneyler yaptı.

1890 Daimler motor şirketi, dört tekerlekli ve akaryakıtla çalışan otomobil üretimine başladı.

1890 Herman Hollerith'in icat ettiği elektrikli sayma makinesi sayesinde Amerika'da nüfus sayımı işlemi çok hızlı bir şekilde sonuçlandırıldı.

1895 Paris'te Lumiere Kardeşler 10 hareketli filmden oluşan bir gösteri yaptı.

1898 Valdemar Poulson, modern teybin öncüsü olan bir cihaz yaptı.

1901 King Camp Gillette, kullanıldıktan sonra atılan ilk güvenli traş bıçağının patentini aldı.

1902 İtalyan Guglielmo Marconi, Manş Denizi üzerinden radyo dalgalarıyla mesaj iletmeyi başardı.

1903 Amerikalı Wright Kardeşler ilk motorlu uçağın uçuşunu gerçekleştirdi.

1903 Henry Ford, yeni araba fabrikasıyla seri üretim tekniğini getirdi.

1903 Willem Einthoven, kalbin işleyişini kaydeden elektrokardiyografi cihazını icat etti.

1904 John Fleming'in geliştirdiği cam diyotlar radyo cihazlarının vazgeçilmez parçası oldu.

1908 Adını mucidinin adından alan Geiger sayacı radyasyonu saptamak ve ölçmek için kullanılmaya başlandı.

1909 General Electric şirketi elektrikli ekmek kızartma makinesini yaptı.

1923 İki İsveçli mucit ilk buzdolabını tasarladı.

1925 Londra'da trafik lambaları kullanılmaya başlandı.

1926 John Logie Baird ilk televizyon görüntüsünü başarıyla iletti.

1926 Robert Goddard ilk sıvı yakıtlı roketi fırlattı.

1928 Bir Amerikan icadı olan seloteyp günlük yaşama girdi.

1929 Philip Drinker, hastaların solunum yapmasına yardım etmek için "demir ciğer"i icat etti.

1933 İki Alman bilim adamı Max Kroll ve Ernst Ruska elektron mikroskobunu yaptı.

1933 Bir kedinin gözünün araba farlarını yansıtmasından esinlenen Percy Shaw, sürücülerin dikkatini yol çizgilerine çeken kedigözünü icat etti.

1935 Alman şirketi AEG, sesi kaydetmek için plastik manyetik teyp bandını geliştirdi.

1937 Dünyanın en büyük zeplini Hindenburg'un yanıp 35 yolcunun ölmesinden sonra zeplinle taşımacılıktan vazgeçildi.

1938 Macar mucit Lazlo Biro, biro da denilen bilye uçlu tükenmez kalemi icat etti.

1938 Amerikalı Chester Carlson ilk fotokopi makinesini icat etti.

1939 İgor *orsky adlı bir Rus mühendis tarafından ilk helikopter yapıldı.

1942 Wernher von Braun, AImanya'nın ilk uzun menzilli füzesi olan V-2'yi fırlattı.

1942 Enrico Fermi, ABD'nin Chicago kentinde, nükleer enerjinin denetim altına alınabildiği bir nükleer reaktör yaptı.

1945 Amerikalı mucit Percy Spencer, ilk mikrodalga fırını tasarla* patentini aldı.

1945 ABD, Japonya'nın Hiroşima ve Nagasaki şehirlerine atom bombası attı.

1946 John Mauchy ve John Eckert'in geliştirdiği, Amerika'nın ilk elektronik bilgisayarı ENIAC halka gösterildi.

1947 Edwin Land bir dakikadan az bir sürede siyah beyaz fotoğraf çıkaran polaroid makineyi icat etti.

1948 Amerikalı üç bilim adamı John Bardeen, Walter Brattain ve William Shockley transistör denilen bir cihaz icat ederek elektronik devrelerin çok daha küçülmesini sağladı. Daha sonra, bu icatlarıyla Nobel Odülü aldılar.

1957 Sovyetler Birliği tarafından Dünya'nın çevresinde dönen insan yapımı ilk cisim Sputnik I fırlatıldı.

1959 Christopher Cockerell tarafından tasarlanan hoverkraft halka gösterildi.

1960 Theodore Maiman ilk lazeri yaptı.

1962 Telefon konuşmalarının yanında canlı televizyon görüntülerini de ileten Telstar adlı uydusu fırlatıldı.

1977 Dünya'nın tekrar kullanılabilen ilk uzay gemisi olan Uzay Mekiği, ABD tarafından fırlatıldı.

1982 Philips ve Sony şirketleri kompakt diski çıkardı.

1987 İlk sayısal ses bantları (DAT) üretildi.

1990 Yüksek netlikte televizyon (HDTV) yayını ilk kez yapıldı.

313
Bilim-Teknik / Dünyadaki en gizemli 10 nesneymiş...!
« : Aralık 14, 2007, 02:23:33 ÖS »
İnsanoğlu her ne kadar uzaya çıksa da bundan binlerce yıl öncesine ait bazı nesnelerin üzerindeki esrar perdesi hâlâ aralanamıyor. İngiliz bilim ve teknoloji dergisi Focus da son sayısında bugünün teknolojisiyle bile üretilmesi zor olan gizemli nesnelerden bazılarını tanıttı...

Geleceği gören harita
Coğrafya ve harita uzmanı ünlü Türk denizci Piri Reis'in 1513'te çizdiği Afrika, Amerika ve Güney Kutbu'nu gösteren harita, ortaya çıkarıldığı 1929 yılında ortalığı karıştırdı. Çünkü Güney Kutbu'nun keşfi, haritanın çizilmesinden çok sonra, yani 1818'de gerçekleşmişti. Dahası, Piri Reis'in haritası, kıtanın buz altında kalmış sahil kesimlerini de gösteriyordu. Ancak kıta üzerindeki buzlar, haritanın çizilmesinden tam 6 bin yıl önce erimişti.

2000 yıllık pil
Alman arkeolog Wilhelm Konig tarafından 1938'de Irak'ın başkenti Bağdat'ın yakınlarında bulunan 2 bin yıllık pil, bilim adamlarını şaşkına düşürdü. Konig, 13 santimetre boyundaki toprak bir kabın içine monte edilmiş bir bakır silindir, onun etrafındaki demir çubuk ve testinin ağzını kapatan asfalttan oluşan bu nesneyi "dünyanın en eski pili" olarak tanımladı. Pilin 2 volt enerji ürettiği saptanırken, 1800'lü yularda modern pili icat eden Alessandro Volta adlı İtalyan kontunun da şöhretine gölge düştü.

Antik çağ bilgisayarı
1900 yılında Girit açıklarındaki bir batıkta araştırma yapan bilim adamları ilginç bir cisme rastladı. Tahta bir muhafazanın içine yerleştirilmiş bir dizi bronz dişliden oluşan bu garip nesnenin kasası, yüzeye çıkarıldığı anda dağıldı ve cihazın içindeki karmaşık yapı ortaya çıktı. Yapılan çalışmaların ardından, bu aygıtın Ay, Güneş ve diğer gezegenlerin konumlarını hesaplamak ve istendiği anda bunların pozisyonlarına yönelik tahminlerde bulunmak için geliştirildiği anlaşıldı.

Kristal kuru kafa
Maya dönemine ait 1000 yıllık bu kristal kuru kafa, tek bir blok kristal üzerine oyma olarak yapılmış. Nasıl yapıldığı hala anlaşılamayan kuru kafanın altından tutulan ışık, doğrudan göz çukurundan yansıyor. Bu teknolojinin bugün bile mümkün olmadığı söyleniyor.

Generalin kemer tokası
M.S. 300'lü yıllarda ölen Çinli general Çou Çou'nun mezarında 1956 yılında bulunan kemerin tokası, yüzde 85 oranında alüminyumdan yapılmış. Ama doğada sadece bileşik olarak bulunan alimünyumun diğer maddelerden ayrıştırılarak tek bir madde olarak kullanılabilmesi ilk kez 19. yüzyılda mümkün olmuştu.

1000 yılda yapılan kent
Pasifik Okyanusu'ndaki Mikronezya adası yakınlarına kurulu antik Nan Madol kentinin inşası, M.Ö 200'de başladı ve 1000 yıl sürdü. 250 milyon tonluk dev bazalt bloklar kullanılarak yapılan bu kent, 100 yapay adayı kanallarla birbirine bağlıyor. Bu kadar bazaltın bölgeye nasıl getirildiği ise hâlâ sır.

Uzaylılar için iniş pisti
Peru'nun Pampa sahilindeki 450 kilometrekarelik alan üzerine çizili motifler, M.O. 300 üe M.S. 600 arasındaki dönemi kapsayan hayvan ve bitki şekillerini resmediyor. Nazca medeniyeti tarafından yapıldığı düşünülen bu garip motiflerin, uzaylılar için bir iniş pisti vazifesi gördüğü öne sürülüyor.

Concorde'un atası
M.Ö 200'de yapıldığı sanılan bu nesne, 1898 yılında Mısır'da bir lahitte bulundu. Ancak gerçek uçaklar icat edilene kadar ne olduğu konusunda kimse bir fikir beyan edememişti. 1972'de arkeolog Halil Mesiha bunun bir model uçak olduğunu, mükemmel bir aerodinamiğinin bulunduğunu ve kanatlarının Concorde'u andırdığını iddia etti.

Kayaya gömülü çekiç
Tahta sap ve demir tokmaktan oluşan bu çekiç, 1936'da Teksas'ta 400-500 milyon yıllık bir kayanın içine gömülü olarak bulundu. Modern bir aletin tarih öncesi bir kaya kütlesinin içine nasıl girdiği bir yana, çekiçte kullanılan demirin günümüz demirlerinden bile saf olması bilim adamlarını hayrete düşürdü.

Harçsız taş set
Peru'nun Cusco bölgesindeki bir İnka kalesinin etrafını 360 metre boyunca zikzak yaparak saran 9 metrelik setlerin yapımında, tanesi 300 tona varan kireçtaşı blokları kullanılmış. Ancak hiç harç kullanılmamasına rağmen bu kayalar, arasına bıçak bile sokulamayacak kadar mükemmel yerleştirilmiş.

314
Burcunuza Göre Güncel!.. / Burçlar şiir yazarsa...
« : Aralık 13, 2007, 07:07:43 ÖS »
Koç
Ben bilirim gerisi boş,
İstiyorsan peşimden koş.
Emir almam, ben veririm,
Önderiyim bu feleğin...

Boğa
Tek dileğim vardır
Bolca para, zengin sofra...
Çok bir şey mi istediğim,
Güvencemdir bunlar benim...

İkizler
Zekam parlak, dilim oynak,
Her konuya elim kıvrak,
Sıkıntıya hiç gelemem,
Bir de karar verebilsem!...

Yengeç
Tezcanlıyım, duygusalım,
Dokunsalar akar yaşım,
Annem, babam, cocuklarım,
Ben onlarsız ne yaparım...

Aslan
Ben yarattım bu dünyayı,
Bir de dönse etrafımda!.
Her dediğim hemen olsun,
Zenginlik ve ün beni bulsun...

Başak
Yazdım, çizdim, notlar aldım,
Her bir şeyi ayarladım,
Yoktur bende bozuk, yamuk,
Mükemmeli ben yaşattım...

Terazi
Ben müziksiz yaşayamam,
Hele sevmeden hiç duramam.
Danışsam da her konuda,
Bildiğimden şaşmam asla...

Akrep
En güçlü şüphesiz benim,
Herkesi ezip geçerim.
Hele bana ters yapanı
Doğduğuna pişman ederim...

Yay
Maceradan, maceraya,
Koşmak asıl işim benim
Toplarım hep ilim, irfan,
Bilgeliktir sanim benim...

Oğlak
Cimrilik mi, benimkisi?
Hesabını bilmek gerek.
Günler aylar düşünürüm
Kararlarım şaşmaz benim...

Kova
Taklitçiliği hiç sevmem,
İstesem de beceremem,
Orijinaldir fikirlerim,
Takip edilecek olan benim...

Balık
Bir dünyam var, sırça saray
Dokunursan kırılırım.
Ben gelemem gerçeklere,
Avunurum hayallerle...

315
Burcunuza Göre Güncel!.. / Astroloji nedir?
« : Aralık 13, 2007, 07:06:47 ÖS »
Astroloji, gezegen ve yıldızların insanların üzerindeki etkisini yorumlayan bir bilim dalıdır.
İnsanoğlunun yazılı tarihinin başından beri var olan astroloji, bilimlerin en eskisidir.

Astroloji kader değildir, herşey insanın kendi elindedir. Astroloji dönemleri inceler, fırsat
alanlarını, şanslı zamanları, doğum haritanızda sizi kısıtlayan, zorlayan alanları, gecikmeleri
gösterir. Sonuçta nasıl hareket edeceğiniz, neler yapacağınız hepsi sizin iradeniz içindedir.
Gezegenlerin iyi açılar yaptığı şanslı dönemlerde, hiçbir şey yapmadan oturursanız bu fırsatları
kaçırabilirsiniz. Aynı şekilde gezegenlerin zorlayıcı etkiler yaptığı dönemlerde gerekli gayret ve
azmi gösterirseniz tüm zorlukları aşabilir, farkında bile olmadığınız içinizdeki gücü ortaya
çıkarabilirsiniz

Dünya varolduğundan beri insanın doğaya karşı verdiği "varoluş" savaşında kullandığı en etkili
araçlardan bir tanesi de Astroloji'dir. Astroloji ilk insanın, genelde gökyüzünden gelen doğal
afetleri kontrol etme çabası sonucunda ortaya çıkmış olan, bugün artık bilimsel değeri olmadığına
inanılan bir "bilim"dir.

Sayfa: 1 ... 19 20 [21] 22 23 ... 25